Ali Faik Yurtöven Efendi ile Mülakat; Ana-Baba Hakkı

Feyz: Ana ve baba hakkı İslam'a göre çok önemlidir. Bu konuda sizin de ne denli hassas olduğunuzu ve üzerinde durduğunuzu görüyoruz. Bu konunun önemi konusunda bizi aydınlatır mısınız? Ali Faik Yurtöven Efendi: Madde âlemine gelmemize vesile olan iki saygıdeğer insan anne ve babamızdır. Anne merhamet ve şefkat kucağı, baba fikirleri terbiye hocasıdır. Anne bütün sevgisiyle çocuğun kalbine ve vicdanına yön verir.

Baba, bilgisiyle, kültürüyle, inanışıyla ve her türlü söz ve davranışıyla çocuğu şekillendirir. Kısacası çocuk evde ve sokakta körpe dimağı, mütecessis bakışlarıyla tam bir kopyacıdır. Diyebiliriz ki çocuk, anne ve babasının bir nevi kopyasıdır.

Kaplan, kendi fıtratındaki parçalayıcılık ve yırtıcılık ruhunu geliştirip ona kendi hayatından maddeler, modeller ve misaller verir; çünkü kaplanın görevi budur. Tilki kendi yavrusundaki yaratılışındaki hilekârlığı, kurnazlığı geliştirir ve o da kendi yaşayışında ona bir takım örnekler ve modeller vermek suretiyle asıl görevini yapmaya çalışır. En güzel şekil ve surette yaratılan, içyapısı itibariyle de hiçbir mahlûka benzemeyen, hem melekleşmeye hem de şeytanlaşmaya müsait olan fakat asıl yönü yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak kemâle doğru yükselme grafiğini tamamlamak olan insanoğluna kim ve nasıl bir model verecektir. Elbette ki, anne ve babası başta gelir. Çocuğunun fıtratında mündemiç olan Allah fikri, adalet ve hakkaniyet mefhumu, doğruyu seçme istidadı, insanlığı sevme duygusu aralıksız misal ve model istemektedir. Çocuğa en yakın olan ve onun yeryüzüne inmesine sebep ve vasıta kılınan ana ve babası, bu modelleri bulup vermek mecburiyetindedir. Çünkü görevidir. İşte bu görevini kusursuz yerine getiren anne babalar, iki yönden tazim ve terkime lâyıktırlar. Biri ana baba oldukları için, diğeri çocuklarına karşı vazifelerini kusursuz yaptıkları için. O halde şuurlu bir ana baba, yalnız ana baba olarak kalmıyor aynı zamanda çocuğunun hocası oluyor, onun ruh mimarı sayılıyor, hayatına istikamet verici olarak bulunuyor. İnanç doğrultusunu tayin ediyor, çocuğun bir nevi arkadaşı oluyor.

Bunun içindir ki Cenab-ı Hak ana ve babaların hakkını koruyor ki, İsrâ Suresi'nin 23 ayetinde şöyle buyuruyor: "Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle."

Aynı surenin 24. ayetinde ana babanın terbiyeci ruh ve anlayış içinde çocuklarını besleyeceklerine işaret ediliyor ve aynı zamanda anne ve babasından yüksek terbiye gören çocukların onlara karşı tutumlarının hangi ölçüler içinde olacağına dikkatimizi çekiyor: "Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." (İsrâ Suresi 17/24).

İslam Alimleri Cenab-ı Hakk'ın bu beyanına dayanarak "ana babanın evladı üzerinde on hakkı vardır" demişlerdir:

1) Yiyecek ve içecek maddelerini temin edecek.

2) Giyim eşyalarına ihtiyaçları olduğu zaman kendi kudreti ölçüsünde bunu karşılayacak

3) Yardım ve hizmete muhtaç oldukları takdirde hizmet edip yardımda bulunacak

4) Çağırdıkları zaman farz namazda değilse derhal koşacak

5) Günah ya da gayri ahlâkî bir şey değilse buyrukları kusursuz yerine getirmeye çalışacak.

6) Onlara karşı son derece yumuşak ve tatlı dilli davranacak, cevap verirken ya da bir şey sorarken incitmemeye dikkat edecek

7) Ana babasını ismen çağırmayacak, onları memnun edecek şekilde hürmetle ve sevgiyle hitap edecek. Mesela anneciğim, babacığım diyecek.

