Geçtiğimiz 11 Eylül 2018 tarihi hicri 1440 yılını idrak ettiğimiz bir tarih idi. Rabbim bu yeni yılı hem tüm İslam âlemi hem de tüm insanlık için hayırlı güzel bir yıl eylesin inşallah. Özellikle İslam coğrafyasının buna çok ihtiyacı var.
Maalesef bu son yüzyılın özellikle son çeyreği, İslam âlemi üzerinde oynanan kirli oyunlar nedeniyle Müslümanların kan ve gözyaşlarıyla geçti. Bu kirli oyunlar görüldüğü üzere kendiliğinden bitecek gibi de değil… Çok açık görünen bir gerçek var ki İslam coğrafyasındaki mezhepsel ve etnik bölünmüşlük devam ettiği müddetçe bu acılar bu gözyaşları dinmeyecek…
Hristiyan toplumları yaklaşık yüz yıldır birlik içindeler, birbirlerine sahip çıkıyorlar ve o yüzden her yönden en güçlü dönemlerini yaşıyorlar. Aynı birliği, beraberliği ve Müslümanın derdini sahiplenmeyi İslam âleminde görmeye başlarsak işte o zaman yeryüzüne huzur ve barış gelecektir başka yolu yok. Zira bu birlik ve beraberlik, bu dayanışma İslam âleminin gücünü ortaya çıkaracak, bu güçte düşmanları korkutacak ve sinsi hesaplarına karşı caydırıcı bir etki yapacaktır. Yoksa asla ehl-i küfrün merhametinden ve inayetinden dolayı İslam âlemine huzur ve barış gelmeyecek, bu gerçeği bilmek gerekir.
Hicri yılbaşı bizi hicret yıllarına götürmekte elbette…
Efendimiz’in (s.a.v.) risaletini kabul etmeyen müşriklerin, müminlere karşı her türlü baskı ve zulmü artınca, Rabbimiz müminlere dinlerini özgürce yaşayabilecekleri bir şehre, yani Medine’ye göç etmelerine izin vermişti. Bunun üzerine önce müminlerden bir kısmı Medine’ye gitmiş, orada Efendimiz’in gelişine bu yeni toplumu hazırlamıştı. Ardından da Peygamberimiz, sadık dostu Hz. Ebû Bekir ile birlikte Medine’ye hicret etmişti. Bu hicret olayı, öncesi ve sonrasıyla İslam âlemi için çok önemli bir olay, çok önemli bir başlangıçtır. Yani Müslümanlar olarak düşünüp de ibret alınacak çok dersler barındırır içerisinde…
Hicreti mecbur kılan sebepler İslam âleminin veya mümin hayatının bazı dönemlerinde kaçınılmaz olabilir. Bunu bilmek ve gerektiğinde Efendimiz’in ve ashabının yaptığı gibi hicret etmek bizler için de kaçınılmaz hatta vacip bir durum olabilir.
Bu mevzu ile ilgili yani hicreti teşvik edici Kur’an-ı Kerim’de çok ayet vardır; bir kısmının mealleri şöyle:
“Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Resûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisa 4/100)
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal 8/74)
“İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe 9/20)
“Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Nahl 16/110)
“İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.” (Tevbe 9/100)
“Ey iman edenler! Mümin kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü Müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir.” (Mümtehine 60/10)
Görüldüğü gibi hem hicret eden yani muhacir konumundaki müminler hem de onlara yardım ederek Ensar görevi üstlenen müminler için mükâfat büyüktür.
Hadis-i şeriflerde de hicretten şöyle haber verilir:
“Hicret eden Müslüman’a cennette bir köşk verilmesine kefilim.” (Hakim)
“Hicret ediniz ki evlatlarınızı şerefe vâris edesiniz.” (Taberani)
“Ameller niyetlere göredir. Niyeti Allah ve Resulü için hicret olan kimse de, niyeti dünyalık olan kimse de, niyet ettiğine kavuşur.” (Buhari)
“Fitne zamanında yapılan ibadet, (Mekke’den Medine’ye) benim yanıma hicret etmek gibidir.” (Müslim)
“Hicretin efdali, Allahu Teâlâ’nın hoşlanmadığı şeyleri terk etmektir.” (Nesai)
Bugün İslam âlemi en büyük göçlerin yaşandığı bir döneme şahit oluyor. Bu göçlerin varlığı en büyük savaşların, zulümlerin, açlık, yoksulluk ve çaresizliklerin de göstergesi tabii ki. Yeryüzünde küfür ve zulmün tavan yapması, tarihte hiç görülmedik bir şekilde yeryüzünü kaplaması ve bu olayların artması ise ahir zaman alametleri olarak ifade edilmiş hadislerde. Mesela “Yeryüzünü küfür ve kâfirlik kaplamadıkça Mehdi gelmez.” (el-Kavlü’l-Muhtasar) buyrularak bu olayların ahir zaman eşhasından olan Hazreti Mehdi’nin çıkmasına da öncülük edeceği haber verilmiş.
