Nimetullah Hoca Efendi (Japonyada İslamın Yayılışı)

  Nimetetullah Hocaefendi mütavazi ve samimi kişiliği ile etrafına pozitif enerji yaymaktadır. Nice insanlar vardır ki günah ortamlarında iken samimi bir el uzatılmayı bekliyor. Nimetullah Hocaefendi bir yandan kötü alışkanlıklarını bırakarak hidayete ulaşan ve mescidlere koşan insanlara kucak açarken, bir yandanda ateist, Hristiyan, Yahudi, Budist, putperestlere… "la ilahe illallah deyin mutluluğa ulaşın" davetine devam etmektedir. Onun vesilesi ile yüzlerce İslam'la müşerref olan insanlar var…

  FEYZ: Efendim kendinizden biraz bahsedermisiniz?

Nimetullah Hoca Efendi;  İsmim Nimetullah Halil İbrahim Yurt. Memleketim Amasya'ya bağlı Taşova İlçesi, gençliğimizde Tokat'a bağlıydık. Aslen Tokatlı da sayılırız.
İlk hocam, alimler köyü diyebileceğimiz Sepetli'den sonraki yıllarda Taşova'nın da ilk müftüsü olan Mehmet Ali Efendi. Daha küçük yaşlarda, babam alimlerin ve ariflerin sohbetlerine beni de götürürdü. Gezme ve seyahat o zaman başladı.

Sultanahmet Camii'nde 1955 yılında müezzinlik ve Gönenli Mehmet Efendi ve Seyyid Arvasi gibi iki büyük alim ve veli zata imam vekilliği ifa ettik. Onların bize imam olmamız noktasında nasihatleri oldu. Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleriyle, Mehmed Zahid Kotku Hazretleri ve birçok Allah dostu ile müşerref olduk, hizmetlerinde bulunduk. Tüm Allah dostlarından, Allah razı olsun. Hepsini severiz, istifade etmeye gayret ederiz. O yıllarda ve daha sonra Anadolu'da birçok yerde vaaz ettik. 1964 yılında ilk defa Medine'ye gittim. 1972'de orada kaldım. Elhamdülillah fahri Türk vaazı olarak Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'de vazife yaptım. Dünyadan gelen müslümanlarında içinde olduğu topluluklara 15 saate yakın vaaz veriyordum. Şu an Japonya'da ikamet ediyorum ve dünyanın çeşitli yerleri-ne "İslam'a Davet" seyahatlerinde bulunuyorum. Anadilim Türkçe'nin yanında Arapça bili-yorum. Biraz Urduca, İngilizce, Japonca, Çince, Farsça biliyorum. İslama insanları davet etmek için lisan önemli. Ömrüm boyunca talebeliğe niyet ettim, sizlere de bunu tavsiye ederim. 

FEYZ: Japonya'ya ilk gidişiniz kaç yılında oldu ve neden Japonya?

Nimetullah Hoca Efendi; 33 sene evvel Japonya'ya ilk defa gitmek nasip oldu. Rahmetli hanımımla beraber gittim. Hanım da, oradaki Müslümanların eşlerini, kızlarını okutturdu. Allah rahmet etsin. İlk gittiğimizde İslam adına pek bir şey yoktu. Dört sene üst üste Mekke ve Medine'nin oturum kurallarına riayet ederek gidip geldim. Beşincide bir baktık ki, elhamdülillah, Müslüman-lar çoğalmış. Pakistan, Bangla-deş, Sri Lanka, Endonezya ve Malezyalı birçok gencimiz oradaki Japon kızları ile evlenmişler. Şimdi onların birçok çocukları var. Onları okutmak için de yardımcı oluyoruz.

Medine'de davet ve tebliğ çalışmalarında bulunduğumuz sıra-larda Japonya'dan çok ısrarlı bir davet geldi bunun üzerine tebliğ için gitmeye niyet ettim. Beni davet eden kişi 80 yaşını aşmış, Seyyid Cemil isminde bir zat idi, bizi ısrarla davet etti. Seyyid Cemil, dedi ki: Hocam, Japonlar İslam'a çok yakın ve sempati duyan insanlar. Bunun yanı sıra çok çalışkanlar ve de Türkleri çok seviyorlar. İman nimetini onlara ulaştırabiliriz. Neyse Hacet namazı kılarak, dua ederek Allah'tan yardım iste-dim. Ailemle görüştüm ve git-meye karar verdim. Oralara gitmek için param da yoktu buna rağmen borç para alarak gittim.

