Terim olarak “Af” suçu bağışlamak, cezalandırmaktan vazgeçmektir. “Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.” (Â’raf/ 95) ayetinde eski ulusların, Allah’ın fırsat vermesiyle şımarıp taşkınlık ettikleri anlatılmaktadır. Burada Af: artmak, taşkınlık etmek anlamında kullanılmıştır. Af: kolaylık göstermek anlamına da gelir. Hakkın bağışlamak, ihtiyacından fazlasını vermek de kolaylık göstermek demektir.
Allah (cc) Müzemmil suresinin 20. ayetinde “…Allah’tan mağfiret dileyin, çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” buyurularak Allah’tan mağfiret dileme emir edilmiş, Allah’ın ğafur (bağışlayan) rahim (esirgeyen) sıfatları vurgulamıştır.
Örtme, koruma anlamına gelen mağfiret, burada hoşgörü ve günahları bağışlayan anlamında kullanılmıştır. Herhalde bu kelime, Arap dilinde Kur’an’dan önce bu anlamı kazanmamıştı.
İnsan hata eder, fakat hatasında ısrar etmemeli, Rabbinden af ve mağfiret dilemelidir. Bağışlayan ve esirgeyen yüce Allah, kendisinden af ve Mağfiret dileyeni bağışlar affeder. Enam suresinde Allah (cc) Elçisine Allah’ın rahmetinin bolluğu, hatalarından dönüp uslanan kimseleri bağışlayacağını Müminlere bildirilmesi emredilmiştir.
“Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am/54)
Bu ayette Hz. Peygamber’e (sav) inanan kimselerin yanına geldikleri zaman onlara selam vermesini (sağlık ve esenlik dilemesi), kullarına acımayı üstlenen Allah’ın cahillikle (kaprislerine kapılarak) bir kötülük yapar da sonra tövbe ederek uslananları af edeceğini söylemesini emretmiştir.
Bu ayette geçen cahil kelimesi, basitçe anlamına değil, nefsinin eylemlerine kapılan, içgüdüsüyle hareket eden düşüncesiz insan anlamınadır. Nefsinin düsturuna kapılan kimse yanlış hareket eder, günah işler. Çünkü hareketleri, aklının kontrolünden çıkmıştır. İşte kim ki nefsinin düsturuna kapılarak günah işlerde sonra bundan dönüp Allah’a yönelirse Allah onu bağışlar. Çünkü Allah kendisine rahmeti yazmıştır. Rahmeti gazabından affı cezasından çoktur. Allah’ın (cc) Elçisi, Rabb’in rahmetini şöyle anlatmıştır. “Allah yaratıkları yaratıp bitirdikten sonra katında, arşın üstünde olan kitaba şu hükmü yazdı.” (Buhari, Müslim.)
Allah (cc) “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyurmuşlar. (Zumer /53)
Ve Şura suresinin 25, 26 ayetlerinde şöyle buyururlar.
“O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir. Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise çetin bir azap vardır.” (Şûrâ/25-26)
Ayetlerde Allah’ın (cc) kullarının tövbesini kabul buyurup günahlarını af edeceği vurgulanmak suretiyle ümit aşılanan insanlar, tövbeye yönelmektedirler. Hiçbir işin Allah’tan gizli kalmadığı buyurularak, insanlar kötü işler yapmaktan kaçındırılmakta; Allah’ın inanıp iyi işler yapanların dua ve dileklerini kabul buyuracağı, lütuf ve keremiyle onlara, istediklerinden fazlasını da vereceği, ama kâfirleri de şiddetle cezalandıracağı belirtilmektedir. Böylece insanlara bir yandan umut aşılanırken, bir yanda da suça eğilim duyanlar uyarılmaktadır.
Öyle ise Allah’ın lütfuna ermek isteyenler O’na inanmalı ve güzel işler yapmalıdırlar. Allah (cc) kendisine yönelen her kulunu kabul eder. O’nun rahmet kapısı herkese açıktır. Hiç kimse umutsuzluğa düşmesin, herkes hemen zamanı kaçırmadan ömür tükenmeden tövbe etsin. Allah (cc) öyle kerimdir ki her tövbe edenin tövbesini kabul edip günahlarını bağışlar. Allah (cc) ancak inanan ve iyi işler yapanların duasını kabul eder. Onlara istediklerinden fazlasını verir. Fakat kâfirlere şiddetli bir cezaya tabi tutulacağı bildirmektedir. Peygamber (sav) de birçok hadislerinde insanları tövbeye teşvik etmişlerdir.
Bir hadislerinde (Vallahi ben Allah’a günde yetmişten fazla istiğfar ve O’na tövbe ederim.) buyurmuşlar. (Buhari, Müslim, Tirmizi.)
Allah kerim ve rahimdir. Kullarının tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmalarını ve ibadetle yükselmelerini ister: “Ben kulumun, benim hakkımdaki zannı üzereyim. Kulum beni nerede anarsa ben oradayım. Bana bir kulaç yaklaşana ben iki kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim.” buyurmuşlar. (Müslim)
Mealindeki kudsi hadis, Allah’ın (cc) kullarına ne kadar merhametli ve kullarının kendisine yönelmelerinden ne kadar memnun olduğunu gösterir. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur.
“Allah (cc) kulunun tövbe etmesinden ötürü şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir. Bir adam düşünün ki azığını, kırbasını devesine yükledi, yürüdü, çöl çorak bir yere geldi, uyku bastığı için hayvanından inerek bir ağacın altına uzandı. Uyku bastırıp gözleri yumulunca, deve yavaşça salınıp gitti. Adam uyandığında (Deveyi görmeyince) hemen bir tümseğe çıktı, yine bir şey göremedi. Bulunduğu yere geldi uzandı. Orada (Umutsuz, üzgün) otururken devesi çıka geldi. Yularını adamın eline koydu. İşte Allah kulunun tövbesine, devesini bulan bu adamın sevinmesinden daha çok sevinir” (Müslim.)
Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”(Teğâbun/14-15) Rivayet edildiğine göre, Mekke’den hicret arzusunda olan bazı Müslümanların eş ve çocukları, kendilerinin perişan duruma düşeceklerini öne sürerek, babalarını hicretten alı koymak istediler. Fakat hicrette kazanılan yüksek mertebeleri öğrenen Müslümanlar, eş ve çocuklarını cezalandırmak isteyince bu ayet inerek, onların af edilmesini ve kusurlarından geçilmesini emretti. Buna rağmen, mal ve çocukların beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi günaha sokup, ahiret hazırlığından alıkoyabileceğine işaret edilmiştir.