Orucun bize sağladığı pek çok hikmetleri vardır. Oruç: Bedenle, nefisle, ruhla ve gönülle birlikte tutulmalıdır. Orucun tam olması için her şeyden önce nefsin azılı şer hasletlerinin yok edilmesi gerekir. Şehvet ve gururlanma, kendini beğenmişlik terbiye edilmezse, nefs terbiye edilmemiş demektir. Bu da orucun mânâsına uygun düşmemektedir. Yani oruçlu kimsenin her türlü kötü sözden sakınması ve bakışlarını haramdan kaçırması gerekir.
Yani Allah'ın yasak ettiği her türlü çirkinliklere de perhiz etmesi gerekmektedir. Ve takvanın âdeta normal yaşamının bir parçası hâline gelmesi lâzım ki beden ve nefs müşterek oruç tutuyor olsun. Oruçlu insan haramlardan korunmada azamî dikkat gösterirse kalbinde ve bütün benliğinde Allah'ı daima zikrederse, Allah ve Resûlüne olan muhabbeti her geçen gün daha da artarsa ve nihayet tüm Allah'ın yarattığı ümmet-i Muhammedi bütün şefkatiyle severse işte o zaman kişi hem bedenen hem de manevî olarak oruç tutmuş olur. Mükâfatını da Allah'tan bekler. İftarı da vuslattır.
Orucun insan manevîyâtına yaptığı sayısız faydalarının yanı sıra bedenine de fevkalâde faydaları olmaktadır. İnsanlar oruçluyken genellikle aktivite-lerinde bir yavaşlık olur. Ayriyeten oruçlu olmanın mânevî hazzı ile de genellikle sakin bir hâl alır. İşte bu durumda sinir sistemleri adrenalin salgılamayı azaltacağı için sinir sisteminin sakinleşmesi söz konusu olur. Bu sakinleşme neticesi ve ayriyeten sıvı da alınmadığı için damarlardaki tansiyon düşer. Tansiyonun düşmesiyle vücudun damar sertliği dediğimiz arterioscleros yapma özelliği iyice azalır. Zîrâ yüksek kan basıncı damar içerisindeki kolesterollerin damar çeperine yapışmasına sebep olur. O da damar içerisinde tabakalar oluşturarak damarların daralmasına yol açar. Daralan damar ise hem kalp hastalıklarına hem de felçlere v.s. sebep olur. Oysaki oruçlu insanda damar içerisindeki basınç düştüğü için damar sertliği hastalığı gerilemeye başlar. Yine oruçlu kimse gün boyu hiç kolesterollü bir gıda almamış olduğu için damarların içerisinde dolaşan kolesterol seviyesi iyice düşer. Tansiyonun düşmesiyle kalbin çalışma yükü azalacağı için kalbin dinlenmesi de yine oruç sayesinde mümkün olacaktır.
Oruçlu bir insanın midesi boşaldığı için normalde midedeki gıdaları eritmek için çok çalışmak zorunda kalan midenin kan damarları olağanüstü genişler. Vücut kanının önemli bir kısmı bu bölgede toplanır. Böylece hazım işleminin tamamlanması için adalelerin güçlü çalışması sağlanır. Oysaki oruçlu bir kimsede ortalama olarak saat 11 iftara kadar olan sürede mide bomboş olduğundan 6-7 saat istirahat imkânı bulmuş olur.
Midenin istirahatı birçok fayda sağlar.
a- Mide boş olduğundan mideye giden kan miktarı önemli derecede azalacak ve kalbin aşırı çalışıp mideye kan yetiştirme derdi olmayacak. Böyle sakin çalışan kalp kendisini dinlendirme imkânı bulacak.
b- Mide boş olduğundan diyaframı itekleyip kalp üzerinde basınç yapmayacağı için kalp dinlenecek.
c- Mide boş olduğunda yorgun olan mide adaleleri dinlenmeye geçecek. Bu adalelerin hücreleri içerisinde birikmiş olan laktik asitler de hücreden atılma ve kan deveranına salınma imkânı bulacak. Kezâ vücudun normal adaleleri de istirahat nedeniyle kendisini yenileyebilecekler.
d- Mide boş olduğundan mide zarında her zaman için ufak ufak yüzeysel tahrişler ve ülserasyonlar da bu istirahattan istifade ile kendisini tamir edebilme imkânı bulur. Bu nedenledir ki gastriti olanlara aksine orucu yasaklamayız ki mide istirahat edebilsin, yüzey hücreleri kendi kendisini yenileyebilsin ve yüzeysel yaralar iyileşebilsin diye.
e- İstirahat halindeki midede hazım işi ile görevli olan hücrelerinde içerisindeki fazla birikmiş atıkları hücre dışına atabilme imkânları doğmuş olacak. Sonuçta oruçtan sonra hazımla ilgili olan asit salgılanması. Gastrin salgısı ve bunun gibi birçok salgı işlemleri çok daha kolaylıkla yapılabilir.
