Kardeşlik Ahlakının Neresindeyiz /Hüseyin Ustaoğlu

   Kardeşlik, sıhriyet bağıyla olduğu kadar, inanç birliğine dayalı bir kurum olarak da İslam'ın üzerimize yüklediği önemli mükellefiyetlerdendir. Aynı anne ve babanın çocukları olmanın getirdiği kardeşlikte, öncelikle soy birliğine bağlı bir hukuk oluşmaktadır. İnanç birliğine dayanan kardeşlik ise, bizzat Allah (cc.) tarafından emredilmiş, tesis edilmesi gereken önemli bir kurumdur. Kardeşlik kurumunun oluşturulması ferdi ve sosyal hayatımız için gerekli olduğu kadar, ahiret hayatımız açısından da son derece önem arzetmektedir.

Bir ferdin mutluluğu toplum içindeki saygınlığı ile doğrudan orantılıdır. Toplumun iyi bir toplum olması ve ayakta kalabilmesi için de, o toplumu oluşturan fertlerin insanîlik testinden geçebilmesiyle mümkündür ancak. Şayet, toplumda insanlar birbirini kardeşi gibi yakın görüyorsa o toplumun uzun ömürlü olmasının önünde hiçbir engel gözükmemektedir. Nitekim, tarih bunun en güzel örnekleriyle süslenmiştir. Kardeşlik kurumunun zayıfladığı zamanlarda ise hiç şüphesiz, acı günler kaçınılmaz olmuştur…

İslam dini; "Mü'minler kardeştirler."(1) diyerek, toplumu inanç birliği temeline dayalı bir kardeşlik eksenine oturtmuştur. Sevgili Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de; "Bir mümin bir diğer mümin için, bir kısmı diğer kısımlarını kuvvetlendiren bir bina gibidir." (2) buyurmak suretiyle toplumun ayakta kalabilmesi için, kardeşler arasında birbirleri üzerine önemli hak ve görevler yüklemiştir.

Bir kişinin diğer bir kimseyi kardeş görebilmesi ve bu düşüncesini devam ettirebilmesi için elbette ki, ona karşı güzel duygular içinde olması gerekir. Duyguda ortak noktayı yakalayamayan bir birlikteliğin devam etmesi pek mümkün gözükmemektedir. Yani, kardeşlik bağını sadece bir söylem olmaktan çıkartıp öze taşıyabilmek için, kardeşliğin gereği olan maddi ve manevi ne türlü bedel varsa, onların karşılanması gerekmektedir. Bir kimseye "canım kardeşim" diyebilmek için o ifadenin karşılığını, duygu olarak yüreğimizde hissetmemiz, samimiyet açısından da bir zorunluluktur. Zîra; dille ifadesini bulan bir söylemin, gönülde işgal ettiği bir alan yoksa, dostluk seviyene gelemeyeceği ve kalıcılığını yitireceği aşikardır. Kısacası kardeşlikte de duygu ve paylaşım esastır. İnsan, kardeşiyle neleri paylaşmaz ve paylaşmak istemez ki? İmkânlarını, duygularını, ortak fikir ve düşüncelerini, dertlerini, sevinçlerini…

Kardeşinin zor gününde her türlü imkân, o zorluğun bertaraf edilmesi için seferber edilmez mi hiç? İşte Ensar ve Muhacirinin kardeşliği bunun en güzel örnekleriyle dolu değil midir? Fedakârlığın sınırlarını zorlayan, aklın baş edemeyeceği bir duygusal bütünlük ve yardımlaşma söz konusudur onların hayatlarında. Tarihin örneğine bir daha rastlayamayacağı numune bir kardeşliktir onların birliktelikleri. Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki düşmanlığın, İslam'ın gönüllere girmesiyle nasıl kardeşliğe dönüştüğüne tarih, imrenerek şahitlik etmektedir. Kâinatın Efendisi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) inşa etmişse bir toplumu, elbette "asrı saadet" olmalıdır o devrin adı. O sistem içindeki insanlar birbirlerine azılı düşmanlık ederken; "Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile bizi geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla." (3) diye dua etmelidir birbirlerine. "Sizden hiçbiriniz müslüman kardeşini sevmedikçe gerçekten iman etmiş sayılmaz." (4) diye emredilmelidir, Onun inşa ettiği numune toplumun insanlarına. Ancak bu emre karşılık verip, düşmanlıklarını terk ederek dostluk kapısını aralayanlar başarabilirdi, bu güzellikleri. Ve, hayatlarında büyük devrim yapabilenler birer "ashab ve yıldız" olup, aydınlatabilirdi, bizim yolumuzu…

