Hayata yeni bir başlangıç yapmak adına “orta yolu” tavsiye ettiğiniz “Orta Yolda Ol!” adlı kıymetli bir kitabınız var. Günümüze dair hangi tespit ve değerlendirmeler size böyle bir eser yazdırdı?
Öncelikli olarak bu röportaj için Feyz Dergisi’ne teşekkür ediyorum. “Orta Yolda Ol” ismini verdiğim kitabın, düşünce dünyamda oluşan çeşitli sorulardan hareket ederek, önce düşünce aşaması oluştu. Hayatı sorguladığımızda karşımıza çıkan sorular arasında beni bu kitaba doğru yönlendiren yaşam tarzımızı sorgulamak oldu aslında. Bu hayatta nasıl bir yaşam tarzı edinmeliyim? Aynı şekilde, yeni bir anlayışla ele aldığımız bu hayatın prensipleri olacak mıdır? Yoksa sıradan yaşantımıza devam mı edeceğiz? Bu ve benzeri sorular açıklığa kavuşturulmadan hayatın anlamını kavramak mümkün olmadığını fark ettiğimde aklımda konu başlıkları oluşmaya başladı. Konu başlıkları genel anlamda ahlaki boyut içinde gelişti. Çünkü günümüz yaşam tarzı, aslında pek çoğumuz farkında değiliz, pragmatik ve kapitalist düşünce ve duygularla örülüdür. Çünkü izlediğimiz diziler, sinema, okuduğumuz kitaplara kadar bu düşünce içinde hareket eder. Bu da marksizmin temel yaşam tarzı olan “amaca ulaşmak için her yol mübahtır” anlayışı ile örtüşür. Aynı zamanda bizim menfaatimize uygunsa doğrudur uygun değilse yanlıştır anlayışının da hayatımızın sapmalarından biri olduğu ortadadır. Bütün bu anlayışlar çerçevesinde yaşayan Müslüman’ın yaşam tarzını sorgulaması mümkün değildir. İşte bu küçük hacimli kitap, bu anlayıştan kurtulmanın, önce düşünsel sonra pratik olarak, çaresini arama faaliyeti olarak ortaya çıktı.
Siz “Ahlak, her türlü aşırılıklardan uzak, orta yolda bir yaşam sürmemiz açısından bize öncülük eder.” diyorsunuz. Yine sizin deyiminizle “Onurlu ve erdemli bir hayata sahip olmak bakımından” siz bu konuda neler öneriyorsunuz? Niçin orta yolda olmalıyız?
Genel anlamda orta yol teorisi, insanlık tarihi kadar köklü ve geçerli olan bir teoridir. Gerçi teori demek belki yanlış olur. Çünkü teori dediğimiz zaman henüz ispatlanmayan bir görüş veya düşünceden söz etmiş oluruz. Oysa orta yol anlayışı, yazılı kaynaklar içinde en eski ahlaki yaşam şeklidir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber, Kindi, Farabi, İbn Miskeveyh, İbn Sina, Tusi ve günümüze kadar ahlak üzerine yazan pek çok düşünür orta yol anlayışını tavsiye ederler. Çünkü orta yolda yaşamak erdemdir. Burada önce orta yolun ne olduğunu açıklamak gerekecektir. Çünkü bilinmeyen bir şeyin uygulanması mümkün değildir. Aslında zaman zaman bu yaşam tarzını uygularız. Çünkü orta yol dediğimiz yaşam tarzı, kısa ve öz olarak günlük yaşantımızda her türlü aşırılıktan kurtulmak, empati yapabilmek, adil bir hayat yaşayabilmektir.
Peki, orta yolu nerelerde uygulayabiliriz? Aşırılıklardan uzak insanlar nedir? Günlük hayatta gördüğümüz, trafikte yaşadığımız, insanlarla ilişkilerde ortaya koyduğumuz tüm davranışlar bizim hayat anlayışımızın göstergesidir. Kendisine korna çaldı diye veya sellektör yaktı diye işlenen cinayetler, ters baktı diye birbirini bıçaklayan insanlar, istediğini vermedi diye anne babasını öldüren evlatların yaşadığı bir dünyada, orta yolda yaşamaya çalışmak ne kadar mümkündür? Bunun mümkün olması için yapılması gereken ilk şey, eğitimin ailede başlaması ile mümkündür. Daha küçük yaştan itibaren çocuklarımıza bu hayat tarzını vermeye gayret etmeliyiz. Olayların değerlendirilmesinde, rol model olan insanların çoğalması gereklidir. Diğer taraftan iyi örnekler toplumun bütün kesimlerine ulaştırılmalıdır. Devletin eğitim politikası içine girmeli ve ders programları içinde orta yolda yaşam vurgulanmalıdır.
