Dr. Semin Güler ile Röportaj; Evlilik ve Aile Okulları

  SAĞLIKLI EVLİLİK

Feyz: Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Dr. Semin Güler: Halk sağlığı uzmanıyım. Tıp Fakültesi, arkasından halk sağlığı ihtisası yaptım. İhtisas görürken yetişkin eğitimi konusunda sertifika aldık. Ve çeşitli uluslararası ve ulusal, kadınla ilgili kadın eğitimi ile ilgili projelerde görev aldık. Sonra istedik ki bizim aldığımız bu eğitimi topluma karşılıksız sunalım ve böyle bir eğitim kurumuyla, halkın hizmetine açıldık. Bundan önce 10 – 15 yıldır halk eğitimi yapıyoruz. Özellikle tabi, hekim olduğumuzdan dolayı, sağlık koruma eğitimi; içine beslenme, beslenmeden itibaren giyimden kuşamdan, temizlikten, hijyenden tutunda aşılara kadar her türlü sağlığı koruma eğitimi verdik. Sonra gördük ki halk bizi başka bir yere götürüyor. Halkın huzursuzluğu var. Aileler çatırdamaya başlamış. Biz tabi kendi ailemizde böyle bir sorun yaşamıyoruz ama çevrede görüyoruz. Çevremiz, arkadaşlarımız; üç ay süren evlilikler, 15 yıl sürdükten sonra bozulan evlilikler, çocukların ortada kalışı. Analı ama anasız, babalı babasız kişilerin, kişilik bozuklukları. Onların yaptığı evliliklerin sağlıklı olmaması bizi aile okullarına yönlendirdi. Aile okullarını Konya da bu yönleriyle ilk olarak, ciddi şekilde yürüten tek kuruluşuz.

 

Semin Güler Kimdir?
İlk ve orta öğretim tahsilini Elazığ'da tamamlayan yazar, Hacettepe Ünv.'de Tıp Fakültesi ve Selçuk Ünv.'de Halk Sağlığı Uzmanlığını tamamladı. Yetişkin Eğitimi konusunda özel eğitim alan yazar özellikle kadını ve aileyi ilgilendiren her konuda ulusal ve uluslararası projelerde eğitimci sorumluluğunu yürüttü. 1997 Konya-Karaman Tabip Odası tarafından yılın hekimi seçildi. Sivil toplum kuruluşlarındaki kadın eğitimi çalışmalarına bizzat katılan yazar birden fazla sahada sosyal ve mesleki ödüller aldı. Uzun süreli tv, radyo, gazete gibi kitle iletişim araçlarında programlar hazırladı, halen aile içi iletişim seminerleri düzenleyen özel bir danışmanlık şirketinde çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk annesidir. Hayatındaki en önemli, en zor, en güzel ve en doğru kararın "evlilik kararı" olduğuna inanmaktadır.

Kadını ilgilendiren (kadınlık, evlilik, annelik, çalışma hayatı, büyükannelik, boşanmışlık gibi) her konuda eğitim hizmetine hazır olduğunu dile getiren yazar "kendini eğiten her kadının toplumdaki diğer kadınlara eğitim borcu olduğu" düşüncesindedir.

SAĞLIĞI VE VAKTİ OLAN HERKESİN TOPLUMDA KADINI EĞİTMEKLE GELECEĞİ OLUMLU ETKİLEME SORUMLULUĞU VARDIR.

  Feyz: Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

 

Dr. Semin Güler: Elbette. Şimdi biz önce anne okulu ve sağlık eğitimi ile başladık… Biz diyorum çünkü bu bir ekip çalışmasıdır. Tek başına Semin Güler veya Ayşe Hanım, Fatma Hanım bu işi götüremez, başaramaz. Ekip çalışmamızda uzman arkadaşlar var. Çocuk hastalıkları uzmanı var, psikolog arkadaşlarımız var, psikiyatr arkadaşlarımız var. Çeşitli merkezlerde ve sivil toplum kuruluşlarının önerdiği çalışmalarda görev aldık. İlk aile okulu olarak başlamıştık. Bu aile okulunu üç ay sürdürdük. Çok güzel geri bildirimler aldık. Lütfen bunu herkese yayın. Yani sadece bir vakfın bir derneğin tekelinde kalmasın. Veya insanlar beklemesin sivil toplum kuruluşları açsın da gidelim diye. Siz ekipsiniz şirket kurunda açın dediler. Bizde öyle yaptık. Halen merkezde bir şirketimiz var. Ancak şirkete de bağlı çalışmıyoruz tek başımıza. Tüm sivil toplum kuruluşlarının isteğini karşılamaya çalışıyoruz. Özellikle bu konuda belediyeler çok yardım ediyor. Bize ulaşamayan, merkeze inemeyen ilçelere götürüyorlar. Ulaşımı onlar karşılıyor.

