Edeb İnsanı Sultan Eder

Elhamdülillahi Rabbilalemin vessalatü vesselamü ala rasuline Muhammed'in, ve ala âlihi ve ashabihi ecmain. Euzübillahimineşşeytaniracim Bismillahirrahmanirrahim. "İnne fi halkıssemavati velard vehtilafilleyli vennahar velfulkulleti tecri filbahr bima yanfeinnas vema enzelellahu…" (İla ahiril ayah).

Azizler, Kur'an-ı Kerim baştanbaşa edeptir. Eğer insan edepli olursa, Kur'an edeplerine, kurallarına göre davranırsa, mutlaka insan dünyada huzurlu, ahirette de mutlu olur. Niçin? Çünkü Kur'an bir mektuptur, her birimize gönderilmiştir. Bizler, nasıl davranırsak huzura kavuşur, mutluluğa kavuşuruz;.işte bu, yazılmış, çizilmiş, Kur'an-ı Kerim'e yerleştirilmiştir. Yeter ki insanoğlu anlasın, bilsin, ona göre davransın. Şeyh (ks) diyordu ki; "Eğer insan edebe aykırı davranırsa, yüce Allah (Celle Celalühü) insanın nimetini azaba dönüştürür.

Mesela Hz. Musa'nın kavmine gök kudreti geliyordu, balı… Sumani kuşunun eti geliyordu, en güzel et; pişmiş halde. Onun kavminin tümüne yeterli geliyordu. Onlar ne eker, ne biçer, ne terler ne de elleri kirlenirdi. Allah (Celle Celalühü) onların rızk ve iaşelerini üzerine almıştı, yeter ki zikirle, fikirle meşgul olsunlar... Hz. Musa'nın kavminden bir takım insan, edep kurallarına aykırı davrandı. Dediler ki; "Ya Musa, evet, bu bal kudretidir, Sumani kuşunun eti gibi geliyor. Soğan nerde, sarımsak nerde, mercimek nerde?.." Allah(Celle Celalühu) kendilerine; "Demek ki siz iyiyi bırakıp kötüyü almak istersiniz. Haydi gidin, sarımsakla soğanla meşgul olun." Bunun üzerine bal kudreti, Sumani kuşunun eti kendilerinden kesildi. Eğer bilseydiler Allah'tan gelir, onu da bilip şükretseydiler, belki bu ikram, bu rızık kıyamete kadar devam ederdi. Bununla da yetinmediler, harama girdiler, başkalarının tarlalarına da tecavüz ettiler, kendi tarlalarına kattılar, filanın falanın suyunu kestiler, sebzelerin ekinlerin üzerine saldılar. Çeşmeye gider duru su getirirlerdi, evlerinde kan olurdu, evlerinde büyük kurbağa olurdu. Tertemiz unu getirirlerdi, hamur ederlerdi, açılınca bakarlardı ki, dolu pire bittir. Bu azabı da Cenab-ı Hak bunu kendilerine verdi. Demek ki insan, edep kurallarına aykırı davranırsa, Allah (Celle Celalühü) nimeti azaba değişir.

Edep, Şeyh (ks) diyordu ki; "İnsan kendi nefsine karşı edepli olacak. Nasıl? Kendine yakışmayan yerlere nefsini getirmeyecek. İçinde yaşadığı topluma karşı edepli olacak, toplum daima kendisinden, güzeli görsün… Aile bireyleri arasında edepli olacak. Çünkü örnektir, önderdir. Yüce Allah (Celle Celalühü) karşısında edepli olacak, çünkü yüce Allah'ın gözetimindedir. "Nerede olursanız Allah sizinledir" Sizi görür gözetir. Küçücük bir çocuk, insanın yanında olursa insan, menahiye gitmez, haram batağına girmez, günah işlemez. Ondan bile utanır. Eğer insan insan olursa, Allah'a inanıp kendini Allah'ın gözetiminde bulundurursa, hiçbir zaman insan, fenalığa gidemez. Elbette ki…. Anlaşılıyor ki, insana gelen darbeler, edep kurallarına uygun davranmamaktan gelir, edep kurallarına uygun davranmamak da gafletten ileri gelir. İnsan gafil olursa, edebi terk eder, insan edebi terk ederse tokadı yer. Yine Şeyh(ks) diyordu; Hz. İsa'ya maide geliyordu. Maide; üstü dolu sofra…

