Feyz bir gönül coşkusu, sevgi ve merhamet şelalesi ve asrın hengamesinde İslam'ın ısrarlı savunucusudur. Nitekim gönüllüler ordusundan oluşur. O nedenle de ulvi düşünür ve gönüle hitap eder. İnsanı aziz bilen bir anlayışla ve Yaradanın emaneti olduğunun idrakiyle insanımızın şahsında tüm insanlığı kucaklamayı hedeflemiştir. Bunu yaparken de hedefinin büyüklüğünü bilir. Ve o nedenledir ki, kendini bu meselede sadece hizmetçi bilir. Hizmeti kendinden bilmemek ise O'nun en güzel hasletidir. Bu hasleti ise İslam'ın asrımızda en sağlam ölçüsüyle, Evliya'nın eteğinde kazanmıştır. Çünkü Evliya'nın eteğinde bükülmüş ve o şedid nefsini, gözyaşlarıyla birlikte O büyüğe emanet etmiştir.
Günümüz insanına tasavvufu anlatmak gibi zorlu bir görevi, Evliya'nın ruhsat, himmet ve duasıyla üstlenen Feyz, her asırda sorumlulukların en güzeli ve en büyüğü olan "Cihad" ameliyesini hizmetinin temeli ve "her şeyi" saymış ve onun ağır yükünü omuzlamıştır. Çünkü fikri bozuk, zihni dağınık ve değişik felsefe gıcırtıları arasında benliğini kaybetmiş bunalımlı insanlara, kendini bulma ve aslına dönme noktasında yardımcı olmanın işlerin en zoru olduğunu bilir. İşte bu nedenledir ki Feyz; insanlığa bu konuda yapılabilecek en güzel yardımın, ona Evliyayı anlatmak ve onu Evliya'ya sevketmek olduğunun alabildiğine farkındadır. Ve tüm samimiyetiyle bu gerçeğe inanmış, yaşamış ve gönül vermiştir.
İnsanın "bedenden" ibaret olmadığını; onun henüz tanıyamadığı ama tanıyınca kendisini seveceği bir de ruhi cephesi olduğunu, kendinden nefret eden ve böylece acı çeken günümüz insanına anlatmak ve o cephesini kendine tanıtmak amacıyla yola çıkmıştır Feyz. O nedenle de en büyük acıların ruhi acılar, en büyük zevklerin de ruhi zevkler olduğunu görmek ve göstermektir O'nun görevi...
Bu vesileyle ulaşılacak her insandan kendinin sorumlu tutulduğunun şuuruyla, görevini layıkıyle yerine getirmek için canla başla çalışma cehdindedir. Karşılık beklemeyi ise basitliklerin en büyüğü sayar. Ve bu uğurda, bırakın karşılık beklemeyi, her türlü iftira ve dedikoduları göğüslemeye de hazırdır. Çünkü bilir ki; o da Allah (Celle Celalühu)'tandır. Ne var ki, yaptığı mücadelenin farkında olmanın şuuruyla, kendisine saldırılmasından kastın İslam'a saldırı olduğunu bilir ve misliyle mukabele etmeyi mücadelenin gereği sayar...
İslami bir tokluk içinde mücadelesini sürdüren Feyz, söyledikleri ve yazdıklarına dört dörtlük inanarak teslim olduğu içindir ki, okuyucusu üzerinde derin tesirler bıraktığının farkındadır. Ve tüm samimiyetiyle yapıcı eleştirilere de açıktır. Çünkü Feyz'in okuyucusundan da beklediği tavır budur. Nitekim bu samimiyet, İslam'da "seha" dediğimiz güzel hasletin -doğru olan söz ve düşünceyi, ağırına gitse de kabul etmek - müslümanlar arasında yaygınlaşmasına vesile olmaktadır. Bu diyalog zemini, kabiliyetli insanların hizmet etmesi ve Allah (Celle Celalühu) yolunda ilerlemesi için pek elverişli bir zemindir.
Nitekim İslam'da akıl, seha ve muhabbet, kişinin Allah (Celle Celalühu) yolunda ilerlemesi için "kabiliyetli" olduğuna delil kabul edilmiş ve o insanlar da "kabiliyetli" addedilmiştir. Toplumsal dinamiklerin, kabiliyetli insanların elinde şekilleneceğine olan inancımızı ve bu konuda Feyz'in üstlendiği görev ve sommluluğu burada bir kez daha tekrarlamak istiyoruz...
Şimdi biraz da, kısaca Feyz personelinden bahsedelim: Feyz, birbiriyle latifeleşen, birbirini seven sıcak ve samimi insanların birarada bulunduğu bir dergi... Gayesi Allah'a hizmet, gayesi insana insanı anlatmak ve kendini tanıtmak... Evliya tellalı olmak!..
Bu nedenle hizmetin kadrini, zamanın kıymetini çok iyi bilir. Kaliteli insanın önemini de...
Tabii ki, gayesi hizmet olmayan insanların aynı havayı teneffüs etmeleri ise mümkün sınırlarını çoktan aşıyor. Çünkü hizmet, fedakarlıktan geçer. Fedakarlıktan kasıt koşmaktır, Allah yolunda, kayıtsız ve şartsız... Samimi olmayanınsa bu meşrepten nasibi, bu hasletten de payı yoktur. "İslamı öylesine yaşayın ki aranızda münafıklar barınmasın" hadisi ise bütün güzel fiillerin test edildiği bir ortamda müslümanın kalitesini ortaya koymakta. Çünkü bu kapı ve bu meşrep, en ulvi ağızların dahi övmekle yüceleceği pek yüksek bir kapıdır. Ve ne sahte fiillere ne de anlamsız faziletfuruşluklara yer
yoktur, o tatlı ve ulvi dünyada...
