Yaptığınız anlamlı ve nitelikli çalışmada ergenlerin Tanrı tasavvurunu etkileyen dönemsel durumları ele alıyorsunuz. Çalışmanızın içeriğinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Amacımız gençlerin Allah’ı tanıyarak Allah inancını anlamlandırması ve içselleştirmesidir. Çalışmamızda ele aldığımız Esmâ-i Hüsnâ bu konuda eğitimcilerimize faydalı olabileceğini bizatihi kendim tecrübe ederek söyleyebilirim. Çalışmamız, öğrencilerin daha aktif katılımını sağlayabilmek için ve kavramaların öğrenciler için daha kalıcı, etkileyici, ahlaki değerlerin benimsetici olabilmesi için etkinlik ve materyallerle desteklendi. Hazırlanan etkinlikler direk Esmâ-i Hüsnâ’nın eğitimi ile ilgili olduğu gibi aynı zamanda isimlerin içerdiği anlam ve değer çerçevesinde de hazırlandı. Hazırlanan etkinlikler daha çok ortaöğretim öğrencilerine hitap etmekle birlikte ortaokul öğrencilerine de eğitimciler tarafından uyarlanabilir niteliktedir. Örgün ve yaygın alanda din eğitimi veren tüm eğitimcilerimize faydalı olması dileklerimle…
Ergenlerin dönemsel özellikleri bize neyi söylemektedir?
Bu soruya öncelikle gelişimin ne olduğunu ifade ederek başlayalım. Gelişim, insanın dünyaya geldiği andan itibaren hayatını etkileyen önemli bir kavramdır. İnsan doğduğu andan itibaren bir gelişim süreci içerisindedir. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak sınıflandırılan bu dönemler içinde insanın hayatında en canlı ve aktif dönem olarak kabul edilen, gençlik dönemidir. Aynı zamanda gençlik dönemi gelişim aşamaları içinde ikinci doğum olarak kabul edilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi gençlerde meydana gelen zihinsel gelişmedir. İnsan, yaş ilerledikçe hem doğuştan getirdiği özellikleriyle hem de çevresiyle etkileşimiyle zihinsel gelişim ve değişim içerisine girmektedir. Ergenlik dönemindeki bilişsel gelişim ergenin öğrenmesini, anlamasını, somut düşünceden soyut düşünceye geçişini, planlama ve problem çözmesini etkilemektedir. Dinî gelişim açısından ergenlik dönemi üçe ayrılmaktadır:
“Dinî şuurun uyanması” olarak kabul edilen 12-14 yaş dönemleri arasında genç, geçmişten getirmiş olduğu dinî duygu ve düşünceleri şuurlu bir şekilde açığa vurmaya başlamaktadır. Çocukluk yıllarında sorgulama, eleştirme, itiraz etme gibi bilişsel özelliklerin yeterli düzeyde gelişmemiş olması çocukların, aile ve çevre tarafından sunulan dinî inanç ve değerleri doğru kabul edip değerlendirememelerine neden olmaktadır. Ancak dinî şuurun uyanmaya başladığı ergenliğin ilk yıllarında, zihinsel gelişimle birlikte olayları daha gerçekçi görme ve yorumlama kabiliyeti oluşmaktadır. Ayrıca bu dönem, somut düşünceden soyut düşünceye geçişin başladığı bir dönemdir.
Bir önceki dönemi rahat ve sıkıntısız tamamlayan genç için bunalımlı bir dönem olarak kabul edilen yeni bir dönem başlamaktadır. 14-18 yaş arası kabul edilen bu dönemde gencin zihninin gelişimde ulaşmış olduğu nokta, ergenin içinde olduğu bunalıma da zemin hazırlamaktadır. Yaşamış olduğu bu durum onun dinî alanda da çatışmalar, kararsızlıklar yaşamasına neden olabilmektedir. Özellikle oluşan bağımsızlık arzusu ile her türlü otoriteyi reddetme başlamaktadır. Genç bu dönemde aynı zamanda kafasında oluşan sorulara tatmin edici cevaplar bulmaya çalışmaktadır. Gencin hissettiği anlam arayışı, sığınma ve güvenlik ihtiyacı ve duygusu, kimlik arayışı, kendini değerli görme arzusu, mutluluk arayışı, hissettiği yalnızlık duygusu genci dine yönlendirebilmektedir. Bu nedenle din eğitimcilerine büyük görevler düşmektedir. Gencin sorularının geçiştirilmemesi, sorularından dolayı gencin sorgulanmaması, sorduğu sorulardan dolayı dinden çıkacağı şeklinde bir yaklaşımda bulunulmaması, sabır ve anlayışla bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmesine yardımcı olunması gerekmektedir.
