Allah'ın gönderdiği ve din adını verdiğimiz bütün davetlerin özünde iyi insan özelikleri yatar. Çünkü Allah gönderdiği davetlerle, insanları iyiye ve sonra daha da iyiye yöneltmiştir. Her davet ve her davet ile gelen kitaplar, insanların bir önce gönderilen davete oranla daha iyi insan olmasını, Allah'a daha iyi kulluk edebilmesini ve Allah'ı daha iyi tanımasını sağlamıştır. Bu sebeple, bir Hıristiyan'ın veya bir Yahudi'nin iyi insan olması, din seçimini doğru yaptığından ötürü değil, kendisinin kabul ettiği dinin Allah'ın gönderdiği bir din olmasından ötürüdür. Allah (Celle Celalühü) elbette ki hiçbir dönemde kötülüğü tavsiye etmemiş ve kötü bir din göndermemiştir.
Sadece bir öncekinden daha iyi olanı gönderme zamanı geldiğinde, yani insanlar buna hazır hale geldiğinde daha mükemmelini göndermiştir. Bu arada öncekini iptal de etmemiştir. Sadece yeni bir kitap geldiğinde, doğal olarak öncekinin hükmü kalmamıştır. Zira hiçbir haram hiçbir kitapta helal olarak bildirilmemiştir. Mesela Kur-an'da namazı farz kılmıştır ama önceki kitaplarda kılmayın veya kılmazsanız da olur dememiştir. Yani zamanı gelince farz kılmıştır. İçki her zaman haramdı. Bütün peygamberler ferasetleri ve derin düşünme yetenekleri sayesinde içki içmemiş, kumar oynamamış, zina etmemiştir ama insanların bu yasaklara uyma yetenekleri gelişene kadar bunlarla ilgili ayet gönderilmemiştir. Tıpkı bir insanın çocukken anlamadığı bir konuyu büyüyünce anlaması gibi. Mesela Nuh Peygamber zamanında domuz eti yenmemesi ile ilgili ayet gönderilmemiş olması, domuz etini helal kılmadığı gibi haram da kılmamıştır. İnsanlardaki ferasete bırakılmıştır. Böyle bir durumda, o konu ile ilgili ayet henüz gönderilmediği için feraseti az olan kişilere bir günah yüklenmemiş, feraseti yüksek olup da ayet gönderilmediği halde bunun haram olduğunu düşünebilen nadir kişiler ise bu tefekkürlerine göre makam almışlardır.
Nuh Peygamberin yaptığı gibi veya Nuh Peygambere uyanların yaptığı gibi. Ancak, herhangi bir Peygambere o konu ile ilgili ayet geldiği anda, artık o dönemdeki insanların söz konusu emre itaat konusundaki becerilerinin kemale ermiş olduğu kesindir ki ayet gelmiştir. İşte bu gelişmeler, insanların zeka ve sosyal yaşantılarına paralel olarak gelişmiş ve Kur-an ile en iyi aşamaya gelmiştir.
O halde net olarak görülüyor ki, dinler yoktur, din vardır. O din de İslam'dır. Daha açık bir ifade ile, Hıristiyanlık, Yahudilik, Musevilik, Katolik veya Protestanlık gibi dinler yoktur ve böyle bir din de gönderilmemiştir. Allah (Celle Celalühü) hiçbir dönemde farklı bir din göndermemiştir. Bütün Peygamberlerin dini İslam'dır ve bütün kitaplar ve sahifeler de İslam dininin ayetleridir. Çünkü ayetle bildirildiği gibi "Allah indinde din İslam'dır."
Bu şu demektir ki; Allah'ın bir dini, yani ahlakı vardır ve bu din de İslam dinidir. Allah'ın ahlakı başka başka değildir ve değişmez. Şayet Allah bir ahlaktan başka bir ahlaka geçmemişse –ki ahlakını hiçbir zaman değiştirmemiştir- o halde Allah kitap ile yaptığı davetlerde hep İslam dinini göndermiş ve Peygamberlerini de İslam dini üzere yani Müslüman olarak göndermiştir. Bir başka deyişle, Allah her zaman insanları İslam'a davet etmiş ve bu davetini ayetler ve Peygamberler vasıtası ile yapmıştır. Allah'ın gönderdiği davetleri Musevîlik, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi tabirlerle ayrı bir din olarak lanse eden ise Allah değil, insanlardır. Bu ayırım Allah'ın yaptığı bir ayırım değildir. Mesela Musevîlik, bir dinin adı değildir. Musa'ya bağlı olmak manasındadır.