  Medine'deki dostlardan 'Hocam dillerini bilmediğin yere nasıl islamı tepliğ edeceksin, orada nasıl hizmet edeceksiniz? Yabancı dil bilenler bile zorlanıyorlar diyenler oldu. Ben de hidayet Allah'tandır, siz hayırlı bir işe niyet edin, Allah (Celle Celalühü) mutlaka işinizi kolaylaştırır. Diyerek yola düştüm. Yolculuğumuz ilginç oldu, az kaybolmadım oralarda. Seyyid Cemil'i arıyorum Tokyo'da, bulamadım. Nihayet Taksici "Seni polise götüreyim" dedi. "Peki" dedim. Polise gidince aklım başıma geldi. "Nimetullah aklını başına al. Sen kayboldun. Bir hacet namazı kıl. Allah'tan yardım iste" dedim kendi kendime. Abdest aldım ve namaza durdum. İkinci rekatta polis kolumdan tuttu. Anladım ki Seyyid Cemil'i buldular. Bana öylece haber verdi. 

  FEYZ: Efendim, aynen sahabiler de olduğu gibi Allah aşkı ve İslam'ı yaymak için büyük bir gayret görüyoruz sizde.

 Nimetullah Hoca Efendi; Gidişimizin daha ikinci günü fasih Arapça konuşan Eşref Yesevi adında Müslüman bir Japon geldi. Arapça'yı Mısır'da öğrenmiş. Hocam siz ülkemize insanları İslam'a davet amacıyla Allah rızası için gelmişsiniz, ben de size Allah rızası için tercümanlık yapacağım, yardımcı olacağım dedi. Bunu söyleyince dostlarımın Hocam sen dil bilmiyorsun sözleri aklıma geldi. Bu Allah (Celle Celalühü) yolunda olmanın lütfudur, Allah'ın yardımıdır. Allah Teala, ne buyuruyor ayet-i kerimede: "Ey iman edenler, siz Allah'a yardım ederseniz, Allah' da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammet Suresi 7. ayet)

  Eşref Yesevi refikim oldu. Beraberce sürekli olarak Japonya'daki resmi ve sivil kurumları ziyaret edip, İslam'ı ve O'nun güzelliklerini anlatmaya çalıştık. Bizi hep iyi karşıladılar. Ayrıca müslüman ülkelerinin, Japonya'daki elçiliklerine de giderek hiç olmazsa, sabah namazına camiye gelmelerini rica ettik. Yine oralarda İslam'ın yayılmasında büyük gayretleri olan Tatar Müslümanlarının torunları ve Pakistanlı Müslü-manlarla da görüşerek, onlara dedelerinize layık torunlar olun, camiye gelin, beraberce hizmet edelim dedik. Yani biz, oralarda Müslümanlara, yeniden dinlerini hatırlattık. Tebliğ budur insan unutabilir yanılabilir. Siz onu tekrar İslam'ın sıcaklığı ile kucaklayacaksınız. 

FEYZ: Tokyo Camii'nin imarı için güzel çalışmalarınız oldu bu konudan bahseder misiniz?

Nimetullah Hoca Efendi;Önce bu caminin ilk yapılışından bahsedeyim. Bu camiyi ilk inşa edenler Tatar Türkleri. Abdürreşid İbrahim Efendi, Kurban Ali Efendi gibi isimler 1918'li yıllarda geliyorlar buraya. Önce bir medrese açmışlar. Ondan önce Abdülhamid Han'ın gönderdiği meşhur Ertuğrul Fırkateyni var. Tabi şimdi o eski cami yıkıldı. Fakat Türkistanlılar, 'cami yıkıldı' demiyorlar da, 'cami şehit edildi' diyorlar. Kıllandıkları bu ifade çok hoşuma gitti. Tokyo Camii şehit edildi, yani tekrar inşa edilmek için yıkıldı. Ahşaptı binası. Ne yazık ki, Müslümanların arasındaki bazı ihtilaflar yüzünden inşaat gecikti. Ondört sene camisiz kaldık. Çok ağladık sızladık. Sadece biz değil, Müslüman olmayanlar bile üzüldü caminin yıkılmasına. Bizim Tokyo Camii şehit edilince, biz de oradaki işçilerin odalarını mescit haline getirdik. Her mescide de, büyük camilerimizin isimlerini verdik. Süleymaniye, Sultanahmet… Hoşlarına gitti. Bir gecede beş-altı mescit açtığımız zamanlar oldu. Büyüklerimizden öğrendik biz böyle hizmeti.

