Filistin’de işkence, taciz, tecavüz gibi en aşağılık şiddet eylemlerini de içinde barındıran en adi, en vahşi bir soykırım devam ederken, mümin kardeşlerimizin, çocukları, yaşlıları, kadınları üzerine ölüm yağarken ve onlar aç biilaç tüm İslam âleminden yardım beklerken, Ramazan ayına ulaşmış olmak aslında bizlerde sevinç yerine büyük bir utanç ve mahcubiyet vesilesidir... Yüzümüzün olmadığını itiraf ederek, büyük bir mahcubiyet içinde Rabbimizden en azından Ramazan ayı içinde Filistinli kardeşlerimize bir kurtuluş, bir rahatlama getirmesi duasıyla bu yazıyı kaleme almış olalım.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayı orucunun İslam binasının temellerinden olduğunu şöyle bildirir: “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, haccetmek, Ramazan orucu tutmak. Zekât vermek.” (Tirmizî) On bir ayın sultanı Ramazan ve orucu hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183) Bu ayetle, şartları kendinde tahakkuk eden her mümine Ramazan’da oruç tutmak farz kılınmıştır. Allah nasip ederse bizler de ömrümüzün sayılı Ramazanlarından birini daha idrak etmeye çok yaklaştık. Mübarek üç aylardan Recep’i geçip Şaban ayına çok şükür eriştik. Ramazan ayının da gölgesi üzerimize düştü. Hadis-i şeriflerde; Recep ayı ekim ayı, Şaban bakım ayı, Ramazan da hasat ayı diye ifade edilir. Ramazan ayının gerçekten Müslümanlar üzerinde etkisi her zaman çok farklıdır. En günahkâr insanlarda bile Allah’tan utanma, tevbe, pişmanlık duygularının yoğunlaştığı ve günahlardan ciddi dönüşümlerin yaşandığı bereketli bir aydır. Ramazan ayında Allah’tan kullarına, nefs ve şeytanla mücadelede ciddi bir nusret vardır. Öyle ki bu yardım sayesinde Ramazan dışında zor ve güç olan ibadetlerin Ramazan’la nasıl kolaylaştığına her zaman şahit olmuşuzdur.
Ramazan’ın Fazileti ve İbadet Alışkanlığı Kazandırması
Ramazan ayı; muhtelif ayet ve hadislerde geçtiği üzere, mü’minlerin ibadetlerinin bire on, bire yedi yüz gibi sevaplarla mükâfatlandırıldığı sürprizler ve lütuflar ayıdır. Bu mükâfatların cazibesi ve bir aylık süre ile sınırlarının dar olması, müminleri aşka ve gayrete getirir. İnsan psikolojisi ve nefsin yapısı açısından değerlendirince bu hem bir rahmet hem de mucizedir. Belli ki tembel nefisleri harekete geçirmek ve ibadet alışkanlıkları kazandırmak noktasında Rabbimizden merhamet ve şefkat esintisidir.
Ramazan ayının faziletini, bereket ve mükâfatını ifade eden hadislerden birkaç örnek verelim: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Müslim)
“Oruç dışında insanoğlunun her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir ve mükâfatını da ben vereceğim.” (Buhârî, Müslim)
Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Ramazan ayı ve orucunun Allah’a yakınlaştırması ve fazileti hakkında ümmetine şöyle seslenmektedir:
“Oruçlu mü’minin ferahlayıp sevineceği iki an vardır. Birisi iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbi’ne kavuştuğu andır.” (Buhârî, Müslim)
“Muhammed’in (s.a.v.) canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Buhârî, Müslim)
İşte bu ve benzeri mükâfatlar ve bir de tüm Müslümanların bu aya özel ihtiram ve ilgileri ve bu coşkuya iştirakleri, ibadet alışkanlığı kazanma noktasında çok önemlidir.