Aynı şekilde, İsevîlik yani Hıristiyanlık da Hz. İsa'ya bağlı olmak, İsa ve İsa'ya gelen kitaba uymak manasına gelen bir tâbirdir. Hz. Musa'ya bağlı olmak, ayrı bir dine bağlı olmak manasına gelmez. Tam aksine Allah'ın dinine bağlı olmak anlamına gelir ki, Allah'ın dini de İslam'dır. Hz. İsa da yine Allah'ın dininin ayetlerini getirmiş ve bütün Peygamberler gibi o da insanları Allah'ın dinine davet etmiştir. Nedir Allah'ın dini ?, Allah'ın dini İslam'dır. Allah ayetinde böyle söylüyor. Benim dinim İslam'dır diyor. Şayet Kur-an'dan önceki dönemde Allah'ın dini Hıristiyanlık olsaydı, Allah İncil'de dininin Hıristiyanlık üzere olduğunu bildirirdi.
Peki nereden çıktı bu dinler ?. İşte anlatmak istediğim konunun püf noktası da bu zaten. Allah dinler göndermemiştir. Allah her dönemde tek olan ve zaten kendi dini olan İslam dinine davet etmiştir. Allah hiçbir özelliğini terk etmemiş, hiçbir özelliğini de sonradan edinmemiştir. Aksi halde şöyle düşünmemiz gerekirdi ; Allah önce Yahudiliği, sonra Museviliği, sonra Hıristiyanlığı, en sonunda da İslam dinini seçti, daha önceki dinlerini beğenmedi..? Bu mümkün mü. Allah'ın, insanları değişik dinler göndererek şaşırtacağını düşünebilir misiniz. Veya devamlı olarak din değiştirdiğini...
O halde Allah her zaman İslam dinine davet etmiş ama bu davetini azar azar yapmıştır. Her dönemde İslam dininden, insanların uygulayıp katlanabileceği kadarını göndermiş ve sonunda da insanlar üzerindeki dinini tamamlamıştır. Dikkat ederseniz, ayetlerinde de "yeni bir din" den bahsetmemiş, ama "üzerinizdeki dinimi tamamladım" demiştir. Yani zaten kendi dini ve tek dini olan İslam dinini belirli dozlarda göndererek tamamlamıştır. Özetle, İslam dini "son din" değil, Maide suresinde bildirildiği gibi, Hz. Muhammed'e gönderilen "Kur-an ayetleri ile tamamlanmış olan tek din" dir. Aksi halde Allah Resulü "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar" der miydi. Bütün dinlerin fıtratı İslam olmalı ki, her doğan da İslam fıtratı üzerine doğabilsin.
Dolayısıyla bir hıristiyan, hıristiyan olmakla elbette ki iyi bir insan olmuştur ama Müslüman olmadığı müddetçe daha iyi insan olamaz. Zira Allah daha iyisini, yani en iyisini bildirmiş, bunu kabul etmeyen kişi ise yetenekli olduğu halde daha iyi insan olmayı reddetmiştir. Diğer bir tabir ile, başka bir dine bağlı olan kişi, sayfalarının birçoğu eksik olan bir Kur-an ile ibadet eden kişidir. İnsanlar, İslam'ın değişik versiyonlarını "din" olarak sınıfladığı için, ben de ifade ederken elbette ki "dinler" diye ifade ediyorum. Aksi halde belli bir cemaatten bahsederken onları sınıflama yapmadan belirtmek bizim için çok zor olurdu. Zaten Allah (Celle Celalühü) da ayetlerinde, insanların oluşturduğu dinlerden bahsederken, yine insanların isimlendirdiği tabirleri kullanarak ayetlerin açıklamasını kolaylaştırmıştır. Yani Allah, "Biz Yahudi'yiz" diyen bir topluluğa hitap ederken "Yahudiler" diye hitap etmiş, "Biz Hıristiyan'ız" diyen bir topluluğa hitap ederken de "Hıristiyanlar" diye hitab ederek, ayette kastedilen toplumun hangi toplum olduğunu insanlara, insanların anlayacağı şekilde bildirmiştir.