Öncelikle konferans tarzına başlandı. Bence konferanslar kişilerin bilgi ve becerisinde soru işaretleri bırakır. Hani bir cümle hayatımı değiştirdi derler ya. Konferansta öyle oluyor. Ama o cümleden sonra insanoğlu arayışa giriyor. Nasıl ki biz matematikte iki kere ikinin dört olduğunu öğrendik. Üç dediğimizde her şey bozuluyordu. Alışveriş bozuluyor, ilişkiler bozuluyor, paranız bozuluyor, iflas ediyoruz. İki kere iki dört eder diye öğrendik. Evliliğinde matematik gibi öğrenilebileceğini, anne, baba çocuk ilişkilerinde özellikle psikolojik yaklaşımın çok değer taşıdığını görüyor, öğreniyor insanlar. Daha sonra o düzensiz bozuk ilişkiler ve insana yüklenen yanlışlar düzeliyor. "Bu zaten böyle değişmez ki, onun karakteri bozuk." cümleleri düzeliyor. Mesela ergenlik çağındaki tüm insanların tutarsız olduğunu biliyoruz. Hepimizde o çağı geçirdik. Ama tutarsızlığımızı; kimi okulda gösterdi, kimi evde gösterdi, kimi kıyafette gösterdi, kimi dini yaşantıdaki çalkantıda gösterdi. Bir şekilde o tutarsızlığı insanlar yaşadı. Sonra geri döndü sorumlu oldu. Biz ergenlik döneminde artık, şimdi bütün piyasa, tabi medya da destekliyor, birisi tutarsızlık yaptığı zaman boş ver ergenliktir geçer diyoruz. Şu anda ama bunu diyoruz. Eskiden Allah Allah, işte terbiyesiz diye atfediliyordu, etiketleniyordu, asi diye etiketleniyordu, "ondan adam olmaz" diye etiketleniyordu ve etiketler mutlak insanı etkiliyor. Kişiyi, etiketlenen kişiyi etkiliyor. Çocuklar artık anne babaları veya eğitimcileri tarafından etiketlenmesin istiyoruz. Her insan değerlidir. Her insan olumlu fıtrat üzerine doğar ve doğurulur. Onu olumsuzlaştıran çevredir diyoruz ki; bu yüksek bir oran %10 sadece kromozomlardan ve genlerden gelen ırsi özelliklerdir. Yani anasına çekmiş, babasına çekmiş veya dedesine çekmiş denildiğinde bu %10 dur. %90 aile, öğretmen ve arkadaş ilişkilerinde çocuk olumlulaşır veya olumsuzlaşır. Bizde dedik ki önce anneden başlayalım aile okulundan başladık.

Daha sonra dediler ki iyide biz çocuklarımızla durumu düzelttik ama hala eşler arasında çatışmalar var. Tabi bunların hepsi her eğitimden sonra yaptığımız anketle geri bildirim sözleri. Eşler içinde bir şeyler üretelim. Bu sefer kalktık evlilikte iletişim seminerlerine başladık. Tabi ki bilgi çok, teknoloji çağında yaşıyoruz, beceri çok, tercüme eserler var, bizim inancımızın getirdiği ahlaki düsturlar var. Hepsini güzel bir şekilde sunmaya çalışıyoruz. İdeal evliliği, ideal çizgilerle veriyoruz. Gelen kursiyer kadın veya erkek, nişanlı veya bekâr. Evliler daha çok tercih ediyor çünkü bizim insanımızın genel karakteri yumurta kapıya dayandıktan sonra biz gideriz. Yani başımız ağrıdıktan sonra hastaneye gideriz. Biz başımız ağrımasın diye evvel çok yağlı yememeyi tercih etmeyiz. Böyle bir millet olduk.

Biz diyoruz ki daha çok, ilişkiler başlarken güzel başlasın. En çok da verimi biz bekârlardan alıyoruz. Mesela bekâr grubun evlilik kararını benimle irdeledikleri zaman gelip verilenleri çok iyi aldıklarını, kriterlerini oturtturup, beklentilerini çok iyi sunduklarını görüyorum. Üç tane nişanlı hanımefendi, nişanını karşı tarafı da mutlu edecek şekilde bozdu. Bakın şimdi karşıdaki çok fazla istiyor da, ben seni istemiyorum şeklinde değil. Biz birbirimize uygun değiliz, bunu oturdular masa da konuştular. Uygun olmama şartları; ben bu gün şunlarımı değiştirmeyeceğim, şu kriterlerimden vazgeçmeyeceğim, sende bugün beklentilerine cevap alabileceğin bir hanımla evlenme hakkına sahipsin. Ben seni mutsuz etmeyeyim, sende beni. Çok kibar hem de karşılıklı helallik alınarak ayrılan nişanlılar oldu. Bu eğitimin başarısıdır diyorum. Veya üç tanesi ayrıldı da on tanesi evlenmedi mi? Evlendi ve mutlu oldu. Kızcağız diyor ki birinci ikinci yılında evliliğinin; geri bildirim geldi. Ağzımı açmadan önce "mutlaka eğitimde olsaydım buna nasıl bir çözüm bulurdum" diye düşünüyorum ondan sonra o kelimeyi sarf ediyorum eşime. Eşim de benim düşünceyle sarf ettiğimi görünce beni kırmamaya çalışıyor. Kendini tutuyorsun. Kendini bırak istediğin gibi konuş. Hayır, kalp kırıldıktan sonra ne kadar düzelirse düzelsin, affedilirse affedilsin eski kalp olmuyor. Bunlar önemli olan.

Evlilere gelince bir u dönüşü diyorum ben buna, u dönüşü yapıyorlar. Evlilik okulundan sonra evlilerden bir teklif geldi. Biz aile müdahaleleri çok olan bir toplumuz. Ortadoğu ülkeleri gibi. Biz başka bir eğitim daha istiyoruz kayınvalidelerimizi getirelim dediler. Yok, siz getirmeyin de biz ilan edelim öyle gelsinler diyerek kayınvalidelere eğitim seminerleri açtık. Bu da ulusal gazetelerde konu oldu. Aslında çok büyük bir şaşa olacağını zannetmiyordum ben. Türkiye için sanırım şaşırtıcı. Ancak gelen kayınvalideler zaten ideal insanlardı. Kayınvalide namına bize etiketi yapıştırdılar. Oğlan veya kız evlendiriyoruz. Biz ideali oynamak istiyoruz. Ne oğlumuzu kaybetmek ne kızımızı kaybetmek istiyoruz. Bize de güzel şeyler öğretin dediler. Onlara öğretilen sadece insana saygı. Gelin olsun damat olsun saygı duyacaksınız ve müdahale etmeyeceksiniz. Şu şu davranışların tümü, müdahaledir, şunlar arkadaşça dostça destekçe davranışlardır dedik. Hakikaten de onlardan da güzel geri bildirimler alıyoruz. Çok az grup yaptık kayınvalidelere. Yani çok ihtiyaç da olsa gelip de ben kayınvalide okulunda bir şeyler öğreneceğim, deme cesareti azdır insanlarda.