8) Caddede, evde, sokakta onların arkasında yürüyecek, bir zaruret olmadıkça önlerine geçmeyecek

9) Kendi nefsi için hoş gördüğü, uygun bulduğu şeyleri ana babası için de hoş görecek 10) Her duasında kendisi için dua ettikten sonra ana babası için de rahmet mağfiret ile dua edecek, günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvaracak.

Nitekim Cenab-ı Hak Nuh Peygamber ile İbrahim Peygamberin (salât-ü selam ikisine de olsun) bu yolda dua ettiklerini hikâye ederek buyuruyor ki: "Nûh, şöyle dedi: "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helakini arttır." (Nuh Suresi 71/28) ve "Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla." (İbrahim Suresi 14/41) Görülüyor ki hakları ilahi korumanın altında tutulan ana babanın, ödenmeyecek kadar hakları vardır. Sadece dua etmekle de iş bitmez. Allah'a karşı şükrettiğimiz gibi, ana babamıza da şükretmeliyiz. Çünkü Cenab-ı Hak önce kendisine sonra da ana babaya şükredilmesinin gerektiğini birkaç yerde beyan ediyor: "Biz, insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim." (Ankebut Suresi 29/8). "İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır." (Lokman Suresi 31/14).

Mümin olduğu nispette ana babaya itaat şarttır. Onların emir ve arzuları takat ölçümüzü aşmadığı ve bizi Allah'a karşı asi düşürmediği müddetçe muhteremdir. Çünkü Allah bile, kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını yükler, kullarına da şu yolda dua etmelerini tavsiye eder: "Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): ‘Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.'" (Bakara Suresi 2/286)

O halde ana babaya şu hususlarda itaat edilmez emir ve arzuları yerine getirilmez: 1) Kişiyi Allah'a karşı günahkâr edecek hususlarda. 2) Millet malına haksız yere tecavüzü gerektiren emirlerde. 3) Kul hakkını zimmete geçirmede. 4) Farz namazları vaktinde kılmayı engelleyen arzularda. 5) Farz olan diğer ibadetleri yapmaya mani teşkil edecek isteklerde. Bunların dışında ana babayı memnun etmek için emirlerini dinlemek ve harfiyen yerine getirmek, sık sık yanlarına uğramak ve bir istekleri olup olmadığını sormak. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık ihtiyaçlarını karşılamak, ruh ve beden sağlıklarıyla ilgili tedbirleri zamanında almak, her Müslüman evladına düşen bir vazifedir.

Ana baba hukukuyla ilgili hadislere gelince, bu konuyla ilgili hadis-i şeriflerin hepsini anlatmaya imkân yok ancak ana baba hakkının önemini yansıtacak ölçüde birkaç tanesine değineceğim. İbn-i Mesut (r.a) diyor ki: Hazreti Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sordum: Ey Allah'ın Resulü hangi amel Allah katında daha sevimlidir? Buyurdular ki: "Vaktinde kılınan namaz. Sonra hangisi? Ana babaya iyilik etmek. Ondan sonra hangisi? Allah yolunda savaşmak." (Buhari- Müslim)

Enes bin Malik (R. Anh) rivayet ediyor: Hazreti Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim ömrünün uzamasını, rızkının artmasını istiyorsa anne babasına iyilik etsin, yakın akrabasıyla münasebetini sıklaştırsın."Ahmed bin Hanbel'in müsnedindedir bu hadis.

Feyz: Efendim, namaz kılıyoruz fakat anne ve babamıza itaat ve sadakatte samimi değiliz ve bu durum, mesela ibadetimize nasıl yansıyor?

A. Faik Yurtöven Efendi: Çok mühim bir mesele, bir çok yerlerde geçiyor, Cenab-ı Hak "Benim rızam anne babanın rızası altındadır." buyuruyor. Eğer anne baba evladından razı olursa ben de razı olurum, diyor. Şayet bir evlat beş vakit namazını kılıyor, İslam'ın beş şartını imanın altı şartını nefsinde aksiyon halinde yaşıyor, buna rağmen anne veyahut babasını yahut ikisinden birisini yahut ikisini eğer razı edememişse, kıldıkları namaz, tuttukları oruç yaptıkları hayır hasenat havaya gider, hiç birisi kabul olmaz. Neden? Çünkü ayet açık Cenab-ı Hak buyuruyor ki: "Benim rızam anne babanın rızası altındadır."

