“Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü Teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri de hikmet nuru ile diriltir.” (Taberani)
Bu hadis-i şerifin verdiği mesaj önemlidir. İnsan bedenen ölmeden önce, Allah korusun, kalben ölebilir ve bundan haberi dahi olmaz. Bu nedenle kalplerin ölümü beden ölümünden tehlikelidir.
Rabbimizin ayetlerine ve Efendimizin (s.a.v.) hadislerine göre, kalbi hakikate kapalı, küfür içinde olan bir kişi iman edinceye kadar manen ölü hükmündedir. Ancak bedenen öldüğünde bu gerçekle yüzleşir ama o zaman iş işten geçer. Sen ölüsün desen anlamaz; hatta o seni, dünyanın zevk ve sefasından yeterince faydalanmıyor diye yaşayan ölülerden görebilir.
Bir de iman ehli olduğu halde kalbi ölü gibi olanlar veya bir bakıma manen bitkisel hayatta olanlar vardır ki yukarıdaki hadis-i şerif aslında onlar içindir.
Mesela Müslüman ülkesinde olup babasından, dedesinden, annesinden İslam sohbetleri dinleyerek taklidi iman sahibi olanlar böyledir. Taklidi iman sahibi kişilerin tahkik ederek imanlarının kuvvetini artırmaları gerekir. Eğer imanlarını kuvvetlendirmez iseler, şeytan ve avanesi onların bu zayıf imanlarını kolayca çalabilir. Zira bu dünyada imandan kıymetli ne vardır ki bir Müslüman en azından bunun bilincinde olmalıdır.
“Kırk gün içinde bir ilim sohbetinde bulunmayan kimsenin kalbi kararır. Büyük günah işlemeye başlar; çünkü ilim kalbe hayat verir. İlimsiz ibadet olmaz.” Mektubat-ı Rabbanî’de geçen bu hadis-i şerif, konumuza açıklık getiriyor. Açıkça diyor ki ilim sohbetlerinden uzak kişiler kendilerini günahlardan ve gafletten koruyamazlar. Günahlar ve gaflet ise kalplerde kir-pas oluşturur ve gerçekleri görmeyi engeller. Böyle günah lekeleri ile kalbi paslanan kimse, önce büyük günah işlemeye başlar, daha sonra bu gaflet hali kalbinden imanın gitmesine kadar gidebilir. Nitekim günümüzde Müslüman evladı olduğu halde ateizmi benimseyen, deist olduğunu söyleyen veya gidip saçma sapan felsefi görüşlerden ve dinlerden medet bekleyen kişilerin sayısı az değildir.
İşte böyle kişiler gerçek âlimlerin, salihlerin sohbetinde bulunursa hem akılları bilgi yönüyle tatmin olur hem kalpleri şifaya kavuşur manen huzur bulurlar. Böylece de günah işlere karşı bilgi ve dirençleri, iyiliklere ve ibadetlere ise gayret ve muhabbetleri artar.
Bu durumda en kestirme çözüm yazının başındaki hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, sohbeti ölü kalpleri dirilten âlimlerle oturmak, onların meclislerinde bulunmaktır. Ama öncelikli olarak bu âlimler kimlerdir diye araştırmak gerekir. Zira her ağzı lâf yapan ve etiketi, kariyeri, makamı akademik unvanı yüksek olan kimseleri âlim sanmak büyük aldanıştır. Zira günümüzde bazı âlim kisvesinde kişiler vardır ki bırakın ölü kalpleri diriltmeyi, diri kalpleri zehirli fikirleri ile öldürürler. Bu nedenle çok dikkatli olmak gerekir.
“Ölü kalpleri dirilten âlimler kimlerdir?” diye bir soru sorulursa bu sorunun en kısa cevabı için: “Allah dostu olan âlimlerdir.” demek icap eder. Zahir ve batın ilmine vakıf, kalbinden hikmetler zuhur eden, yakîn ehli, ilham-ı Rabbanî’den beslenen, keşif ve feraset sahibi, nefs hastalıklarının teşhis ve tedavisinde mahir olan Allah dostu âlimler yani.
Açıkçası tam da Yunus Emre’nin şu şiirinde kastettiği âlimleri bulmak gerekir.
Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalası değil.
Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.
Bir pınarın yanına, kapalı testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolası değil.
Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.
Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil!
Peki, kalpleri neler öldürür denirse, ölçüsü, ayarı tutturulamayan dünya sevgisi kalplerin en baş zehridir demek icap eder. Nitekim “Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.” (Beyheki) hadisi bu manaya işaret eder.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya nimetlerine bağlanan, hesap yokmuş gibi yaşayan, bütün ömür sermayesini fani dünya işlerine harcayan kişilerin dünya sevgisi tehlikelidir. Günahların başı olan ve hadislerde istenmeyen dünya sevgisi bu derece ifrat olandır. Yoksa dünyayı metheden hadis-i şerifler daha çoktur:
“Dünya, ahiretin tarlasıdır.” (Deylemi)
“Dünya, ahiretin köprüsüdür.” (Deylemi)
“Dünyaya sövmeyin; çünkü mümin için ne güzel bir binektir. Hayra onunla erişilir, şerden onunla kurtulunur.” (Deylemi, İbn Neccar)
Görülüyor ki dünya mutlak manada kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için bir nimettir. Bizi cennete taşıyacak bir binektir. Kötü olan yanı ise onunla aşırı meşgul olmak suretiyle asıl amacı unutmak, asıl gayeden uzaklaşmaktır.
Açıkçası Allahü Teâlâ’nın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde kullanmalıdır. Zira Cenab-ı Hakk, dünya saadetini istememizi de emreder.
Mesela, “Ey Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de iyilik, güzellik ver!” (Bakara 2/201) diye dua etmemizi ister.
Kalpleri öldüren diğer işler; çok uyumak, çok yemek, çok konuşmak (malayani konuşmalar) gibi şeylerdir.
Sahabeler Efendimize (a.s.m.) “Din nedir ya Resulullah?” diye sormuşlar, Efendimiz onlara: “Din güzel ahlaktır.” demiştir. Yani, cömertlik, fedakârlık, sabır, affedicilik, yardımseverlik gibi güzel huylar dinini temelini oluşturur.
Ahlak-ı zemimeden olan kibir, benlik, bencillik, cimrilik, ucb, riya, haset vs. gibi huylar da kaçınılması gereken, yani kalplerin ölümüne sebep olan huylardır.
Bir örnekle yazımızı bağlayalım: Sevdiğiniz ve çok değer verdiğiniz bir dostunuzu evinize yemeğe davet etseniz, hangi yemekleri sevdiğini onu tanıyan bir yakınına sormak istersiniz. Rabbimizin nelerden hoşlandığını da onun yakın dostları iyi bilir. Bu nedenle Allah dostlarının meclislerinde olmak, Allah sevgisi ve rızasını kazanmaya en kestirme ve en güzel çaredir.
Allah’a (c.c.) emanet olun.