FEYZ: Böyle bir ortamda sağlıklı ve dengeli aile oluşması için çiftler nelere dikkat etmelidir?
Yasemin Yalçın AKTOSUN: Birilerinin tercihi olacaksak, annem beni ne diye sever, teyzem derki hem yakışıklı hem de işi var. Bir defa eş seçerken çevreden ziyade kendilerini kazanmaları gerekiyor ama kendileri de ne istediklerini bilmeliler. Burada kızlarda ya da erkeklerde şu var; ailesi umurumda değil ben istediğim kişi ile evlenirim diye bir anlayış yok kısıtlanmış yani. İki ailede evlenir aynı zamanda, bir defa bu göz ardı ediliyor edilmesin asla ve kat-a. Bunun dışında ki çiftler eşini seçerken evet biraz asabidir olabilir ama ben çekerim ama bu insan ileride benim çocuğumun annesi olacak ilerde benim çocuğumun babası olacak vasıflara sahip midir, uygunmudur? O sorumluluğu kaldırabilir mi? Bu şekilde değerlendirip muhatabımızı daha seçerken bu şekilde başlamalı anne - baba eğitimi diye düşünüyorum.
Bir defa idare edeceksiniz. Sosyal anlamda, zihinsel anlamda, dünya görüşü anlamında yani birden fazla faktör aileler anlamında, eğitim seviyesi anlamında uyuşmalılar. İnsan seçerken mantık ölçüleri oturuyorsa evlilik sağlam temellere oturmuştur. Bununla beraber duygusal anlamda sevebileceğimiz, sevdiğimiz biri olmalı. Burada başlıyor. Sonrasında bir defa anne-baba her halükarda çocuğa model olacağından daha çocuk doğmazdan evvel kendi aralarında öyle bir çerçeve çizmeliler ki; olmazsa olmazları olmalı. Mesela; asla tartışmayacaklar ne olursa olsun buda bir çeşit prensip. Efendim işte ne olursa olsun, çok öfkelensek dahi birbirimize karşı şiddete başvurmayacağız. Hiddetimizi frenlemeliyiz. Daha çocuk doğmadan önce eşler hiddetlerini kontrol edebilmelidir. Bir defa eşler arası diyalog normalleşmemeli. Aksi takdirde, sorunları çocuklara yansıtmayalım deseler dahi yansıtırlar. Bu kaçınılmaz bir durum.
Evliliğin en başında işi sıkı tutmalılar. Sonra, çocuk dünyaya geldiği zaman davranışlar her yönü ile kontrol edilmelidir. Dolayısı ile daha hassas olmalı. Çocuğun yanında bir defa çocuk dedik ya ergende anne bana ne verirse onu alıyor. Çocuğa kazandırmak istediklerini kendi yaşamın ile verebilirsin. Çocuğun kitap okumasını mı istiyorsun. "Al kitabını oku" yok, böyle bir mantığımız yok. Daha bebekken dahi 1 yaşından itibaren çocuğa kitap okumalı ve anne baba onlara kitap okumalı mesela. Kısacası biz çocuğa ne kazandırmak isti-yorsak, öyle davranmalıyız. Bireysel özelliklerimiz anlamında da, ilişkimiz anlamında da. Onun dışında çocuk sevgi dolu ortamda büyürse çok daha sağlıklı olur. Anne babanın birbirlerine hitapları sevgilerini ifade etmeldir. "Ben senin anneni çok seviyorum biliyor musun? Sende onu çok sev" "ben senin babanı çok seviyorum o benim eşim çünkü. Eşimi çok seviyorum. Sende onu çok sev." Çocuk sevginin oluşması, saygı temelinin oluşması ve anne babanın yeterince model olması. En önemli noktaların başında bu geliyor. Eşler birbirlerine zaman ayırmalıdırlar.
