Bunca ilim adamı hemen her gün medya kanalları ile insanlara dini bilgiler aktarmakta, nasihatler vermektedir. Fakat dikkat ederseniz hiç birinin sözleri vecize olarak duvara asılmamıştır. Neden..? Zira zamanımızda ilim sahiplerinin çoğu, ilimlerini kendilerine makam, kariyer ve gelir olarak kullanmaktadır. Başka bir tabirle, ilimlerini kendilerine sermaye yapmışlardır. Oysa sözleri vecize olarak tarihe geçmiş olan insanların amacı Allah idi. Onların istekleri dünyalık nimetler ve şöhret değildi. Konuştukları gibi yaşayan insanlardı. Şimdi ise çoğu ilim adamının (doğruları anlatsalar bile) yaşantılarında bunu uygulamadıklarını görüyoruz. Böyle bir insana "Peki sen neden söylediğin gibi yapmıyorsun" dediğimizde, gayet klasik bir yanıt alıyoruz ; "Sen benim ne yaptığımı boşver, imamın dediğini yapacan, yaptığını yapmayacan.."
Nefret ettiğim bu klişe söz, ne acıdır ki hemen hemen bütün Müslümanların yaşantısında adeta ölçü olmuş vaziyette. Doğruları söyleyen büyük bir kesim, kendi söylediği gibi yaşamadığı için, bu sözü kendilerine savunma kalkanı edinmiş halde yaşamaktadır. Halbuki Şeyh Mevlana gibi hiçbir insandan böyle bir yanıt almak mümkün olmamıştır, olamaz da. Örneğin Şeyh Abdülkadir Geylani hz. hayatta olsa ve kendisine aynı soruyu soracak olsam eminim şöyle cevap verirdi, " İster dediğim gibi yaşa, ister yazdığım gibi yaşa, ister yaşadığım gibi yaşa, hepsi de aynı şey." İşte İNSAN budur. (eey kurban olduğum Allah…!)
Zira gerçek mürşitler hiçbir sözün veya makamın arkasına sığınmaz. Sadece Allah'a (Celle Celalühü) sığınırlar. Bunun sebebi, Şeyh Mevlana'lar gibi gerçek mürşitlerin her sözünün ve davranışlarının Allah için olmasıdır. Makam, şöhret veya mal için değil. Hal böyle olunca, şöhret sevdasında olan bir ilim adamı vefat ettiğinde, önceleri kabrine ailesi ve arkadaşları, daha sonraki yıllarda torunları gelir ama daha ilerideki yıllarda ise hiç kimse gelmez. Onun yakını, çevresi, ilgileneni işte ancak o kadardır. Şayet bir takım eserler yazmış ise, onlar da kütüphane köşelerinde araştırma ve inceleme yazısı adı altında tozlanır gider. Fakat bir evliyanın, yani ilim adamı değil de alim olan gerçek bir mürşidin ne kabristanının ne de kitaplarının baş ucu asla boş kalmaz. Yüzyıllar geçse de kabirlerine akın akın ziyaretler edilip, kitapları da elden ele dolaşır. Üstelik de hiçbir akrabalığı ve yakınlığı olmayan milyonlarca farklı kişi tarafından. Hatta bu olay, yılın bazı günlerinde yıldönümü v.s. gibi formalite icabı olarak değil, her Allah'ın günü aynı şekilde gerçekleşir. Herrrr gün…! Bu durum, onların hakiki kulluklarının ve gerçek mürşitler oluşlarının ne muhteşem bir ispatıdır öyle değil mi.?
Evet, onlar konuştukları gibi yaşayan, yaşadıkları gibi konuşan, Resulullah ne yapmışsa onu yapan, Allah'ı (Celle Celalühü) bir an bile akıllarından çıkarmayan, kalp kırmayan, Allah için kazanıp Allah için harcayan ve özellikle ölümü hiçbir zaman unutmayan, gerçek mürşitlerdir. Doğal olarak, kendine kariyer ve mülk edinmeyi birinci sıraya alıp, evliyaların tasavvuf dedikleri Allah kulvarını ikinci sıraya koyan kişilerin de bir gün akıllarında Allah (Celle Celalühü) ve Resulü (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kalmayacak, zamanla unutulacaktır. Hem de kendileri bunun hiç farkına varmadan asıl amaçları olan Allah'ı unutacaklardır. İkinci sıraya konulan her şey, unutulmakla karşı karşıyadır. Allah dostlarını hasır altı eden bir ilim adamı nasıl olur da bir gün öleceğini ve bunun hesabını Allah'a vereceğini düşünemez.? İşte bu haldeyken onlara ölüm gelir ve kendisini hatırlatır. Tabii ki yeryüzünün halifesi olan insan için bu çok kötü bir sondur ve kısa, hem de çok kısa bir sürede unutulur giderler.
Ölümü unutmak, ahreti, sorguyu, cehennemi unutmaktır. Azrail ile saklambaç oynanmaz. Ne kadar gizlenebilirsin ki… Bir gün mutlaka seni bulup ebeleyecektir. Akıllı insan odur ki, yüzyıllar boyu unutulmayan Allah dostlarının gösterdiği yoldan gider ve onların tavsiyelerine kulak verir. Bu yol tasavvuf yoludur. İlim adamları bu yola girmedikçe ne kendilerini kurtarabilir, ne de bir kişinin kurtulmasına vesile olabilir. Gelecek nesillerin kurtulmasına ise asla. Onlar sadece kendi yaşadıkları dönemdeki bir avuç insanı ve bir de kendilerini tatmin edip giderler. Dileğimiz odur ki, islamî ilimlerle ilgilenen tüm ilim adamları, her sohbet ve araştırmalarında evliyalardan bahsetsin ve onların gittiği tasavvuf yolunu tavsiye etsin. Ama öyle görünüyor ki, bu tür ilim adamları inatla evliyalardan bahsetmeden sohbet ve yazılar üretmeye devam edecekler. Bu yüzden bir evliya aşığı olan ben de ömrümün sonuna kadar ilim adamları ile alimler arasındaki o dağlar denizler kadar farkı anlatmaktan asla vaz geçmeyeceğim. Evliyaları küçük gören ilim adamlarının küçüklüğünü her fırsatta yüzlerine vurmaya devam edeceğim. Taa ki onlar inatlarından vaz geçip, evliyaları baş tacı edene kadar.
Allah'a emanet olun.