Ramazan ile Sabırlı Olmayı Öğrenmek
Dünyada imtihan gereği bir misafir olan insanoğluna en lazım olan ahlak ne diye sorgulasak bunun sabır ahlakı olduğunu bulmamız çok zor olmayacaktır. Gerçekten sabır ahlakı Efendimiz’in (s.a.v.) üzerinde çok fazla durduğu, neredeyse İslam’la eş değer gördüğü bir ahlaktır. Nitekim Efendimiz’e (s.a.v.) “İman nedir?” diye sorulduğunda, “Sabırdır.” buyurmuştur. (Deylemi)
Şu bir gerçek ki insanoğlu bir ömür süren zorlu ve meşakkatli dünya sınavından yüzünün akıyla ancak sabırla çıkabilir. İradeyi geliştiren, günahlara karşı tahammül gücünü oluşturan, iyilikleri işlemeyi devam ettiren hep sabırdır. Bu anlamda Ramazan ayı işte bu çok önemli sabır duygumuzu geliştirerek ve farkına vardırarak önemli bir vazife yapar.
Sabır duygusu, içinde bütün güzel ahlakları barındıran büyük bir hazinedir. İnsanları kurtuluşa, başarıya götüren en güzel bir binektir. Dolayısıyla peygamberlerin en önemli hasletlerindendir. Bunun için atalarımız; “Sabır acı ise de meyvesi tatlıdır.” “Sabır selamettir.” “Sabırla koruk helva olur.” demişlerdir. Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez.
Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur’ân-ı Kerîm’de yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildirilir.
“Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katında olan ise kalıcıdır. Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.” (Nahl, 16/96)
“…Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” (Zümer, 39/10)
“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153)
“(Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret…” (Ahkaf, 46/35)
Ramazan, işte bu sabır denen çok önemli gücümüzü fark ettiğimiz ve yeniden keşfettiğimiz bir aydır. Beş dakika bile ertelemeye tahammül edemediğimiz obur midemizin isteklerine dur diyerek, kimi zaman 18 saate varan sabır deneyimleri yaşamak, aslında istersek bize zarar veren ihtiraslarımıza da dur diyebileceğimizi bizzat yaşayarak gördüğümüz önemli bir deneyimdir. Hem vücudumuza hem dünya ve ahiretimize zarar verecek olan tüm alışkanlıklarımızı ve nefsimizin günahkâr taleplerini bir Ramazanlık yerine bir ömürlük mücadele ve oruçlarla erteleyebilmek ve ölüm günümüzü bu vesileyle Hazreti Mevlânâ’nın buyurduğu gibi şeb-i aruza yani bayrama çevirmek, Ramazanla pratik olarak başarabileceğimizi hissettiğimiz duygulardır.
Ramazan’ın Kognitif (Bilişsel) Yapımızda Kalıcı Tesirleri
İnsanların kognitif (bilişsel) yapıları vardır. Bu kognitif yapıya “zihniyet” denir. İnsanların hayat boyu kararlarında bu yapı çok etkilidir. Doğru bir zihniyetle düşünebilmek en az bilgi kadar önemlidir. Bu yapı birden oluşmaz. Çevresel etkiler, yaşadığı ortamlar, duyduğu sohbetler, gördüğü olaylar vs. ile yavaş yavaş kendiliğinden oluşur. Bir çocuğun kognitif yapısı, çocukluktan başlayarak İslamî inanç, ibadet ve düşünceler üzerine sağlam bir şekilde inşa edilirse o çocuğun imanı, zararlı dış etkilere karşı sağlam bir kalkanla korunmuş olur. Niye? Çünkü insanlar her ne kadar akıllarıyla düşünseler de zihniyetleri ile karar verirler. Bu demektir ki insanların bazı bozuk düşüncelerle akılları zamanla karışsa bile, düşünce sisteminin iskeletini oluşturan zihinsel yapıları onları koruyacaktır.
