İnsan yaratılış itibariyle sosyal bir varlık. Bu sebeple de çevresindekilerle sürekli iletişim halindedir. Hatta iletişim insanın temel ihtiyaçları arasındadır diyebiliriz. İnsanlarla sağlıklı iletişim kurmayı başarabilenlerin ise daha mutlu oldukları bilinen bir gerçek. Lakin dünyada zevke düşkünlük, benmerkezcilik çığ gibi büyüdükçe insanların birbirleriyle ilişkileri de bozulmaktadır. İnsanların büyük bir çoğunluğu ya çıkar hesaplarıyla diğerleriyle iletişim içerisinde(buna iletişim değil iletişimsizlik demek daha doğru), ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek bananeci. İnsan ilişkilerindeki kanser kadar tehlikeli olan bu parçalanmalara, her ne kadar dünya düzeni ekonomik şartlar gibi bahaneler sebep gösterilse de, kanaatimce insanilik çizgimizin dejenerasyonu daha gerçekçi bir sebep. Çevremize baktığımızda mutsuz, yalnız insan yığınları görmek hiçte zor değil.
Toplumsal ilişkilerin sağlam olabilmesi için en başta, toplumun çekirdeği olan aile içindeki, iletişimin sağlıklı olması gerekir. Sağlıklı iletişim için aile içinde herkes kendi yerini bilmeli ve sorumluluklarının farkında olmalı. Sorumluluklarının ve aile içindeki konumunun farkında olan eşler problemler karşısında sen ben davasına düşmezler. Biz bilinci yerleşmiş ailelerde huzur hâkim olduğu gibi topluma faydalı bireylerin yetiştirilmesi de kaçınılmazdır.
Aslında temeli evlilik akdiyle atılmış olan ailede eşler birbirlerine olan ihtiyaçlarını bilerek ve kabul ederek hayata bakarlarsa her şey daha kolay olur. Eşlerin birbirlerine olan ihtiyaçlarının en başında sevgi, saygı, sadakat ve karşılıklı güven gelir. Mevlana Hz.'leri diyor ki "Sevgi acıları tatlandırır, bakırları altın eder. Sevgi sayesinde bulanık ve durgun sular duru hale gelir."
En kötü zamanlar bile eşlerin birbirlerine olan sevgisiyle daha kolay atlatılabilir. Çünkü samimi sevgi beraberinde insana has birçok güzel ahlakın da gelişmesine sebebiyet verir. Eşler birbirlerini seviyorlarsa fedakâr da olurlar zaman zaman birbirlerine müsamaha da gösterebilirler. Sevgiyle birlikte; merhamet, vefa ve bir evlilik için hakikaten çok önemli olan dayanışma duygusu da gelişir. Kısacası sevmeyi ve sevginizi göstermeyi becerebilirseniz aileniz için yapabileceklerinizin sınırlarını genişletmiş olursunuz hatta aile bağlarınızı kopmamacasına sağlamlaştırmış olursunuz.Sevgisizliğin insana ve aileye verdiği zararı anlamak için sokaklarda bali çeken, hiç için insan öldüren, hak etmediğini zorbalıkla insanlardan almaya çalışanlara bakmak yeterli olur sanırım.
Bugün, dünyanın tek süper gücü olarak gösterilen Amerika'nın, sevgisizlik yüzünden çekirdek ailesinin genel itibarıyla sadece anne çocuk veya sadece baba çocuk olacak kadar küçüldüğü bilinen bir gerçek. Ki kendileri de tabiri caizse bu gerçeğin iliklerine kadar farkında olduklarından, Hollywood'da Rambo'culuk oynamaktan vazgeçtiler ve artık daha çok aile içerikli senaryolara rağbet ediyorlar. Çünkü ailenin toplumun ta kendisi olduğunu, aile sağlam olmazsa toplumda karmaşanın, suç oranlarının ne kadar arttığını yakinen gördüler. Bunun içinde yıllardır, diğer toplumların 'sağlam aile değerlerini' planlı bir biçimde çökertmeyi en etkili silah olarak kullanıyorlar.
Ne acı gerçek ki Türk aile yapısı da bu yapılanmadan oldukça zarar gördü. Uyanmazsak zarar görmeye de devam edecek. Aslında mevzu oldukça uzun ama aile içi iletişimde sevginin önemini anlamak için bu kadarı da yeter herhalde. Konumuza dönersek sevgisizlik ya da sadece kendimize sakladığımız sevginin ailede huzursuzluk, mutsuzluk, düzensizlik getireceği aşikâr. Diyelim sevgi meselesini aştık peki saygı nedir?
Saygı; onun öfkeli olduğu anlarda susup beklemektir. Ortam yumuşayınca var olan problemi çözme girişiminde bulunulmalı. Saygı; eşini düşündüklerinden, hatalarından, dolayı küçümsememek kınamamaktır. Hoşgörü ile birçok yanlış huzursuzluk nedeni olmadan telafi edilebilir.
Saygı; bencilliği bir tarafa bırakıp eşinin duygularını, ihtiyaçlarını göz önüne alarak gerektiği kadar 'sencil' olabilmektir. Saygı; isteklerimizi onun üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışarak kabul ettirmek değildir. Kendisine verdiğimiz değeri dilimizle tavrımızla eşimize gösterirsek, çoğu zaman isteklerimizi anlaması için gözümüze bakması bile yeter. Kelama hacet kalmaz.
Saygı; eşimize kızdığımızda, hakaret dolu bir ağızla onun karşısına çıkmamaktır. Haklı dahi olsak. Öfke anında söylediklerimizden daha sonra mahcup olabiliriz ya da öfkemizin izlerini silmemiz bizim yıllarımızı alabilir.
Evlilik birlikteliğinde ne kadın erkeğin ne erkek kadının malı değildir. Evlilikte, erkek ve kadın bir yapbozun parçaları kadar birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Eşler birbirlerini anlamak için yeterli çabayı gösterip, birbirlerini dinlemeyi becerebilirlerse, ön yargılarının esiri olmazlarsa, zor zamanlarında yıkıcı eleştirilerde bulunup, işi yokuşa sürmeden diyalog kurabilirlerse her şey daha kolay halledilebilir. Aksi takdirde evlilikler enkaza dönüşür ki etrafımızda örnekleri pek çoktur. Anlaşılan odur ki; evlilikleri çıkmaza sokan, aile bireylerine evi cehenneme çeviren problemlerden çok, fertlerin birbirleri ile sağlıklı iletişim kuramamalarıdır. Yine söylüyoruz konuşmayı, dinlemeyi, anlamayı, empati kurmayı(kendini karşısındakinin yerine koyma), affetmeyi, hoşgörüyü, karşımızdakinin bizim üzerimizdeki hukukunu göz ardı etmeden yaşamayı öğrenelim, öğrenelim ki sağlıklı iletişim kurabilelim.
Emin olunuz ki ailemizle kuracağımız sağlıklı iletişim bizim hayatımızı kolaylaştıracaktır.