Buna bir misal vereyim size; Sahabeden Alkame isminde biri vardı ki, Peygamberimizin gözde sahabesidir. Gecesi kaim gündüzü oruçla geçen, hayır hasenatı da bol olan bir kimse. Hastalanıyor, cemaate gelmeyince Resulullah'ın dikkatini çekiyor Hz. Ali Efendimizi, Selman-ı Farisi'yi, Bilal Habeşi'yi üçünü gönderiyor. "Bakın, Alkame ne haldedir, gelemiyor namaza." Zaten daha önce Alkame'nin ailesi gelip Resulullah'a hasta olduğunu haber vermişlerdi. Bu üç kişi Alkame'nin yanına geldiler. Hz. Ali Efendimiz kelime-i tevhid, kelime-i şahadet getiriyor başucunda, Alkame'nin ağzı açılmıyor, kelime-i tevhid, kelime-i şahadet getiremiyor. Hazreti Ali Efendimiz, Bilal Habeşi Efendimize: Ya Bilal, git Resulullah'a haber ver Alkame'nin başucunda kelime-i tevhid, kelime-i şahadet getirdik bir türlü çenesi açılmıyor, konuşamıyor, de. Hazreti Bilal Habeşi Efendimiz Resulullah'a durumu haber veriyor. Resulullah soruyor: Alkame'nin hayatta neyi var? Bir annesi var diyorlar. Resulullah: Annesine selamımı söyleyin, gelebilecek durumdaysa gelsin, gelemeyecek durumdaysa ben gideyim.

Bilal Habeşi () Alkame'nin annesine durumu haber veriyor. Alkame'nin annesi Resulullah'ın yanına geliyor. Emrine geldim ya Resulullah, diyor, Resulullah Efendimiz soruyor: Alkame ile aran nasıl? Ya Resulullah Alkame gecesi ibadetle gündüzü oruçla geçen, hayır hasenatının hesabını ben bilmem o kadar çoktur, iyidir fakat bir şey istediğim zaman, evvela ailesinin istediğini yapar, benim isteğim en sona kalır. Ondan dolayı oğluma güceniğim, hakkımı helal etmemişimdir, dedi. Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bilal Habeşî radıyallahu anh'a, "Git bir yığın odun topla, onu ateşle yakalım" buyurdu. Bu sözleri duyan Alkame'nin annesi; "Ya Resûlallah! O benim oğlum ve gönlümün meyvesidir. Onu benim gözlerimin önünde yakacak mısın? Buna yüreğim nasıl dayanır" dedi. Resûl-ü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu; "Ey Alkame'nin annesi, Allah'ın azabı daha şiddetli ve daha devamlıdır. Sen içinden Allah'ın onu mağfiret etmesini diliyorsun. O halde ona kırgın olmadığını açıkla, hakkını helal et. Varlığım Kudret elinde olan Allah'a yeminle söylerim ki, sen ona kırgın oldukça, onun ne namazı, ne orucu ne de diğer iyilikleri kendisine fayda vermez. Alkame'nin annesi ellerini göğe kaldırdı ve; "Ya Resûlullah! Allah'ı, seni ve burada bulunanları şahit tutuyorum ki, ben Alkame'den razıyım, haklarımı ona helal ettim" dedi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz; "Ya Bilal! Git bak, Alkame ‘Lâ ilahe İllallah' diyebiliyor mu?" buyurdu. Bilal hemen gitti Alkame'nin evine vardı Daha kapıdan girerken onun, "Lâ ilahe İllallah, Muhammedur Rasûlullah" demekte olduğunu işitti. Aynı gün Alkame radıyallahu anh vefat etti, yıkandı, kefenlendi. Resûl-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz namazını kıldırdı ve defnetti.

Mesela ailenin ihtiyacı var, giyecek içecek vs... evvela annenin babanın halini sorman gerekir. "Anne baba bizim şu şu ihtiyaçlarımız var, sizin bir ihtiyacınız varsa evvela sizinkini yerine getireyim, ondan sonra bizimkileri yerine getireyim" diyecek evlat. "Oğlum sen ailene bak" derse o başka, ama "benim şu ihtiyacım var oğlum, bunu bana al" derse, evvela annenin babanın ihtiyacını görürsün, sonra kendinin ve ailenin ihtiyacını giderirsin. Mesela arada sırada annene babana yemek yaparsın, onları yemeğe çağırırsın ve kendin yemek götürürsün, "anne baba bir arzunuz var mı, sevdiğiniz bir yemek varsa haber verin getireyim" dersin. Maksat onların gönlünü hoş etmek, böylelikle Allah (Celle Celalühü) rızasını kazanmak.