Sonra gençlerimiz asi, biz düzeldik şimdi onları ne yapacağız. Çevrenin olumsuz etkilerinden nasıl koruyacağız oldu. Ergen gençlere yaz tatillerinde güzel şeyler başlattık. Onlarla ailelerine yönlendirme yaptık. Ve şimdi de daha çok ilkokul yaşlarına kaymaya çalışıyoruz. İlkokul da ki çocukların yaz tatillerini güzel geçirmeleri için; hayata, hayallere, başarıya bakış açıları ile ilgili bir çalışma hazırlıyoruz.

Feyz: Sizce bu zamanda boşanmalar da ki artışın sebebi nedir?

Dr. Semin Güler:Boşanmalar çok arttı onu söylemeyi unuttum. Boşanmış insanlara gruplar açtık. Erkeklerden fazla talep olmadı. O gruplardan aldığımız geri bildirimler çok acı. Grup çalışmalarından sonra geri dönenler oldu. Kabahati artık kendinde de arıyorlar. Ki ben daha çok hanımlarla çalıştım. Üstelik hanımların boşama hakkı olmadığı için daha doğrusu hukuk haklarını kullanmadıkları için, genelde erkek tarafından boşanılmış vakalar olduğu halde, bu boşama isteğine benimde katkım olmuştur diyen hanımlar oldu. Ancak işin o tarafını iki seansta hallettik. Çünkü insanlar kendilerini tanıdıktan sonra eğitime hazır olurlar. Kendilerinde ki olumsuzlukları attıktan sonra, önyargıları; " Ben doğruyum karşımdaki yanlış." Desem ki; doğruyla yanlışın evliliği gibi başlıyor Türkiye'de evlilikler. Bu hatalı. Doğruyla doğrunun evliliği ancak birbirimizin yanlışlarını düzeltecek veya ben ona bakarak kendi yanlışımı düzelteceğim havasıyla başlarsa boşanma zaten olmuyor.

Ama; ben mükemmelim, seninde mükemmel olmanı bekliyorum havası mutlak boşanmaya götürüyor. Diyor ki ben mükemmel değilsem niye beni aldın veya tercih ettin veya niye bu ilişkiyi benimle götürüyorsun. Benim huyum bu, doğrusu bu, senin huyun yanlış. Bir kere huylar değişmez huylar yönlendirilir. İnatçı bir adama, inadından vazgeç diyemezsin. İnadını şu sahalarda kullan dersin. Çünkü inat değişmez. Sevgi dolu bir kadını, acıma duygusu %500 olan bir kadını, senin bıktım bu acıma duygundan eve bilmem kimleri dolduruyorsun demek yerine; onu bir vakıfta görevlendirmek, acıma duygusunu orada tatmin etmeye kalkmak. Yönlendirmek lazımdır. Eşler bunu bilmiyorlar. Kadın içinde geçerli artık. Eskiden olduğu gibi ata erkil erkek erkil bir aile yok artık. Kadında erkil erkekte erkil. O aileye karışan kaynana da erkil. Şimdi birde kız aileleri çıktı. Kız aileleri daha çok erkil. Kıza; seni okuttuk, ekonomik özgürlüğün var, sosyal özgürlüğün var, biz senin bir dediğini iki etmedik ne diye eziliyorsun çık gel diyen aileler var. Bu da çok rahatsız edici. Biz istiyoruz ki aileye destek olunan bir çevresi olsun. Evlenirken destek oluyorlar. Herkes birbirine kız buluyor, efendim yardım ediyor, para veriyor, ev tutuyor, evlendi… Bırakın artık kendi hallerine, yok şimdi niye gelmedin niye gitmedin. Ben bunun için mi yaptım şunun için mi yaptım.

Boşanmalar %80 nefsi sebeplerden oluyor. Hani o, şiddet, aldatılma, zina vesaire var ya hukukunda kabul ettiği konular %20 de kalıyor. Genellikle de adı şiddetli geçimsizlik. Adını bulamıyor hukuk. Avukat arkadaşlarla konuşmuştuk. Dedim ki hukukun adını bulamadığı her vakaya siz şiddetli geçimsizlik diyorsunuz. Güldüler ve evet başka bir şey diyemeyiz, çünkü o şiddetli geçimsizliğin içine her şey giriyor. Mesela kayınvalide müdahalesi varsa, dışardan o ayrı bir sebeptir onu ispat etmek zorundasınız. İspat edilemediği için, etmeye de kalkmadığı için insanlar şiddetli geçimsizlik diyorlar. Şiddetli geçimsizlik diye bir şeyi ben kabul etmiyorum. İyi iletişimi bilen insanlar geçimsiz olmazlar.

Aynı kişiler eğer geçimsizse, geçimsizlikten de boşanmışlarsa kadın ve erkeğin; eşin işyerinde de geçimsiz olması gerekiyor, kendi ailelerinde de geçimsiz olması gerekiyor, komşularıyla da geçimsiz olması gerekiyor. Karakterse eğer bu. Karakter değilse bu bahanedir. Ve boşanmalar çocuklarımız açısından çok yanlış bir yere gidiyor. Çok yüksek rakamlar var DİE' nin son açıklamasına göre rakamlar çok yükseldi. Her bir ailenin iki çocuğu bile olsa, bunlar kişilik bozukluğuna aday, sokak çocuğu olmaya aday. Suç potansiyeli var. Çünkü sevgi ve ilgi eksikliği var. Ailenin bütünlüğü bozulduğu zaman, çocuğun ihtiyacı olan, sevgi temelinde dürüstlük, davranışında güven sarsılıyor. Çocuk güvensiz büyüyor. Annesine güvenmiyor, babasına güvenmiyor, topluma güvenmiyor ve kendine güvenmiyor. Bu çocuk toplumun başına beladır. Ve bu belayı somut, soyut, gizli, açık bir yerde gösterecektir.