Üstü dolu sofra, yemek geliyordu. Gökten geliyordu, nerden geldiği bilinmiyordu. Orada da Hz.İsa'ya karşı bazı insanlar edep kurallarını bıraktılar. Cenab-ı Allah o sofrayı göğe kaldırdı. Peygamber (asm)'a karşı Süheyl bin Rumi, Bilal-i Habeşi, Selman-ı Farisi edepli davrandılar, inandılar, emirlerini yerine getirdiler, işaretlerini uyguladılar; itaat ettiler, yükseldiler yükseldiler hatta Peygamber (as) onların her biri hakkında; "Selman, Süheyl, Bilal-i Habeşi; her birisi bizim aile efradımızdandırlar." dediler. Edep, insanı o kadar yükseltir. Edepli davrandılar, kıyamete kadar isimleri anılır, unutulmaz. Süheyl bin Rumi, Bilal-i Habeşi, Selman-ı Farisi, maannehu köle idiler. Fakat Ebu Cehiller, Ebu Lehebler yanıldılar, Velidler, Uteybeler, Peygamber'in (asm)'ın yakınları olmalarına rağmen ahlakıyla ahlaklanmadılar, işaretlerini yerine getirmediler, getirdiği risalete uygun davranmadılar, Kur'an'ın çırasını söndürmeye çalıştılar, nurunu öldürmeye çalıştılar.

Birisi Ebu Cehil oldu, cehaletin babası, diğeri Ebu Leheb oldu, cehennemin babası, diğeri hallac-ı mehil oldu, yüce Allah'ın yanında çok yalan söyleyen... Yüce Hakk'ın yanında çok kötü oldular. Aynı edep bugün de vardır. İnsan, bir Allah Dostunu görürse, Allah için onun yanında edebini korur, Allah'ın emirlerini yerine getirir, kendisini yüce Allah'ın gözetiminde görür, O'nun (Celle Celalühü) gözetimine uygun davranırsa, mutlaka yüce Allah(Celle Celalühü) onu dünya ve ahiret huzuruna kavuşturur. Mevlana Celaaleddin-i Rumi (ks) diyordu; "Kafes, altın da olsa, içindeki kuş akıllı olursa, ondan çıkmak ister.

Çünkü kuş kafesinden kurtulursa hürriyetine kavuşur, daldan dala konar, dereden dereye geçer, bahçeden bahçeye girer, hür olur, özgür olur. Eğer insanın bedeninde olan ruh, akıllı bir insanın ruhu olursa, o da beden kafesinden çıkmak ister, yani ölürse daha ziyade makamlara gider, hürriyete kavuşur, belki Cenab-ı Allah'ın cemalini seyretmek o zaman ona nasip olur." Bu zatın dediğine göre; lisanen dilce söylemezlerse bile, demek ki bazı insanlar "ermişler", derece bulmuşlar, ruhları bedenden çıkmayı istiyorlar… Niçin? Makamları ölümden sonraki alemde görürler.

Amma o insan ki, mana aleminden kopmuş, maddenin üzerine donup kalmış, elbette ki o insan maddi alemden ve bedenin maddi kafesinden çıkmak istemez. Belki aklımıza gelir; acaba biz öldükten sonra bizim yerimiz, durumumuz daha iyi olur mu? Elbette ki... Daha önce babanın belinde sıkıştırılmış bir vaziyetteydik. Belki o zaman da derdik ki, buradan daha iyi yer yoktur. Oysa ana rahmine girdik, daha geniş, daha yumuşaktı. Belki o zaman da derdik; "buradan daha iyi yer yoktur." Dünyaya geldik, aydınlığa kavuştuk, temizliğe kavuştuk, kandan kirden kurtulduk… Çocuktuk, kir toprak içerisindeydik, ihtiyaçlarımızı bize başkaları verirlerdi. Büyüdük, daha serbest olduk... Demek ki babanın belinden tutun bugüne kadar bugüne kadar gelmişiz. Sondaki olan hayat, öndeki olan hayattan daha üstün. Ölümden sonraki hayat da bu dünyanın hayatından daha üstündür. Yeter ki insan layık olsun, kemâlâta, nimete şayeste olsun.

Rahmetli babam Fakih Zeynel Efendi, (Allah (Celle Celalühü) sizin mevtalarınıza da ona da rahmet eyleye); "Hacı Taceddin diyordu, Can verme önümdeydi. Bizi çağırdı, dedi, beni seyranlığa götürün. Seyranlık, bugünkü tabiriyle balkon demektir. Koltuğuna girdik, malum ölüm döşeğinde, seyranlığa getirdik. Kendi memleketinin dağına baktı, bağına baktı, çayına, çimenine baktı. Derin bir hasret çekti; "Aah,ah dünya ne kadar güzeldir." Dedim ki "Kurban sen de böyle dersin?.." Dedi, "Evlat, Dünyanın iki günü bütün ahirete bedeldir." Biz ne demek istediğini o an anlayamadık. O da bildi ki, bunların kafasını bir şeyler kurcalıyor.