Mide ve bağırsakların boşalması neticesi bağırsakların emilip karaciğere gelen ham gıdaların miktarı da iyice düşecek. Öylece vücudun kimya fabrikası olan karaciğerin hücreleri de kendisini istirahata çekecek ve de kendisini yenileme imkânı bulacaktır. Yine hazım işi ile meşgul olmayacağı için karaciğer yağlanması dediğimiz hâlde yavaş yavaş hücrelerdeki yağın kana salınması neti-cesi azalıp ortadan kalkacaktır. Yükü azalan karaciğer daha randımanlı çalışacağından vücut bağışıklık sistemi için gerekli olan globülinleri ve albüminleri daha bol yapabilecek. Böylece bağışıklık yetersizliği neticesi oluşmakta olan birçok hastalığın da önüne geçilmiş olacaktır. İstirahat hâlindeki karaciğer vücuttaki fazla kolesterolleri daha rahat parçalayabilecek ve damar sertliğinin oluşumu engellenmiş olacak. Yine istirahat etmiş olan karaciğer hazım için gerekli olan safra asitlerini de ince bağırsaklara daha bolca salabileceğinden hazım işi de kolaylaşacak ve şişkinlik şikâyetleri azalacaktır.
Oruçta kanda dolaşan atık maddeler azalacağından böbreklerinde işi iyice azalacak ve kan kimyasındaki normalde yeterince atamadığı üre ve diğer atıklar böbreklerden daha rahat atılabileceğinden vücut kendisini daha zinde ve sıhhatli hissedecektir.
Kişi cinsel perhizde olduğundan insanların üretimle görevli organları da dinlenme ve kendisini yenileme imkânı bulacaktır.
Sağlık Açısından Kimler Oruç Tutamaz
Orucun bunca hikmetleri olmasına rağmen bazı hâller vardır ki orucun tutulması mahsurlu olabilir. Bunun tespitini ise ancak dinin gereklerini bizzat yerine getiren, din bilgisi iyi olan, ihlâslı bir uzman doktor yapabilir. Orucun hangi hallerde yenebileceğinin tespitini her ne kadar o an muayene edecek olan doktorun karar vermesi gerekirse de biz burada bazı genel mazurları kısaca özetleyebiliriz.
Sindirim sistemi hastalıklarından mide ya da onikiparmak bağırsağı ülseri olanlar, ülser kanaması geçirenler ve hele hele acil duruma düşmüş olanlar şüphesiz ki ülser durumu iyileşinceye kadar oruç tutmamalıdırlar. Gerek ince bağırsak kökenli olan gerekse kalın bağırsak kökenli olan dizanteriler, aktif aşırı ishaller, ateşli anteritler ve kanamalı kolitler, kişiyi aşırı sıvı ve kan kaybına maruz bırakıyorsa bu hâller geçinceye kadar oruç tutamazlar. Zîrâ hem ilaç hem de bol sıvı almaları gerekecektir.
Başta şeker hastalığı olmak üzere gün boyu ilaç ya da insülin kullanması zaruri olan hastalarda kezâ oruç tutamazlar. Hipoglisemi nöbetlerine yol açan insülinoma dediğimiz tümörlerde de aynı şe-kilde hastaya oruç tutturmamız mümkün olmaz. Mide operasyonu geçirip midesinin üçte ikisi alınmış olan hastalarda günde 5-6 öğün azar azar yemek zorunda kalacaklarından oruç tutamazlar.
Şiddetli safra kesesi ve böbrek koliklerinde de oruç o ağrılı an için tutturulmaz.
Ağır kalp yetersizliği olan ve belli saatlerde ilaç alma zorunda olan hastalarda oruç tutamazlar. Birçok kanser türlerinde özellikle verilen onkolojik ilaçlar vücudu fevkalâde dermansız bıraktıkları için oruç tutamazlar. Birçok akıl hastalığı türleri, zekâ gerilikleri v.s. gibi hâllerde de oruç zorunlu olmaktan çıkar.
Aktif akciğer tüberkülozu tedavisi gören hastaların durumu düşkünse ve ilaçlarını sekiz saatte bir alıyorsa bu hastaların kuvvetli gıdaları bolca tüketmeleri lâzımsa bunlar da hastalık iyileşinceye kadar oruç tutamazlar.
Burada saymadığımız daha birçok hastalık hâllerinde de o durum iyileşin-ceye kadar oruca izin verilmez.
Allah hiç bir mümini oruç mükâfatından geri bırakmaz inşallah.