Feyz: Boşanan çiftlerin çocuklarında gördüğünüz en büyük problemler neler?

Dr. Semin Güler:En büyük sorun güvensizlik ve güvensizliğin yol açtığı potansiyellerdir, suç potansiyeli. Kız çocuklarıyla ilgili mesela İstanbul' da; bir gazete araştırması var, 500 tane11 yaşın altında kız fahişe tespit edilmiş. Çocuk fahişe diyorlar onlara. O çocukların ailesinin %50 si boşanmış. İşte size büyük rakam. O çocukların hiç birisi çocuk fahişe damgasını istemiyordu. Annelerinin babalarının kucaklarında çocuk şarkıları dinlemek istiyorlardı. Ama şimdi başka kucaklarda başkalarını tatmin ediyorlar. Bu çok kötü. Yani gerçekten kötü bir davranış. Buna ahlaken bütün dünya hayır diyor. Sübyancılığa yani, hayır diyorlar böyle bir şey olmamalı. Çocuk istismarının hukukende şiddetle cezalandırılacak bir bölümü. İyi de çocuk gidiyor. Niye,çünkü ilgi yok, sevgi yok, artı bütünlük yok. Babaanneden kaçıyor, anneanneden kaçıyor, çocuk yuvasından kaçıyor. Yuvalarda dolmaya başladı. Yuvalara da artık herkes alınmıyor. Birçok kadın tanıyorum, küçücük bir çevrede yaşadığımız halde; benim şartlarım yuvanın istediği şartlara uygun değildi, götürdüm kapıya koydum, tembihledim kızım buradan ayrılma, mutlaka seni içeriye alacaklar dedim ve kaçtım. Bunu söyleyen anne var. Üç yıl sonra da gittim, kızımı gördüm, böyle yapmak zorundaydım, artık burada kalacak, hafta sonları görüşüyorum diyor. Kaderi benim kaderime benzemesin diyor. Kadın kız çocuğunu korumak için, çocuk esirgemenin bahçesine götürüp orda bekletiyor alsınlar içeriye diye. Çok çok kötü durumda.

Feyz: Toplum tarafından tabulaştırılmış geleneklerin evlilikler ve boşanmalar üzerinde ki etkileri sizce neler?

Dr. Semin Güler: Biz, evlendikten itibaren üç beş gün sonra artık bu çocukları, gençleri yalnız bırakmayan bir toplum olduk. En azıdan telefonla nasılsınız şeklinde oluyor. Yeni evlilerin en az bir yıl, birbirlerini tanıması için, sen geldin ben gittim, şuraya gitmek zorundaymışız, şunların eli öpülecek, bunların yemeğine gidilecek, gelenekleriyle yorulmaması gerek. Bu gençlerin birbirlerini tanıması gerekiyor. Diyelim ki görücü usulü ile evlenildi, bıraktık görücü usulünü anlaşarak evlenenlerde bile, benim anlaştığım kişi bu değilmiş diyen boşanmış çok çift var. Bu değilmiş çünkü maske ile tanışıp, maskeyle anlaşıyoruz. Evlendikten sonra maskeler düşüyor.

Ailelerin müdahalesi olmasa en az bir yıl. Onlar canı isteyince birisinin annesine, canı isteyince diğerinin annesinin yanına, akrabalara gidebilir. Sıkılabilirler ancak orada onların akşam sohbetleri dediğimiz psikiyatride, akşam toplantıları dediğimiz ortamda birbirlerini anlamaları lazım. Televizyon mu seyrediyorlar, televizyonda ki bir haberi, Ayşe ayrı yorumlar, Ali ayrı yorumlar. Ya demek bu konuda böyle mi düşünüyorsun gibi. Düşünce kalıplarını öğreniyor. Bizim davranışlarımızın altında duygular, duygularımızın altında da düşünce kalıplarımız vardır. Kişi eşinin düşünce kalıbını öğrendiği zaman ve duygularını ortaya çıkardığı zaman davranışı eleştiri boyutunu düşürüyor. Eleştirmiyor. Ya işte yemeğe tuz bu kadar mı atılır. Atıyorum somut bir örnek. Orda kız tarafının ailesinde, herkes tansiyon hastasıdır, kalp hastasıdır, hiç tuz kullanmamıştır yemeklerde. Ama eşi yorulmasın üzülmesin, tadına varsın diye, çok az miktarda atmıştır. O beyine de az gelmiştir. Eğer eşi bilirse ki bu kadın evlenmeden önce ki yaptığı yemeklerin hepsini tuzsuz yapmış, o koyduğu tuza teşekkür eder. Hani sıfır dolu bir karne de bir tane 3 teşekküre layıktır ama beş dolu karnede ki 3; aaa bundan da 3 almış, acımasına götürür. Onun gibi. Yani olumluyu görmek. Olumluyu görmek için; bir kendinizi tanıyacaksınız, iki eşinizi tanıyacaksınız, üç sizi birleştiren şartları tanıyacaksınız. O üçü de anlaşıldığı ve tanındığı zaman, olumsuzluk diye bir şey olmaz ki, tartışılmaz ki.

