Kurban Kesmenin Tarihçesi
“...(Ey Muhammed!) Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen; ‘Andolsun seni mutlaka öldüreceğim.’ demişti. Öteki; ‘Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder.’ demişti.” (Mâide, 5/27)
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!” (Hac, 22/34)
Yukarıdaki ayetlerden kurban kesmenin ilk insan ve ilk Peygamber Adem aleyhisselam ile başladığını ve her peygamber ve onun ümmeti için de bu ibadetin devam edegeldiğini anlıyoruz. Adem aleyhisselamdan Hazreti Muhammed’e (sav) kadar devam edegelen dinlerin genel adı da İslam değil mi? Görüyoruz ki Hazreti Adem’le başlayan birçok ibadet kesintisiz son nebiye kadar ulaşmıştır. Son peygamberin ümmeti olan bizlerin yaptığı kurban ibadeti ise Hazreti İbrahim’den gelir. Hazreti İbrahim, oğlu İsmail aleyhisselamı Allahu Teâlâ’ya kurban etmeyi nezreder (adar). Zaman gelince, kendisine bu ahdi hatırlatılır. Kur’ân-ı Kerîm’de bu olay şöyle anlatılır:
“Çocuk, kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona; ‘Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?’ dedi. O da ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona şöyle seslendik: ‘Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.’ Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mü’min kullarımızdandı. (Saffat, 37/102-111)
Kurban Nedir, Niçin Kesilir?
Lügat olarak; “manen yaklaşmak, yakın olmak, kulu Allah’a yakınlaştıran vesile” manalarına gelir. Örfümüzde kurban, Allah’a yaklaşmak için kesilen kurbanlığa denir. İslamî literatürde ise kurban; Allah’a ibadet ve yakınlaşma niyetiyle, muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı usulüne uygun biçimde kesmek demektir.
Kur’ân’dan Delilleri
Kurban, hicretin ikinci yılında Medine’de meşru kılınmıştır. Meşruiyeti Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Hicretin ikinci yılından itibaren Peygamberimiz (sav) her yıl kurban kesmiş, gücü yeten kimselere de kesmelerini emretmiştir. Hanefiler kurbanı vacip görmüş, diğer üç mezhep ise sünnet-i müekkede olarak kabul etmişlerdir.
“…Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser, 108/2)
“Ey Muhammed! De ki: Şüphesiz benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamam da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm, 6/162)
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac, 22/36)
Hadisten Delilleri
Hz. Âişe validemizden rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu Kurban Bayramı gününde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel (iş) yapmış olamaz. Şüphesiz ki kesilen o kurban, kıyamet günü boynuzları ile, tırnakları ile, (her şeyi ile) gelir (hesaba girer). Hiç şüphe yok ki kesilen o kurbanın kanı yere akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse kurbanlarınızı seve seve kesiniz.” (Tirmizi, İbni Mace)
Enes b. Mâlik (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre: “Resulullah (sav) boynuzlu, alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buharî, Müslim)
“Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!” (Hâkim)
“Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevap vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!” (İbni Mace)
“Kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki kurbanını kıbleye döndürüp kessin de bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!” (Deylemi)
“Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun. Yere akacak ilk kan damlası ile geçmiş günahların affedilir.” (İbni Hibban)
Kurban Kesmenin Psikolojik ve Sosyal Faydaları
“Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri” adlı kitabı ile hayırlı bir çalışmaya imza atan Prof. Dr. Ali Murat Daryal, kurbanın insan psikolojisini nasıl tedavi ettiğini şöyle anlatır:
Biz Müslümanlar bütün ibadetleri Allah’ın rızasını kazanmak, onun emrine uymak için yaparız. Ama şu da bir gerçek ki aslında Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Bütün mesele biz Müslümanların ruhi, bedeni ve zihni bir disiplin altında yaşama ihtiyacıdır. Kurban kesmek, insanları Allah’a yaklaştırırken insan psikolojisini de tedavi eder. İnsan, saldırganlık içgüdüsüyle doğar. Kurban kesenlerin, kan akıtmak suretiyle bu içgüdüleri törpülenir. İslam kültüründe kişinin bizzat kurbanını kesmesi tavsiye edilir. Çünkü bu bir tedavidir. Kan akıtıldığını gören kişinin kan akıtma içgüdüsü törpüleniyor. Bu olmasa bir gün bıçağı alıp birini bıçaklayabilir. Bırakınız başkasını, kardeşini ya da annesini bıçaklayanlar oluyor. Bir olay şöyledir: Çocuklar Amerika’da yoldan geçen yaşlı bir profesörü öldürüyorlar. Polis, çocukları yakalıyor ve onlara soruyor: “Bu adamı niçin öldürdünüz?” Çocuklar diyor ki: “Biz hiç ölen adam görmemiştik, onu seyrettik.”
Peygamber Efendimiz Hz. Âişe’ye diyor ki: “Ya Âişe, bir kurban da sen kes. Kesemiyorsan başında bulun.”