Ben bu cami için yardım toplarken bir rüya gördüm. Rüyamda Kâbe'de bir grup genç görüyorum. Onlara "siz neredensiniz" diyorum. Onlar "biz Tokyo İslam Merkezindeniz" diyorlar. Ben onlara; "ben Dünya'yı gezdim öyle bir yer yok" diyorum. Onlarda "İstanbul'un yanına İslam merkezi olarak Tokyo İslam Merkezi yapıldı biz oradan geliyoruz" dediler. Uykudan ağlayarak uyandım. Anladım ki bu gayretler boşuna değil doğru yoldayız. Bundan 30 sene öncesine kadar Japonya'da iki tane cami vardı, birisi Tokyo'da, diğeri Kobe'de. Şu anda ise mescitlerde dâhil olmak üzere 400'ü aşkın ibadethane var. Bu camilerin yapılmasında özellikle Türklerin büyük rolü var. 

  FEYZ: İslam'a Davet ve Tebliğdeki yönteminizi anlatır mısınız?

Nimetullah Hoca Efendi; Her şeyden önce hidayet Allah'tandır. Bizler, ancak emaneti ulaştırma hususunda vesile olabiliriz, elbette bu da az bir gayret ve ecir değildir.
Resulullah Efendimiz; "senin vasıtanla bir kişinin hidayete ermesi, senin için güneş doğmuş ve batmış bütün varlıklardan daha hayırlıdır" buyurarak konuya dikkat çekiyor.

  Davet ve tebliğ noktasında tüm müminler sorumludur. İman büyük bir nimet, büyük bir nurdur ve bize emanetir. Düşünün şurada her şeyiyle mükemmel bir sofra donatılmış, bizler yiyoruz, içiyoruz fakat yanı başımızdaki insanlar aç ve susuz, bizden medet umuyorlar. Burada sofra, İslam ve İman sofrasıdır. Yiyip-içenler iman edip, salih amel işleyen, ibadet eden, huzur bulan müslümanlar aç ve susuz olanlara yardım edecek. İnsanlar "Yahu siz neredeydiniz şimdiye kadar, niye bize daha önce gelmediniz, belki atamız olan annemiz-babamız da iman edecekti" bize sitem ediyorlar bunun vebali büyüktür, bunun altından kalkamayız. Onlar büyük bir karanlık ve cehalet içindeler.

300 - 400 kişilik konferans salonlarında beni takdim ediyorlar. Bütün dünya Mavi Cami'ye yani İstanbuldaki Sultan Ahmet Cami gider demek istiyorlar Mavi Cami'nin imamı buraya gelmiş diyorlar. Bende İslam'ı bütün sıcaklığı ile anlatınca çok etkileniyorlar toplu olarak kelime-i tevhit insanlara söyletiyorum. İkinci aşamada ise onlarda bir merak ve öğrenme isteği oluyor. Onlarla da özel olarak ilgileniyoruz. Bizi görünce şöyle diyorlar: "İslam'ı müslümanlardan öğrenmek istiyoruz, Müslümanlara terörist diye önyargı ile bakanlardan değil, ne olur siz anlatın."

Ben de onlara Japonca "Japonlar güzel insanlardır." Diyorum. Bu sözü duyunca gülümsüyorlar, gülünce hemen 5 dilde kelime-i tevhid yazılı kartımı veriyorum. "Bu iki kelime bütün derlere devadır" diyorum. "Onlar da çok kolaymış" diyorlar "tabi kolay" diyorum. "Geriye bir namaz kalıyor; maaşallah sizde rûkuyu yapıyorsunuz zaten bundan sonra Allah'a rûku yapacaksınız bir de secde kalıyor geriye" diyorum. "Onlarda tabi ne demek yaparız" diyorlar. Çok memnun oluyorlar. Bunların içinden sonra beni arayanlar oluyor. Yüzlerce kişinin böyle iman etmesine vesile oldum. Çok duygulanıyorum; bu lezzeti diğer mümin kardeşlerimin de yaşamasını isterim. Gerçekten çok güzel bir duygu, bir kişinin imanına vesile olmak... 