Biz her evden televizyon kalksın demiyoruz ama televizyonun mutlaka kapatıldığı saatler olmalıdır. Ben şöyle bir şey olmasını istiyorum; mesela bir meyve saatimiz olsa keşke. Bu meyve saatinde; meyveyi koyun tabağa, tabağı koyun tepsiye salonun ortasına tepsiyi koyun herkes öyle sehpanın üzerine alıp çekilmesin herkes yere bir otursun yüzleriniz birbirine çarpsın sureten birbirinizi bir görün sohbet etmeseniz de, sen portakalı soy ona bir dilim ver, ona bir dilim ver, o sana elmayı versin. Ve bir şeyler paylaşın. Bu paylaşımda da birbirinizi görün bu paylaşımda. Elmayı yerken televizyondaki bir aktiristi, aktörü görmeyin. Bu şekilde faydasını sağlayabileceğimiz zaman dilimleri oluşturalım. Bu 10 dk. da olabilir her akşam. Mesela ben hatırlarım, bizim zamanımızda akşamları meyve yemeden yatmazdık. Yani herkes toplanırdı oraya keyifliydi çünkü. Ama şu anda çocuklarda öyle bir mantık yok. Anne baba ile oturmak gibi bir mantık yok. O yüzden daha bebekken dahi evde olmazsa olmazlarınızı yerleştirelim. Çocuk o iklimde büyüye büyüye zaten onu benimser. Aile içi iletişimde önemli unsurlar var. Mesela; birbirlerinin ailelerine ve kişiliklerine saygılı olmaları gibi. En önemlisi karşı tarafı rencide etmemesi gibi. Bunlar tabii evlilikte olmazsa olmaz detaylar… Şimdilik bu şekilde toparlamamız yeterli olur. Ana hatlar bunlar çünkü.
FEYZ: Aile içi şiddet nedir? Bölünmüş aileyi tanımlarmısınız. Sadece boşanan eşler mi bölünmüş ailelerdir?
Yasemin Yalçın AKTOSUN:Şiddet; karşı tarafı acıtmaktır. Nasıl acıtırsanız acıtın, acıtırsınız. Ruhunu acıtırsınız, duygularını acıtırsınız, efendim bedenini acıtırsınız, incitirsiniz. Şekli, yöntemi önemli değil incitmektir... Eğer siz muhatabınızı incitirseniz sözünüzle, bakışınızla, yada darbelerinizle, ne derler beden darbelerinizle, şiddete başvurmuşsunuz demektir. Dolayısıyla şiddete baktığımızda kadınında, erkeğinde, bu konuda sınıfta kaldığını görüyoruz. Hal böyle olunca haliyle çocuğunda çok fazla şiddete eğilimli olduğunu görüyoruz. Erkek konuşmak yerine sözle hakaret ederek ve fiziki şiddet uygulayarak kadını dövüyor. Kadın da kendini müsbet ifade edemeyince dinlenmeyeceğini düşündü-ğünden, o zaman erkeğin en önemli gördüğü konuyu gündeme taşıyarak onun kişiliğine ve gururuna saldırıyor. Nasıl mı? "Sende ne biçim adamsın, erkek olda gel bunu yap" diyor ve bir anda olaylar karışıyor. Şiddet iyi bir his değildir özetle. Şiddetin her türlüsü kötüdür.