Feyz: Mesela bazı kardeşlerimiz annesinin ve babasının huysuz olduğundan bahsediyor veya geçimsiz olduğundan bahsediyor. Bu durumda ne yapmalıyız?

A. Faik Yurtöven Efendi: Sahabeden bir zat Resulullah'a geldi, dedi ki; "Ben iman ettim fakat benim annem babam müşriktir, annem babam birçok şeyler istiyor, onların isteklerini yerine getireyim mi?" Resulullah Efendimiz: "Elbette, ne isterlerse evvela annene babana itaat edeceksin, onların arzularını yerine getir" buyurdular. Tabi bu istek ve ihtiyaç konularında annen baban istemiyor diye namazı terk edemezsin, onların böyle bir hakkı yok. Bunu kullanamazlar, böyle yapılırsa çok yanlış. Bu konuda sahabe hayatında bir çok olaylar var.

Burada önemli olan, anne babayı incitmemek ve onları hoş görmek. Eğer "Benim yaptığım ibadetler, hayır hasenat Allah katında kabul olsun" dersen, mutlaka anneni babanı razı edeceksin. Kardeşim başka çıkar yolu yok, bu Allah'ın kat'i hükmüdür, ayetle sabittir. Ama annem şöyle ama babam şöyle demekle olmaz. Sen de babasın, unutma, sen de annesin unutma. Evladın sana kötü davransa nasıl gönlün incinir, kalbin kırılır, değil mi?

Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir." (Bakara Suresi 2/215)

Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme gelip, şöyle dedi: "Ey Allahın Resûlü! Kendisine iyilik yapmaya kim daha lâyıktır?"
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Annene
Adam: Sonra kim?
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Annene
Adam; Sonra kim?
Resulullah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Annene
Adam; Sonra kim?
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); Babana, sonra yakınlık derecelerine göre diğer yakınların." buyurdu.

Feyz: Peki Anne ve babasına asi olanların durumu nedir?

A. Faik Yurtöven Efendi: Allah muhafaza buyursun, hayatı mahvolmuştur o kişinin. Eğer anne babasını razı ederse bir evlat, dünyası da mamur ahireti de mamur olur. Eğer anne babasını hoşnut tutmazsa, aleyhinde konuşursa, hüküm yürütürse, dünyada iki yakası bir araya gelmez… Dünyada saadet beklemesin. Onun için anne babaya burada büyük hizmet düşüyor. Evladını İslam'a göre yetiştirmek mecburiyetindesin, İslam'ın şartını yaşatacaksın, imanın altı şartını, İslam'ın beş şartını çocuğunun nefsinde aksiyon halinde yaşatacaksın. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); " Çocuğunuz yedi yaşına girdiği zaman namazla emredin" diyor. Başka bir hadis-i şerifte; "Çocuğunuz on yaşına girdiği halde namaz kılmıyorsa hafifçe vurun" diyor. Burada tokat yüzüne değil kalçasına, ayaklarına olacak, üç tokattır o fazla değil. İnsafın varsa "Çocuğum uykudadır, hele uyanınca kaza eder" falan deme. Çocuğuna sevgin varsa, namaza uyandıracaksın, cemaate koşturacaksın, anne baba sevgisi çocuğa budur. "Namazı kaza eder" dersen çocuğun cehennemde yanmasına sebep oluyorsun. Anne baba olarak evvela Allah ve Resûlü'nün emrine itaat ettireceksin. Anne şefkati çocuğa orada merhamet gösterirse, "namazı sonra kaza eder" der!.. Baba yaşıyorsa İslam'ı, "kalk" diyor, babada cesaret var. Annenin evladına karşı şefkati babadan fazladır da o bakımdan merhamet eder. Ama gerçek merhamet İslam ahlakını öğretmen ve yaşatmandır. Bir çocuk durduk yere asi olmaz anne babasına. Demek ki İslam ahlakı öğretilmemiş, kalplere sinmemiş Efendimizin sevgisi, anne baba da sorumludur bu durumda.