İslamî çevrelerde veya İslam’ı yaşayan ailelerde yetişen çocuklar bu anlamda şanslı çocuklardır. Hazreti Peygamber (s.a.v.) “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar ama aileleri onları Hristiyan veya Yahudi yapar.” diyor. Yani çevrenin etkisiyle fıtrat bile bozulabiliyor. Zihniyet değişebiliyor. Hazreti Peygamber (s.a.v.) “Çocuklarınızı 7 yaşında namaza başlatın, 12 yaşında oruç tutturun.” diyor. Bunlar çocuk psikolojisiyle ilgili Hazreti Peygamber’e (s.a.v.) ait mucizelerdir. Aile ortamlarının, çocukların zihniyetlerinin oluşumunda ne kadar etkili olduğunun göstergeleridir. Çocuklukta oluşan bu zihniyet, büyüdüğünde de onu korumaya devam edecektir. Bu sebeple çocukluk veya ergenlik zamanlarında kılınan namaz ve tutulan oruçlar, içinde unutulmayacak hatıraları barındıran Ramazan ayı ve sonunda yaşadığımız güzel bir bayram, kognitif yapımızın inşasında önemli bir yere sahiptir... Çocukluktan sonraki yıllarda da bu imanî temel her zaman koruyucu olmaya devam edecektir.
Çocukluğumuzun diğer 11 aylarından hatırımızda kalan çok az şey vardır ama çocukken yaşadığımız Ramazanların tadı unutulmaz. Yarım yamalak ve çoğu zaman büyükleri taklit ederek, onlara heveslenerek tuttuğumuz oruçlar unutulmaz keyiftir. Gözleri ovalayarak sahura kalkmanın yaşattığı tat, seher vakti ve sabah namazlarında caminin uhrevî atmosferi bizi bu dünyadan alıp başka âlemlere taşımıştır. İftara kadar açlığımızı iyice hissederek, onunla ciddi anlamda tanışarak bekleyiş ve iftar toplarının ruhumuza işleyen sesleri ki, zafer topları gibi sabrımızın bayramını kutlar gibidir. Ve en netice açlığı, susuzluğu iyice yaşadıktan sonra suya, yemeğe saldırmak unutulmaz bir keyiftir. O demlerde dilimizin ve damağımızın lezzet kat sayısında ciddi bir artış olmuş, her şeyin her yemeğin içine sanki cennet lezzetlerinden lezzet ilave edilmiş gibidir. Dolayısıyla Ramazan ayının hayatımıza kattığı en önemli şeylerden birisi nimetlerin kıymetini takdir etmektir.
Ya teravih namazlarının bir şenliği andıran ve asla unutulmayan coşkusu, gülüşerek bir eğlenceye dönüşen uzun teravih namazları, çocuksu dünyamızda imanı en lezzetli bir yemek gibi içimizde hissettiğimiz demlerdir. Ramazan’ı yaşamayan çocukluk eksiktir. Çocuklarımıza Ramazan’ı doya doya yaşatmalı, kognitif yapılarına en sağlam iman temellerini Ramazan ile atmalıyız.
Ramazan ve Empati
İnsanoğlu bencil bir varlıktır. Kendini herkesten çok sever. O sebeple kendine ait bencil taleplerini hiç ertelemek istemez. Arzuladığı bir şeye imkânı varsa hemen kavuşmak için her türlü şartları acilen değerlendirir. Açlığı hissedince yemeğe, eğlence isteyince eğlenceye koşar… Ve bu bencil isteklerine köle olduğu müddetçe başkalarının ihtiyaç ve isteklerini görmesi, algılaması mümkün olmaz. Ramazan ayı bencil duygularımızla oluşan ve algı dünyamızın güneşini kapatan kara bulutların da aralandığı ve empati duygumuzda ciddi gelişmelerin yaşandığı bir aydır. Aç ve susuz kalmanın verdiği mide spazmları, bu hale düşen fakir fukaranın halini bilmekten öte hissettirir ve algı dünyamıza merhamet ve acıma hislerini neredeyse zorla sokar. O sebeple Ramazan ayı yemek yedirmenin ve cömertliğin, şefkat ve merhametin, yardımlaşmanın, bencillik yerine fedakârlık ve sencilliğin kolaylaştığı, belki zevk haline geldiği bir aydır.
