Yüce Rabbimiz, akıl ve irade verdiği kullarını hangisi en güzel işleri yapacağı ile sınamak üzere yaratmıştır. Bütün kullarının hayrını dilemekle birlikte onları, iyilik ve kötülük yolunu tercihte serbest bırakmıştır. İnsan cinsinden seçip gönderdiği peygamberlerini vahiyle eğiterek, muhataplarına hakkı seçmekte ve desteklemekte rehber kılmıştır.
Allah (c.c.) biz ahir zaman ümmetini de baştan sona hikmetle doldurduğu Kur’ân-ı Kerîm’i ve Rahmet Peygamberi ile yükümlü kılmıştır. Allah (c.c.), bu iki şaşmaz ölçüler bütünü ile hayatımızı düzenlemeyi emretmiştir. Yüce kitabını ve Peygamberimizi gönül hoşluğuyla benimsememiz, Rabbimizin kulluk şerefine layık görmesine karşılık gelmektedir. Dolayısıyla bizlerin, kitap ve sünneti hayatımızın kullanım rehberi kılmamız, O’nun hoşnutluğunu kazanmamızın vasıtası olacaktır.
Yüce kitabımız ve onun açıklayıcısı Peygamberimizin sünneti aynasında kendimize baktığımızda, ergenlikten yaşlılığımıza kadar ömrümüzün sahnelerini bu hakikat aynalarında seyrederiz. Zira hayatımızın her aşamasında bizim iyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-şer ve hak-batıl eksenindeki durumumuzu bize yansıtır. Şüphesiz gerçeklik aynasına yansıyan bu sahnelerden en göz alıcı kesiti, gençliğimizin bakmaya doyamadığımız renkli ve etkileyici dönemidir. İnsan bu hayat aynasına baktıkça, kendi olumsuzluklarını düzeltme ve hayırla örtüşen iyilikleri için de Rabbine şükür imkânı bulmaktadır.
Gençlik merhalemiz, zihnî ve bedenî üretkenliğimizin zirvede olduğu dönemdir. Bu devrede beynimiz, hayatımız boyunca ulaşamayacağı en yüksek veriminde çalışmaktadır. Bedenî gücümüz hastalık ve eksiklerden uzak şekilde maddi manevi her türlü engeli aşmaya yetecek seviyededir. Yine bu aşamada tecrübe eksikliğimiz olsa bile, araştırma, öğrenme ve noksanlarımızı giderme azmimiz pek yüksektir. Yaratılışımızdaki temiz duygularımız ve kötüler ve kötülüklerden henüz uzakta olmamızın etkisiyle hakkı ve gerçeği kabule en yatkın dönemimizdir.
Gençlik döneminin yukarıda sayılan olumlu özellikleri hasebiyle sosyal, zihinsel ve kültürel devrimler sürekli gençler aracılığıyla yapılmıştır. Bu kural, peygamberler tarihi açısından da değişmemiştir. İnsanlık tarihinde peygamberlerin hakka çağrısını engelleyenler, sürekli toplumların orta ve ileri yaşlı kesimi oluşturmuşken, gençler onların destekçisi olmuştur. Üstelik sosyal konumlarına, imkânsızlıklarına ve daha da önemlisi, ailelerinin ve toplumlarının karşı çıkmalarına aldırmamışlardır.
Kuşkusuz Kur’ân-ı Kerîm, insanlık tarihinin hak-batıl kesitlerinin en önemli gösterim alanıdır. Bununla Yüce Allah, insanın temel karakterlerini çağlar ötesinde yaşayan muhataplarına tanıtmaktadır. Böylelikle onu okuyan bir akıl sahibi şahsını, iki yoldan birisini seçme eşiğinde buluvermektedir. İnsanlık tarihi, bir kişinin ömrü gibi düşünüldüğünde onun günümüzde yaşayan kadın ve erkek muhatabı, hayatının her merhalesini burada rahatlıkla seyredebilmektedir.
Söz, insanlık tarihinin Kur’ân-ı Kerîm aynasına yansıyan gençler sahnelerine geldiğinde oldukça zengin örnekle karşılaşılmaktadır. Bunlardan bazıları; Hz. Âdem’in yuvasında yetişen Hâbil akl-ı selimi temsil etmekte iken, Kâbil haset ve kinine kardeşini kurban etmenin pişmanlığına mahkûm kalmıştır. Bu sahneyi gören günümüzün insaflı bir genci, Kâbil ve onun temsil ettiği olumsuzluğa mesafe koymakta ve kendini Hâbil’in safında bulmaktadır.
Hz. Nuh, gemisine binmeyi reddeden inkârcı oğlunun feci akıbetini içine gömerken, oğlunun baba sözünü çiğnemesinin pişmanlığını son nefesinde duymuş olmalıdır. Bu sahne günümüz baba ve oğullarına şefkatin ve pişmanlığın yerinin ve vaktinin önemini hatırlatmaktadır.
Hz. İbrahim putperest bir ailenin ve çevrenin çocuğu olmasına karşın ince zekâya ve araştırmacı bir ruha sahiptir. Bu özelliği onu sahih imana ulaştırmış ve gençlik yaşından itibaren en yakınlarından başlayarak kendisini tevhidi yaymaya adamıştır. Gencecik eşi Hacer’i ve kundaktaki İsmail’ini Mekke’de diktiği iman çınarını yetiştirmeye feda etmiştir. Bu pencereden onlara bakan günümüzün eşleri ve evlatları, hangi amaçla yaşanması ve nelerin öne alınması gerektiği konularında kendilerine çeki düzen vermektedirler. Hayatın anlamını ve önceliklerini yeniden düşünmektedirler.
