Asrımızın en tehlikeli cereyanını acizane ben "Popüler Kültür" olarak görüyorum. Popüler kültürün kısa bir tanımını yaparsak değerli okurlarımızın da bu kanaatime katılacağını düşünüyorum. Popüler Kültür, güncel ve moda olan, halkın beğendiği, ilgi gösterdiği, içeriğini sorgulamadan aldığı, adeta hayat felsefesi yaptığı, her türlü bilgi, duygu, düşünce, dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümünü ifade ediyor. Bu anlamda ‘Popüler Kültür' kökleri olmayan bir kültür…
Halkları oyalıyor, sürüklüyor ama herhangi bir konuda derinleşmeye ve hakikate ulaşmaya da asla müsaade etmiyor. Sorgulamayan, anlamayan, gününü gün eden insanlardan adeta robotlaşmış toplumlar oluşturuyor.
Açıkçası popüler kültür, aslında Kur'an'ın "Hevasını ilah edineni gördün mü?" (Casiye: 23) ayetiyle işaret buyurduğu hevasını dinleştirenlerin kültüründen başka bir şey değil. Katade (r.a.) bu konuyu biraz daha açarak; "Nefsini ilah edinen kişi öyle bir kimsedir ki sadece kendisinin arzuladığını yapar ve herşeyin sahibi olmak ister. Allah-u Teala'ya karşı onu bundan engelleyecek hiçbir korkusu yoktur." diyerek popüler kültürün beslendiği kaynağın aslında insanın hevası olduğuna açıkça işaret ediyor. Anlaşılıyor ki popüler kültür, hazret-i insanı, derinlikten tefekkürden yoksun, gündelik gelip geçici duyguların kuşattığı bir yaşam şekline sıkıştırıp bir bakıma nefse tapar bir varlık haline getiriyor.
Popüler kültürün toplumumuzda yayılmasında ve benimsenmesinde medyanın rolü şüphesiz tartışılmaz. Bu anlamda medya, yüceltici ve özendirici her türlü yayınlarıyla, film, dizi ve reklamlarıyla popüler kültürün en önemli yayın organı. Nitekim, TV dizilerinin toplumu bir dini inanışa yönlendirir gibi nasıl etkileyip yönlendirdiğine hayretle her zaman şahit oluyoruz. Diziyi yazan senaristler ve dizinin çekimini yapan yönetmenler seçtikleri konularla ve o konuları başarılı bir şekilde ekrana taşıyan oyuncularıyla, insanlara sanki yüce yaratıcının sunduğu yaşam felsefesine alternatif bir hayat biçimi, bir hayat felsefesi sunuyorlar. Sonuç olarak milyonlar, sessizce sunulan bu hayat görüşüne bir dine iman eder gibi iman ediyor.
İşin tehlikeli yanı bu sunulan hayat felsefesinin, Allah'ı, O'nun Peygamberini ve getirdiği İslam dinini tamamen reddetmiyor olması. Bu hayat görüşü, belirli alanlarda bir kültür, bir gelenek-görenek olarak dinin hayatına karışmasını seviyor, benimsiyor, kabul ediyor. Bu benimsenen inanışlar ve dinî ritüeller arasında cenaze namazları, dini bayram kutlamaları ve ziyaretleri, kurban kesmeler, cuma namazları, hac ve umre için Arabistan gezileri, hatta günlük kılınan namazlar bile var. İnsanlar da bu inanışları, yaptıkları bu ibadetleri sebebiyle kendilerini mü'min biliyorlar ve öyle sanarak da yaşıyorlar. Ancak, gerçekte İslam inancıyla uyuşmayan birçok inanışları sebebiyle tereyağından kılın çekilmesi gibi imandan çıktıklarını fark bile edemiyorlar. Belki de bu sebepten kendini mü'min bilen çok insan son nefesini iman dairesinden çıkarak veriyor. Böyle hazin bir âkıbetten Allah cümlemizi muhafaza buyursun.
Bu hazin âkıbetin sebebi ise daha çok cehalet… Zira cahil insanlar, ahir zamana has bilgi kirliliği, kafa karışıklığı ve popüler kültürün yanıltıcı etkisi gibi çeşitli etkiler altında dini toptan reddetmekle bir kısmını reddetmek arasında bir fark olmadığını anlayamıyorlar. Bu durum Hazret-i Peygamber'in aşağıdaki hadis-i şerifinde bir mucize olarak işaret buyurduğu fitne zamanında yaşadığımızı da açıkça gösteriyor: "Öyle fitneler olacak ki o zamanda bir kimse mü'min olarak sabahladığı halde kâfir olarak akşamlar. Allah'ın ilim vermek suretiyle ihya ettikleri müstesnadır. Onlar kolay kolay imanlarını kaybetmezler." "Allah'ın ilimde ihya ettikleri müstesna." tabiri bu irtidatların, dinden çıkmaların asıl sebebinin cehalet olacağını da açıkça gösteriyor.
