İslam Ülkeleri Arasında Ticari Sosyal ve Kültürel İşbirliği

Fadıl Geylani Efendi: Ortadoğu'da bitmek bilmeyen bir gözyaşı var. Bu durum sizce nasıl düzelir?

  Prof. Dr. Ziyad Değamin: İsrail olduğu müddetçe Ortadoğu'da gözyaşlarının dinmesi ve kalıcı bir barıştan söz etmek mümkün değildir. Arap âleminde 22 devlet var.Bu devletlerin uzlaştığı bir konu yok; o kadar çok sorunlu ve ihtilaflı konular var ki…Hiçbir devletin söylediğini diğeri kabul etmiyor? Batılı güçler kardeşler arasına ayrılık tohumları ektiler.

Şu anda İsrail ile Amerika, Irak'ı parçalamış durumda. Ne huzur ne adalet ne de demokrasi denilen şey var. Sudan ve Mısırı da bölmek için bütün gayretiyle çalışmaları sürdürüyor. Bakarsınız ki, yarın 40 devlet olmuş... Onlar için ne kadar çok ihtilaflı konu olursa, o kadar çok devlet olur. Küçük devletler küçük lokma anlamına geliyor, bu durum onların iştahını daha da kabartıyor.O nedenle yürütülen politika ve oyunları iyi bir şekilde analiz etmek gerekiyor. 

Fadıl Geylani Efendi:  Bu tespitiniz çerçevesinde çözüm olarak ne yapmak gerekir?

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Müslüman halklar birbirlerini çok seviyorlar. Bu o kadar güçlü bir bağdır ki, havastan avama kadar bu bir realitedir, bunu asla bozamadılar. Bu belki yıprandı, ırki ayrımlar yapıldı, lakin halk sorun istemiyor. Halkın bu isteklerine karşı devletlerin yapıcı ve kaynaştırıcı politikalar üretmesi gerekiyor. Hatta yeni yetişen gençlik bu konuda daha da şuurlu ve bu devam edecek... Ben bu konuda umutluyum. Tabi sinsi güçlerin karışıklık için yeni hedef ve planları var ki, bu da yeni sorunlar gündeme getirecek, biz buna da hazırlıklı olmalıyız. 

Fadıl Geylani Efendi: Bu konuda ne kadar kardeşliğimizi pekiştirir ve birbirimizi dinlersek, o kadar verimli olacaktır. Bu konuda özellikle ilim adamlarına çok işler düşmektedir. Ben Mısır'da ve diğer ülkelerdeki Üniversite hocalarına şöyle dedim, "Siz ihtiyacınız olan kaynak eserleri İstanbul kütüphanesinden posta yolu ile istemeyin, bizzat kendiniz gelin ve görün". Aynı şekilde Türkiye'deki araştırmacılar da diğer devletlerdeki eserlere kendilerinin giderek Müslüman toplumların birbirine olan muamelelerini görecekler ve yeni dostluklar oluşacak, birbirleri ile fikir alış-verişleri gerçekleşecek. Bu sayede birbiri hakkında ön yargılara sahip insanlar, bu kaynaşmaları sayesinde aynı hassasiyetlere sahip olduklarını görecekler. Ben bunların sıkıntısını çok çekiyorum. On yedi senelik Medine'de kaldığım sürede ve ilmi araştırmalarım için yaptığım seyahatlerde gördüm ki, yanlış kanaatler halkı birbirinden soğutuyor. Sadece halk değil, ilim sahibi hocalar da aynı. Onlar da yeterince malumat sahibi değiller. Bunun çözümü öncelikle üniversite camiasından geçer. Çalışmalarını bizzat yerinde yaparlarsa, bu hem sosyal hem ekonomik açıdan çok değerli olacaktır. Bu konuda Kahire Kütüphanesi Lübnan Beyrut, Trablus Kütüphanesi müdiresi Dr. Raviya Hanım, Suriye'deki Prof. Dr. Ali Ayyad bu toplantıların Türkiye'de yapılmasını istedi.

İstanbul Kütüphanesi müdürü Emir Bey'e bu fikrimi ilettim, kendisi bu fikri güzel buldu ve değerlendireceklerini söyledi. Bu konuda oluşturulacak "Kütüphaneler Birliği" 6 ayda bir toplansın... Bu yolla İslam ülkelerindeki ilmi ve önemli çalışmalara temsîlî ödül verilmesi, onore edilmesi sağlansın... Ben şuna inanıyorum ki, bu sayede ilimi makaleler, yeni fikirler ve en önemlisi yeni buluşlar ortaya çıkacak. 