Feyz: Zamanımızda anne babaya bakmayan evlatlar var. Bunların durumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?

A. Faik Yurtöven Efendi: Sahabeden bir zat Resulullah'a geldi şöyle dedi; "Ya Resûlullah, annemin azaları tutmuyor, yemeği ben yediriyorum, sırtıma alıyorum, helâya ben götürüyorum, abdest aldırıyorum… Acaba anama analık hakkını helal ettirebildim mi?" Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Analık hakkının ancak %1'ini karşılamış olabilirsin, ama Allah buna karşılık sana çok sevap yazar" buyuruyor.
Anneye babaya itaatkâr olmak çok iyidir. Ne yapıp edip anneye babaya bakmalıdır. Ama maalesef yaşlanınca huzur evlerine gönderiyorlar. Bu ne kadar büyük bir hatadır. Arapçada bir söz var "şeyh bereke" diye. Yani "yaşlılar bereketlidir" diyor. Tabi burada anne ve babaların da ahlaklı olmaları, evlatlarının ailesine saygı duymaları ve kaynanalık yapıp huzur bozmaları İslam'la bağdaşmaz. İslam'la bir ilgisi yoktur. İslam bozguncuları ve aile aralarını açanları sevmez. Eskiden analar Osmanlı idi. Bırakın evladının eşi ile arasını açmasını, bir sorun olunca devreye girer tatlıya bağlardı. Bir sıkıntıları olsa hemen devreye girer, çözerdi. Oğlunu kızını değil, gelinini damadını kollardı. Şimdi ise İslam Ahlakından uzaklaşan anne ve babalar evlatlarının kendilerine iyi davranmamaları ve kendi sözlerinden hiç çıkmamaları gibi hiç de İslami olmayan bazı istekler içine girmişler. Bu çok yanlış, ana baba da olsa böyle hakları yok. Bu konuyu da söylemek isterim.

Feyz: Yaşlı anne babalar namaz kılmadıklarında nasıl davranmamız gerekir?

A. Faik Yurtöven Efendi: Zorla anne babaya bir şey yapacak değiliz. Anne babaya dua edilir, kendimiz namaz kılarak, anne babaya dua ederiz "Ya Rabbi annemi babamı mağfiret et, ona da namaz kılmayı nasib et." Eğer yaşlı hastalığından dolayı kılamıyorsa oturarak kılsın, eğer abdest almaya da gücü yetmiyorsa teyemmüm alsın, namazını teyemmümle kılsın oturduğu yerde. Rükû için biraz eğilir, secde için biraz daha fazla eğilir, namazı tamam olur; çünkü gücü ona yetiyor. Böyle namaz olur. Böyle güzel güzel tavsiye edilir. Anne babaya kırıcı lâf katiyetle söylenmez. Yüzünüzü kırıştırmak, ekşitmek anne babaya hakarettir. "Öf" demek anne baba kalbinde büyük mana ifade eder, "Yeter be senden bıktık" manasını ifade eder. Katiyen "öf" demeye bile müsaade etmiyor Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de. Bizim elimizde anne babayı zorlamaya salâhiyet yok. Allah bize o salâhiyeti vermiyor. Sen, anne baban kâfir dahi olsa kalbini kırmayacaksın. Yani Allah ve Resûlü'nün emrine ters düşmedikçe isteklerini yerine getirmeye çalışacaksın…

Esma Bintu Ebî Bekr radiyallahû anha anlatıyor: "Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. Nasıl davranmam gerekeceği hususunda Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den sorarak :"Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmak) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?" dedim. "Evet" dedi, "Ona gereken hürmeti göster" (Buharî). Namaz konusuna gelince "anneciğim babacığım, eğer kılabilirseniz ben size yardımcı olayım, istersen bana tutunarak kıl, istersen sana ben abdest aldırayım, istersen temiz toprak getireyim, teyemmümle kılarsın, ben sana her hususta yardımcıyım" de. Onu teşvik edici ol, kırıcı olma. Kırıcı olmamak şartıyla ona ibadeti sevdirerek, yaklaştırarak, tatlılıkla konuşursan konuş. Öyle sert çıkarak "Namaz kılmıyorsun, niye kılmıyorsun, ben de seni dinlemiyorum." gibi lâflar katiyen olmaz, kırıcıdır o söz . Onun için bu dediğimiz şekilde hareket etmesi lâzım. Önemli olan imandır, amel sonra gelir.