Hazret-i Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): "Öyle bir zaman gelecek ki insanlar mü'min olarak sabahlayacaklar. Fakat bu imanları ile akşama kavuşamayacaklar." diyor. Niye? Çünkü sabah, kelime-i şahadet getirerek Allah'a ve Peygamber'e iman ettiklerini, Kur'an'a inandıklarını söyleyerek mü'min olacaklar, ama akşama yakın belki Kur'an'ın bir ayetini "Bu çağdışı bir şeydir." diye inkar edecekler ve hevalarına uyarak "okun yaydan çıkması gibi" dinden çıkıp gidecekler.
Kıymetli okurlar, yukarıda mucize olarak manası zamanımızda aynen zuhur eden hadis-i şerif üzerinde çok düşünmemiz gerekiyor.
Bugün "Ben Müslümanım." diyen, Allah'a ve Peygamber'e iman ettiğini söyleyen, gerçekten de mü'min olan bir sürü insan, cahilliği yüzünden veya bazı sapık âlimlerin etkisiyle imanını kaybedebiliyor.
Ramazan'da oruç tutuyor, Kurban Bayramı'nda kurban kesiyor, Cuma ve bayram namazlarını kaçırmıyor, belki beş vakit namazını da kılıyor ama farzı muhal, tesettür ayetini inkar ettiği için iman dairesinden çıkıyor haberi yok. Halbuki "Tesettürü kabul ediyorum. Bu, Allah'ın emridir ama ben nefsime yenilip bunu uygulayamıyorum. Rabbim günahlarımı affetsin." dese iman dairesinde kalıp belki de Allah'ın affıyla ebedi Cennet hayatından mahrum olmayacak. Aynı şekilde, Kur'an'ın daha başka birçok emrini de ‘yapamıyorum' diye inkar etmek, kabul etmemek yerine günahına hamletse (bir sebebe bağlasa), belki de Allah'ın affı imdadına yetişecek ve imansız gitmekten kurtulacak. İmansız gitmek nerede, imanlı ama günahkar gitmek nerede!.. Hiç ikisi aynı kefeye konulabilir mi? En büyük günahları işlemiş olan bir insan bile iman ile ölse, o haliyle imansız ölene göre tarifi imkansız bir yüksek makamdadır. Bu gerçeği iyi düşünmek gerekir. Rabbim bizlere bu anlamda şuur versin.
Evet, Allah (Celle Celalühu) insanı çok şerefli bir yaratılışla yaratmış ve şerefine uygun bir hayat yaşaması için de güzel bir hayat rehberi olarak yüce bir "Kitap" indirmiştir. Bu hayat nizamını en anlaşılır şekilde anlatması ve yaşayarak göstermesi için de yine her yönüyle en güzel insanlardan peygamberler seçmiştir.
Bu kitabı ve içindekileri çok iyi bilmeli ve önemini çok iyi kavramalıyız.. Bu konuda yeterli bilgi ve şuur sahibi olamaz isek popüler kültür ve daha bir çok sapkın anlayışlar, Allah (Celle Celalühu) ile aramıza girerek bizlerin doğru yoldan çıkmasına sebep olabilir.
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi, popüler kültür asrın en tehlikeli fitnelerinden birisidir. Çünkü yöntem olarak reklam ve özendirmeyi kullanmaktadır. Yani zehirli fikirlerini birden enjekte etmez, uzun süreç içerisinde önce uyuşturur sonra enjekte eder. Neticede rızan ile seni istediği kulvara çeker. O sebeple popüler kültür çok dikkatli olunması gereken bir fitnedir. Bu durumda öncelikli olarak yapılacak şey, popüler kültürün, şirazesinden çıkarıp istikametini uçurumlara, çıkmaz sokaklara yönlendirdiği insanlığı önce kendisi hakkında sonra da dini inancı hakkında bilgilendirip şuurlandırarak onu kendi öz kültürüyle buluşturmak olmalıdır.
Allah'a emanet olun...