Dedi ki; " Çünkü dünya kazanç yeridir. İnsanlar o iki günde barışta, ibadette, zikir ve şükürde bulunabilir. Muhtaçların ihtiyacını giderebilir. Belki de birisini Cenab-ı Allah kabul eder, o iki günle insan ahiretini kazanabilir. Fakat insan ölümle ahirete gittikten sonra, amel yurdundan ayrılır. Hem dünya dünyada kazanılır, hem de ahiret dünyada kazanılır. Mademki hal budur, bu günleri değerlendirelim." Hatta Şeyh(ks) diyordu; Ahmed'ül Haznevi der ki; "İnsan can verme önüne düşerse, bütün dünya insanın olursa, ölmeden iki dakika daha yaşamak için bütün servetini verir." Çünkü insan o iki dakikada yüce Allah'a yalvarır, zikir eder, birisinden helallik ister. Demek ki bu dünya, baştanbaşa iki dakika ömre değmez." Onun için Şeyh (ks) diyordu, insan ömrünün harcamasını Allah'ın(Celle Celalühü) rızasına uygun yapmalı, o insan ki bedenini, bedeninin yeteneklerini yerli yerinde kullanmaz, hüsrandadır." Hatta Şeyh(ks) demişti ki; "Şah-ı Nakşibend der ki; Tarikat-ı Nakşibendiye baştanbaşa edeptir, kuraldır, kanundur." Hoca Ahrar'dan okudum; "Ben ayağımı nereye uzatırsam, Cenab-ı Allah orada hazırdır. O nedenle ben ayağımı uzatamam." Hülasa kardeşler insandan güzel işi, güzel davranışı, güzel düşünceyi görmeli başkaları."

Birisinin ismi Muhammed'ül miski idi. Hakikaten misk gibi kokardı. O bir padişahın oğluydu. Bir pazar yerindeydi. Kendisine bir hanımı göstererek, "Bu hanımın taşıdığı ağırdır, ona yardım et." dediler. O da ona yardım edip, ağır yükünü evine götürdü. Eve götürdü ama dışarı çıkacakken, kapının kilitlendiğini gördü. Padişahın oğludur, güzeldir. Bu sırada kadın gitti üzerini süsledi, sanki kocasına hazırlık yapıyordu. Padişahın oğlu dedi ki, zina haramdır, buna beni zorlama, kapıyı aç, ben gideyim. Üstelik bir iki dakika lezzettir ama cezası cehennemde seksen yıl yanmaktır." Fakat kadını ikna edemedi. Bunun üzerine kadına; "Öyleyse ben açım, bir şeyler getir." der.

O bir şeyler hazırlarken, padişahım oğlu tuvalete gider. Tuvalete gidince, orada kendi üzerine tuvaletteki pislikleri bolca, her yerine sürer. Kadın onun bu halinden hiç hoşlanmaz ve deli adam çık buradan" der. Ondan sonra onun üstü hep güzel kokar. Ve Muhammed Miski adını alır. Bu, Allah'ın ona verdiği ödüldür. Allah (Celle Celalühü) dünyada bunları veriyor. Ahirette neler veriyor, insan bilemez.

Fakat değerli kardeşler, çoğu zaman Şeyh (ks) diyordu; "Zengin olmak istersen, zenginlerin çarşısında kendine iş ara." İnsan edebi, maneviyatı bilmek, öğrenmek, yaşamak istiyorsa, edeb zenginleriyle, maneviyat ehli ile beraber olmalı. İşte o zaman edebe, Kur'an'a, kanuna gider. Bu bizim içindir, biz sadece kendimizden sorumlu değiliz. Başkan öğüt versin, çocuk nasihat versin… Kim doğru yolda olmayanı görürse görsün, onu doğru yola çağırsın, nasihat versin, bu da bir edeptir.

Bir dönem, Davud(as) insanlardan ayrılıp çöllere düşmüştü. Allah (Celle Celalühü) ona; "Ya Davud niçin çöllere düştün?" dediğinde; "Ya Rabbi, beni senin zikrinden alıkoyan insanların yanından ayrıldım, Zatını daha iyi zikretmek için." dedi. Allah(Celle Celalühü) ona; "İnsanların topluluğuna katıl, insanlarla beraber ol. İşte o zaman sen, cennette "cehbez" diye çağrılırsın." buyurdu. Cehbez pehlivan demekti. İşte o zaman Cennetteki insanlar parmaklarıyla seni işaret ederler, pehlivan budur." derler buyurdu. İşte azizler, Allah (Celle Celalühü) bu şekilde üstün ahlakı, temiz nefsi bize, tüm Müslüman kardeşlerimize nasip eylesin. Zalimlerin zulmünden, ahir zamanın fitne fesadından muhafaza buyursun. (Amin)

164. SAYISINDAKİ DİĞER YAZILAR
Edeb İnsanı Sultan Eder