İmanına İnanmak / Şenel İlhan Beyefendi

 İslam’a alternatif, hiç bir objektif düşünce ürünü bir inanış, asla söz konusu olamaz... Çünkü İslam’a alternatif objektif düşünce demek, İslam’ın evrensel değerlerine zıt, başka doğru düşüncelerin varolması demektir ki, bu Hz.Adem’den beri, en azından objektif düşünce adına mümkün olamadı... Teorilerse malumunuz sürüyle... Hem nasıl olsun ki İslam’a alternatif düşünce… Olamaz çünkü objektif düşünce demek, kesin çürütülemez deliller kullanılarak en tarafsız, en dengeli mantık önermeleriyle hakikati bulmak demektir. Ve bu; objektif düşünmek kendine huy, yani sıfatlaşmış ahlak olmamış kişilerde ancak kendini objektif olmaya zorlayarak elde edilebilen kolay bir şey değildir. Yani daha açığı objektif olmak; İslam’da bütün güzel ahlakların temeli olan dört temel duygudan en azından ikisi olan “hikmet” ve “adalet” duygularının, insanın eli ayağı veya diğer değişmeyecek organları gibi asla değişmeyecek bir biçimde ahlakı gibi olmazsa asla mümkün değildir. O halde bilim adamları veya meslekleri gereği en azından laboratuvarda objektif olmak zorunda olan insanlar bile zorlanarak elde ettikleri bu verilerini laboratuvardan çıktıkları an yorumlarıyla nasıl subjektifleştirdiklerini hep beraber görüyoruz. Bunu, hem bilimin her dalında hem de binlerce teorinin bilim diye yutturulmaya çalışıldığı her alanda rahatça müşahede ediyoruz.

Mesela, cimri bir adamın cimriliğin kötü olduğunu bir şekilde algılayıp kendini zorlayarak cömertlikler yapması, o adamı kalbinde doğal olarak cömertlik ahlakı olan adamın derecesine yükseltmez. Ama yine de cimri bir kişinin kendini zorlayarak da olsa elde ettiği cömertlik fiili, doğuştan cömert adamın fiiliyle aynı olabilir. Yalnız ne var ki bu cimri bir adam için sadece kendini cömert olmaya zorlayarak her zaman ve her durumda cömertlik fiilinin ortaya çıkmasının da mümkün olması imkânsızdır. Örnekleri çoğaltabiliriz... Ama adaletli, dengeli, düşünülmesi gerektiği gibi düşünmek, kesinlikle hikmet ve adalet duygusunu sıfatlaşmış ahlakı yapan Allah Dostu âlimlere mümkün olduğu için bu kişilerin aklına “akl-ı selim”, diğer akıllara ise “akl-ı sakim” denmiştir. Ve bu tanımlar ise asla İslamî bir teori değil, kesindir...

O halde Müslümanın kafa yapısı özeldir. Ve olması gerektiği kadar vakarlı, dengeli ve her şeyden önemlisi, kafa yapısından emin, düşüncelerine ve inancına imanı ise maksimum makamdadır. İnanca iman o kadar önemlidir ki, sırf bu konu bile rahatça bir kitap konusudur. Ama en azından nasıl rahatça bir kitap konusu olduğunu açıklamadan geçmek ise sanıyorum okuyucularıma haksızlık olur. Çünkü imanına inanan kişi ki bu imanı inancı olabildiği gibi; bizzat iç dünyasında veya psikolojik yapısındaki menfi ve müsbet değerlerini akl-ı selim aklıyla düşünüp tartan, nasıl onları olduğu gibi görmez de nefsinin sakimleştirdiği aklıyla cimriliğini cömertlik, hırsızlığını ticaret, teori ve kabullenişini iman sanır; mümkün değildir... Böyle olunca da bu tür Müslümanın hem inancına imanı hem de kendi ve değerlerine imanı dağ gibidir ve asla sarsılmaz, sarsılamaz. O şöyle bir bakar, mesela: Ateizmin tüm dünyada istisnai bir fikri sapıklık olduğunu rahatça görebildiği için ateist kafaların varolması ona psikolojik anlamda bile hiçbir şekilde alternatif bir baskı olamaz. Yani koca koca prof’ların ateist veya dinsiz olması, onun peşin olarak üstelik de zerre kadar ön yargı sayılamayacak bir mantıkla reddetmesini sağlayacaktır. İnanın bu sadece ateizm için değil; tüm dinler veya İslam’ın karşısında olduğunu zanneden her ideoloji veya fikir için geçerlidir. Ahlaki anlamda da bu böyledir.

Hangi akl-ı selim ve ahlakı kâmil bir mümin, kızıyla cinsel ilişkiyi mübah gören veya her türlü homoseksüel veya diğer sapık ilişkileri doğal gören kafa yapısını nasıl kendi kafa ve kalp yapısına alternatif kafa yapısı olarak görsün de vesveselensin, mümkün müdür? Elbette her Müslüman nasıl ensest ilişkiyi ve diğer sapık ilişkileri otomatikman reddedip kendini de ön yargılı ve fanatik hissetmiyorsa, işte aynen bunun gibi, akl-ı selim Müslüman da hem ateisti hem deisti, Hristiyan, Yahudi hatta mezhepsizi doğal bir şekilde reddeder ve zerre kadar fanatik de olmaz. İnanın bir istatistik yapılsa dünyadaki ateist sayısının herkes tarafından istisna kabul edilen cinsi sapıklardan daha az olduğu ortaya çıkacaktır. Yani özellikle ateistler, dinsizler, istisnanın da istisnası zavallı bir küçücük azınlıktır. Ama sesleri dünyada ne kadar etkili o da başka konu tabi.

