Annelik İç Güdüsü

Annelik içgüdüsü, Allahu Teala'nın kadınlara bahşetmiş olduğu bir nitelik. Nitelik diyoruz çünkü öyle donatıları var ki, hem bedenen, hem ruhen sağlıklı şahsiyetli bireylerin yetişmesinde büyük rol oynayabiliyor.

Anne daha rahmine düşmeden çocuklarını sever. Henüz gözlemci olduğu konumda dahi çevresindeki anneleri, bilerek ya da bilmeyerek izleyerek bir çocuğa yapılacak ya da yapılmayacakların listesini kafasında oluşturur. Ve ceninin ilk oluştuğu andan itibaren zaten doğuştan fıtratında var olan annelik içgüdüsü kuvvetlenir.

Hayvanatı gözlemlediğimiz de dahi annelik içgüdüsünün kuvvetini rahatça anlayabiliriz. Mesela korkaklığı ile nam salmış tavukların, civcivlerini nasıl koruduğuna çoğumuz şahit olmuşuzdur. Tavuk, civcivlerine zarar gelmemesi için tüm cesareti ile istisnasız her an tetiktedir. Bir tilki ile kahraman edasıyla ölümüne bile kapışabilir. Keza aslanın avını parçalamak için kullandığı pençeleri, yavrusuna şefkatle uzanır. Aslan kendisi aç kalacağını bilse dahi bulduğu et parçasını yavrularına yedirir. Hatta aslanın bu tavrından çok etkilenen psikologlar bir deney yapmaya karar vermişler. Açlık, seks, annelik içgüdüsünü karşılaştırmak ve hangisinin daha kuvvetli olduğunu anlamak maksadıyla beyaz fareler üzerinde bir deney yapmışlar. Bir anne fareyi, kafeste bir hafta süreyle aç bırakırken aynı zamanda hem eşinden hem de yavrusundan ayrı tutarlar. Bir hafta sonra, belli bir mesafe öteye yavrusunu, eşini, yiyecek ve suyu ayrı ayrı koyduktan sonra kafesi açarlar. Merak ve Heyecanla ilk olarak hangisine gideceğini gözlemlerler. Sonuç oldukça şaşırtıcı. Kafesin önüne çıkan anne fare tereddütle, önce hangisini seçeceğine karar vermekte çektiği kısa bir zorluktan sonra, ilk olarak koşarak yavrusunun yanına gider onu sevip okşadıktan sonra, karnını doyurur en son eşine koşar. Deney gösterir ki annelik içgüdüsü diğer içgüdülerin önündedir.

Bilim adamlarının deneyde beyaz fareleri kullanmalarının nedeni gösterdikleri tepkilerin, insanların gösterdikleri tepkilere yakın olması hasebiyledir.

Lakin doğada annelik içgüdüsüyle en çok koruma yapan varlık insandır. Yavrusunu ayaklarının üzerinde durabileceği zamanlarda bile ona müdahale eden yine insandır. Çocuk yürümeye başladığında, çocuğa müdahalelerde başlar. Koşma düşersin, yapma bir yerin acır cümleleri artık sık sık kurulur. Yanlış anlaşılmasın."Saldım çayıra Mevla'm kayıra" misali çocuğu tamamıyla bırakın demiyoruz. Mutlaka çocukları bir takım tehlikelerden korumak lazım. Ama onu korurken keşfetmesine engel olmamalı, öğrenmesine set çekilmemelidir. Çocuklar bazen düşerek, oradaki tehlikenin farkına varabilmeliler. Canı yandığında, kendisi aynı acıyı bir daha yaşamamak için azami gayreti gösterecektir zaten. Kaldı ki çocuğun evin sınırları içinde bazı tehlikeleri sizin kontrolünüz altında yaşaması o tehlikeyi evin dışında yaşamasından daha az can yakıcıdır. O halde evlatlarımızı onların hazır olduğu alanlarda özgür bırakabilmeliyiz. Tabii bu alanların yaşlarına uygunluğuna da dikkat etmeliyiz.

Anne babası tarafından kendisine -korumak adına - gerekli gereksiz müdahale edilen çocuklar; kendine güvensiz, korkak şüpheci, kararsız olabilmekteler. Buda ergenlik çağına gelindiğinde içinden çıkılması güç problemlere neden olabilmektedir. Bir bakarsınız ki korumacılık adıyla baskı altına alarak üzerinde hâkimiyet kurduğunuz evladınız ya çok asi, ya da hayatın hiçbir alanında başarılı olamayacak kadar pısırık biri olur çıkar. Ki birçok anne baba bunun kendi hatalarından kaynaklı olduğunu düşünemediklerinden "bu çocuk küçük iken böyle değildi, ne olduysa arkadaş çevresinden oldu." diyerek sadece şikâyet ederler. Ve çözüm için çaba sarf etmek yerine ömürleri oldukça evlatlarıyla amansız bir didişmenin içine girerler.

Halbuki insanoğlu evlat sahibi olmaya karar verdiği andan itibaren hem aklen hem kalben, evladına karşı asıl görevinin onun tüm ihtiyaçlarını karşılamak değil de, onu hayata hazırlamak olduğunu kabul eder ve bu kararlılıkla tavrını ortaya koyarsa ileriki yıllarda oluşması muhtemel birçok problemi daha ortaya çıkmadan bertaraf etmiş olur. Aksi takdirde hem aile hem de çocuk mutsuz bir hayat sürer.

Öyle ise Allah-u Tealanın biz annelere verdiği bu muhteşem içgüdüyü korkularımızın, endişelerimizin, vesveselerimizin yönetmesine izin vermeyelim. Unutmayalım ki annelik içgüdüsü bize çocuklarımızı baskı altında tutmak için değil, onları hayata gereği gibi hazırlamak için verildi.