Buradan anlıyoruz ki kurban kesmek, sayısız faydalarının yanında aynı zamanda psikolojik bir tedavidir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Cenab-ı Allah buyuruyor ki: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” Melekler de Cenab-ı Allah’a: “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan akıtacak mahlûklar mı yaratacaksın?” diye soruyorlar. Cenab-ı Allah: “Onlar, kan akıtmayacaklar demiyorum. Lakin benim bildiklerimi sizler bilmiyorsunuz.” buyuruyor. İnsanda var olan bu saldırganlık içgüdüsünü tamamen söküp alamayacağınıza göre (eğer söküp alırsanız hayat mücadelesi biter) yapılacak iş, onu kendi sınırları içinde sağlam tutarak aşırılıklar ve taşkınlıklardan korumaktır. Kurban kesmek insanı rahatlatıyor. Adam öldürmekten nefret etmeyenler, insanları öldürürler. Hırsızlık yapmaktan nefret etmeyenler, hırsızlık yaparlar. Bir millet vatanına göz diken düşmanlarından nefret etmezse vatanını koruyamaz. Cenab-ı Allah, Kur’ân’da buyuruyor ki: “Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler…” (Fetih, 48/29) Demek ki yerine göre, merhamete rağmen yapman gerekeni yapmak güçlü bir şahsiyet oluşumu için önemlidir. Kurbanımızı kendimizin kesmesi veya kesilirken başında beklemek, psikolojik olarak müminleri istenmeyen ama başa gelince kaçamayacağımız savaş gibi olumsuz şartlara hazırlayan bir tedavidir.
Prof. Dr. Ali Murat Daryal: “Müslümanlar Kurban Bayramı’nda hayvan katliamı yapıyorlar...” şeklindeki eleştirilere de şöyle güzel cevaplar veriyor:
Senenin 365 günü hayvan eti yiyenlerin böyle bir şey demeye hakkı yoktur. Bir şeyi saptırmak için, yalanlar ve yanlışlarla yola çıkıyorlar. Bir defa Müslümanlar et yemek için kurban kesmezler. Kurban kesecek kişi onun ciğerinden veya budundan birkaç lokma alır, gerisini dağıtır. Kurban kesen Müslümanlar kan akıtmaktan nefret ederler ve birbirlerini öldürmezler. Kurban kesmeyenler, kan görme ya da akıtma ihtiyaçlarını boks maçlarıyla, boğa güreşleriyle, benzeri birtakım etkinliklerle, birbirlerinin kanını akıtarak giderirler. Batı’da linç ve düello vardır. İslam Medeniyetinde ise yoktur.
Kurbanın İktisadi Faydaları
Batılılar tüketimi artırmak, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için “sevgililer günü, babalar günü, anneler günü” icat ediyor. Biz Müslümanlar kurban keserek Allah’ın emri olan hem en büyük ibadeti yerine getiriyoruz hem de hayvancılığı güçlendirmiş, buna bağlı olarak da nakliyesinden yem fabrikalarına ve hayvanlar için ziraat yapmaya kadar nice alanlarda iş imkânı ve insanla istihdam alanları açmış oluyoruz. Ekonomimiz hareketleniyor. Kurbana karşı çıkanlar, ülkesinin iyiliğini isteyen iyi niyetli birileri asla olamaz.
Kurban İbadetinin Ruhu ve Manevi Faydaları
Prof. Dr. Ali Murat Daryal, bu konuda da güzel açıklamalar yapmıştır:
Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsünde Hz. İbrahim’in hareket noktası Allah aşkı idi. Allah aşkının Hz. İbrahim’deki tezahür ve tecellisi idi. Allah aşkıyla başlayan kurban kesme vakıası, bizlerde Allah aşkına teveccüh etme (yönelme) şeklinde devam etmelidir… Gerek Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsü ve gerekse bizlerin hayvan kurban etme gayreti, madde üstü olup manevi sahaya giren sevgiyi de kademelere ve merhalelere ayırmaktadır. Allahu Teâlâ, Hz. İbrahim’in kıssasıyla, kendi sevgisinin insanlara saadet ve selamet getireceğini ve ancak kendi sevgisinin insanlığı düştüğü girdap ve felaketlerden kurtaracağını anlatmaktadır. Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsünde hareket noktası, kemaliyle sahip olduğu ilahî sevgi idi. İşte bunun için evladını kurban etmeye lüzum hasıl olmadı ve bu aynı sevgi, bir kurtarıcı olarak tecellî etti. Buna karşılık bizlerde ise layığı veçhile sahip olmadığımız ilahî sevgiye nail olabilmek için para, mal, mülk gibi ikinci, üçüncü dereceden birtakım sevgilerimizi bu ilahî sevgiye feda edebilmek gayretinden başka bir şey değildir. Bu da pekâlâ ikinci, üçüncü veya daha aşağı dereceden de olsa herhangi bir sevginin; gayret, çalışmak ve fedakârlık sonucu en üst sevgi, ideal sevgi, yani ilahî sevgiye inkılâp edip dönüşeceğini göstermektedir. Yoksa Allahu Teâlâ, kestiğimiz veya keseceğimiz kurbanların kanından ve etinden müstağnidir. Bu kestiğimiz kurbanların, Allahu Teâlâ’ya karşı beslediğimiz sevgi ve muhabbetin artmasına hizmet etmekten başka hiçbir değeri yoktur.
Sonuç
Kurban ibadeti, Allah’a yaklaştıran, Allah ile kul arasındaki sevginin olması gereken yerine işaret eden, takvayı artıran, akraba ve komşular arasındaki sevgi ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendiren, yardımlaşma ile ümmet bilincini yeniden yeşerten, bir kısım insanlar bol bol et yerken hiç yiyemeyenlerin de yemesini sağlayarak o kişilerde zenginlere karşı oluşabilecek düşmanlık duygularını söndüren, insanın psikolojisini düzenleyen ve daha nice bilemediğimiz hikmetleri olan bir ibadettir…
Rabbim anlamayı ve bihakkın yerine getirebilmeyi cümlemize nasip eylesin.
Allah’a emanet olun.