  FEYZ: Hocam, heyecanınız, aşkınız, içimizi aydınlatan tebessümünüz ve tatlı diliniz çok hoş, elbette davette ve tebliğde bu hasletler çok önemli... Peki Japonlar'a nasıl takdim ettiniz, İslam'ı?

Nimetullah Hoca Efendi; Onların hidayeti için samimi olarak bir taraftan dua ederken, onlara; "siz Japonlar çok çalışkan ve çok iyi insanlarsınız. Sizin buluşlarınız insanlığa kolaylık sağlıyor" diyerek bir tesbitte bulunuyorum. Sonrada onlara şöyle diyorum: "Müslümanları temsilen sizin gayretinizi, çalışkanlığınızı tebrik etmeye, size teşekkür etmeye geldim. Akıl ve kalp birlikte hareket ederse daha iyi olur. Midemiz gibi kalbimizin de gıdaya ihtiyacı var. Ben de size bir hediye getirdim. Size bir kelime öğreteceğim ve böylece tüm sıkıntılarınızdan kurtulmaya başladığınızı göreceksiniz. Ayrıca; Japonca "HAY" yani Türkçe anlamı "evet" demek ama siz bilmeden Allah'ı (Celle Celalühü) zikrediyorsunuz.

Mesela, Japonlar'a İslam'ı şöyle tebliğ ediyorum: Nihoncin ides (Japonlar iyi insanlardır), Nihancin sukides (ben Japonlar'ı seviyorum), Şiyeva-sinu kotuba (bunu okursanız, bütün sıkıntılardan kurtulursunuz), do zo (buyrun). Otobüste, trende, istasyonlarda, yollarda, tanıştığım her Japon'a 3 defa kelime-i tevhid söyletiyorum. Onlara diyorum ki (Arapça, İngilizce karışık olarak): one, kul la ilahe illallah, all problem finish ve Japonya İslam Kültür Merkezi'nin telefonunun yazdığı bir kağıt ile İslam'ı anlatan Japonca bir kitap veriyorum. Samimi olarak söylüyorum ki, Japonlar o kadar dürüst ve araştırmacı insanlar ki fıtratları ve halleri İslam'a çok yakın. Bu sebeple ilk defa karşılaşıp İslam'a davet ettiğimiz Japonlar, birkaç gün sonra telefonla veya bizzat gelerek bize ulaşıyorlar. Müslüman olduktan sonra size İslam ismini hediye edeceğim (İslam nabay komyagit) sözü çok hoşlarına gidiyor. 

  FEYZ: Hocam, İslam'a davette önemli bir yer teşkil eden Kelime-i Tevhid-i biraz açar mısınız?

Nimetullah Hoca Efendi; Kelime-i Tevhid'i söyleyen insan mü'min olur. Mü'min söylerse şifa ve rahmet olur. Günahlar affolunur. Bol bol, tekrar edelim. Her mecliste en az bir kere zikredelim. Her söylediğimizde kalbimiz rahatlıyor. Allah'ı zikre-dince, melekler kuşatıyor. Kelime-i Tevhid de nur var, sır var... hidayeti kalpten kalbe ulaştıran elbette, Rabbimiz. Nasıl ki Hz. İbrahim'in sesini duyurduysa.... Hz. Ömer ta Medine'den hutbede savaşta zor durumdaki İslam ordusunu nasıl yönettiyse... Bizim de samimiyetle zikrettiğimiz Kelime-i Tevhid'i tüm kainata duyursun, Yüce Mevlam. Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Yahudi komşusunun hasta çocuğunu ziyarete gidiyor. Kelime-i Tevhid telkin ediyor. Çocuk babasının gözlerine bakıyor ve babası; "oğlum buraya kadar gelmiş Muhammed'e (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) itaat" de-yince çocuk Kelime-i Tevhid-i zikrediyor ve müslüman oluyor. Peygamber Efendimiz'in çok sevinçli olduğunu gören sahabe; "Ya Resulallah bu sevincinizin sebebi nedir?" Diye sorunca Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "Ümmetimden birisi daha cehennemden kurtuldu!" Buyu-ruyor. Cennet'in bedeli,
" Lâ ilâhe illallah" 

  FEYZ: İslam'ı nerede ve kimlere tebliğ ediyorsunuz?