Kadınlar çok fazla şiddete başvuruyorlar ve erkeklerle %90 oranında bir fark var arada. Kadın çok konuşu-yor, müsaade ediliyor çünkü. Erkekse fiziksel şiddete başvuruyor. Böyle bir şiddet ortamında yetişen çocuklar var. Bazı aileler diyor ki "biz çocuğumuza şiddet uygulamayız" "şiddet nedir tarif eder misiniz?" "Bağırır mısınız? Bağırırız" Toplumun yanında "ne biçim çocuksun" "yalancı falan" der misiniz? Deriz "Seni polislere vereceğim, askerler seni alıp gitsin" der misiniz? Deriz İşte şiddet bu yani. İlla ki vurup-kırmak gerekmiyor ki şiddet bu değil. Korkutma baskı altına almada şiddet... Çocukta bu olumsuz iklimde yetiştiği zaman, annenin babanın birbirine yansıttığı ya da onların çocuğa yansıttığı olumsuz manevi şiddet ortamında yetiştiği zaman, şiddete me-yilli bir çocuk oluyor. Ha bunu alır çocuk bunu kimliğine uyarlar. Manevi şiddet budur, fiziksel anlamda şiddete başvurmaz ya da vurur. Çocuğun fıtratı bu. Zaten herkes de agresif dürtü vardır. Ama bu agresif dürtü zamanla, bireyin fıtratıyla inanışlarıyla anlayışıyla kontrol altına alınır. Birey onu ezer, ezer, ezer ve bir karıncayı dahi incitmekten korkar hale gelir. Kullukla beraber kontrol altına alır ama eğer çocuğu çok çiğ vaziyette bırakır ve olsun gibi yetiştirirseniz; o zaman çocuk agresif yapıda bir varlık haline dönüşür.
FEYZ; Bölünmüş aile boşanan aile demek midir?
Yasemin Yalçın AKTOSUN: Hâkim dedi ki siz boşandınız, o ayrı eve gitti, o ayrı eve gitti. A çocuk oraya, B çocuk buraya. Bu değildir sadece bu artık en son hadde raddeye gelmiş şeklidir. Ailelere şöyle diyorum evin içerisinde farklı odalara bölündük. Bir süre sonra mesela aynı apartmanda birkaç dairesi olan ailelerde çocuklar üst katta kalıyorlar, iki genç çocuk falan, anne baba alt katta artık evleri de bölünmeye başlıyor yakında memleketler arası böyle uçurumlar olacak. Hani normalde nedir bizim kültürümüzde; kız ya da erkek evlenince evden ayrılır anlaşılan bu mantık yavaş yavaş kaybolmaya başlardı. Başka bir esere bölünmeye, çocuk bekliyor ki çalışsın çabalasın kazansın ki olsun ki başka bir eve geçsin. Böyle bir çabanın olduğu bir ortamdayız. Ufak çocuklar içinde aynı şey geçerli, ama onların başka bir eve geçme şansları yok, odalarına çekilebiliyorlar. Saatlerce odasından çıkmıyor. Kimi zaman yemek odasına gidiyor. Eve gelir gelmez odasına giriyor. Misafir geliyor çıkmıyor karşına. Anne baba birbirlerini görmüyorlar bile. Çocuk anne babayı ya sofrada görüyor ya da görmüyor. Karı kocayı görmüyor.
Aynı odada oturuyorsun, ayrı odalarda bölünmekte bir nebze haklı çıkarız görmüyorsunuz birbirinizi. Aynı odada oturuyorlar, birisi bir koltukta, diğeri başka koltukta. Biri yerde uzanıyor hep beraber film seyredip, tekrar film bitince odalarına çekiliyorlar. Tek bir kelam tek bir konuşma yok. Oysa ki çocuk için. Duygusal bağlarımız deliniyor çünkü o yüzden de acaba bahsettiğimiz o TV yi kapatma, bazen aile toplantıları, bazen meyve saati bir takım organizasyonlar bunlar çok önemlidir. Eşimle konuştum, evde bir spor saati organize ediyorum, nasıl yapıyorum bunu? Ufak bir çocuğumuz var üç yaşında Allah bağışlarsa. Evde süngerleri, minderleri koyuyorum yere, takla atalım hep beraber atalım beş dakika olsun atalım. Bir takım hareketlerle çünkü çocuğun en hareketli dönemi onunla beraber zaman dilimini paylaşmak güzeldir ama enerjik dönemi ona uymamız lazım. Çocuk anne babayı o şekilde yanında görebilir. Çocuğunuzun yaş dönemine göre nasıl uyarlayabilir-seniz o hep beraber keyif alabileceğiniz zaman dilimini, ona göre uyarlamanız gerekiyor. Yoksa üç yaş çocuğu alıp, "otur burada, hep beraber zaman geçireceğiz, kalmayacaksın kalkacağım," iyice çatışma olur. Çocuğun yaş dönemi önemli.