Gençlerin en yakışıklısı Hz. Yusuf, itibarlı ve güzel kadınların ayartmasına aldırmadan iffetli hayatı seçmekte sonraki nesillerin de parlak rol modelidir. Keza o, ihanetine uğradığı kardeşlerini affetmekte, hapishanenin en kötü şartlarında dahi orayı iman ocağı haline getirmekte rehberdir. Genç yaşında kazandığı bilgisi ve güvenilirliğiyle on dört yıl süren devasa ülkesinin ekonomik krizini başarıyla yönetmekte de çağdaşlarımıza bu yüce hedeflere ulaşmakta öncülük etmektedir. Sabrın, azmin, güvenilirliğin, çalışkanlığın ve iffetin değerini göstermektedir.
Çocukluk ve ilk gençlik yılları Firavunun sarayında geçen Hz. Musa da hakkın hâkimiyeti ve zulmün kökünün kazınması hususunda örnektir. Sarayda aldığı maddi ve kayınpederinden edindiği manevi eğitimle toplumu ıslah mücadelesi vermiştir. Hz. Musa, ağabeyi Hz. Harun’u yardımcı peygamber seçmesi niyazında bulunacak kadar alicenaptır. Hata ile işlediği cinayetten pişmanlığıyla suçlulara ve o günün köleleştirilmiş Müslümanlarının zulümden kurtarılması için verdiği mücadeleyle günümüz mazlumlarına ilham vermektedir.
İki akran ve akraba olan Hz. İsa ve Hz. Yahya da gençliğin efendileridir. Onlar da tıpkı Hz. Meryem gibi, Hz. Zekeriya’nın terbiyesinde olgunlaşmışlardır. İlk gençlik yaşlarından itibaren bozulan toplumlarının ve zalim Roma valilerinin zulmüne rağmen hakikat ışığını taşımışlardır. İnkârın ve zulmün karanlıklarını, nur meşalesi Tevrat ve Zebur’un hükümleriyle canları pahasına aydınlatmışlardır. Bu konudaki en büyük destekçileri ise Hz. Zekeriya’dan sonra iffet abidesi Hz. Meryem olmuştur.
Ashab-ı Kehf, inkârcı toplumlarının entelektüel ailelerine mensup bir grup gençtir. Bu gençler, ulaştıkları hidayet yolundan cebren döndürülme ve/veya öldürülme girişimlerine direnmişlerdir. İmanlarını korumak için mağaranın soğuk ve karanlığını lüks hayata tercih etmekle tarihî örneklik göstermişlerdir. Helal ve temiz yaşamaktaki hassasiyetleriyle de akranları için emsal olmuşlardır. Yüksek ideallerin büyük fedakârlık gerektirebileceğini asırlar öncesinden yaşayarak göstermişlerdir.
Hz. Meryem’in ve Hz. Aişe’nin iffetlerine, gençliklerinin baharında dil uzatılmıştır. Onlar, iftiraların en ağırına sabretmiş ve ödülünü vahyin temize çıkarmasıyla almışlardır. Diğer yandan Hz. Meryem, oğlu İsa’nın (a.s.) tebliğ görevinde canla başla yardım etmiştir. Hz. Aişe ise Peygamberimizden öğrendiği kitap ve sünnet bilgisini çağdaşı kadın ve erkeklere öğretmekte öncü olmuştur. Hakikatin ortaya çıkması için çalışmanın ve onu savunmanın cinsiyete bağlı olmadığını göstermekte öncü olmuşlardır.
Peygamberimizin tevhit mücadelesi ve hayatının son on senesinde kurmayı başardığı köklü devlet, kendisine inanan ve malıyla canıyla destek veren gençlerin eseridir. Zira Peygamberimiz, çoğu yoksul olan bu gençleri, maddi-manevi himayesinde eğitmiştir. Onları şahsiyetli, bilgili, görgülü, fedakâr ve basiretli bireyler haline getirmiştir. Bir bakıma her birini deve çobanlığından alarak, şehirler ve ülkeler yönetecek valiler seviyesine ulaştırmıştır. Bu yüzdendir ki İslam, hakka dayandığı kadar, onun hakikatine kayıtsız şartsız baş koyan yiğitler vasıtasıyla yaşamıştır, genişlemiş ve bizleri de nurlu, onurlu kanatları altına almıştır. Bu ruh yeni nesillerin hayallerini süslediği, ideallerini kuşattığı ve ona layık azim ve kararlılığa sarıldığı sürece de kıyamete değin parlayacaktır.
Neticede gençlere ilişkin verilen yukarıdaki sahneler, kuru ve ruhsuz kahramanlıklar değil, her biri hikmet ve nasihat yüklü ölçüler taşımaktadır. Bu gençler kendi çağlarında; basiretle, bilgiyle, yüksek irade ve sabırla olumlu değişimin öncüleri olmuşlardır. Başarının yollarını ve ölümsüz kahramanlar olmanın yöntemlerini, çağdaşımız akranlarına yüce kitabımız vasıtasıyla göstermişlerdir. Bu açıdan çağdaş Müslüman gençlerin rol modelleri, kapitalizmin ve materyalizmin ürettiği sanal oyuncaklar ve sahte kahramanlar değildir. Bilakis, tevhit yolunun yukarıda bazı örnekleri sunulan gerçek ve ideal özelliklere sahip öncü gençleridir.