Feyz; Efendim, Tüm dünyada müslümanların yaşadığı coğrafyalarda acı, sıkıntı, kan ve zulüm var. Tüm dünyada müslümanların bu gariban hâllerini (tabiri caizse) değerlendirir misiniz? Yani ne oluyor, nereye gidiyor, bundan kurtuluş çareleri nelerdir?
Abdullah Çetin Faruki Efendi: Buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Allah razı olsun sizden.
Dünya coğrafyasındaki bazı beldelerde, müslümanlar uyanınca, yani kendi benliklerine dönünce, müstekbirler tarafından bu, kabul edilemez bir hâle geldi. Afganistan'ı ele alalım. Hep birleştiler ve Rusya'yı ülkelerinden çıkardılar. Sonra içlerine benlik fitneleri girdi. Dolayısıyla kardeş kardeşi vurdu. Çeçenistan'da Ruslar, Çeçenlerin İslâm'ı yaşamalarını hazmedemiyorlar. Onlar hürriyetlerini ilân etmek istediler, bunun üzerine Ruslar acımasızca o kardeşlerimizin üstüne gitti.
Onlar da yiğitçe dinlerini yaşamak için, tek ferdimiz kalıncaya kadar bu davadan vazgeçmeyiz diye direniyorlar. Allah'a sonsuz hamd olsun, büyük başarılar gösteriyorlar. İnşaallah Cenâb-ı Allah, Rusları lime lime edecek ve Çeçen kardeşlerimiz muzafferiyete ulaşacaklar. Yine Saraybosna'da da toplu soykırım yapıldı. Cezayir'de Fransızlar benzer zulümler yapmışlardı. Filistin'de, Sudan'da hep aynı oyunlar sergileniyor. Kuzey Irak'ta da bir Kürt devleti kurdurup Irak'tan, Suriye'den, İran'dan ve Türkiye'den toprak alıp komünist bir Kürt devleti kurma gayretleri var, müslümanları soyutlayarak... Nereden bakarsak bakalım bu tezgâhlar Türkiye'nin aleyhine. Hep Türkiye için kurulan tuzaklardır bunlar. Dolaylı yollardan tuzaklardır. Yani bugün İran'a yapılan, Irak'a yapılan, Suriye'ye yapılan, nereye yapılırsa yapılsan müslümanlara; Çeçenistan'a, Saraybosna'ya yapılan... Nerede bir müslümana silah atılıyorsa, bu hedef aslında Türkiye'dir. Onlar şimdi provasını yapıyorlar ve Türkiye için hazırlık yapıyorlar. İşte görüyoruz; ikide bir Yunanistan'ı kışkırtıyorlar, Suriye'yi kışkırtıyorlar. Rusya öyle, üzerimize geliyor.
Feyz; Bunlar neyin alâmetidir?
Abdullah Çetin Faruki Efendi: Bunlar, siyonistlerin hazırladığı bir plandır. Bu planları gayet akıllıca yapıyorlar. Birden bire değil de akıllıca yapıyorlar şimdi. Onun için müslümanların mutlaka birlik beraberlik içinde olması lazım. Mutlaka dünya müslümanlarının, bilhassa Türkiye'deki müslümanların Kur'ân çerçevesinde toparlanması şarttır. Sünneti ihya etmemiz, bilmemiz şart. Hz. Muhammed'in hayatını okuyup Sahabîler nasıl hareket etmiş, Rasûlullah nasıl hareket etmiş, işte o modeli aldığımız zaman ancak kurtuluruz. Yalnız Müslümanlar enâniyete kapılmasınlar...
Feyz; Efendim, günümüzde bir taraftan İslâm kültürü yayılırken, bir yandan da ehl-i sünnet ölçüsüne uymayan, tefrika boyutunda, fikrî boyutta bir tahribat olduğunu ve bid'at ehli fırkaların, mezhepsizlik cereyanlarının yayıldığını görüyoruz. Bu konuda Peygamber Efendimizin sünnetine uygun olarak müslümanlar nasıl hareket etmeli? Bu konuda Kur'ân ve Sünnet ne diyor? Mezhep konusunu değerlendirir misiniz?
Abdullah Çetin Faruki Efendi: Şimdi, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hâdiseye bin beş yüz sene evvel parmak basmıştır. Buyurmuş ki hadîs-i şerifinde:
"Yahudiler yetmiş bir fırka olacaktır, hıristiyanlar yetmiş iki fırka olacaktır, benim ümmetim de yetmiş üç fırka olacaktır. Yetmiş ikisi dalâlette olacak, bir fırka kurtulacaktır: Fırka-ı nâciye." "Onlar kimlerdir yâ Rasûlallah?" dediklerinde: "Benim ve Sahâbemin yolundan gidenlerdir." buyurmuştur.