Feyz samimiyettir, ihlastır. Bu nedenle Allah için sevmek, Allah için buğzetmek taviz verilmez bir esastır Feyz'de. Yani Feyz bir tür olgunlaşma enstitüsüdür. Öz ile sözün aynı olması da çabalarının temelini oluşturur.
Hatalar, Feyz'i "şifahane" kabul etmekle çözülür. Bu anlayış aynı zamanda karşılıklı anlayışa ve günübirlik meselelerin halline de temel teşkil eder. Bu durum Feyz personelinde, "talep" dediğimiz haslet nedeniyle en geçerli kuraldır. Çünkü bu ulvi yolda, talepli insan; hatalarını gören ve acziyetini bilen insandır. Çünkü, bilirler ki; sahte kemalat peşinde koşmak, öyleymiş gibi görünmek meseleyi halletmez. O nedenle Feyz personeli "riya" dediğimiz nefis hastalığı ile mücadele peşindedir ve laf olsun diye; "Nasılsın, iyimisin?" demeyi dahi sevmezler. Çünkü Feyz'de üzüntüler samimice paylaşılır, sevinçler gibi...
Ve en ulvi duygular bayraklaşır. bir dostun yüreğinde ve paylaşılmış bir dostluk zemininde merhametler yansır. Feyz ailesi, bu tavrıyla bir bütünlük arzeder ve herşeyiyie bir bütündür, yumruk gibi, taş gibi...
İçlerindeki tatlı sertlik görüntülerine de yansımıştır. Sertliği, tevazu (vakar) ile zilleti ayırdedemeyenleredir. Çünkü, karşısında sürekli olarak kendini pohpohlayan insanlar görmek isteyen kişiliksizlere, başka türlü bir tavır sergilemek de zaten mümkün değildir. Feyz; böyle davranmayı da İhlasın gereği saymaktadır.
Hareketlerinde nefsaniyet, enaniyet ve varlık kokan, ömürleri fiili olarak varlık iddiasıyla ve fiili yalancılıkla (riya) geçmiş insanların, tepkiye dayalı psikolojik tatmin dolu davranışları, hareketlerinde dengeli bir pratiği oturtmuş, itici gücü Allah (Celle Celalühu) korkusu ve Allah (Celle Celalühu) sevgisi olan Feyz camiasını, engin insan sevgi ve saygısına rağmen temkinli ve duyarlı kılmıştır.
Nitekim Hz. Ali (k.v)'e "Şu insan sizin hakkınızda kötü söylüyor, dedikodu yapıyor" dendiğinde "Ben ona ne iyilik yaptım ki?" veciz ifadesini kullanıyor. Bu nedenle herşeye rağmen 'Taş atana kek atmak" Feyz'in düsturu olmuştur. Çünkü İslam yolunun büyükleri böyle tavsiye etmiş ve böyle yaşamışlardır. Nitekim onların dünyasında kendisine sürekli kötülük yapanlara dahi, sanki sürekli iyilik yapmışcasına, hiç kalbi oynamadan iyilik yapmak esas olmuştur. İslam'dan nasibi olanlarınsa muhteşem İslam büyükleri ve bu yolun sevdalıları dururken, başkalarını taklit etmeleri de düşünülemez. Rehberi farklı ve idrakleri "kıt" insanların ise idrak sınırlarının çok ötesinde bir haslet!.. Anlayıp yaşayanlardan Allah (Celle Celalühu) razı olsun.
Burada Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi'nin o güzel beyitlerini hatırlatmadan geçemeyeceğim:
"Alemi sen kendinin kölesi, kulu sanma Sen Hakk için alemin kölesi ol, kulu ol.
Nefsin hevası ile mağrur olup aldanma, Yüzüne bassın kadem her ayağın yolu ol.
Gararsız hem ivazsız hizmet et her canlıya, Kimsesizin, düşkünün ayağı ol, eli ol".
Feyz Dergisi olarak yayın hayatımızın başlangıcından bugüne kadar sabırla, azimle çalışmalarımızı sürdürdük. Ayağımıza takılan çakıl taşlarına ise aldırıyor gibi yapıp aldırmadan yolumuza devam ettik. Bundan sonra da tüm gücümüzle devam edeceğiz. Ve bu sayımızda bugüne kadar çok merak edildiğine inandığımız "Feyz'i", sizlere cesurca anlatmaya çalıştık.
Evet, insanın kendini anlatması gerçekten zordur. Üstelik de ne sahte tevazulara yer vermeden, ne de Allah rızası için örnek olacağına inandığımızda kendini anlatmaktan çekinmeden...
Çünkü Resulullah (S.A.V.)'ın; "Ya Rabbi, beni başkalarının gözünde büyült, kendi gözümde küçült ki sözüm dinlensin" hadisi gereğince, "acaba riya mı yapıyorum?" hissine kapılmadan, İslam'ı anlattığının ve kendi şahsında İslam'ı temsil ettiğinin şuuru içinde, gerektiğinde, alabildiğine kendini anlatmayı da becerebilmeli müslüman...
Becerebilmeli ki, kendi şahsında İslam'a düşmanlık edenlere karşı, diğer müslümanlar nezdinde de bir tepki hareketi geliştirebilsin, İslam'a ve müslümanlara düşmanlık edene dersini verebilsin...
Allah'a emanet olunuz. Alper Yücel ZORLU