Ramazan ve Sosyal Hayat
İnsan sosyal bir varlıktır. Sosyalleştikçe, çevresiyle tanıştıkça ve onlara yardımcı oldukça insanlığını fark eder ve mutluluğu artar. Mutluluğu bencillikte ve yalnızlıkta arayanların bulduğu görülmemiştir. Ramazan ayları mecburen eş ve dostlarla iftar sofralarında buluşma, karşılıklı ziyafetler tertipleme, hayırlı işlerde yarışma ve bu konuda birbirini teşvik etme, teravih namazları ile camilerde kaynaşma ayıdır. Bu faaliyetler sosyal hayatımızda bizi yalnızlık ve bencillikten kurtaran önemli bir işlev üstlenirler. Bir aylık bu sosyalleşme faaliyetleri en netice bayramla taçlanır ve bayramdan bayrama hiç görülmedik bir şekilde akrabalar, dostlar, ahbaplar arası gidiş gelişler yoğunlaşır.
Son zamanlarda moda haline gelen bir alışkanlıktan şiddetle kaçınmak gerektiğini hatırlatmak isterim. Bayram günlerini eşle dostla geçirmek, sıla-i rahim yapmak yerine tatil yörelerine kaçarak değerlendirenler, hem cemiyetimize hem kendi ruh dünyalarına hem de çocuklarına en büyük kötülüğü yaptıklarını bilmeliler. Çünkü Ramazan bizi bizden iyi bilen yüce Rabbimizin bize en büyük iyiliği yaptığı bir aydır.
Ramazan ve Namaz
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan namazını (teravihi) ikâme ederse onun geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Müslim)
Namaz dinin direği bir ibadettir. İmandan sonra kullukta en önemli bir yere sahiptir. Ama o derecede nefse ağır gelen, özellikle başlaması zor olan bir ibadettir. Ama Ramazan’a ait sünnet bir ibadet olan teravih namazları bu zorluğu eğlenceye çevirir. Ve Ramazan, namaz için Bismillah demelerin, yani namaza başlamaların en çok olduğu aydır.
Ramazan Ayının Güzel Ahlaka Katkıları
İslam dininin imandan sonra en fazla önemsediği şey güzel huy, güzel ahlaktır. Efendimiz (s.a.v.) çok meşhur bir hadisinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Müsned, 2/381) buyurmuştur. Güzel ahlakın şubeleri çoktur ama belli başlı olanları, sevgi, şefkat, merhamet, cömertlik, fedakârlık, sencillik, yardımseverlik, affediciliktir. Mübarek Ramazan ayı işte bu duyguların açığa çıkmasına ve beslenmesine imkân veren bir aydır. Çünkü Ramazan sadece mideyi değil, bütün azaları kötülüklerden dizginleme ayıdır. Yine Ramazan sadece kendimiz için değil başkaları için iyilik ve ihsan adına bir şeyler ortaya koyabilme ayıdır. Zira ayet ve hadislerin bu minvaldeki teşvikleri çoktur. Mesela: “Oruç günahlara karşı bir kalkandır. Sizden biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da sataşırsa ‘Ben oruçluyum.’ desin.” (Buhârî)
“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî)
“Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizî)
Bir hadiste bildirildiğine göre Allah Resulü (s.a.v.) bir gün Hz. Sa’d İbni Ubâde’nin yanına geldi. Hz. Sa’d derhal bir parça ekmek ve zeytin çıkarıp Resulullah’a (s.a.v.) ikram etti. Efendimiz (s.a.v.) bunları yedikten sonra ona şöyle dua etti: “Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin, melekler de duacınız olsun.” (Ebu Davud)
Sonuç olarak orucu kemaliyle tutmak, nefsin çirkin yönlerine hâkim olmak ve güzel işleri yapmakla beraber mümkün olunca Ramazan ayı her yönüyle güzel ahlaka çok ciddi katkıları olan bir ay olmaktadır. Ramazan orucunun tıbbî faydaları ve vücudu yenilemesi de tartışılmaz. Bu anlamda hem bedenimize hem ruh dünyamıza hem de cemiyetimize en büyük faydaları içinde barındıran rahmet ve bereket ayı Ramazan’ı ne kadar övsek azdır.
Ramazan ayının dünya üzerindeki tüm sıkıntı içindeki ve esaret altındaki mümin kardeşlerimiz ve özellikle Filistinli kardeşlerimiz için özgürlük, barış ve huzura vesile olması duasıyla yazımızı bitirelim.
Allah’a (c.c.) emanet olun.