Asrımızda teknik ilerledikçe tabii olarak insanların ihtiyaçları da çoğalmış, buna paralel olarak da gerçek manada ihtiyaç sayılamayacak olan şeyler bile ihtiyaçlar statüsüne sokulmuş ve bu kahrolası ihtiyaçları temin etmek için insanlar artık gecesini gündüzüne katıp çalışmak hem de haram-helal demeden çalışmak zorunda bırakılmıştır.
Batıyı körükörüne taklit etmekten kurtulamayan İslâm alemi onların herşeyini ama her şeyini bırak taklit etmeyi aynen kabullenir hale gelmiş, artık bir alet: Avrupa malı ise iyi, bir bilim adamı Avrupalı ise doğru vs. haline gelmiş veya getirilmiştir. Avrupa'dan İslâm aleminin ithal ettiği şeylerin yalnız alet, edevat, don, makine mi olduğunu sanıyorsunuz? Onların son elli yıldır kabul etmedikleri ilmi ve fikri olarak Avrupa'da kabul edilemeyen birçok İZM Türkiye'de ve diğer İslâm ülkelerinde tazeliğini korumakta, ahlaksızlık mı? O da taklit edilenler içinde en başta gelenlerden biri olarak korkunç boyutlarda kokuşmuş tazeliğini sürdürmektedir. Sözü uzatmadan ne demek istediğimize gelelim.
Bir Hadisi Şerifte: Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.); "sadelik imandandır" buyuruyor ve islamın ifrat ve tefritten kaçan itidali emreden bir din olduğu da biliniyor. Şimdi tüm müslümanlardaki olabilecek iman, ahlak, amel ve yaşam biçimlerinin kritiğini yapmaya varmısınız? Varmısınız; müslümanlar ne hale gelmiş. müslümanlar ne hale getirilmiş görmeye, nasıl helale haram, harama helal dedirtilmişi nasıl farz-ı ayn ilimleri bile bilemeyen zırr cahillerin İslâm adına ahkam kesecek kadar İslâm'ı küçük gören, hobi gibi gören gençlik yetiştirilmiş; nasıl Abdülkadir Geylani'nin yerine Sokratlar Platonlar oturtulmuş; İmam-ı Azam'ların yerine bilmem kimler konuşulur olmuş; nasıl, nasıl, nasıl...
Sadeliğin müslümanın en güzel özelliklerinden biri olduğunu söylemiştik ki bu giyimde, kuşamda, konuşmada, yazmada, herşeyde müslümanın yapısında yer etmesi gereken şeylerdir. Gereken diyoruz; çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.): "Ona imandandır" demiştir, imanı kamil olan müslümanlar olsaydık giyimde, kuşamda manzara bu hale gelmezdi. İfrat ve tefritten itidale İslâm'ın emri olduğu için sarılsaydık haram yaftacılığından hoş görüye, gıybetten, hasetten, yalandan, doğruya, kardeşliğe koşardık.
Yani herşey o kadar açıkki hastalığımız ne, derdimizin ilacı ne, nasıl kurtulacağız çok açık. İnanın çok açık. Ama imanı bunalımda, ahlakı perişan, fikri bulanık, hasta hem de çok hasta, çok azı hariç alayı hasta bu ümmete Nakşibendi Hazretlerinin şu sözü İle cevap vermek geliyor içimden: "Neyleyelim, nasıl anlatalım?" İşimiz zor, gerçekten çok zor. Çok kolay olduğu halde zor. Çok kolay çünkü İslam fıtrata uygun, kolay kabul edilir bir din, emirleride baştan aşağı hikmet. İşimiz zor, çünkü ümmet-i Muhammed'in fıtratı bozulmuş.
O zaman durum gayet açık: Hastayız hem de çok hasta. Kalbimizi tasfiye aklımızı pis "izm" kalıntılarından tezkiye, nefsimizi temizlemeye ihtiyacımız var. Yüzlerce benim gibi, benden daha güzel bu gerçekleri anlatan alimlerimiz, aydınlarımız daha önce de oldu. Ne kafa koydular bu millette, bu ümmette, ne de doğru dürüst ölçü ki bu yazılanları anlasın, otursun da kendinin kritiğini yapsın o zaman lüzumsuz mu bu yazmamız, cihadımız, tebliğimiz derseniz HAYIR.