Öyleyse, şimdi dönüp bir bakalım nasıldır bizim kardeşliklerimiz ve dostluklarımız. Yakın çevremizden başlayarak dünya coğrafyasında yaşamakta olan Müslüman kardeşlerimizin durumunu inceleyelim. Bosna-Hersekte, Afganistan da, Irakta, Kerkük'te, Doğu Türkistan da, Çeçenistan da Filistin de… yaşanan zulüm, katliam ve işkencelere tepkimiz ne şekildedir? Onlar öldürülürken, namusları çiğnenirken neden film izleme duyarsızlığındayız? Bu hale gelmemiz de bizim katkımız var mı, yok mu, üzerimize düşen vazifeleri yapabiliyor muyuz, kardeşlerimiz diye bir derdimiz, tasamız sözkonusu mu? Kardeşlik sadakatimiz ve akdimiz nasıldır, ne şekle gelmiştir diye kendimize hiç soruyor muyuz? Sadakatimiz yara almışsa kardeşliğimiz bundan sonra nasıl devam edecektir vb. sorular, her ferdin tek tek şahsında cevabını araması gereken hususlardır…

Günümüzde inanç ve ahlakî değerlerden her geçen gün biraz daha uzaklaşılıyor olması, kardeşlik bağlarımızın da zayıflamasına neden olmuştur. Çeşitli bahaneler ve uydurma sebeplerle kardeşler arasına, İslam dinine düşmanlık etmek ve Müslümanların arasını bozmak isteyenlerce nifak sokulmuş, çıkarcılık, cehalet ve nemelazımcılık gibi kayıtsızlıklar da, infak müessesi ve isâr denilen güzel ahlakları rafa kaldırmıştır. İslami ahlak ve erdemlerden uzaklaşmanın bir sonucu olarak da bu noktada oluşumuz bile yadırganmaz ve sorgulanmaz hale gelmiş veya getirilmiştir..! Başımıza daha büyük sıkıntılar gelmemesi için aklımızı başımıza alarak kendimizi toparlamalıyız. Efendimizin şahsında yaşayarak ve yaşatarak tesis ettiği devrim niteliğindeki Ensar ve Muhacir kardeşliğini ve Osmanlının, kendi dininden olmayanları bile gıpta içinde bıraktığı kardeşlik hukukunu örnek alarak, kendimizi yeniden imar ve inşa etmeliyiz. Bir an evvel, bu ideal kardeşlik ahlakının günümüze yansımaması noktasındaki hicab ve elem verici durumdan kurtulmalıyız... Ancak bunlara dikkat etmek suretiyle, Efendimizin sahabelerine hitaben; "Sizler benim ashabım/arkadaşlarımsınız. Benim kardeşlerim, beni görmeden bana iman edenlerdir. Ben Rabbimden, sizlerle ve beni görmeden bana iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını ve içimi ferahlatmasını istedim" (5) müjdesinin muhatabı olabiliriz.

Gerek aynı dine mensup ülkelerle, gerek aynı vatanı paylaştığımız Müslüman kardeşlerimizle, gerekse ferdi olarak bir arada yaşadığımız kimselerle iyi ilişkiler içerisinde olunmalı ve İslam kardeşliğine uygun bir hayat tarzı benimsenmelidir. Kardeşi kardeşe kırdırmak, fitne, fesat, bölücülük ve ayrımcılığı körüklemek isteyenlere, Gönüllerin Efendisi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kardeşliğe sunduğu açılım ve güzel reçetelerle cevap verilmelidir.

Müslümanların birbirlerini sevmeleri ve dayanışma içinde olmaları İslam kardeşliğini pekiştirecek en etkili yoldur. Bu nedenle tüm dünyadaki mü'min kardeşlerimizle daha samimi ilişkiler içinde olunmalıdır. Kalplerimizdeki kin, garaz, birbirimize karşı olan kötü düşünce ve niyetlerden uzaklaşarak kalplerimizi sevgi ikliminde buluşturmalıyız. İslam'ın kardeşlik hukukunun temelinde öncelikli olarak sevgi, saygı ve yardımlaşmanın yattığını unutmadan hareket etmeliyiz. İkili ilişkilerimizde yaşadığımız tatsızlıkları düşmanlığa dönüştürmeden telafi etmeli, özür dilemeli ve affedici olmalıyız...

Ancak bu şekilde olunursa müminlerin arasındaki kardeşlik bağlılığı kuvvetlenir, Dünyada da "Kardeşlik Haftası" kutlamalarına gerek kalmadan özlenen kardeşlik sistemi tesis edilebilir. Böylelikle takvimlerle kardeşliği hatırlatma ve belirleme ihtiyacı içine düşmekten kurtulup, sadece bir hafta değil, her daim kardeş olduğumuz hatırda tutulur.

Birbirlerini sevip, sayan, birbirlerinde kusur aramayan, haset, kin ve düşmanlık etmeyen ve kardeşi için her türlü imkânını seferber edebilen insanların oluşturduğu fert ve toplumlardan olmak dileğiyle.

Hep, kardeşçe kalın.

Hüseyin USTAOĞLU / email: huseyin_ustaoglu37@hotmail.com

Kaynaklar:
1- Hucurat;10
2- Müslim
3- Haşr;10
4-Buhari, Müslim
5-Kenzu'l-Ummal, H.No: 34581