FEYZ: Aile içi iletişim nasıl olmalı nelere dikkat edilmeli? Ayrıca anne ve baba birbirlerine olan sevgilerini çocuklarına da hissettirmeli midir? Çocuklarda oluşturduğu psikolojik etkiyi açıklar mısınız?
Yasemin Yalçın AKTOSUN:Aile içi iletişimi düşündüğümüz zaman, Aile içi iletişim nerden girmek lazım çok geniş birşey… Evvela aile içi iletişim eşlerde de başlar tabiî ki… Çocuk da oradaki iklimin içerisinde zaman içinde yetişir. Kendisi ebeveynlerini benimser, ve onları model alır. Bunların tamamı sevgi olmazsa olmazlardandır.. Muhatap olduğumuz sevgi dilini iyi kullanmalıyız. Siz karşı tarafa sevginizi ifade edersiniz ne olursa olsun karşılık bulursunuz. Ayrıca bu sevgi gösterileriniz çocuklarınız tarafından bir model olarak benimsenecektir. Bu çok güzel bir şeydir ve çocuğa mutlaka söylenmeli ve sevgi gösterilmelidir. Çocuklarda ebeveynine sevdiğini söyleyecektir zamanla. Anne baba birbirlerine olan sevgilerini çocuklarına hissettirmesi gerekir mi? Yüzde yüz gerekir. Anne baba çocuğun yanında el ele tutuşabilir, anne baba çocuğun yanında dönem dönem sarılabilirler, gerçekten hoş geldin, Allah'a ısmarladık, güle güle diyebilir bunlar sevgi göstergeleridir. Anne baba çocuğuna, "ben senin anneni, eşim olduğu için, karım olduğu için çok seviyorum, baksanıza ne kadar güzel bir kadın, babanız ne kadar hoş…"
Bu çok güzel bir şeydir. Bir şekilde eşler birbirlerini onure etmeli-ler çocuklarının yanında. Anne babanın arasında ki muhabbet çocuğun psikolojisini yüzde yüz etkiler, çocuk devamlı topluma güvenir. Ama annenin babayı, babanın anneyi sevmediğini gören çocuk, şöyle düşünür; "bu gün ona yarın bana… Bu insanlar birbirlerini seviyorlardı, evlendiler. Peki şimdi; sevmiyorlar demek ki yarın beni de sevmeyebilirler. Demek ki her an bende bir tehdit altındayım. Beni de terk edebilir baba. Annem bana bağırıyor... demek ki sevmiyor." Böylece çocukların sevgiye olan güvenleri kalmaz ve topluma karşı hırçındırlar. Mesela anne baba tartışmalarına şahit olan, kavgasına, sevgisizliğe şahit olan çocukların; topluma daha agresif, daha saldırgan, daha sadist yapıda, daha korkak çocuklar olduklarını görürüz. Hatta dini anlayış olarak isyankâr çocuklar olduklarını görürüz. Anne baba arasındaki kavgaya şahit olan çocukları tamamen alt üst eder bu netice. Tam tersine "aman ayıptır" demeyip, çocuğun yanında belli bir seviyede sevgimizi çocuğa yansıtabilirsek, çocuk çok daha nitelikli varlık haline gelmeye başlar.
