Tevrat'ın Tensiye kitabının 18.babı;"İsrailoğullarına söyle, onlara, kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber göndereceğim." "O kendiliğinden bir şey söylemeyecek, ben ne istemişsem, ne söylemişsem onu insanlara tekrar edecek."
Kur'an-ı Kerim'de Saf Suresi'nin 6. ayetinde Hz. İsa; İsrailoğullarına hitaben; "Ey İsrailoğulları, ben Allah'ın size gönderdiği bir elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik ediyorum. Ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan Peygamberi de size müjdeliyorum" buyurmaktadır. İşte bugünün İncillerinde de Yuhanna İncilinde de Hz. İsa, kendisinden sonra gelecek bir kurtarıcı müjdesini vermektedir ki, bu, Kur'an'daki Hz. İsa'nın müjdesini tasdik etmektedir, doğrulamaktadır. İsrailoğullarının kardeşleri dediğimizde İsmailoğulları anlaşılır. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, Hz. Musa'nın ağzından, İsrailoğulları'na diyor ki, "İleride İsmailoğulları'ndan yani sizin kardeşlerinizin arasından bir Peygamber göndereceğim. O kendiliğinden söylemeyecek, Ben ne demişsem onu söyleyecek." Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimizin bir vasfı ve niteliği olarak; "O kendisinden bir şey söylemez, kendi heva ve hevesinden, nefsinden… Onun söylediği ancak vahiydir." ifadesi de Tevrat'ta Hz. Musa'nın ağzından kurtarıcı olduğu söylenen kişinin Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olduğunu gösteriyor.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kur'an-ı Kerim'de de ifade buyrulduğu üzere, "âlemlere rahmet olarak" gönderilmiştir. Peygamberimizden önceki peygamberlerin her biri belli bir coğrafi bölgeye, belli bir kavme gönderildiği halde Peygamber Efendimizde belli bir coğrafi bölge ve bir kavim sınırlaması yoktur. O ilahi olarak yani bütün insanlığa gönderilmiş, evrensel ve rahmet peygamberidir. Peygamberimizin geleceği, daha önceki kutsal Kitaplarda da yazılmış, ifade edilmiş, belirtilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'in ifade ettiği vechile ve şekilde gerek Tevrat'ta gerekse İncil'de Peygamberimizin geleceği müjdelenmiştir. Kur'an-ı Kerim yanlarında bulunan Tevrat ve İncil'de geleceği yazılı olan o ümmî Resûle uyanların kurtuluşa ereceklerini bildirmekte ve Peygamberimizin sıfatlarını, niteliklerini saymaktadır ki, Peygamberimizin en bariz nitelikleri insanlığa iyiliği emretmesi, kötülükten onları nehyetmesi, bize iyi şeyleri helal kılması, kötü şeyleri haram kılması, geçmiş ümmeti ve ümmetlerin üzerine onların hataları sebebiyle yüklenen ağır yükleri onlardan kaldırması yani insanlığa bir bakıma rahmet olması... Peygamberimizle ilgili Tevrat ve İncil'deki bu müjdeleri, Kur-an'da belirtilen bu müjdeleri, bugünün Tevrat'ında ve İncil'inde bulmamız da mümkündür.
Bugünün Tevrat'ında muhtelif peygamberlerin ardından ileride gelecek bir kurtarıcı muştusu ve müjdesi bildirilmekte, belirtilmektedir. Bugünün Tevrat'ında Hanok diye geçen İdris (AS)'ın, bugünün Tevrat'ında Hz. İbrahim'in, bugünün Tevrat'ında Hz. Musa'nın ağzından ve başka peygamberlerin ağzından ilerde gelecek bir peygamber muştusu, bir kurtarıcı muştusu müjdelenmektedir.
Hatta Tevrat'ta Hz. Musa'ya hitaben Cenab-ı Hak, Tevrat'ın Tensiye kitabının 18. babında der ki, "İsrailoğullarına söyle, onlara, kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber göndereceğim." Bu ifade bugünün Tevrat'ında vardır. "O kendiliğinden bir şey söylemeyecek, ben ne istemişsem, ne söylemişsem onu insanlara tekrar edecek." Şimdi, İsrailoğullarının kardeşleri dediğimizde İsmailoğulları anlaşılır. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, Hz. Musa'nın ağzından, İsrailoğulları'na diyor ki, "İleride İsmailoğulları'ndan yani sizin kardeşlerinizin arasından bir Peygamber göndereceğim. O kendiliğinden söylemeyecek, Ben ne demişsem onu söyleyecek." Bakın, Kur'an-ı Kerim'de Peygamberimizin bir vasfı ve niteliği olarak; "O kendisinden bir şey söylemez, kendi heva ve hevesinden, nefsinden…
Onun söylediği ancak vahiydir." ifadesi de Tevrat'ta Hz. Musa'nın ağzından kurtarıcı olduğu söylenen kişinin Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olduğunu gösteriyor. Yahudiler, bugünün Tevrat'ında ve kendi kutsal kitaplarının diğer bölümlerinde yer alan ve ilerde gelecek kurtarıcı müjdesini, Mesih diye algıladılar Mesih diye telakki ettiler, Mesih diye adlandırdılar. Ve bekledikleri Mesih'in gelmediğine ama mutlaka geleceğine inanmaktalar ve hala o Mesih'i beklemekteler. Hıristiyanlığa gelince, Hıristiyanlar, Yahudilerin kitaplarında müjdelenen kurtarıcının Hz. İsa olduğunu, onun geldiğini, dolayısıyla Yahudilerin bekledikleri Mesih'in de insanlığın beklediği kurtarıcının da Hz. İsa olduğunu kabul edip ona inandılar. Ne var ki, Yahudiler Hz. İsa'yı, Hz. İsa Yahudilerden olduğu halde kabul etmediler.