Orta yolda olmanın ipuçları üzerine konuşmak gerekirse hangi konularda orta yol ve nasıl?
Orta yol kavramı, ulaşılabilen en eski kaynaklardan günümüze pek çok filozof ve dini önder tarafından ahlaki bir yaşam şekli olarak tavsiye edilmiştir. Bu anlamda orta yol hayatın her alanında adil olma anlamı içermiş ve orta yolda olmakla, adil olmak arasında sıkı bir ilişki kurulmuştur.
İslam filozofları, orta yol konusunda ortak bir görüşe sahiptirler. Buna göre ahlaki bir varlık olarak insan nefsi, çeşitli alışkanlıklar elde eder. Bu alışkanlıkların bir kısmı istenilen erdemlerdir. Buna karşılık istenmeyen ve insan nefsinde kalıcı olarak bulunmaması gereken huylar ise reziletler olarak ifade edilir ve bu istenmeyen huylar, orta yol olan erdemlerin iki aşırı ucunu temsil ederler.
İslam filozoflarından Kindi, Kınalızade ve Taşköprizade faziletlerin insanda oluşması sonucu adalet faziletinin oluşacağını ifade ederken, İbn Miskeveyh ve Tusi, adalet faziletini diğer faziletler gibi kendi başına bir fazilet olarak ele alırlar. Ayrıca İslam filozofları, faziletlerin eğitim yoluyla insanda kalıcı olabileceğini ifade eder.
Orta yolda yaşamak, Kur’an’ın Müslümanlara gösterdiği örnek yaşama şeklidir. Hz. Peygamber’de bu yaşama şeklini kendi hayatında uygulayarak biz Müslümanlara örnek olmuş ve ayrıca tavsiye etmiştir.
Genel anlamda orta yol, ifrat ve tefritten kaçmak olarak algılanması yanında bir de azmamak olarak ifade edilir. Azma, insanın öfke ve şehvette önlenemeyecek şekilde ileri gitmesidir. İnsan bu durumda o hale gelir ki, hiçbir değer yargısı o insan için geçerli değildir. Rabbim böyle olmaktan tüm Müslümanları korusun.
Her Müslüman dünya ve ahiret mutluluğunu arzu eder. Dünyada mutlu olmak demek, her istediğini yapma özgürlüğü demek değildir. Dünyada mutlu olmak ölçülü yaşamak, iyiliklerin hazzına ve zevkine ulaşmaktır. Aynı zamanda Allah’ın emrettiği gibi yaşamaktır. İnsan ancak bu durumda dünya mutluluğunu elde edebilir. İşte insan ancak bu şekilde bir hayat yaşadıktan sonra “saadet-i uzmâ” olarak isimlendirilen ahiret mutluluğuna erişebilir.
İnanç açısından orta yol, tevhit inancı üzere olmakla başlar. En önemlisi bu inancın farz ve nafile ibadetlerle desteklenmesi gerekir. Müslüman ne istek ve arzularını inancının önüne geçirmeli ne de onları tamamen terk etmelidir. Arada ölçüyü iyi ayarlamalıdır.
İbadetlerde orta yol ise, ne sürekli ibadet ederek kendini başkasına muhtaç duruma düşürmeli ne de ibadetleri terk ederek ibadetsiz bir hayat yaşamalıdır. Hem ibadetlerini yeteri kadar yapmalı ve hem de başkasına muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmelidir.
Müslüman ne az konuşmalı ne de lüzumsuz çok konuşmalıdır. Ancak konuşması gereken yerde de asla susmamalı, doğruyu her yerde çekinmeden ve korkmadan usulünce söyleyebilmelidir.
Aynı şekilde Müslüman ne yalan söylemeli ne yalancı şahitlik yapmalı ne de namuslu insanlara iftira atmalıdır. Şahitlik yaptığı zaman dosdoğru şahitlik yapmalı, sözü eğip bükerek birilerinin hakkına tecavüz etmemelidir.