Feyz: Ana baba, evlat ayrımı yapıyor diye evlatların ana baba ile ilişkiyi kesmesi doğru mu?

A. Faik Yurtöven Efendi: Hayır, annesini babasını ziyarete gidecek. Anne baba da evlatlar arasında ayrım yapmayacak, yapmaması lâzım. Yapsa bile evlatlar ziyarete gidecek. Gitsin kendini sevdirsin, belki anne baba vazgeçer, ikisine birden eşit davranır. Eğer ilişkiyi tamamen koparırsa, o zaman aradaki uçurum büyür. Anne baba, evladı ne kadar büyüse de onu çocuk gibi görür. Bu onların zaafıdır. Yaşlanınca unutkanlık, asabîlik ve çocuksulaşma olabilir. Ayrıca ölüm korkusu sarabilir onları. Onun için Allah (Celle Celalühü)'ın ne kadar merhametli olduğu anlatılmalı, onlara sevdirmeli ve hoş gösterilmeli. İşin azap tarafı değil merhamet tarafı anlatılmalı. Bir de yaşlılıkta sağlık sorunları olur, bu durumda göz ardı edilmeden onları dinlemeli ve sağlık sorunları için koşuşturmalı, umursamazlık yapılmamalıdır.

Feyz: Bir kişi, anne ve babası öldükten sonra, onlar için neler yapabilir?

A. Faik Yurtöven Efendi: Anne babanın evlat üzerinde kırk hakkı vardır. Dünyada iken kırk hakkı vardır, öldükten sonra da yine kırk hakkı vardır. Mesela oruç tutar, sevabını anneye babaya bağışlar. Namaz kılar, sadaka verir, sevabını anne babaya bağışlar. Şayet anne babası hayattayken evladının namaz kılmadığını biliyorsa, anne baba öldükten sonra evlat namaza başlamışsa, melekler zaten evlat ile anne babası arasında vasıtadır ve melekler anne babasına haber verir. Bu hadis-i şerifi Eyüp Sultan Hazretleri rivayet etmiştir. Melek haber veriyor anne babaya; "Gözün aydın, kızın oğlun beş vakit namazı kılıyor." Anne babanın ruhu şâd oluyor, memnun oluyor yani.

Namazlardan sonra dua edip, sevaplarını onların ruhlarına göndermeli. Efendimiz hadis-i şerifte buyurdu ki; "Ana-babasına asi olan, vefatlarından sonra, onlar için dua etse, Allahü Teâlâ, onu, ana-babasına itaat edenlerden yazar." [İbni Ebiddünya] Sevabı onlara olmak üzere hac etmeli. Âlimlerin çoğuna göre ana-baba için hac caizdir.

Efendimiz hadis-i şerifte buyurdu ki: "Ölmüş ana-babası adına hac edene, hem kendi, hem de ana-babası için hac yapmış sevabı verilir. Ana-babasının ruhuna müjde verilir." [Dâre Kutni]
Sevabı onlara olmak üzere sadaka vermeli. Efendimiz hadis-i şerifte buyurdu ki: "Sadaka verirken, sevabını müslüman ana-babanızın ruhuna niye hediye etmezsiniz? Hediye ederseniz, verdiğiniz sadakanın sevabı, onların ruhuna gideceği gibi, sevabından hiçbir şey eksilmeden size de yazılır." [Taberani]

Kabirlerini ziyaret edip Kur'an-ı Kerim okumalı. Efendimiz hadis-i şerifte buyurdu ki;
"Ana-babasının veya birinin kabrini ihlasla ve mağfiret umarak ziyaret eden, kabul olmuş bir hac sevabı alır ve bunu âdet edinenin kabrini de melekler ziyaret eder." [Hakim]

Kabirlerini Cuma günleri ziyaret etmeli. Efendimiz hadis-i şerifte buyurdu ki; "Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur." [Tirmizi]

Unutmayalım ki, anne-babanın hayır dua ve rızası, bu güzelliklere ulaşmanın yollarından biridir. Peygamberimiz, "Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne- babanın evladına duası."[ İbn Mâce] buyurmuştur. Siz de büyüklerinizin duasını almayı ihmal etmeyin. Ana baba duası almış kullardan olun inşallah.

Allah (Celle Celalühü)'a emanet olun.