Çünkü biz sadece dertleri dizip, ilaçları tavsiye etmezsek lüzumsuz olur.İlaç Allah dostlarıdır, velilerdir. Tarafsız ve sağduyuyla birazcık tasavvuf tarihini, velilerin ne yaptıklarını, ne için yaratıldıklarını kavrayanlar kesinlikle göreceklerdir ki başka çaremiz yok. Gidiş kötüye doğru, varış cehenneme. Hala anlamıyor musunuz? Eminim hala anlamıyorsunuz. Çünkü size göre evliya "mazlum, boynu bükük, başına vur ekmeğini al, ne yapsın canım sende evliya cihadı". Aman pısırıkların adı da evliya oldu; işte sizin utanç verici ölçünüz ve iğrenç mantığınız. Hemen hatırlatalım yarası olan gocunur. Biz bu sözleri tüm müslümanlara mı söylüyoruz, öyle mi sanıyorsunuz? Kendisi evliyaya yukarda dediğim gibi kötü zanlarda bulunmayan insan bu sözlerimize alınıyorsa mutlaka nefsindendir. Yalan mı söylüyoruz yani, bir gezin bakın müslümanlarla konuşun erinmezseniz tek tek konuşun; kaçta kaçı veli deyince aklına pısırık, işsiz, güçsüz, hakkını hukukunu aramayan, cihaddan kaçan bir kişi gelmiyor. Göreceksiniz müslümanların ekseri çoğunluğu böyle düşünüyor, böyle inanıyor, o yüzden ya, müslümanım diyenlerin çoğu fasık, meyhanede bilmem nerelerde ya da camilerde, mescidlerde ama evliyaya deminki anlattığımız gözle bakıyor ve baktırıyor. Ama son yıllarda Allah'a şükürler olsun, hızla veliler hakkında ölçülerin düzeldiği de bir gerçek ama hala ekser çoğunluk Allah'a harp açmış durumda. Çünkü Evliyaya fikri, fiili saldırılar düzenleniyor, halk da tasavvuf ve tarikatı hala dudak bükerek karşılıyor. O yüzden "Allah'a savaş açmışlar" diyoruz ve o yüzden şu hadis-i kudsiyle kendi muhasebelerini yapıp kararı kendilerinin vermesini istiyoruz, kimin mi, "Ben Allah'a savaş açmam, haşa" diyen ama veliye de suizan eden kimsenin.
Hadis-i kudside Rabbimiz şöyle buyuruyor "Benim velilerime, evliyalarıma buğz eden, dil uzatan, dudak büken bana harp açmıştır. "Bu hadis-i kudsi sahihtir ve meşhurdur. Kimseyi psikolojik baskı altına alıp, tasavvufçu ve sofi etmek gibi bir niyetimiz de yok. Zaten herkesin sofi olması gerekmediği gibi zaten herkes de sofi gibi yaşayamaz. Ama söylemek istediğim tasavvuf büyüklerine, evliyaya karşı dikkatli olmamız gerektiği. Bir düşünün, adı evliyaya çıkmış herhangi bir insanın arkasından her türlü dedikoduyu yapıyoruz, şimdi o adı evliyaya çıkmış zat ya evliyadır ya da değildir, iki ihtimal vardır. Nasıl cesurca takva, Allah'tan korkan biri, evliya olma ihtimali olan birine bu kötülükleri yapabilir. "Ya evliyadır ya da değildir" deki "ya" akıllı insanı korkutmaz mı? ' "ya" takva insanı titretmez mi? mümkün mü ki titretmesin. Şimdi bir Örnek verelim; Elinizde iki tane boş kağıt olduğunu düşünün, birinde "-öleceksin-" diğerinde "-yaşayacaksın-" yazılı Yunan kafiri sana bu oyunu oynuyor tabii. Yani eminsin, Ölecek çıksa öleceksin, yaşayacak çıksa yaşayacaksın.
Bu bir kura olsa. Hangi baba yiğit elleri titremeden o kağıtlardan birini rahatça alır. Belki, ölürsem şehit olurum diye yunandan alınır ama veliye savaş açanın da Allah'ın has kulu Allah'ın hoş kulu olmadığı açık. Şimdi sadede gelelim baştan dediğimiz gibi modern tekniğin doğurduğu makinaların ve ürettikleri sonradan ihtiyaç haline getirtilen lüks adını alan aslında biraz düşünülürse çoğu ihtiyacımız olmayan şeyleri ihtiyaç gibi görüp onları kazanmak için "hayat mücadeledir" Siyonist ekolü ile çalan çırpan insanlar haline geldik. Sekiz saat çalışıp dört saat de mesai yapan, eve geldiğinde sadece posası kalan ümmet-i Muhammedi bu hale getiren nefsinin, şeytan ve onun avrupalı dostlarının, ona "televizyon da al, video da, şunu da bunu da al, al ki bize benze, al ki memleketinizdeki uşaklarımızı kullanarak televizyon, basın ve diğer yollarla sizi avucumuza alalım, beyninizin hareket merkezlerini verin bize ki sun'i impulslarla beyninizi istediğimiz gibi yönlendirelim" demiş gibi olmuyor mu?
Oluyorsa ki sanıyorum bu kadarcığını anladınız, oluyor. O zaman, ne yapmamız gerekiyor onu anlatalım: Yapmamız gereken çok basit. Bir peygamber varisi bulmak ve O'na ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olmak.
Allah bize sevdiklerini, bizi de sevdiklerine sevdirsin.
Amin.
Şenel İLHAN