Bir bayanla eşi geldi. Sizi getiren nedir? Biz evde tartışamıyoruz, burada tartışmaya geldik. O diyor ki sen haklısın, öbürü diyor ki sen de haklısın hayatım. İyi de ikimizde haklıyız ama karar alırken ortak karar verilmesi gerekiyor. Onun için buraya tartışmaya geldik dediler. Tamam dedik konuyu buraya aldık buraya yazdık. O konu size göre bana göre çok da basit bir konu. Ama işte onlarda ideal aile gerçekten ideal bir aile. O konuyu burada tartışdılar. Üç tane sonuca bağladık, o sonuçların tercihi size aittir. İkinizi de rahatsız etmeyecektir. Dedik ve gittiler.
Fakat bu halde değil toplum şu an. Bunların ailesine: üff be ne aile, bir şeyler ters gidiyor ama derler. Oysa bunların ki doğru gidiyordur. Toplumda azınlık ta olduğu için ters gidiyor zannedilir.

Feyz: Evlenirken çiftlerin birbirlerinden bekledikleri ve karşılaştıkları gerçeklerin boşanmaların bu kadar kolaylaşmasında ve artmasında ki rolünden bahseder misiniz?

Dr. Semin Güler:Evlenme görüşmesi diyorum ben buna. Bekâr gruplarda çok üstünde durduk. Birincisi evliliğe karar vermeden önce, kadının ayrı erkeğin ayrı genel evliliğe yani adaya değil evliliğe genel olarak, ben evliliği niye istiyorum. Doğal ihtiyacım olduğu için, hayır. Toplumda yer sahibi olmak için, hayır. İş bulmak için, hayır. Ailemden kaçmak için, hayır. Her neyse kişinin, niye evleniyorum'un cevabını kendine vermesi gerekir. Buldu. Gerçekten buldu. Bunu kendini tanıyanlarla, danışmanlarla ailesiyle yaptı. Güzel. Kim olursa olsun tipini beğendiği, ailesinin önerdiği, otobüste karşılaştığı… Beni ilgilendirmez. Beğendiği bir tip buldu. Otur arkadaş evliliği konuşalım. Karşıdakinin evlilikten beklentisi. O da tamam. İkisinin kriteri diyelim ki; çok zor Türkiye şartlarında, ortak çıktı. Birbirlerinden beklentileri. Ya birinci konuşuluyor, ya ikinci. İkisi birden konuşulacak. Biz bunu gelen bekârlara gerçekten veriyoruz. Ancak gelenlerin çoğunluğu hanım.

Bekâr beylere bir grup açtık. Çok enteresan sonuçlarla karşılaştım. Ama en güzel geri bildirim şuydu; biz kadın milletini tanımıyormuşuz. Kafalarındaki kadın eş adayından beklentilerini oraya döküyorlar hepsi, orda ki kadın da benim eğitimci olarak. Ama kadın bunu şu şekilde algılar. Siz bunu sunduğunuzda ben böyle bir şey bekliyorum. Kadın şöyle algılar ve buna evet der. Oysa sizin istediğiniz bu algı değildir. Dediğimde tek tek, (uzun sürdü o grup) evet bizim beklediğimiz, algıladığımız kadın, bu değil.

Herkesin kafasında bir kadın ve erkek modeli var. Ancak onu, birincisi geçekten kadının psikolojik ve fizyolojik yapısına uygun mu diye düşüneceksin, ikincisi gelen eş adayına uygun mu diye düşüneceksin. O kadar çok düşünce boyutu… Benim hayatımın en zor kararıdır evlilik. Kendi hayatım için söylüyorum bunu. Gerçekten çok zorlandım. Çünkü bütün bu kriterleri ortaya döktüm, konuştum, yine de; hani topluma karşı bir güvensizlik var ya… Kızlar diyor ki tamam abla hepsini yaptık. Eş adayı da hepsini kabul etti. Nikâh da oldu. Üç gün sonra ben o değilim ki. Seninle evlenmek için bunu yaptım. Eee kusura bakma işte o zaman, en büyük olay güvendir, eşler arasında; o güven sarsılır. O güvensizlikle bu evlilik nereye gidecek. Gidemez ki. Bir yerde boom.

Hani diyorlar ya evlilik kader, kavun değil ki yoklayıp alasın. Ben inanmıyorum. Evet, kaderinde olabilir, kişilik problemi çıkabilir, on yıl sonra bir hastalık çıkabilir, on yıl sonra iflas edebilir, bunlar ayrı. Fakat ilk evet kelimesini kadın ve erkek, hiçbir baskı altında olmadan vermeli. Ve kendi aklı ve kalbinin uyuştuğu bir olayda vermeli. Uyuşmadan evet diyorlar. Olur, zamanla düzelirmiş. Denize atlarmışsın yüze yüze öğrenirmişsin. Yüzme bilmeden atladığında ne olacağı belli.

Feyz: Evlilikte maddi, manevi, sosyal ve kültürel denklik ne derecede önemli?