Fadıl Geylani Efendi: Müslüman devletler arasında sosyal ve kültürel boyutta iletişimleri yeterli buluyor musunuz? Mesela ticari faaliyetler ve turizm sektörü bu konuda nasıl işliyor?

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Kültürel ve turistik ziyaretler hiç şüphesiz önemli bir yer tutmaktadır. Ama bunlardan daha önemlisi ticari faaliyetlerdir. Bu konu bizi için en önemli konudur. Çünkü ticaret olunca, akabinde sosyal ve kültürel bir alış veriş doğal ve tabi seyri içinde kendiliğinden gelişecektir. Şu anda İslam ülkelerindeki ticari ilişkiler yüzde yediyi geçmiyor, yüzde doksan üçü batı ile ticari ilişkiler içinde. Mesela Libya ile Mısır'ı örnek alacak olursak, Libya da gidiyor Batı ile ticaret yapıyor komşusu Mısır'la ticareti çok yetersiz kalıyor.

Eğer ticari anlaşmalar artarsa, Müslümanlar bölgede bir güç unsuru haline gelecekler. Arap devletlerinde petrol zenginliği var. Fakat tek başına bu yeterli değil, her boyutta kalkınma hamlesinin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bu söylediğim Türkiye için de geçerli... Türkiye bolluk içinde ve bereketli bir ülke. Neden Arap devletleri ihtiyaçlarını Türkiye'den gidermesin, bu kimin zararına olacak? Olsa olsa batılıların zararına olacak. Bu zor oyun mutlaka bozulmalı. Ticaretin gelişmesi Türk- Arap ilişkileri açısından iki taraf için de kesinlikle maddi ve manevi büyük bir adım olacaktır. Mevcut durum ne zaman tersine dönerse, yani yüzde doksan üç Müslüman devletlerle yüzde üçte batılılarla olursa, işte o zaman Müslüman halkın menfaatinedir ve tüm bu halkların yüzü o zaman güler. İşte bu durumda bağlar kuvvetlenir ve batılılarla olan bağlar ihtiyaç mukabilinde olur.

Eğer ihtiyacı komşusunda varsa, neden ısrarla batılı tercih sebebi olsun. Bu bir fitnedir. Bu fitneler konuşularak, bütün sorunlar en aza indirgenir ve halledilir. Maalesef bu gün özellikle Batı âleminde satılmış kalemler, Osmanlı gibi örnek bir İslam devletine dil uzatmayı kendilerine marifet biliyorlar. Utanmak lazım, sen bu sözü nasıl söylersin, birçok Arap devleti ihtilafları Osmanlı tapuları ile çözüyor. Benzeri tepkileri Türkiye'deki bazı yazarlarda da görmek mümkün... Benim söylediğim yüzde doksan üçlük ticari hacmin gerçekleşmesini bir düşünün, o zaman ne gereği var bu hiç kimseye faydası olmayan karalama kampanyalarının... Bunların olsa olsa batılılara faydası olur. Mesela Türkiye de "Ne Şam'ın şekeri, ne arabın yüzü" sözü bütün Arapları incitmektedir. Aynı şekilde Suriye'de "Ne İstanbul'un lokumu, ne türkün yüzü" diyorlar. Bu da hiç şüphesiz Müslüman Türk kardeşlerimizi derinden yaralıyor. Bu iki söz de Müslümanları birbirine düşürmek için oynanan oyunun bir parçasıdır. Ben artık bizi birbirimize düşürecek yeni böyle basit oyunlara düşmeyeceğimiz kanaatindeyim. Ayrılığın bize hiç bir faydası yok…

Avrupalı 25 muhtelif devletin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Bu devletlerin ırkları farklıdır. Dilleri farklıdır. Hatta mezhepleri başka din gibidir. Nasıl oluyor da, fikirde birlik sağlayıp gücü ve kuvveti ellerinde tutuyorlar!.. Bizim ise dinimiz bir, peygamberimiz bir, kıblemiz bir, hatta kardeşlik ve akrabalık bağı ile birbirine bağlanan Türk ve Arap devletleri nasıl oluyor da bu denli kendi zararlarına olan ayrı ayrı yollarda gidiyorlar. Batılıların, çıkarları doğrultusunda birlik ve beraberlikleri her zaman sıkıdır, fakat biz saydığım sebeplerden ötürü, onlardan daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç ve layığız… 

Fadıl Geylani Efendi: Tabi bu süreç, I. Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçte devam etmekte olan büyük bir oyunun parçası, öyle değil mi?