Nimetullah Hoca Efendi;  Her fırsatta davetimi yapıyorum. Mesela şöyle bir anımı anlatayım: Japonya'da tramvay durağında bir bayan gördüm. Yalnız başına öylece duruyordu. Aramızda 100 - 150 metre mesafe vardı. Kendi kendime "burada gurbette tek başına ne yapıyor" dedim. Yanına gittim. İngilizce bilip bilmediğini sordum. Kendisinin İngiliz olduğunu söyledi. Ben kendisine sana bir kelime öğreteceğim bütün dertlerin gidecek dedim. Tebessümle kul, "la ilahe illallah, Muhammeden Resulullah" "all problem finish" diyerek, İslamiyet'e davet ettim. Hemen ona Ravza ismini verdim. Japonya İslam Kültür Merkezi'nin telefonunun da yer aldığı bir kitap verdim. Bu bayan evine düşünceli bir şekilde giderken bunun ciddi 3 sıkıntısı varmış. Evine varınca sıkıntılardan birisi hallolmuş. Ertesi gün diğer sıkıntısı hallolmuş 3 günde yine bir başka sıkıntısı hallolmuş. Şaşırmış ve ısrarla beni arıyor. Bana telefonla İngiliz bayanın aradığını söylediler, ben o esnada tepliğ de idim. Neyse bir saat verdim o vakit Japonya İslam Kültür Merkezi'ne geldi. Onu görünce o kadar duygulandım ki tepeden tırnağa tesettüre girmiş, yanında da yine kendi gibi tesettürlü bir Japon hanımefendi var. "O da kim?" dedim. Ravza: "O da benim gibi müslüman olacak" dedi. Japon hanımefendi ile beraber hepimiz aşkla ve tüm insanlığın İslam olması niyeti ile Kelime-i Şehadet getirdik. Ve Japon kızımıza da Amine ismini hediye ettim. Ravza hanım çok kıymetli bir insan, çok çalışkan, yedi lisan biliyor.

Meşhur Japon bir hanım sanatçının bir parkta konseri varmış. Konser arasında Ravza, kuliste o şarkıcının yanına gitmiş ve ben seni dinliyorum, hayranınım, ben yeni bir söz ve yeni bir melodi öğrendim, söyleyince tüm dertlerinin kaybolduğunu hissediyorsun deyip onu imana davet etmiş ve kelime-i tevhidi o sanatçıya öğretmiş. Az sonra sahneye dönen Japon sanatçı hayranlarına yeni öğrendiğim bir melodiyi sizinle paylaşmak isti-yorum diyerek yüzlerce insana La ilahe illallah Muhammedun Resulullah sözünü tanıtıp, defalarca söyletmiş. Ravza hanım, o sanatçıyla irtibatı koparmamış ve o sanatçı daha sonra İslam'ı yaşamaya çalışan bir müslüman oldu. O konsere katılanlardan birçok kişi İslam Kültür Merkezi'ne gelerek İslam'la şereflendi. Ravza'nın annesi ve babası da müslüman oldu. Şu an Pakistanlı bir kardeşimizle evli olan Ravza kızımız, İslam'a davet için var gücü ile çalışıyor. Şayet ben ona durakta, İslam'ı tebliğ etmeseydim, burada da tebliğ mi olur canım diyerek önemsiz görseydim böyle olur muydu? 

  FEYZ: Şu an Japonya'daki İslamî durumu anlatır mısınız?

Nimetullah Hoca Efendi; Japonlar, Tokyo'daki Büyük Camii başta olmak üzere İslam Kültür Merkezi ve diğer mescit-lere sürekli ziyarete gelip, bilgi alıyorlar. Biz de istasyonlarda, parklarda, bahçelerde hatta meyhane vs. gibi günah mahallerinde o insanlara ulaşarak İslam'a davet ediyoruz. Bu diyalogların çoğu da hidayetle sonuçlanıyor. Bundan 33 sene önce Japonya'da iki cami varken bugün cami ve mescit sayısı 400'ü aşmış durumda. Her kesim insandan yoğun bir ilgi var İslam'a. İslam'ı öğrenmek için kitap istiyorlar. Hutbeleri fotokopiyle çoğaltarak temin ediyorlar. Japonya'da Pakistanlı ve Filipinli müslümanlar çok sayıda ve Japon kızlarıyla evleniyorlar ve müslüman bir aile teşekkül ediyor. Hamdolsun.