Dr. Semin Güler:Çok önemi var. Özellikle bence sosyal ve kültürel açıdan. Ekonomik denklik paylaşıldıkça ortaya alınabilir. Dini yaşantı da eğer karşılıklı istek varsa beraber evlendikten sonra yaşantıya geçilebilir. Ancak sosyo-kültürel özellikler, ahlak, yaş, aile yapıları çok önemli. Değer yargısı… Bir hanımefendi anlattı. Evimize geliyoruz, işte İstanbul'dan Konya'ya geliyoruz. İstanbul'da da evleri var. İş icabı gidip geliyorlar. Konya'ya geldiğimizde evimize bir sokak kala dolmuştan iniyoruz. O zamana kadar beyefendi bütün valizleri taşıyor. Benimde hastalığımdan dolayı bir şey taşımamam gerek. Evimizin üstünde kayınvalidemlerin evi var. Dolmuştan indiğimiz yeri görebiliyorlar. Onlar görebiliyor diye bütün valizler orda kalıyor. Ben ikişer, ikişer eve taşıyorum. Eşim taşıyamıyor annemler görür diye. Bir erkek valiz mi taşırmış. Değer yargısı. Bu erkek, yüksek okul mezunu, hanımı yüksekokul mezunu, yargıları atamamış insanlar. Ve ben taşıyorum diyor. Gıkımı çıkarmıyorum çünkü aslında eşimin beni düşündüğünü biliyorum. Ailesinin onu rahatsız etmemesi için, rencide etmemesi için, ben taşıyorum. Evet, belki çok da yoruluyorum. Ama ne yapayım, eşim için yorulmuş olurum. Ama olay çıkarmıyorum orda. Olay çıkaranlar da olur ve haklıdır da olay çıkartmak da. Bu değer yargısıdır. Bir aile de değer yargısı erkekler hiç bir şey taşımaz, bir başka aile de değer yargısı bayana hiçbir şey taşıtılmaz. Bu değer yargısını evlilikten önce bulamazsınız ki çözesiniz. Şimdi ben eşime deseydim ki, arkadaş sizin ailede valizleri erkekler mi taşır, kadınlar mı, deseydim eşim bana gülerdi. Bu ne biçim soru diye.

Bir başka olay. Gerçek bir vaka. İki, çalışan hanım ve çalışan bey evlilik görüşmesi yapıyor. Bey diyor ki, affedersiniz bir şey soracağım ama alınmayın. Hanımda yoo… hayır burada her şey sorulur alınacak bir şey yok. Siz yemek yapmayı biliyor musunuz? Hanım; Allah, Allah her kadın yemek yapmayı bilir, benim bildiğim. Ama bana dediler ki çalışan hanım alıyorsun, dikkat et, onlar hep dışarıda yer. Dışarıda yemek yiyeceklerse niye evlensinler. Karşı karşıya geçip de bir çorbanın sıcaklığını paylaşmayacaklarsa. Garsonun getirdiği çorbanın sıcak mı soğuk mu, olduğunu mu tartışacaklar. Artı Türkiye de üç, beş ailenin dışında, kaç tane aile var ki dışarıda yemek yiyen. Tabi kız çok alınmış. Sizin çalışan hanımlara karşı yargınız varsa biz bu işi bitirelim. Size de tavsiyem çalışan hanım almayın. Elhamdülillah ki o soru soruldu. Sorulmasıydı, kırk yılın başında kadın diyecekti ki; dışarıda yemek yiyelim mi? Hani paramızda var güzel bir ortam var. Hayır, çünkü direkt oraya gidecek. Çalışan hanımlar dışarıda yer yargısına.

Bizim takıntılarımız var. Ben diyorum ki; buna güleceksiniz, biz çeyiz olarak tencere tava götürmüyoruz. Alışkanlık götürüyoruz, takıntı götürüyoruz, önyargı götürüyoruz. Beklenti… Kamyon dolusu götürüyoruz. Ama hiç sabır yok. Çeyizde olması gereken. Hoşgörü yok, anlayış yok, efendim karşıdakinin olumlu tarafını görme; bu çok önemli çeyizde o yok. Onun eğitimini almadan gidiyoruz. Biz işte evlilik öncesi bekâr eğitiminde, özellikle bu olması gereken, ahlaki düsturları vermeye çalışıyoruz. Arkadaş sabırlı değilseniz, evlilik size göre değil. İster lider olun, ister kaprisli bir kadın olun. Her evliliğin sabır tarafı vardır. Mutlak sabredeceksin. Sabırdan sonra, dürüstlük. Dürüst davranışta sabır. Yani plan yaparak arkadan konuşarak değil sabır. Sabır yanlış da algılanıyor bizim ülkemizde. Bizim ülkemizde sabır biri dövecek diğeri ses çıkarmadan diğerinin attığı dayağın bitmesini bekleyecek. Bu değildir sabır. Sabır, o dayağın o aileden kalkana kadar, konuşma tedavisi, efendim psikoloğa gidip danışmanlık tedavisi almasıdır. O şiddetin o aileden çıkması gerek. Sabır budur. Ve bilmiyorlar bunu. Kadın dediğin çeker. Bir hanımefendi bütün hayatı boyunca dayak yemiş ama artık burasına gelince bir polis çağırayım bari durdursun demiş. Polisi çağırmış. Şimdi beyefendinin ailesi diyor ki, hangi kadın karısını dövüyor diye kocasını polise verir. Türkiye de artık birçok kadın veriyor. Üstelik ben boşanmak istemiyorum. Eşimin şiddeti kesmesini istiyorum diyor. İkinci kez tekrar hadi veriyorsan ver bakalım ne olacak. Merak ya erkek de. Tekrar çağırıyor polisi. Polis geliyor yine mi siz diyor. Bu sefer evden uzaklaştırma cezası veriyor. Hukuk da böyle güzel şeyler var. Ama hukuku bilmiyorlar. Bir evli kadının ve evli erkeğin aile hukukunu çok iyi bilmesi gerek. Boşanmak için değil. Karşısındakinin hakkına hukukuna saygı gösterip bir gün kendisini de öbür tarafa çekmesinler diye. Kadının da yine yanlışları, eşine hakaretvari sözler. İki kişinin şahitliğinde ispat edildiğinde, erkeğin onu boşama hakkı doğuyor. Türk hukukuna göre de hiçbir kadın eşine sen ne biçim bir erkeksin diyemez. Dememelidir. Bunları öğretiyoruz.

Feyz: Evliliğin sağlıklı yürümesinde cinselliğin önemi nedir?