Bir hadis-i şerifte de “Benden sonra fitneler, harpler, hicretler olur. O kadar yayılır ki fitnenin dokunmadığı Müslüman kalmaz. Bu kötü durum, Mehdi çıkıncaya kadar devam eder.” (Ebu Nuaym) buyrularak, Ümmet-i Muhammed’in içinde bulunduğu acı, gözyaşı, zulümden ve kördüğüm olmuş fitnelerden kurtulması ancak Hazreti Mehdi’nin gelişiyle son bulacaktır mesajı verilmiştir yine.
Aslında sadece İslam âlemi değil bütün dünya halkları yardıma muhtaç durumdalar. Özellikle son zamanlarda atmosferin bile dengesinin iyice bozulduğu, yeryüzünün her karesinde tufanların yaşandığı bir dünyaya şahit oluyoruz. Gerek insanlık gerekse dünya denen gezegen rayından çıkmış tren gibi kötü bir akıbete doğru hızla sürükleniyor. İlahi bir dokunuş olmadan da bu trenin tekrar rayına oturması mümkün görünmüyor. Bu kötü gidişle ilgili Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah’ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal 8/25)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
“Günahkâr bir toplumdaki iyi kimseler, kötülükleri düzeltmeye güçleri yettiği halde düzeltmezlerse, Allahu Teâlâ, ölümlerinden önce onların hepsine şiddetli azap eder.” (Ebu Davud)
Bu durumda bizlere düşen ise “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kişidir. Muhacir ise, Allah’ın yasaklarını terk eden kimsedir.” hadis-i şerifinden de ders çıkararak, zulmün ve adaletsizliğin sona ermesi için gayret göstermek ve her türlü fenalığı terk ederek, kötülükten iyiliğe ve hayra doğru hicret etmektir. Zira dünya genelinde yaşanan olaylara, fitne ve savaşlara ve her türlü afetlere, yukarıdaki ayet-i kerime ve bahse konu hadis-i şerifler çerçevesinde bakınca, görülen manzara, tüm insanlığın acilen aklını başına almaya ihtiyacı olduğu şeklindedir. Açıkçası yaptığımız tüm aşırılıklar nedeniyle, merhametliler merhametlisi olan Rabbimiz’in sabrını taşırmakta ve gazaplandırmaktayız.
Özellikle Müslümanların hem Kur’an’a ve sünnete hem de fıtratlarına uygun olmayan çirkin işlere tevbe etmeleri, her türlü azgınlık ve aşırılıktan hicret ederek iyiliğe, sevgi ve merhamete acilen yönelmeleri gerekir… İşte o zaman dünya denilen güzel gezegenimiz içindekilerle beraber emin olun ki huzurlu günlerine tekrar dönecektir.
Evet, insanlık tarihine bakınca görülecektir ki, tarihin hemen her döneminde insanlar, daha çok zalim idarecilerin zulüm ve baskılarından dolayı huzur arayışı için başka diyarlara başka ülkelere göç etmişlerdir. Nitekim bugün de Müslümanlar aynı kötü şartlardan dolayı yurdundan yuvasından ayrılarak hicret etmekte… Ülkemiz ise takdire şayan bir şekilde bu konuda büyük bir özveri ile bu insanlara yurdunu ve imkânlarını açarak ensarlık yapmakta… Çok şükür bunlar hem Müslümanlık adına hem de insanlık adına çok güzel örnek davranışlardır. Halk olarak da devletimizin yanında olmamız gerekir.
Yeni bir hicrî yıla girmiş bulunuyoruz. Bu yeni yılda yeni ve güzel şeyler yapmak için önce geçmişin muhasebesinden başlamak gerekir. Neticede geçmişin muhasebesini yaparak gördüğümüz tüm yanlışları düzeltelim ve ayrılıktan birliğe, günahtan tövbeye, düşmanlıktan kardeşliğe hicret edelim... Hayatımızın bundan sonraki kalan süresini, güzel bir ahlaka, kâmil bir imana ulaşmaya, ayrıca topluma ve tüm mahlûkata yararlı işlerle mamur etmeye gayret edelim.
Allaha emanet olun.