O yüzden bir defa çocuğun iç dünyasında oluşması muhtemel davranış bozukluklarını hatırlayalım. Çocuğunuz korkak olabilir, saldırgan olabilir, asabi olabilir, Allah'a isyankâr olabilir niye; ben kocama bağırdım diye, niye sabredemeyip karımı dövdüm diye. Yapmayacaksın bu kötü davranış bozukluklarını. Yapmayacaksın çünkü böyle bir lüksümüz yok. "Ne yapayım bir defa oldu." Bir defası da yok. Çok dikkat etmek gerekiyor bu arada. O yüzden bir defa sevginin çok yoğunlaştırılması, aile içi iletişimde olmazsa olmazlardandır.
FEYZ: Aile bireylerinin birbirlerine zaman ayırması konusunda neler söylersiniz?
Yasemin Yalçın AKTOSUN: Zaman ayırma aile bireylerinin keyif alacağı zamanlar. Bazen anne çocuğu götürüyor parka, dakikada bir saatine bakıyor. "Ee hadi, hadi gidiyoruz geç kaldık" güya zaman ayırmış. Böyle bir zaman ayırmayı kastetmiyorum. Her iki tarafında çocuğunda, annenin de, babanın da keyif alacağı, bir uğraşısı olması gerekir. Mesela baba götürüyor ailesini Pazar günü, güya sorumluluktan kaçacak ya, ufacık bir problem oluyor "nerden getirdiniz beni buraya, ben gelmeyecektim sizin yüzünüzden geldim" gidiyorlar markete gecikiyorlar falan "uff hadi çabuk gidelim, evde maç var" yani birileri mutsuz, birilerinin mutsuz olduğu paylaşımın bir anlamı yok. Hep beraber, az olsun ortak keyif alınacak bir uğraşı olsun. Olumsuzluk yansıtılmasın bireylere. Çocuk dışlanmasın. İfadelerde çocuğa "sana ihtiyacım var" mesajı verilsin. Yoksa "ben mükemmelim, çocuğumu parka götürdüm" hayır; onu götürdüğünüz zaman senin annelik ve babalık tarafın tatmin oluyor. Var olmaya ihtiyacınız var. O çocuğuna de ki; "benle beraber markete gelebilir misin? Biliyorum oyun oynayacaksın ama senin zamanından alıyorum ama…
Çok sevindim iyi ki de geldin, seninle beraber çok eğleniyorum" de yani. "Sen bana bir lütufsun" mantığını ver. Çocuk değerli olduğunu hissetsin senin için. Ve bunlarda önemli o iletişimde. Her üyeye "sen değerlisin, sen olmasaydın; hakikaten zor olurdu hayat." Bu mesajı vermek çok güzel olur. "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" sonrada Allah'a şükr etmelidir. Burada egonun normale ve müsbete çevrilmesi gerekiyor. Bütün ailece hayattaki bir takım ihtiyaçlar için hep beraber Allah'a teşekkür edilmelidir. "İyi ki de sen varsın" deyip öptükten sonra anne elini açıp "Allah'ım teşekkür ederim" diyebilmesi…
"Ne kadar güzel saçların var, Allah'ım çok teşekkür ede-rim kızıma ne kadar güzel saçlar vermişsin" diyebilmesi… O egoyu dengeleyebilmek adına da "var ama senden değil, var ama bizden değil bu mantığı her defasında kazandırmak. Yâ da konunun dışında belki ama ne kadar çok oturabilirse bu ailede, o kadar çok mütevazi ama kendinden emin mütevazi, kişilikler oluşur. Mesela; sofraya oturdunuz duamı ediyorsunuz "Allah'ım bize verdiğin nimetler için teşekkür ederiz" demeyin sadece, birde nimetin tanımını da yapın "ne var ki sofrada peynir, ekmek, zeytin"… Çocuk için ekstra olması lazım. Ben de diyorum ki; ayrıntılarda olmalı. Deriz ki mesela; "Allah'ım bize vermiş olduğun bu peynir için, zeytin için - ayy birde kaşar peyniri hem de, kaşar peyniri içinde, reçel içinde, ekmek içinde teşekkür ederim. Sen bize verdin, biz teşekkür ederiz." Bu bilincin oluşması, bu bilincin oluşması çocukta dediğimiz o karakter değişimi anlamında önemlidir.