“İkinci kriz dönemi” olarak literatürde yer alan bu dönemi atlatan genç için artık dinî tutumlar belirginleşmeye başlamaktadır. 18-21 yaş arasında genç, zihnî ve duygusal olgunluğa ulaşmasıyla dinî konuda da kendi kararlarını verebilmektedir. Genç bu dönemde daha dengeli bir kişiliğe sahiptir.
Dinî şuurun uyanması, dinî bunalım ve şüpheler, dinî tutumların belirginleşmesi anlamında ergenlerin dönemsel olarak sınıflandırılması karşısında din nerede durmaktadır?
Bir önceki soruda belirttiğimiz gibi ergenlik dönemi tekdüze bir dönem olarak karşımıza çıkmamaktadır. Gerek zihinsel gelişim gerek duygusal gelişim sonucunda gençlerde olağan dışı haller gözlenmektedir. Hatta bazen aileler, “Bu benim çocuğum mu?” gibi düşüncelere kapılmaktadır. Genç bu dönemde özellikle “ben” olarak kendini göstermeye çalışmaktadır. Geleneksel kabullere karşı gençler daha eleştirel bir tutum içerisine girmektedir. Çocuklukta taklit ile edindiği tüm bilgileri artık bilinçli bir şekilde anlamaya çalışmaktadır. Hakikat arayışı içerisine giren genç, hayattaki konumunu ve varlığını anlamlandırma ihtiyacı hissetmektedir. Genç, bu dönemdeki hayata bakışı ve hayatı anlamlandırma sürecinde, “Hayat nedir? Hayatın anlamı ve amacı nedir? Dünya niçin vardır? Ben kimim, niçin varım, nereden gelip nereye gitmekteyim? İnsan ile dünya arasındaki ilişkinin anlamı nedir?” şeklindeki pek çok soruyu, zihinsel gelişimiyle birlikte daha detaylı düşünmekte ve cevaplandırmaya çalışmaktadır. İnsan, geçmişte ve günümüzde bu soruların cevabını bilim, ideolojiler, din ve inanç sistemleri gibi pek çok farklı mecralarda bulmaya çalışmıştır. Ancak bunların arasında yalnızca dinin, metafizik alanda en güzel ve en tutarlı söylemlere ve cevaplara sahip olduğunu söylemek mümkündür. Dinin dışında da insan, hayatın anlamı ve önemi ile ilgili kaynaklara ulaşabiliyorsa da bunlardan hiçbiri tatmin edici, tutarlı, güçlü ve bağlayıcı referanslara sahip değildir. Dine daha geniş perspektiften bakmaya başlamaları nedeniyle “yeniden doğuş” dönemi olarak kabul edilen ergenlik döneminde dinin öğretimi gençte dinî uyanış, bilinçlenme ve bağlılık oluşturabileceği gibi dinî inkâr, şüphe ve kararsızlık da oluşturabilir.
Ergenlerin önüne çıkan inançla ilgili felsefî yaklaşımları genel manada güncel boyutta değerlendirmek mümkün müdür?