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Şüphesiz iki tarafta da satılmış kalemler bunu daima yazıyor. Bunun toplumlar üzerinde olumsuz etkileri oldu. Artık o devirler geçti, şimdi ise bu olumsuzluklar eskisi kadar pirim yapmıyor ve o soğukluklar erimeye yüz tuttu. Ne hayrettir ki, Osmanlı asırlarca bu kadar milleti nasıl oldu da bir arada tutmayı başardı. Kim böyle bir devlete söz söyleyebilir?.. Ayrıca bunun kime ne faydası var, düşünmek lazım… Bu ayrılık tohumlarını ekenler kimlerdir? Tabii Türkiye üzerinde de büyük oyunlar oynanmaktadır. 

Fadıl Geylani Efendi: Siz Ehl-i Beyt Üniversitesi dekanısınız. Türkiye'deki ilahiyat fakülteleri ile ortak çalışmalarınız var mı? 

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Şu anda ortak bir çalışmamız yok. Fakat ben size beni üzen bir durumu burada arzetmek istiyorum. Bizim Ürdün'de Ehl-i Beyt fakültesinde de buradaki gibi eğitim vermekteyiz. Hatta Arapça eğitim haliyle buradan daha iyi. Ama neden Türkiye, bizim okullarımızdan mezun olan öğrencilere denklik vermiyor? Talebelerimizin mağdur oldukları bu durum bizi çok üzmektedir. Önceden çok Türk talebemiz vardı. Türk talebelerimizin çok zeki ve başarılı olduklarını gördük, ama şimdi ise sayıları iyice azaldı. İnşallah yetkililer bizim müfredatımızı incelesinler, baksınlar, göreceklerdir ki, iyi bir eğitim vermekteyiz. Arap dili ve edebiyatı Kuran, tefsir ve hadis dersleri açısından gayet güzel bir eğitim sunmaktayız. Biz Türkiye'yi ve Türk insanını seviyoruz. Okullarımıza yine talebelerinizi bekliyoruz.

Fadıl Geylani: Türk halkı da Arap kardeşlerini sevmektedir. Her bir talebe kendi memleketinin bir kültür elçisidir ve gittiği memleketine bu kültürünü taşımaktadır. Şu zamanda her zamankinden daha fazla birliğe, beraberliğe ihtiyacımız var.

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Avrupa'da binlerce Türk ve Arap talebeler var. Biz Arap gençlerinin Müslüman olan bir devlete gelmesinden ve Türkçe öğrenmesinden çok memnun oluruz. Bu zengin kültür mirasından istifade etmek gerekir. Ayrıca Türk gençlerinin Kur'an dili olan Arap dili ve gramerini en güzel bir şekilde öğrenmeleri için, bu durum hiç şüphesiz önem arzetmektedir.

  Fadıl Geylani: Tabi önemli bir konuya temas ettiniz...

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Sultan Muhammed Fatih Hz, Arapçaya çok önem vermişti. Bu konuda birçok çalışmalarda bulundu. Bu konuya ehemmiyet vermesi ile İslam'ın doğru anlaşılması noktasında iyi âlimlerin yetişmesine ve güzel eserlerin meydana gelmesine vesile oldu. Osmanlı devletinin yıkılmasının zahiri sebepleri kadar manevi sebepleri de önem arzetmektedir. İlme yeteri derecede ehemmiyet verilmemesi Osmanlı'nın yıkılma sebeplerinde mühim bir yer teşkil etmektedir.

Ehl-i Beyt Üniversitesi Dekanı olan, sizin gibi değerli bir ilim adamı ile tanıştığımıza memnun olduk.

Fadıl Geylani: Feyz dergisi Ehl-i Beyt'e önem vermektedir. Bu konu ile ilgili gerek basılı gerekse görsel çok kıymetli eserleri var...

Prof. Dr. Ziyad Değamin: Ben Feyz dergisi gibi, güzel bir isimle çıkan böyle bir dergiyle tanıştığımız için çok memnun oldum. Sizi, çıkartmış olduğunuz Ehl-i Beyt'le ilgili bu çalışmalarınızdan tebrik ederim. Böyle güzel bir dergide yazılarımın yayınlanmasından ben de çok memnun olurum.