Müslüman cömert olmalıdır. Cimrilikten kendini korumalı, aynı şekilde sınırsız bir imkâna sahip olduğu zaman bile israf içinde yaşamamalıdır.
Yakın akrabalarını ve komşularını gözetmeli, verirken de verdiği insanın izzet-i nefsine dokunacak şekilde hareket etmemelidir. Sadaka verdiği insanlardan menfaat elde etmeyi düşünmemeli ve onlardan kendisine hürmet etmelerini beklememelidir. Çünkü Müslüman Allah için verir. Sevabını da ancak Allah’tan bekler.
Müslüman insanlara karşı saygılı olmalıdır. Ancak saygıyı abartmamalı, hele hele zenginliğinden veya makamından dolayı asla insanlara saygı göstermemelidir. Çünkü insan sadece insan olduğu için saygıyı hak eder. Bu tür saygının üzerine Müslümanlık da eklendiğinde o insanla kardeş konumunda olur.
Diğer taraftan Müslüman çevreye karşı da sorumluluklarını bilmeli ve asla yaşadığı çevreye ihanet etmemelidir. Kişisel temizliğini her zaman yapmalı, kirli ve pis bir yaşam tarzı olmamalıdır. Günlük ve haftalık vücut temizliğine de dikkat etmelidir.
Ancak bütün bu yaşam şeklini ortaya koyarken rehberi Hz. Peygamber (s.a.v.) olmalı, asla ifrat ve tefrit içine düşmemeli hele hele hiçbir şekilde azgınlaşmamalıdır.
Orta yolda olmakla adil olmak arasında kurduğunuz anlam ilişkileri bakımından bir değerlendirme almak gerekirse neler söylenebilir? Orta yolda olmaya dair bir bireysel kişilik inşasında bunun rolü ve önemi nedir? Burada adil olmaya yüklenen anlam nedir?
İslam ahlak felsefesi açısından erdem, orta yolda yaşayabilmektir. İnsan yaşamının her anında ölçülü bir hayat oluşturmalıdır. Ölçüyü kaçırdığı zaman, bunun olumlu veya olumsuz yönde ölçüyü tutturamamasında herhangi bir fark yoktur, adil bir hayattan da vazgeçmiş demektir. Adalet veya adil olmak sadece hâkimlerin veya yöneticilerin görevi değildir. İnsan adaletli olmaya önce kendinden başlamalıdır. Bu da ancak nefsine karşı adil olması ile mümkündür. Yani her davranışta, ibadette, inançta, ahlakta, günlük ihtiyaçlarda, yeme ve içmede, harcama ve kazanmada yani aklımıza ne gelirse hepsinde adaleti sağlayabilmek demek olan orta yolda kalabilmekle mümkündür. Adil olmanın ikinci aşaması çocukları, eşi, anne ve babası gibi yakın akrabalarına karşı adaleti sağlayabilmektir. Üçüncü ayağı çevreye, doğaya ve Allah’ın yarattığı her şeye karşı adaletli olabilmektir. Sonra emrinde çalışan varsa onların arasında adaleti sağlamaktır. Hüküm vermede, şahitlik yapmada adaleti sağlamaktır. Yani hayatın her anında adil olabilmeyi yaşam tarzı haline getirebilmek, Müslüman’ın yetkinliği açısından son derece önemlidir. Bu itibarla orta yolda olabilmek, bir erdem olarak, aynı zamanda adil olabilmek için şarttır. Bu, filozofların “erdem orta yoldur” sözü ile doğru orantılı olarak ortaya çıkan bir nefsin özelliğidir. Burada konunun daha iyi anlaşılması için “işlerin hayırlısı orta olandır” hadisini hatırlamak yeterli olacaktır. Bütün bu saydıklarımız pratik olarak yapılması gereken davranışlardır.
Diğer taraftan yukarıda saydığımız bu davranışları fark edebilmek ve ortasını bulabilmek tamamıyla bilgi neticesinde olur. Bu ise dört büyük erdemden hikmet, şecaat ve iffet’in bilinçli olarak öğrenilmesi neticesinde dördüncü erdem olan adaletin organlarda ve davranışlarda ortaya çıkması sonucudur. İşte adalet bu şartlarda ortaya çıkar ve insana rehberlik eder. Değilse farkında olmadan adalet göstereceğim diye insanlara zulmetmeye başlarız.