Peki, hiçbir dine inanmadığı halde iyi olan insanlar var, onların durumu nedir derseniz, onlar da Allah'ın insanın fıtratına verdiği iyi özellikleri çalıştıran kişiler oldukları için iyidirler. Yani iyilikleri dinsizliklerinden ötürü değil, İslâm fıtratı üzerine yaratılmış olmalarından ötürüdür. Belki kendileri bunun farkında değillerdir ama her insan hem de her dönemde Allah'ın dini olan İslâm dininin özelliklerine göre yaratılmış, İslâm dinindeki bütün güzel ve iyi özelliklerin tohumları kendisine verilmiştir. O kişi bu tohumları besleyip beslememekte kendi cüz-i iradesi ile baş başa bırakılmıştır. Allah'ın verdiği İslam özelliklerinin ne kadarını çalıştırabilmişse, o kadar iyi insan olur. O halde net olarak görülüyor ki, kişi hangi dine bağlı olursa olsun, dininin vecibelerini yerine getirdiği müddetçe iyi insandır. Dinsiz ise, kendisine Allah tarafından verilen İslâm özelliklerinin Allah vergisi olduğunu kabul etmediği halde bu özellikleri kullandığı müddetçe yine iyi insandır. Fakat Allah (Celle Celalühü) bildirdiği ayetlerle, insanları bazı meseleleri yapmakla, bazılarını da yapmamakla mükellef kılmış, yapılması ve yapılmaması gereken konuları emretmiştir. Söz konusu emirler bizim keyfiyetimize bırakılmamış, kesinlikle uyulması emredilmiştir. Bu emirlere uymanın adına da insanlık değil, "Kulluk" denmiştir.
İşte, Müslümanlar da dahil olmak üzere bütün dinlerdeki insanların düştüğü hata budur. Kulluk Allah'ın sadece büyüklüğüne değil, bütün emirlerine boyun eğmektir. Allah'ın bildirdiği her emre uymaktır. Bunları yerine getiren nasıl Allah'ın kulu ise, getirmeyen de Allah'ın kuludur. Fakat yerine getiren kişi kulluk eden, yerine getirmeyen ise kulluk etmeyen bir insandır. Veya sadece iyi bir insandır. İşte bu özellik de yaratılış sebebi değil, yaratılış özelliğidir. İki bacağınız veya bir çift gözünüz olması gibi bir yaratılış özelliğidir. Yaratılış sebebi ise Allah'a ibadet etmektir. Biz zaten insan olduğumuz için iyiyiz. Kötü insan yoktur, kötülük eden insan vardır. Allah hiçbir insanı kötü yaratmamıştır. Bütün insanlara güzel özellikleri yani İslâm fıtratını vermiştir. Bunları kullanan kişinin insanlığı iyi, kullanmayanın ise insanlığı kötüdür, bu yüzden ona kötü insan derler. Yani insan olarak kötü değildir, yaptığı şeyler kötü olduğu için kötülük eden insan olmuştur. Bu bir tercihtir, bir insan öyle değil de böyle olmayı tercih etmiştir. Hırsızlık yaparak veya çalışarak kazanmak gibi bir tercih.
Allah din değiştirmez, kendi dininden başka bir din göndermez. Hiçbir zaman da farklı bir din göndermemiştir. Bir Peygamber Allah'ın dininden başka bir din getiremez. İnsanlar, her Peygamber ile gelen kitabı ayrı bir din olarak lanse ederek asırlar boyu devam ede gelen büyük bir hata yapmışlardır. Oysa her Peygamber getirdiği kitap ile bir önce gönderilen İslam'dan daha detaylı olan İslam'ı getirmiştir. Böylelikle Allah (Celle Celalühü), kendi dini olan İslam'ı insanlara bezdirmeden ve alıştıra alıştıra göndererek Kur-an ile tamamlamıştır. Milyarlarca insan ise Allah'ın gönderdiği ayetleri falanca din-filanca din zannederek İslam dinine bağlı olarak yaşamaya devam etmektedir. Üstelik de eksik ve tamamlanmamış bir İslam'a göre yaşamaktalar. Yani uçak icat edildiği halde buradan Çine deve sırtında gitmeye çalışan kişi gibiler. Anlaşılmaz bir inat. Allah feraset versin.