İşte Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in işaret buyurduğu bugünkü o dalâlet fırkaları, aslında iki-üçüncü göbekten sonra zuhur etmeye başladı. Ve bugüne kadar geldi, kendilerini gösterdiler ve yerlerini aldılar. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in buyurduğu yetmiş üç fırka yerine geldi, isimlendi. Bunların kimisi Mutezile'de, kimisi Şia'da, kimisi Cebriye'de, kimisi Kaderiye'de; dalâlet fırkaları yirmişer fırka hâlinde. Şîa'da yirmi bir-yirmi iki, Mûtezile'de yirmi bir şeklinde. Mürcie de var.
Ve bugün İran'daki şianın yayılması... Onlar da dünyaya ehl-i sünnetin değil de şianın yayılmasını arzu ediyorlar ve o doğrultuda çalışıyorlar. Ne yazık ki Türkiye'mizde bunların hepsi yer buluyor. Hepsi de kendilerine zemin hazırlamışlar. İlâhiyat fakültelerinde bilhassa ehl-i sünnet ve'l-cemaatten çıkmış hocalar var. Kimi Mutezile'yi, kimi Şia'yı savunuyor. Bunlar TV'lere çıkıyorlar; yazılarına da bakıyoruz ki, bunlar ehl-i sünnet ve'l-cemâati horluyorlar. Hatta ramazanda TV'de Peygamber Efendimizin sünnetinin horlandığını dahi gördüm; şahit oldum bunlara...
Aslında aldanan kendileridir. Her konuştuğu hadis-i şeriftir. Peygamber Efendimizin, her hareketi de sünnettir. Sünnet üç çeşittir. Karşıdan görünce sahabesinde kabul eder. Kendi yapar. Bir de gördüğünde susar. Her konuştuğu hadistir. Zaten Peygamber kendi başına konuşmaz; Cenâb-ı Hakk'ın emriyle, ilhamla konuşur. Âyetle, Cebrâîl'in getirmiş olduğu vahiyle ya da ilhamla konuşur. Bunun haricînde başka bir şey konuşmaz Rasûlullah Efendimiz. Âyet-i kerîme var bu hususta. Müslümanların bunlara kapılmamaları lazım; özellikle gençlerimizin...
Çünkü Osmanlılar ne zaman bu dine sadık ve hürmetli kaldıkları sürece Allah da bütün insanları onlara boyun eğdirmiştir. Ne zaman –Tanzimat'tan beri, hatta Kânûnî'den beri- sefâhat ve şehvete düşmüşlerse Allah (Celle Celalühu) kendilerini rezil etmiştir. İşte o zamanlardan başlayan bozulma sonunda, Allah (Celle Celalühu) zîr ü zeber etti kendilerini.
Ben, kardeşlerimize ehl-i sünnet ve'l-cemaate uygun kitaplar okumalarını tavsiye ediyorum. Bilhassa fıkıh, ilmihal, akaid kitaplarını, sahîh olan kitapları mutlaka okumalı. Abdalkadir-i Geylanî, İmâm Gazalî, İmâm-ı Rabbanî, Mesnevî okunmalı... Muhyiddîn İbni Arabî'nin eserleri gibi eserler ağırdır. Tasavvuf ehline de zarar verebilir. Müslümanlar, gençler akaidi iyi bilmeli, fıkhı iyi bilmeli. Buharî, Müslim, Riyâzü's-Sâlihîn, Tâc, Kenzü'l-İrfân, Kütüb-i Sitte okumak çok faydalıdır.
Bir insanın bilgisi yoksa zararın nereden geldiğini anlayamaz. Zehri fark edemez. Ama kendisinde İslâmî bilgiler varsa, alt yapısı kuvvetliyse, nereden gelirse gelsin anlar ve dur diyebilir. Mutlaka en azından herkesin ilmihâl bilgisini bilmesi gerekir. Sünnetleri iyi bilmelidir ki mücahede edebilsin. Sapık fırkalara, görüşlere karşı çıkabilsin. Bilhassa akaide, itikada çok dikkat etmek lazımdır. Çünkü yetmiş üç fırka vardır. Günümüzde bazı gençler mut'a nikâhı yapıyorlar, başları dertte... O kadar çok ki... O bakımdan İslâm'ı iyi bileceğiz. İslâm nedir, fıkıh nedir, akâid nedir, sünnet nedir, farz nedir, haram-helâl nedir? Bunları bilerek şuurlu, bilgili olmalı tasavvuf ehli... Yoksa bilmeden dine zarar verir.