FEYZ: Efendim, tasavvuftan gaye nedir?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.: Tasavvufun gayesi beş şeydir:
1. (Takvallah) yani Allah'a (Celle Celalühu), açık olsun, gizli olsun takva olmak, muttaki olmak. Şeriatta istikamet üzere olmak ve hakiki manada Allah (Celle Celalühu) korkusunu kalbe yerleştirmek.
2. (İttiba-i Sünnet), yani kişinin her söz ve hareketinde sünnet-i seniyyeye tabi olması. Ahlakını Hz. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ın ahlakına benzetmesi.
3. (El irad), yani kişinin sabır ve tevekkül ehli olması, bütün mahlukattan kendini muhafaza etmesi.
4. (Er rıda), Allah'ın (Celle Celalühu) verdiğine rıza göstermek, kanaatkar olmak ve Allah'a (Celle Celalühu) tam teslim olmak.
5. (Er rücu), kişinin zararlı ve faydalı şeylerden vazgeçip, Allah'a (Celle Celalühu) dönmesi. Allah' a (Celle Celalühu) her halükarda çok şükretmesi, şakir olması...
Tasavvuf, nefsin ahvalini necis ya da tahir, iyi ya da kötü şeklinde, kendisiyle bildiği batıni bir ilimdir. Bu ilmin neticesi Allah'a (Celle Celalühu) varmaktır ve bu yönüyle en büyük ilimlerdendir. Bu ilim, Allah'ın (Celle Celalühu), Resulüne vahiy yoluyla indirdiği bir ilimdir. Tasavvuf, bütün din ve şeriatlerin ruhu olmuştur.
Tasavvuf üç şeyden oluşur.
1.Şeriat,
2. Tarikat,
3. Hakikat.
Şeriat; Allah'ın (Celle Celalühu) Resulüne (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) indirdiği ahkamdır. Tarikat, sünnet-i seniyyeye göre amel etmektir. Hakikat, kişinin nefsini ahlakı rezailden kurtarıp, rıza sıfatıyla donatmasıdır. Salih amellerin tesiri altına girmesi ve hayırlı işleri kendine kolaylaştırması, insan; bu şeriatı, tarikatı, hakikatı hakkıyla yaşayınca, adeta insan suretine bürünmüş melek gibidir. Ahiretin yolu, bu üç şeyi birleştirmekten geçer. Şeriatsiz hakikat olmaz, batıldır. Hakikatsiz şeriat ise faydasızdır. Şeriat, kişinin maksadına ulaşması için lazım olan bir vapura benzetilmiştir. Tarikat ise, içinde hakikat cevheri olan bir deryaya benzetilmiştir. Bu cevhere ulaşmak isteyen, şeriat gemisine binmek zorundadır.
FEYZ: Efendim, bazıları rabıtayı inkar ediyor. Bu konuda neler söylersiniz?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.:Rabıta, Kur'an, Sünnet, ve İmamların kavliyle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de "Sizi Allah'a yaklaştıracak vesileler arayın." (Maide 35). Buradaki vasıta (vesile) kelimesi umum ifade eder. En güzel vasıta, rabıta ile olur. Çünkü vasıta, ya Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ya da O'nun varisleridir. Kur'an-ı Kerim'de yine, "De ki, eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayan, esirgeyendir." (Al-i İmran 31).
Bazı alimler Rabıtaya, Allah'ın (Celle Celalühu), "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve Sadıklarla beraber olun." (Tevbe 119) buyruğunu delil göstermişler. Sadatlardan Şeyh Abdullah El Ahrari (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz); "Sadıklarla beraber olmak ya manen ya da zahiri olur. Zahiren birliktelik sohbet, manen birliktelik ise rabıta ile olur." şeklinde tefsir etmiştir. Sünnette ise, Buhari'nin rivayet ettiği, -seyyidimiz Hz. Ebubekir'in; "Ya Resulullah, her yerde hatta helada bile, senin ruhaniyetin benden ayrılmıyor. Bundan haya ediyorum" diyerek durumunu şikayet etmesi- işte bu ruhaniyet, rabıtadır.
İmamların kavline gelince; İmam-ı Şarani Arifibillah, "Nefahat" adlı eserinde, müridlerin kalbinin fethi için gerekli olan 20 adaptan bahseder. Bunların dördüncüsünde de, "zikre başlarken kalbiyle, şeyhin himmetinden istimdat beklemek, şeyhinden medet istemek; gerçekte Resulullah'tan (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) istimdad dilenmektir. Çünkü mürşid, onunla Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) arasında bir vasıtadır." der. Yedinci adapta ise, her iki gözün arasında, şeyhin suretini tasavvur etmektir der. Bu da rabıtadır.
Rabıta, Allah'a yaklaşmakta başlı başına bir yoldur. Kalbi, fenafillah olan şeyhe bağlamaktır. Faydası ise, huzurunda şeyhinden aldığı feyzi, gıyabında da almaktır.
FEYZ: Efendim, Muhammed Raşid (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) Hz.lerinin ahlakı, hizmeti, irşadı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.: Sultanımız Esseyyid Muhammed Raşid (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) Hz. nin ahlakı, Hz. Resulullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ahlakına tıpatıp benziyordu. O'nun ahlakı, Kur'an ahlakıydı. Yaptığı her hareketi, duruşu, yürüyüşü her şeyi sünnete uygundu. Mübareğin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz), sıfatları sadık, doğru, cesaretli ve hem zahiri hem de manevi yönden ileri görüşlüydü. Tatmin ehliydi, çok kanaatkar, çok cömert, misafirperver idi, çok hizmetkar idi.
Hem kendinin hem ailesinin ve misafirlerinin hizmetini kendi görürdü. Çok zakirdi, devamlı zikrederdi. Lüzumsuz konuşmuyordu, çok adildi. Kendisi hiç adaletten ayrılmadığı gibi, başkasının da adaletten ayrılmasını istemiyordu.
Ben küçükken, talebeyken, O'na yardımcı olmak için, beraber bir köye gittik. Çıktığımız zaman beni çağırdı. "- Gel talebe, pazarlığımızı burada yapalım, üç saatlik yolumuz var, bir de hayvanımız var. İkimiz birlikte binersek hayvana zulüm olur. Bineğe sırayla binelim. Bunu da kura ile belirleyelim" dedi. Kura bana çıkınca illa, " -Sen önce bineceksin" dedi. Ben; "- Kurban, hakkımı sana hibe ediyorum" dedim. O, bir müddet bindikten sonra indi ve "-Gel, sıra senindir" dedi. Üç kez böyle değiştik. Bu da O'nun, çok adaletli oluşuna delalet etmektedir.
Yolda yemeğe beni de davet ediyor, yarısını bana veriyordu. Halbuki ben O'na hizmet etmek için yanında bulunuyordum.
FEYZ: Efendim, Muhammed Raşid Hz.'den hilafet almanızdan, yani o hatıranızdan bahseder misiniz?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.: Hilafet, Allah'tan (Celle Celalühu) gelen bir lütuftur. Allah (Celle Celalühu), Mürşid ve Halife arasında bir sırdır. Bunu açıklamak doğru değildir.
FEYZ: Muhammed Raşid (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) Hz. en çok hangi konular üzerinde dururdu ve ne gibi nasihatlerde bulunurdu?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.: Sünnete uymayı, güzel ahlakı ve salih ameli tavsiye ederdi.
FEYZ: Bir mesajınız var mı?
ŞEYH AHMET EL VANİ HZ.: Akide ilmini okusunlar. Fıkhi meseleleri okuyup öğrensinler...