Osmanlı' da Ehl-i Beytin Önemi

 

Asr-ı Saadetten başlayıp, Osmanlılarla biten bu çalışmamız, "meveddet" ayeti ve bu ayetle ilgili olarak İslam tarihi içinde seyyidlere gösterilen tazim, tevkir, teveccüh ve ikram hususunu konu almaktadır.

Araştırmamızda şunu gördük ki, Şura Suresi 23 ayeti seyyidlere teveccüh, tazim, sevgi, saygı ve tevkir hususunda, silinmez izler bırakmıştır. Daha Peygamberimiz (a.s.m.) hayatta iken ashabın Peygamber yakınlarına karşı tutum ve davranışlarını etkilediği gibi, ondan sonra gelen Raşid Halifelerin tutumlarını da etkilemiş, özellikle bu ayet paralelinde sadır olan hadis-i şeriflerle birlikte, Müslümanların Al-i Beyti sevmesinde ve onlara teveccühlerinde en etkili faktör olmuştur.

Büyük mezhep imamları, Peygamber soyu ile ilgili hususlarda sürekli hassas olup, onlara yakınlık ve sevgilerini açıklamaktan sakınmadıkları gibi, seyyidlere tazim ve hürmetin, Peygambere tazim ve hürmet manasına geldiğini vurgulamışlardır. Aynı sebepten Abbasiler bünyesinde kurulan Ensab Nikabetinde; nakiblerin görevleri incelenecek olursa, bu görevlerin odak noktasının seyyidlere saygı, sevgi, hürmet ve tazimi sağlamak ve muhafaza etmek olduğu görülecektir. Abbasilerde Ensab Nikabeti'nin başı olan Nakibu'n-Nükaba' ların tayinlerinde, menşurlarına, tazim ve hürmet lafızları konuluyor, Nakiblere ve onların şahsında seyyid ve şeriflere, hürmetin bir nişanesi sayılan unvanlar tevcih ediliyordu. Sadata hürmette kusur edilmemesi için yeşil sarık ve cübbe, onlara has kılınmıştı. Yeşil giymelerindeki maksat onların şereflerini izhar etmekti.

Seyyidliği Hz. Hasan ve Hüseyin (r.a) nesline hasreden Fatımiler'de, Nakibu'n-Nükabaların halifeler yanında değeri pek yükseldi. Fatimi halifelerinin cüluslarında, baş nakib halife ile birlikte olur, Halifeler bayram tebriklerini de, Nakibü'l Eşrafla birlikte oldukları halde kabul ederlerdi. İslam devletlerinde Naki-bu'l Eşraf-ların tayinlerinin halifelerce veya sultanlar tarafından yapılması da seyyidlere verilen önemi göstermektedir.

Zengilerde Nakibu'l- Eşraf-lar özellikle hükümdarlar katında değerliydiler. Hatta Zengiler'in hakim olduğu beldelerde, nakiblere ve onların şahsında seyyidlere hürmet ifadesi olarak, kendileri için ayağa kalkmak adet olmuştu. Memlüklülerde, Zengilerde, İlhanlılarda, Nakibül-Eşraflar için divanlar vardı. İlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmud Han seyyidlerin saygınlıklarını sağlamak için, Nakibü'l Eşraflara "Daru's-Siyadeler' yaptırmış ve bunlar için vakıflar tesis etmişti.

Memlüklülerde Nakibü'l Eşraflara verilen ünvanlar, onların vazifeleri, nikabet menşurlarında sadata tazim ve hürmetin emri, seyyidlerin Peygamber ağacının birer meyvesi ve nübüvvet deryasının incileri görülmesi, hep onlara olan müspet bakış açısının tazim ve hürmetin gereği idi.

Memlüklüler'de benzerine bir başka devlette rastlamadığımız bir uygulama vardı. Bu uygulama, seyyidlere hürmet ve tazimin bir ifadesi olarak çok dikkat çekicidir. 0 da, seyyid ve şeriflerden biri, sultan huzuruna çıkınca, nesebine hürmeten kendisine yer öptürülmemesidir.

Anadolu Selçukluları, Memluklülerde olduğu gibi, seyyidler Risalet ağacının meyveleri, nübüvvet deryası incileri kabul ediyorlar, Nikabet menşurlarında onlara layık hürmete riayeti tavsiye ediyorlardı. Tabii bütün bu hürmet ve tazim başta Şura Suresi 23. ayeti gereğince yapılıyordu. Seyyidlere şefkatle muamele, devlet hazinesinden sürekli maaş tahsisi uygulaması da seyyidlere gösterilen teveccüh ve itibarin bir yansımasıydı. Seyyidlere şanlarına layık hürmet ve ikram aynı zamanda bir ahiret azığı olarak kabul ediliyordu.