FEYZ; Şahsiyet eğitiminde çocuklarımıza verilecek en önemli duygu ve duygular nelerdir?
Yasemin Yalçın AKTOSUN:En önemlisi söylediğim gibi sevgi ve saygı duymak aslında. Verilmişliği fark edebilmek. Sen değerlisin demek. Hatta daha ziyade senin değerinde sana veren "sen çok güzelsin ama Allah'ım şükürler olsun sana… İyi ki de hayatımda varsın, hayatımı kolaylaştırıyorsun, Allah'ım teşekkür ederim evladımı verdiğin için… Ne güzel konuşuyorsun, Allah'ım ne güzel bir çocuk." Verilmişliği fark ettirebilmek çocuğa, değerlisin mesajını verebilmek, sorumluluk vermek, bunlar çok basit sorumluklar da olabilir. "Bundan sonra elektrik düğmelerimizi sen kontrol edeceksin, açık kalmasın, israf oluyor, çok fazla fatura geliyor." Bunu yaptıktan sonrada "ya biliyor musun? Sen gerçekten sorumluluğunu yerine getirdin" diyerek bununla beraber çocuğu onure etmek, red edilmeyecek sorumluluklar vermek üstesinden gelemeyeceği sorumluklar değil. Bununla beraber çocuğu onure etmek. Başarılarını ön plana çıkarmak. Ne olursa olsun şahsiyet eğitiminde çocuğun kazanmasını istemediğiniz hiçbir davranışı dile getirmeyin.
Mesela; yalan söylemesini istemiyor musunuz "yalan söylüyorsun" demeyin. Mesela bir arkadaşının kalemini getirdi; çalma davranışının olmasını istemiyor musunuz "bunun çalma olduğunu bilmiyor musun?" demeyin. Yani olmasını istemediğiniz davranışı dile getirmeyin. Tam tersine giderek "dürüst olduğun zamanlar gerçekten çok hoşuma gidiyor, çok değerli oluyorsun…" Mesela denilebilir ki; "emanete sahip çıkmak, çok önemli bir değerdir. Sen bunu biliyorsun ya bu bizim için çok önemli, galiba bunu da yanında unutmuş olmalısın.
Yarın götür ver istersen eminim kaygılanmıştır. Olumsuzu dile getirmemek gerekir, dolayısı ile de rencide edici ifadeler olmamalı. Bununla beraber çocuk bizim dışımızda bir birey. Bizim hissettiğimiz şeyleri aynı şekilde hissetmek zorunda değil. Bizim kızdığımız bir mevzu onu güldürebilir "nasıl gülersin" diyemeyiz. Bizde üzüntü oluşturan bir şey, onda oluşturmayabilir.
Bambaşka dünyalarımız var bizim. Onun dünyasını kabul edin ve onun dünyasına göre yaklaşın. Ona ürettiğimiz mantık onun dünyasına göre olsun. Şahsiyetini zedelemeyelim. İki dönem vardır. 2-6 yaş dönemi. İlk defa "ben"in oluştuğu dönem ve ergenlik dönemi. "Ben"in bir kimlik şekline dönüştüğü dönem. Bu iki dönemde özellikle, eleştiriler, hakaretler, olumsuz ithamlar yapılmamalıdır. Hatta mümkün mertebe olumsuzluklar sıfıra indirgenmeli çocuğa model olunmalı ve çocuğun olumlu görülen noktaları arttırılmak üzere onure edilmelidir diye düşünüyorum. Bunlar zannedersem en önemli etken. Daha önemlileri de vardır mutlaka ama bunların sağlanmasında da, ciddi anlamda mesafe kat edilecektir.
FEYZ: Okuyucularımızın istifade edeceği önemli konulara değindiniz. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Yasemin Yalçın AKTOSUN: - Estağfirullah bende teşekkür ederim.