Dr. Semin Güler: Cinsellik kapalı kalmaya mahkûm edilmiş ama çok çok önemli bir mevhum. Evliliği dört duvara benzetirseniz; sevgi temelinde ama gelişmeye açık olduğu için kapısı yok diyoruz. O duvarlardan birisi cinsellik. Ve mutlak ve mutlak sağlam olmalıdır. Sağlıklı olmalıdır. Cinsellikde problemlerimiz çok fazla. Kadınların bu konuda bastırılmış, korkutulmuş ve tiksindirilmiş olarak evlendirildiğini görüyoruz. Sebebi namus korumakmış. Beyefendiler de cinsel bilgi ve beceriden yoksun, içten gelen hareketlerle karşıdakini korkuttuğunu görüyoruz.
Bir, olay yanlış başlıyor. Evlilik öncesi cinsel danışmanlık almıyorlar. Bunu mutlaka öneriyorum. Özellikle nişanlılık döneminde biraz daha ünsiyet peydah olduğu zaman, evlilikten bir hafta önce; eskilerin sağdıçlık mekanizması dediği, bugün bozulmuş olan mekanizmaya ben cinsel danışmalık diyorum ve cinsel danışmanlığın alınması gerekiyor. Bizim verdiğimiz cinsel danışmanlıklar hep pozitif geri bildirimle döndü. Ancak cinselliğin c'sinden korkan insanların, hakkâkten sorun yaşadıklarını görüyoruz.

Sorunlarımız var. Bir araştırmaya göre, Türkiye de %70 cinsel fonksiyon bozukluğu var. Şimdi her iki tarafta istek var, ama fonksiyon bozukluğu var. Tedavi konusunda insanlar; bu konu tedaviye gitmez, kol kırılır yen içinde kalır şeklinde düşünüyor. Kol kırılır yen içinde kalır bunun için söylenmemiştir. Sır için söylenmiştir. Ve bununla uzmanların ilgilenmesi gerekir. Herkese anlatılması da zaten gerekmiyor. Artık cinsel tedaviler, gerek kimyasal anlamda gerekse terapi anlamında çok iyi durumda. Sorunlar büyük oranda çözülüyor. Hipnoterapiden çok fazla fayda görüyorlar mesela. Bunları bilmiyorlar insanlarımız. Biz burada anlattığımızda, hipnoz yapan arkadaşlarımıza yönlendirdiğimizde; yok canım benim kafamın içindeki sorunları hipnoz nasıl yok etsin diyor. Baştan tedaviye karşı. Hipnozun ne olduğunu biliyor musun hayır, hiç hipnoz oldun mu hayır. Peki, nerden biliyorsun çözülemeyeceğini. Eğer gerçekten çözmek istiyorsan deneyeceksin. Başın ağrıyor, on tane ilaç kullandın. Geçmedi ya şu ot çayını da deneyim dersin. Zararı yoksa tabi o ot çayının. Onun gibi bir şey bu. Mutlaka cinsel tedavide alternatifler değerlendirilmeli ve tedavi yoluna gidilmelidir.

Belki, şiddetli geçimsizlik gibi görünüyor ama boşanma gerekçesinin altında büyük bir oranda bu yatıyor. Bu tür sorunlarımız var.

Feyz: Toplumda cinsellik tabu gibi algılanıyor. Dolaysıyla yetersiz bir eğitim var. Cinsellik konusundaki eğitimsizliğin evlilikteki etkileri nelerdir?

Dr. Semin Güler: Boşanmaya kadar gidiyor. Ancak biz bunu evlilik seminerlerimizin içine koyduk. Cinselliğe genel bakış diye. Cinsel sorunu olan eşler için grup terapisi yapabiliriz. Buna gücümüz var. Ancak gelen kişi az. Grup terapisi daha iyi olur. Ama kimse kimseye güvenemediği için olmuyor. Maalesef birbirimize güvenmeyen bir toplum olduk. O grupta beş kişi varsa, bu beş kişi benim sorunumu dışarıda konuşabilir mi. Düşünün ki kendisi de o beş kişi hakkında dışarıda konuşma imkânına sahip ama konuşmayacak. Hâlbuki bütün konuşulanlar orada kalacak. İşte bundan dolayı gelmiyorlar. Kişisel olarak da konuyu açamıyorlar zaten. Sorulan sorulara da cevap vermiyorlar. Yani cinsellik danışmanlığı bu sebepten dolayı çok başarılı değil Türkiye de.

Feyz: Ailede ki bireyler açısından sevgi ve saygının öneminden bahseder misiniz? 

Dr. Semin Güler: Aile bütünlüğü için sevginin mutlaka canlı olması gerekiyor. Yaşanması gerekiyor. Eşlerin birbirlerinin nelerden hoşlandıklarını öğrenmelerini ve bu konuda ona göre hareket etmelerini tavsiye ediyoruz. Hayır, bana ne ben kendi istediğim gibi sunarım, o da ona değer vermediğini düşünür. O kendi istediği gibi sunar ben bana değer vermiyor diye düşünürüm. Mutlaka evlilikte değer ilişkisini, ben bu evlilikte, bu ailenin içinde, değerliyim'i hissetmesi gerekiyor. Çocuk olsun yaşlı olsun, genç olsun, eş olsun. O aile de değerliyim hissini sevgi ve güven tesis eder. Ben sana güveniyorum. Sen değerlisin benim gözümde. Benim değer verdiğim insan yanlış yapamaz, dediğimizde çocuğun bile yanlışlarını kendi kendine tedavi ettiğini görmekteyiz. Saygı zaten insani bir haktır. Her insanın diğer insana saygı duyması gerekiyor. Kapıya gelen dilenciden tutun, okulumuzun müdürüne kadar herkes değerlidir. Saygıya muhtaçtır ve saygıyı hak etmiştir. Çünkü o bir insandır. Bunu öğrettiğimizde de insanlar birbirlerine saygı duyacaklardır.

Feyz: Son yıllardaki ekonomik problemlerin evlilikler üzerinde ki etkisi nedir?