Ne peygamber saydılar ne kurtarıcı saydılar. Hıristiyanlar, beklenilen kurtarıcının İsa Mesih olduğunu ve Hz. İsa ile artık peygamberliğin sona erdiğini, yeni bir kurtarıcının gelmeyeceğini İsa Mesih'in kıyametten önce tekrar yeryüzüne gelerek, insanlığı tekrar kurtaracağını yani Deccalle mücadele ederek, savaşarak yeryüzünde mesihî bir krallık kuracağına inandılar. İslam'a gelince; Müslümanlar gerek Tevrat'ta söz konusu edilen müjdelerin gerek İncil'de Hz. İsa'nın ağzından yapılan müjdenin, başka biri değil, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) olduğuna inanmaktadırlar. Yahudilerin Tevrat'ında yer alan müjde, gerçekten Peygamber Efendimizdir. Hıristiyanların kutsal kitabında Hz. İsa da; "Bu iş benimle bitti, artık bir başka kurtarıcıyı beklemeyin." demiyor. Hz. İsa da bugünün İncillerinde yani Yuhanna İncil'inde; "Ben gidip Baba'ya yalvaracağım, o başka bir kurtarıcı gönderecek' diyor.
Yani "Paraklit" gönderecek diyor. "Ben gitmezsem o gelmez."diyor. Bugün size söyleyeceğim daha pek çok şey var ama şimdi söylersem tahammül edemezsiniz. Fakat o geldiğinde o size, benim söyleyeceklerimi de söyleyecek.' diyor. 'O kendiliğinden bir şey söylemeyecek, her ne alırsa, her ne duyarsa onu söyleyecek' diyor. Hz. Musa (as) bu iş benimle bitti demedi. Kendisinden sonra gelecek bir kurtarıcıyı müjdeledi. Sonraki peygamberler de aynı şeyi yaptılar. Hz. İsa da bu iş benimle bitti demedi. O da kendisinden sonra gelecek bir kurtarıcıyı 'Paraklit' adıyla andı ki, Paraklit kelimesi eski Yunancada 'perikleitos' şeklindedir ve "övülen, methedilen" demektir.
O Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın ağzından İsrailoğullarına yapılan müjdedir ki, Ahmed kelimesinin karşılığıdır. Kur'an-ı Kerim'de Saf Suresi'nin 6. ayetinde Hz. İsa; İsrailoğullarına hitaben; "Ey İsrailoğulları, ben Allah'ın size gönderdiği bir elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik ediyorum. Ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olan Peygamberi de size müjdeliyorum" buyurmaktadır. İşte bugünün İncillerinde de Yuhanna İncilinde de Hz. İsa, kendisinden sonra gelecek bir kurtarıcı müjdesini vermektedir ki, bu, Kur'an'daki Hz. İsa'nın müjdesini tasdik etmektedir, doğrulamaktadır. Şu halde, varılan netice nedir? Varılan netice, Yahudi kutsal kitabında ileride gelecek kurtarıcı müjdesi, Hıristiyanların söylediği gibi Hz.İsa değildir. Çünkü Hz. İsa da "bu iş benimle bitti artık" dememiş, hemen ileride gelecek bir başka kurtarıcıyı müjdelemiştir.
Dolayısıyla hem Tevrat'ta hem İncil'de geleceği müjdelenen kurtarıcı, Kur'an-ı Kerim'de "hâtemen nebiyyun" diye buyrulan, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dir. Şimdiye kadar Allah katında insanlığa gönderilmiş kutsal kitaplar içerisinde ileride gelecek bir kurtarıcı müjdesi taşımayan tek kutsal kitap Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim artık, asırlardan beri beklenilen, müjdelenen kurtarıcının geldiğini, "âlemlere rahmet" olmak üzere gönderildiğini, Onun, 'hatemün nebiyyun', peygamberlerin sonuncusu olduğunu ifade etmiş ve artık bir daha peygamber veya kurtarıcı gelmeyeceğini, yegâne kurtuluşun o peygamberin insanlığa tebliğ ettiği ilahi kitap yani Kuran-ı Kerim ve o peygamberin, ilahi kitabı yaşayışı yani kendi sünneti olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla bugünün insanlığı, başka kurtarıcılar aramak yerine bugün görülen son Peygamberi ve Onun insanlığa tebliğ ettiği ilahi hakikatleri ihtiva eden Kitab-ı azizi Kur'an-ı Kerimi ve o peygamberin Kur'an-ı Kerim'i en iyi şekilde yaşayan hayatını, sünnetini, sözlerini rehber edinmek suretiyle ancak kurtuluşa erebileceklerdir.
Günümüzde batı dünyasında doğu dünyasında kurtarıcı iddiasıyla ortaya çıkan pek çok kişi var. İnsanlıktaki bu beklenti istismara yöneliktir. Bunların hiç birisi gerçek manada kurtarıcı değildir. Kurtarıcılık, insanın ancak ilahi kitaptaki emirleri, hükümleri uygulamak suretiyle yani Allah'ın bu kitapta verdiği ölçülere uygun yaşaması suretiyle mümkün olabilecektir.
Not: Prof. Dr. Ömer Faruk Harman'ın Kutlu Doğum Haftası nedeniyle Dergimize verdiği mülakattan alınmıştır. (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Görevlisi)