Japonlarla ilgili Bediüzzaman Hazretlerinin kesb-i medeniy-yette Japonlar'a iktida bize lazımdır ki; onlar Avrupa'dan medeniyetin güzel kısımlarını almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan milli adetlerini muhafaza ettiler sözü pek manidardır. İslam'ın emrettiği ahde vefa, verdikleri sözü yerine getirme ve iş disiplini konusunda Japonlar çok hassastır. Allah (Celle Celalühü) bilir ya Japonya-Kore müslüman olursa; tüm dünya imana gelir. İnanın dünya fevç fevç İslam'a koşuyor. Öyle ki ezanı ve Kur'an'ı dinleyip, abdest alan müslümanı görüp iman eden Japonlar var. 

  FEYZ: Başka hangi ülkelere gittiniz, hocam?

Nimetullah Hoca Efendi; 50'den fazla ülkeyi ziyaret etmek nasip oldu. Örneğin Almanya ziyaretimizde camileri-mizin yanı sıra meyhanelere gittim. Oralardaki bizim Anadolu çocuklarına seslendim. Dedim ki onlara; siz 3 kere mücahitsiniz, çünkü evvela 1.si Türk deyince Müslüman anlaşılıyor. 2.si memleketlerinizi bırakıp, helal rızık için gurbet ellere, buralara geldiniz. 3.sü dedeleriniz Çanakkale'de, şurada, burada şehit düştüler. Sizler şehit torunlarısınız, onun için sizler farklısınız, nolur bunu idrak edin. Tevbe edin. Allah'a dönün diyorum. Onlar da hocam doğru söylüyorsunuz, deyip pişmanlık duydular. Sohbetin devamını camide yapalım diyorum. Hocam biz sarhoşuz diyorlar ayık olanlar sarhoşların kolarına iki kişi girsin, caminin önüne kadar getirsin, bir abdest alın bir müddet sonra ayılınca camiye girersiniz, diyorum. Bir gurup insanla caminin yolunu tuttuk. Tövbe edenler ve namaza başlayanlar oldu elhamdülillah. Nice aileler bu vesile ile kurtuldu. Hatta Türkiye'ye gelince beni biri ısrarla görmek istedi. Meğerse o cami cemaatinden benimle meyhaneye gelenlerdenmiş. Hocam onlardan çok kişi tövbe etti dedi. Bende memnun oldum. Size şöyle söyleyeyim o yoldan tövbe edenler çok sağlam oluyorlar. Onlarla tebliğe çıktığımızda biz mülayim davranırken onlar ortamı bildiklerinden cesaretli davranıyorlar arkadaşlarını kurtarmak için.

Mesela Sibirya seyahatimiz oldu. (-30) derecede bu kıyafetle orada davet ve tebliğ hizmetimizi ifa ettik. Allah'ın izniyle üşümem de, yanmam da, şayet üşürsem soğuk su ile duş alırım.

Katar ve Ürdün'e gittim. Türkiye'den gidip Ürdün'de konfeksiyon ve tekstil fabrikası kuran kardeşlerimizle tanıştım. Fabrikalarını gezerek, orada çalışanlara hitap ettim. Allah (Celle Celalühü) tesirini halk etsin. Böyle konuşmalar işçilerin moralini düzeltiyor ve motive ediyor. Üretim artıyor. Oralarda bir çok hayır kurumlarının yetkilileriyle görüştük. Onlara özellikle Japonya'ya ve Çin'e İslam okulları açmalarını tembihledim. Çünkü insanlar İslam'a susamış, önce insanların imanını kurtarmalıyız. Hedefim; İslam'ın mesajını tüm insanlara duyurabilmek. Japonya'daki aileler İslami okullar olmadığı için küçük yaştaki çocuklarını bile civar ülkelere, okullara gönderiyorlar, yazık oluyor. Bu beni üzüyor.

Katar'daki hayır kurumları öğrencilere burs veriyorlar, okul ve yurt yapıyorlar, iaşe yardımı yapıyorlar. Cami inşa ediyorlar. Onlar da Türkleri çok seviyorlar. Dedelerimiz, İslam'a büyük hizmet etti biz hala onların ekmeğini yiyoruz. 

  FEYZ: Çin'e Kur'an-ı Kerim götürme maceranız var, anlatır mısınız?