Dr. Semin Güler: Mutlak etkisi var. Bundan önceki ulusal ekonomik krizde birçok aile dağıldı. Bunların çoğu da danışmalı ayrılıktı. Ben işte burada eşlerin ailelerinin köstek değil destek olmalarını isterdim. Ama çok aile ekonomik krizde ayrıldı. Herkes kendi ailesine gitti. Kendi ailesi onlara baktı. Oysa hadi diyelim ki ekonomik kriz oldu, iflas etti, yeni bir iş açacaktı borca girdi, eşyalar satıldı, eve icra geldi. Tamam, ona da olur. Ama sizin kalplerinize icra gelmemeli. İcra eşyaya gelir. Eşya yeniden alınır. Kalp değil. Niye icra geldi, niye başarılı olamadı. O artık karşında ki çocuk değil. Senin hayat arkadaşın. Başaramadıysanız ikiniz birden başaramadınız. Gel de şu işin ucundan tutalım, bu işi yürütelim demek yerine, ben aileme gideyim ailem bana baksın sen de ailene git. İkisi aynı aileye gidemiyor. Aileler kabul etmiyor. Oğlanın babası diyor ki tamam sen gel ama hanımı çocuklarını kabul etmiyorum onlara bende bakamam. Gelen adam da boş durmayacak herhalde.

Bu tip boşanmalar arttı o sene. Birde onun haricinde işini yürütemeyip iflas bayrağını çeken, yürütülemeyen evlilikler var. Yurt dışına gidenler oldu. Mecburen boşanıp gittiler. Oralarda birileri resmi nikâhına alsında oraya gidelim diyerek. Çok fazla aileye müdahale etti ekonomik kriz. Tabi ki işin acı tarafı.

Feyz: Evlilikte mükemmellik var mıdır?

Dr. Semin Güler:Evlilik bir tamamlanma bir paylaşmadır. Mükemmeliyetçilik yanlışa tahammülsüzlük olarak açılırsa kimse mükemmel değildir. Yanlış biz insanlar için doğruya götürücü bir unsurdur. Yanlıştan sonra doğrular araştırılarak bulunur. Evli kişi kendinin mükemmel olduğuna inanıyorsa kendi kendi ile evlensin yani yalnızlığa mahkûm etsin kendini. İşin pratiği öyle değil mükemmeli karşıdan bekleme rahatlığı içindeler karşı dediğimiz eşinden burada biraz bencillik var. Mükemmeliyetçilik ikili ilişkileri rahatsız eder. Tabi evliliği de.

Feyz: Son olarak sizin eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Dr. Semin Güler:Son olarak eklemek istediğim, özellikle kadın olduğumdan ve bu işin eğitimine inandığım için söylüyorum. Bir kadın kendini, eşini, çocuklarını, komşularını, kendi ailesini, eşinin ailesini mutlu etmek istiyor mu? İstiyor. Hiç kimse hayır demez. Öyle ise eğitim alacak. Bu eğitim tıp fakültesinde verilmiyor. Ben tıp fakültesini bitirdiğimde bu eğitimi almamıştım. Bu eğitim herhangi bir lise de verilmiyor. Milli eğitim müfredatında da yok. Bu eğitim özel. Kişinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Ve en doğal ihtiyacı hayat ihtiyacı. Her insan hayatta bir, mutluluk istiyor. İki başarı istiyor. Başarı sana bana göre değişiyor. Ama mutluluk hissettiğin şeydir. O hissettiğin şeyin iyi, güzel, olumlu olması için ben insanların kendi yanlışlarını da görmeleri gerektiğini, bunun için eğitim alması gerektiğini, bunun için olumlulaşması gerektiğine inanıyorum. Bir kadın dedi ki; niye biz. Eşlerimiz gelsin eşlerimiz bizi rahatsız ediyor. İyi de dedim eşlerinizi çağırdığımda, danışmanlık da konuşuyoruz. Eşleriniz biz mutluyuz diyorlar. Biz rahatız biz mutluyuz. Yemeğimiz yapılıyor, temizliğimiz yapılıyor. Kim mutsuz ben, kadın…

O zaman sen geleceksin. Eğitime kim mutsuzsa, hissettiği şey olumsuzsa, o gelecek. Kendi hatasını görecek. Çünkü hislerde bakış açısı ile ilgili. Adamın biri yolda bir kadını dövüyor. Oradan geçiyoruz. Yedi kişi geçiyor. Yedisi de başka şey düşünür. Ve davranışını başkalaştırır. Biri der: ne yapıyorsun kardeşim sokak ortasında kadın mı dövülür. Onun düşüncesinde kadınlar sokak ortasında dövülmez. Hiç dövülmez emanettir. Öbürü herhalde kocası, oda bir yanlış yapmıştır oh olsun dövüyor. İkisi de bakış açısı farklı olan kişiler. Onu söylemeye çalışıyorum. Bakış açımızı değiştirdiğimizde hayata, aileye, evliliğe, çocuğa, inançlarımıza bakış açımız değiştiğinde ve olumlulaştığında bizim doğrularımız olgunlaşacak. Davranışlarımız otomatik olarak doğru olacak. Ve bu aileden artık huzur bekleyeceğiz. Yani bütün işimiz gücümüz huzuru sağlamak. Belki kıyısından köşesinden, ucundan tutuyoruz o aileyi. O bile şart diyorum. Ve sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum, her sivil toplum kuruluşunun aileye yönelik çalışması olmalı; aile eğitimi, aile huzuruna yönelik çalışmaları olmalı, özellikle gençlere yönelik çalışmaları olmalı. Bu gençler bizim geleceğimiz diye görüyorum. Bir şeyler yapmak zorundayız. Ve sorumluluğundayız.

Feyz: Teşekkür ederiz…

Dr. Semin Güler:Ben de teşekkür ederim…