İlk Osmanlı sultanlarının seyyidlere karşı yakın ilgisi, onların diğer İslam beldelerin-den Osmanlı Ülkesi Diyar-ı Rum'a hicretlerine sebep olmuş, onlara sunulan atiyyeler ve devlet makamlarında hallerine uygun makamlar vermek, bu hicretin ana sebeplerinden olmuştur. Murat Hüdavendi-gar'ın H. 787/M.1385 tarihli vergi muafiyet beraatı, ilk zamanlardan itibaren Seyyid ve Şeriflere gösterilen saygı ve hürmetin açık bir tezahürüdür. Ayrıca Yıldırım Beyazıd'ın Emir Buhari'ye, Osmanlı Veziri İshak Paşa'nın aynı dönemde ilk Sadat Nazırı Seyyid Ali Natta'ya kızlarını vermeleri de Peygamber soyundan olanlara Osmanlı yönetiminin bakış açısını göstermektedir. II. Murat (H. 824-885/ M: 1421-1451) seyyidlere duyduğu saygı ve onlara verdiği önem ve değerin bir ifadesi olarak her yıl oturduğu şehirde bulunan seyyidlere bin filori altın paylaştırıyordu. Osmanlı hakimiyetinin tekid devri padişahı II. Beyazıd, seyyidleri diğer insanlardan tefrik ve imtiyazlarını sağlamak ve Sadata saygı ve ikram gereğinden dolayı Nikabet Teşkilatını yeniden ihdas etmiş, onlara olan saygı ve tazimini bu şekilde göstermiştir.

Osmanlı Nakibü'l-Eşrafları tarafından tanzim edilen Farsça, Arapça, Türkçe siyadet hüccetlerinde Şura Suresi 23. ayetinin gereği olarak, Evlad-ı Resulün her yönden haklarına riayet edilmek istenmiş, bu husus Osmanlı kanunnamelerinde, seyyidlerin "Askeri Sınıf" sayılmaları, bazı vergilerinden muafiyetleri ve Tapu Tahrir Defterlerinde de kendini göstermiştir. Hüccetlerde sey-yidliği tespit edilen kimselere, her yer ve makamda devlet ricali ve halk tarafından saygı gösterilmesi ve gözetilmeleri gereği, aynı ayet gereğince sürekli vurgulanmıştır. Onlara izzet, ikram gösterme ve sevgi duymanın delili, hep Şura Suresi 23. Ayeti olmuştur. Pey-gamber neslinin seyyidlikleri halkın ve devlet ricalinin saygı duymaları için bu ayet hükmünce yeterli bir sebepti. Bu durumu, hukuk kitaplarındaki bazı fetvalar da teyit etmektedir.

Seyyidlere yeşil sarık sardırılması, halkın seyyid olanları bilip saygı ve sevgi göstermelerine, tazim ve hürmetin gerçekleşmesine bir vesile olmuş, yeşili başta taşımak bir imtiyaz vesilesi görülmüştür. Ayrıca muhtaç seyyidlere maaş bağlamak, al-i Resul olanlara tazim gereği kabul edilmiştir.

Devlet törenlerinde seyyidlerin ve onların başı kabul edi-len Nakibül-Eşrafların yer almaları, ayrı bir hürmet ve tazim tezahürüdür. Bir çok Osmanlı padişahına, Peygamber neslinden olmaları ve büyük kabul edilmeleri sebebiyle Nakibü'l-Eşraflar ilk biati yapmışlar, devletin en yüksek makamlarını işgal eden Vezir-i Azam, Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri ile birlikte Hırka-i Şerife ziyaretleri yapmışlardır. Her yıl Sultan Ahmet Camii'nde yapılan mevlid törenlerinde Nakibü'l-Eşraflara özel bir hürmet işareti olarak, hususi bir mahfil hazırlanmış ve burada ağırlanmışlardır.

Şu halde, seyyid ve şeriflere, Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan soyundan gelenlere, özellikle Şura Suresi 23. ayeti esas alınarak hayatın her safhasında sevgi ve saygı duymak, onlara hürmette kusur etmemek, Osmanlı öncesi devletlerde bir esas olduğu gibi, Osmanlılarda daha açık şekilde tezahür etmiştir diyebiliriz. Adı geçen ayet-i kerime ve bu paraleldeki hadis-i şerifler, önce ashab arasında etkili olmuş, daha sonraki devirlerde, Al-i Resule olan hürmet ve tazim, bir gelenek halini alarak devam etmiştir.