Bilim ve teknolojinin hızlı bir şekilde gelişme gösterdiği bu çağ, insana pek çok fırsatlar sunduğu gibi onu yüzleşmek zorunda kaldığı birçok sorunla da karşı karşıya getirmektedir. Küreselleşme ile birlikte dünya adeta küçük bir köye dönüşmüş, insanın farklı kültür ve inançlarla tanışması ve ortak düşünceler etrafında toplanması kolaylaşmıştır. Karşı karşıya kaldığımız bu kültürel çoğulculukla insanın kafa karışıklığı yaşadığı alanlardan birisi de dinî inançlardır. Modern dünya düşüncesiyle birlikte maddi olanın nihai bir hedef halinde takdim edildiği ve manevi boyutun ise büyük bir sarsıntı içerisine girdiği gözlenmektedir. Adeta gelişim ve ilerleme ile şekillenen kapitalist ve pozitivist anlayış dini, hayatın her alanından çıkartmaya çalışmış, hatta “Tanrı’nın ölümü” nü iddia edecek kadar ileri gitmiştir. Manevi boşluk yaşamaya başlayan insanın çözüm olarak önüne sunulan mutluluk ve kurtuluş reçeteleri onu daha büyük bir yalnızlığın içerisine sürüklemiştir. Bu sıkıntı ve çaresizliğine çözüm ararken pek çok insan Yaratıcı’ya sığınmanın mutluluğu yerine, farklı inançlardan yardım ummaya çalışmıştır. Kabul edilen bu ideolojiler insan ve toplumun hayatına Tanrı’nın müdahalesini kabul etmeyen, bazen de insanı yücelten inkârcı akımlardan oluşmaktadır. Geçmişten günümüze kadar gelmiş olan felsefî inanç grupları sekülerizmin ve modernleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte günümüz gençlerini daha fazla etki altına alabilmektedir. Bu nedenle gerek yaygın gerek örgün yapılan din eğitiminde öğrencilerin inanç ile ilgili sorularına doğru cevaplar verebilmek ve en doğru kararı verebilmelerine yardımcı olabilmek için bu inanç gruplarının doğru bir şekilde öğrenciye anlatılması gerekmektedir. Bu nedenle eğitimcilerimizin bu konularda donanımlı olması gerekmektedir.
Esmâ-i Hüsna’nın inanç dünyamızda oluşturduğu muhkem algıların doğal olarak inanma eğilimimize katkısının neler olmasını bekleriz?
Sorgulama ve şüphe dönemi olarak karşımıza çıkan ergenlik döneminde gencin dinî gelişim içerisinde cevaplamak istediği soruların başında Allah inancı gelmektedir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak her şeyden önce insanın yaratılışında, fıtratında yer alan doğal bir ihtiyaçtır. İnsanın tutarlı bir hayat sürdürebilmesi için yaratılıştan getirmiş olduğu fıtri özelliklerle iç dünyasında bütünleşmesi gerekmektedir. “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30/30) ayeti insanın bir Yaratıcı’yı bilme ve tanıma donanımına sahip olarak yaratıldığına işaret etmektedir. Kişiye fıtraten sahip olduğu Allah inancı tam ve doğru bir şekilde verilmezse ondan diğer iman esaslarını içselleştirmesi beklenemez. Dinin temeli olan Allah inancında verilmesi gereken noktalar ise O’nun var ve bir olduğu, eksiklik veya noksanlık belirten her türlü niteleme ve benzetmeden uzak olduğu ve yüce sıfatlara sahip olduğu bilgisidir.
İslam’ın ergenlik çağına gelmiş olan gençlere verdiği ilk görev evrendeki her şeyin Yaratıcı’sı olan, her şeyi düzene koyan ve idare eden, her şeyin kendisine muhtaç olduğu ama hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeye vakıf olan, tek, ezeli ve ebedi Allah’ı tanımaktır. Çünkü insanın tanımadığı bir Yaratıcı’ya inanması, güvenmesi, kulluk etmesi mümkün değildir. Bir varlığa inanmak, onu tanıma ve açıklama ihtiyacı hissettirmektedir. Bu nedenle Allah hakkındaki bilgi, bilinmesi gereken ilk ve en önemli bilgidir. Ancak Allah duyularla idrak edilememekte ve O’nun zatı ve mahiyeti akıl ile kavranamamaktadır. Bu alan insan için gaybi bir alandır. Esmâ-i Hüsnâ Allah’ı tanımanın ve O’nun hakkında bilgi sahibi olmanın yollarından birisidir.