Nimetullah Hoca Efendi; 3 ay uğraşarak 20 bin Kur'an-ı Kerim topladım. Çin makamları sınırda bekletiyor. Siyasi görüşmeler yaptım netice olarak onlarda Pakistan Devlet Başkanı rahmetli Ziya ül Hak'ı devreye soktular. Ziya ül Hak'ın ricası ile Çinliler ancak izin verdi. O zaman Çin'de Türk bölgelerinden hangi camiye gittiysem, beni Tala al bedrü aleyna ilahisi ile karşıladılar. Orada büyük camilerde hitap ettim. En az 5 bin kişi çalışan fabrikalarda işçilerle sohbet ettim, onlar da sevgi ve coşku ile dinlediler. Birbirlerine, bizim için ta Hicaz'dan kalkıp, buraya gelmiş" diye bizi gösteriyorlardı. Oralarda işçilere her şeyden önce bütün sıkıntılardan kurtulmak için şu cümleyi en az 100 defa söyleyiniz (La ilahe illallah) Bunu söylerseniz bütün sıkıntılar gidecek, yanısıra imanınız ve nikahınızı tazeleyeceksiniz. Diye hitap ettim. Tembelliğin yerini azim ve sebat alıyor. Dürüst olmalarını ve daha çok çalışmaların tavsiye ettim. Bu sohbetlerden hem işverenler hem de işçiler memnun kaldılar.

FEYZ: Yaptığınız çalışmalarda unutamadığınız bir anınız var mıdır?

Nimetullah Hoca Efendi; Ben Filipinler'deyken bir profesör benim medyadaki konuşmalarımdan etkilenip Müslüman olmuş. Çevresindekiler 'Ne yapalım da bunu eski haline döndürelim.' demişler. Ve çok müteassıp bir Hristiyan kadınla evlendirmişler. Evlendikten sonra kadıncağız adamı ikna edebilmek için konuşmuş, konuşmuş… Şimdi, adam Müslüman olunca kalbine iman geldiği gibi sabır da gelmiş. Hiçbir şey demiyor. Kadın bir gün akşama kadar konuşuyor, ikinci gün, üçüncü gün akşama kadar konuşuyor. Derken dördüncü günü sabah, adam kadına bir tercümeli Kur'an veriyor ve 'Biraz okur musun bundan?' diyor. Kadın okuyor ve Müslüman oluyor. Bu kadın Manila'da Kur'an Kursları Başkanı şu anda. Kocası da İslam Cemiyeti Başkanı. Dünya böyle. Mesela 20 sene evvel Avrupa'da bir şey yoktu. İngiltere'de, Fransa'da, Alman-ya'da… O zamanlar sadece sabah namazları için 1 saatlik yol gidiyorlardı. Şimdi her yerde mescit var. Allah'a şükürler olsun.

Moskova'da Müslümanlar cami yaptılar. Oranın Ravil isminde İmam Hatibi var. Ezan okuyacak müezzinlere İslamiyet'i öğretecek İmam-Hatiplere ihtiyaçları var. Kırım'da, Urallar'da, Moskova'da Osmanlı'dan kalma güzel bir adet var. Namaz kıldıran, ezan okuyan, Kur'an okuyan birini görünce evlerine götürüyorlar. Önce yemek ziyafeti sonra para veriyorlar. Ziyafete iştirak eden bütün mi-safirlere de ikramda bulunuyorlar. Ben para almak istemedim. Dediler ki; "Sen para almazsan bu hoca kendini beğenmiş, bunun sözü dinlenmez" derler. Ben de mecburen para aldım. Şu anda bir çok İmam-Hatipli var. Rusya'ya, Tataristan'a, Kırım'a gidebilirler ihtiyaç var oralarda. Ben burada kendi hizmetlerimi anlatmaktan utanıyorum.