Şimdi bir televizyon programında düzgün cümleler kurarak, hiç takılmadan ve süper zekâ izlenimi vererek, kendinden emin ve tane tane konuşan ateist, dinsiz, mezhepsiz ve ölçüsüz bir profesörü  ya da namus anlayışı dumura uğramış entel bir yazar veya kişiliği X zavallı bir sanatçı geçinenin, Müslümanda bıraktığı izlenim sadece ama sadece acıma ve acıma olmalıdır...

Yoksa bu adamların kafa yapıları, Müslüman kafa yapısına alternatif bir kafa yapısı etkisi uyandırması ve bu anlamda “Canım işte, şu adam koskoca bir profesör ve falanca ilim dalında da süper uzman” veya “Şu konuda bu kadar eser vermiş yazar” veya “İşte dünyaya mâl olmuş, deha bir sanatçıdır.” öyleyse, bu adamın dinsizliği, sapıklığı ya da diğer başka uç nokta adiliklerinde “Kim bilir belki de alternatif bir doğruluk payı olabilir.” türünden psikolojik bir etki ki, bu düşünce olarak bile değil, basit bir zihni anlamda kale almak türünden bir hayal bile, inanan bir Müslüman için son derece utanç verici ve ayıptır.

Sözün özü, imanına inanan, düşünceleri, ahlaki ve genel tüm özellikleriyle kendine de inanan ve güvenen, ayrıca bunda da kesinlikle haklı olan hakiki bir Müslüman; kendinin zıddı tüm düşünce ve kişilere ancak acıyarak ve üzülerek bakar. Ve bu bakış onu ne ön yargılı bir fanatik ne de kendinden başka doğru kabul etmeyen zavallı bir fikir fakiri yapar.

Öyleyse, her devirde ve her zamanda doğruyu ve hakikati kabul eden ezici çoğunluğun karşısında, hem ahlakî ve hem imanî boyutta istisnai konumlara mahkûm sapıkların ve dinsizlerin olması gayet tabiidir...

Şimdi bakınız, Hristiyanlık ve Yahudilik, her Müslümanın malumu üzere, akla, ruha, fıtrata aykırı hatta aykırıdan da öte, zır delilere bile komik gelmeyecek kadar tuhaf saçmalıklarla dolu olduğu, sağlıklı düşünebilen kafalara gizli mi!.. Öyle olduğu halde en azından sapık da olsa Allah’a ve dine inandıkları için biz, Hristiyan ve Yahudileri, istisnai ismini verdiğimiz marjinal sapık gruplarla bir tutmuyoruz. Ama yine de bu zavallıların da objektif düşünce veya sağlıklı düşünebilme yetenekleri adına gerçekten acınacak durumları ortada değil mi? Aslında Hristiyanlık ve Yahudiliğe inanmak düşünme yeteneğini yitirmiş hasta kafalar için belki de kolay. Ama bu adamların hâlâ ruhları olduğu için “inançlarına imanları” asla mümkün değildir. Şimdi bu birkaç sayfalık makalede İslam’a alternatif pozisyonda duruyormuş gibi yapan sürü ile ekol ve dinleri elbette anlatacak değiliz. Anlatmak istediğimiz sadece şudur: Sağlıklı düşünebilen her kafa ne İslam inancından elektron çapında taviz verebilir ne de hiçbir kafa ve kalp yapısı ona alternatif bir baskı oluşturabilir... O hem imanına hem kendine ve tüm değerlerine kesinkes inanır, güvenir ve sarsılmaz...

Son günlerde televizyon ve gazetelerde bir grup bazı istisna türünden adamların, sapık ve akıldan ilimden uzak lakırdıları artar çoğalır oldu... Oysa bu adamların hem zamanımızda hem çağlar boyu sadece iki elin parmakları kadar bile olmayan sayılarıyla, her devirde ve şimdi, milyonlarca hasta kafaları etkiledikleri ise bir gerçek... Dediğimiz gibi bunlar da insan, onların da kendilerine göre kafa ve kalp yapıları var... Ama adamların lakırdıları öyle uç nokta, öyle sivri ve o kadar maksimum makamda fütursuz ki, mümkün değil bu adamlar ya art niyetli bir İslam düşmanı ya ne dediğini dahi bilemeyen zır zır deli ya da kale alınması bile ayıp diyebileceğimiz zavallılardır... Düşünün adam “Bana Kur’ân yeter.” diyor da Sünnet-i Resûlullah’ı yok sayıyor... Niye mi? Canım bir sürü uydurma hadis varmış da ondan... Geçmiş âlimler fetvalarını din yerine koymuş da, Kur’ân unutulmuş da, falan filan işte...

Ne yani şimdi bunlara cevap mı verelim… Yani şimdi tarihe mâl olmuş İmam-ı Rabbanîleri, Abdulkadir Geylanîleri, İmam-ı Âzam ve Ahmed bin Hanbelleri reddedelim de, ne tipi ne üslubu ne kafa yapısı zerre kadar Müslümana benzemediği besbelli olan bu hilkat garibesi adamları bağrımıza mı basalım?.. Sözü çok uzattık çok...

Allah’a (c.c.) emanet olun.