Esmâ-i Hüsnâ yardımıyla gençte oluşturulabilecek doğru bir Allah inancı ve tasavvuru, gencin Allah’a karşı vazifelerini yerine getirme bilincini uyandırmaktadır. Bu sayede genç hayatın her alanında varlığını hissettirecek Yaratıcı’nın şuuruna varmaktadır. Verilen doğru Allah bilgisi ile genç merhamet, adalet, güven, sevgi, şükür, sabır gibi birçok olumlu duyguya sahip olabilmektedir. Doğru bir inanç eğitimi gencin hayatını dengelemesine ve bir ölçü içerisinde sürdürebilmesine katkı sağlamaktadır.
Allah inancı eğitimi Esmâ-i Hüsnâ, Allah-âlem, Allah-insan ilişkisini de düzenlemekte ve gencin bir hayat biçimi inşa etmesine yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ’nın eğitimi dinî gelişimle birlikte gencin ahlaki gelişimine de katkı sağlamaktadır ve “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.” sözü ancak Esmâ-i Hüsnâ’yı hayata geçirmekle mümkün olabilmektedir.
Esmâ-i Hüsnâ’nın din eğitiminde hayata geçirilmesinde ergenler perspektifinde hangi isimler üzerinden bir düşünme ve idrak alanı oluşturulmasını öne çıkarmalıyız?
Allah’ı sevgi, merhamet ve güven gibi olumlu sıfatlarla algılayan genç ile Allah’ı cezalandıran, affetmeyen gibi olumsuz sıfatlarla tanıyan genç arasında Allah’a yönelim açısından büyük fark bulunmaktadır. Rabbini tanıyan insan O’nun ihsanını, affını, merhametini, adaletini, yeri geldiği zaman cezalandırıcılığını daha iyi anlamaktadır. Neredeyse tüm dinlerde Tanrı inananlar için sevgi ve güven kaynağı olduğu gibi yanlış yapanları cezalandıran güç ve otorite kaynağıdır. Tüm insanları seven ve bağışlayan olmakla birlikte adaleti ile hak edenlere ceza verendir. Allah için kullanılabilecek korku kavramından kast edilen şey saygı perspektifinde duyulan korkudur. Korku ve sevgi üzerine kurulan Allah inancı, hayatın merkezine daha doğru bir şekilde yerleşebilmektedir. İslam geleneğinde Allah’a yaklaşmanın üç tarzı vardır: Allah kaygısı, sevgisi ve bilgisidir.
Seven, yalnız bırakmayan, dualara cevap veren, bağışlayan, huzur veren pozitif bir Tanrı tasavvuru oluşturmaları gençlerin rahatlama, kaygı seviyelerini düşürme ve kendilerini daha iyi hissetmelerine neden olma açısından önemlidir. Güven ve huzur veren bir Tanrı tasavvuruna sahip olan gençlerde, bu duygular ile sosyal kaygı yaşamamaları arasında pozitif yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Ergenlerin yeni sosyal durumlara alışma ve uyum noktasında Tanrı algısının etkisi mevcuttur. Bu tür durumları bireyin kendini bu âlemde yalnız bırakmayan, sürekli onu koruyan ve gözleyen bir varlığa bağlanma duygusu sağlamaktadır. Olumsuz Tanrı tasavvuruna sahip olan kişilerde özellikle temel güvensizlik noktasında sıkıntı yaşanabilmektedir. İnsanın anlam arayışında algılamış olduğu Tanrı tasavvurunun rolü büyüktür. Bu şekilde insan huzursuz, mutsuz olabilir ve anlamsızlık duygusu yaşayabilir.
Buradan yola çıkarak öncelikle Allah’ın merhametini ifade eden Rahman ve Rahim isimlerini gençlere öğretmek, gençlerin hayatında yaşamış oldukları durumlar karşısındaki yaklaşımında etkili olacak ve her olayın içindeki Allah’ın merhametini kavrayabileceklerdir. Allah’ın merhametini gençlere anlatmakla birlikte, O’nun güvenirliğinin (Mümin), affediciliğinin (Afüvv), sınırsız sevgisinin (Vedud), lütuf ve cömertliğinin (Kerim) ve her şeyin hâkimi ve yöneticisi (Melik) olduğunun gençlere onların seviyelerine uygun yöntem ve tekniklerle öğretilmesi önem arz etmektedir.
Teşekkür ederim.