Evet, böyle güzel gelişmeler var dünyada. Cenab-ı Hak ikram etti, bizim bu tebliğ hizmetinde 65 senelik tecrübemiz oldu. İnsanlara vaaz ve nasihat ederek çok yer gezdim. Bunun 40 senesi devletleri gezerek, oralarda günaha düşmüş insanlara tövbe edebileceklerini anlattım. İslam'dan bi haber yaşamış bir çok insana imanın lezzetini anlattım. Söyleyive-riyor, içkisini döküyor. 15 dakika evvel içki içen kimse, sarhoşken yıkanıyor, camiye gidiyor. Almanyalar'da, İngilte-reler'de, Fransalar'da 20 sene evvel bir şey yoktu. Şimdi her yerde İslam çoğaldı. Medreseler, okullar, camiler açıldı. Bunlar hepsi rabbimin lütfu. Çok sıkıntılar çektim ama hiçbir zaman yılmadım. Bu asır İslam asrı. Bu şuur ile niyetimizi alalım. Bunu da herkese söyleyelim. "Dünyanın hepsi kafir olsa, ben olmam!" Benim böyle inancım sağlam… Elhamdulillah. Allah seninle olursa yapamayacağın iş mi var? Resulullah da seninle olur, Evliyalar da olur? 

  FEYZ: Efendim sizin Tokyo'nun merkezi bir yerde ezan okuyup namaz kılmanız var. Bu konuda neler söylersiniz? 

Nimetullah Hoca Efendi; Orada Tokyo Tower diyorlar, yüksek bir yer var. Dedim beni götürün oraya, bütün Tokyo dinlesin. Çıktım oraya. Koca bir yer, orası da çarşı. Yine de okudum. Elhamdulillah, ezan okudum. Tayland'da camilerde nasihat ederken, üniversitede bir profesör: "Hocam buyurun" dedi, aldı götürdü. 10 dakika içinde 300'den fazla insan Müslüman oluverdi. Gayet kolay. Aslında İslam, yaratılıştan var insanda. Peygamberimiz her insanın İslam fıtratında doğduğunu bildiriyor. O'nun için böyle: "La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah" diyerek tekrar onları davet ediyoruz. Sonra namaz da öğreniyor, ibadet de öğreniyor. 

  FEYZ: Hocam, Allah (Celle Celalühü) davet yolunda yar ve yardımcınız olsun. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

Nimetullah Hoca Efendi; Buradan Feyzli kardeşlerime selam gönderiyorum, onlar güzel bir şekilde İslam'ı tebliğ yapıyorlar. İnşallah bütün dünya Müslüman olacak, çünkü vakit geldi. Bütün kötülükler ve zulümler yaşandı. İslam'dan başka yollara sapanlar huzur-suzluk içinde. İnsanlık arayış içinde. Huzur ve saadetin tek adresi İslam. Onun için tekrarlı-yorum ki tüm dünya Müslüman olacak. Rabbim bizi bu yolda daim kılsın. (Amin!)

Şunu da ekleyeyim: Alimlerimiz, müşrik olan toplumlarda toptan ihtidaların yaygın olduğunu söylüyorlar. Bir dini olan topluluklarda ise, fert fert İslam'a giriş çok yaygın. Onun için, Asya'nın toptan İslam'a girmesi yakındır Allah'ın izniyle. Vakit geldi. Biraz daha gayretle bu olacaktır inşaallah. Filipinler'de Osmanlı kabristanını gördüm. Osmanlılar döneminde tebliğ için giden Müslümanlar olmuş.

Şu da oluyor: Arap ülkelerinden hanımlar, Japon erkeklerle evleniyorlar. Beraber Japonya'-ya dönüyorlar. Mısırlı bir hanım böyle evlenmiş, iki çocukları olmuş. Derken hanımın Japon olan kocası vefat etmiş. Japonlar ölülerini yakıyorlar biliyorsunuz. Biz de yaktırmamak için mücadele ediyoruz. Japon, çocuklarını da çok güzel terbiye etmiş. Çocuklar da "Biz babamızı yaktırmayız!" diye karşı çıktılar. Adamın, evvelki hanımından da bir oğlu var, 32 yaşında. Müslüman değil tabii. O da babasının cesedini yakmak için uğraşıyor. Bana yalvarıyor: "Bana acıyın efendim, izin verin de babamı yakayım!" Gönlünü ettim onun, güzel sözler söyle-yerek. Biz başında nöbet tuttuk yüzlerce kişi. "Yaktırmayız! Müslüman yakılmaz!" dedik. Büyük olay oldu. Günlerce cesedin başında bekledik. En sonunda polis geldi ve bizim cesedi gömmemize razı oldu. Japonya'da şu anda Müslüman mezarlığı yok. Onun için de mücadele ediyoruz aynı zamanda. Ölüleri yakıyorlar, toprak yok çünkü.