Allah'ın rahmetini çeken en güzel sebep, kalbin samimiyetidir. Allahu Tealâ, isteğinde samimi olmayan gafil kalbin duasını işitir, fakat kabul etmez. Arzu ve istediğinde samimi, sabırlı ve azimli olan kimsenin ise eli boş dönmez. Büyük veli Abdulkerim el-Cilî (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz), "İnsan-ı Kamil" kitabında, bütün başarının himmetteki samimiyete bağlı olduğunu belirtiyor" ve ekliyor: Kâmil mürşid, müridin isteğine değil, Allahu Tealâ'nın onun hakkındaki takdirine bakar.Kaderi mutlak; vardır ki onun gerçekleşmesi Allah tarafından kesin hükme bağlanmıştır.
Bu hükmü verilen şeyin gerçekleşmesi kaçınılmazdır ve onu dua ve himmet değiştiremez.Kaderi muallak; onun gerçekleşmesi bazı sebeplerden dolayı değişebilir. İşte kulun tövbesi ve sadakası, velinin ise himmeti bu kısımda fayda verir.
Arifler Allahu Tealâ'nın hikmetine aşıktır. İşlerin yapana değil, yaptırana bakarlar. Onlar kendileri ve talebeleri için hep Allah'a yaklaştıracak sebepleri ararlar. Kulun Allahu Tealâ'ya yaklaşması, nefsinin terbiyesine bağlıdır. Bu terbiye bazen çile ve meşakketle, bazen de dua ve himmet ile gerçekleşir. Bazı kalb marazlarından kurtulmak ancak fakirlik, yalnızlık ve çaresizlik neticesinde ola bir. Peygamberimiz bu konuyla alakalı "Bazı nefs hastalıkları vardır ki ancak fakirlikle temizlenir." buyurmaktadır .
Nesfle mücadelede ki en önemli unsurlardan birisi insanın başında bir mürşidin bulunmasıdır. Çünkü nefsin ve şeytanın bin bir türlü hileleri vardır.İnsana gelen duyguların nefsden mi yaksa ruhtan mı olduğunu çıkarmak zor bir iştir . İnsan her daim mürşidinin yanında olması mümkün değildir. Peygamberimizin buyurdukları gibi kişi sevdiği ile beraberdir .Onun için tasavvuf ehli her zaman gönlünü Allaha yakın dostlarına bağlayarak , uzakta ve yakıda başına gelen bela musibet ve sıkıntı hallerinde, Mürşid feraset ve keşfi ile görür ve müdahale eder.Böylece mürid mürşidinin himmet ve dualarıyla sıkıntılarından ve vesveselerinden kurtulur. Tabi bazı vesveseliler vardır ki onların psikoterapi ile çözüme ulaşılabilir... ( Bu apayrı bir konudur.)
Yakın zamanda öğrendiğim konuyla alakalı bir hadise beni derinden etkilemiştir. Çanakkale'nin şirin bir köyünde yaşamakta olan bir dostumuzun akrabası vardır. Kendisi çiğnerlerinden rahatsızdır. Izdırab içinde günleri geçmektedir. O kadar acı çekmektedir ki iniltilerini komşuları bile üzmeye başlamıştır. Doktorlara gider uzun tedavilerden sonra iyileşmez. Artık son çare olarak ameliyat olması gerekmektedir. Gün alınır,ama ne var ki bu ameliyat risklidir. O günlerde çokça dua edip yaradana yalvarmaktadır . Hatta bazı akrabaları acaba ameliyattan önce nasıl helalleşiriz diye düşünmekten kendilerini alamazlar. Doktora gidilir aylar sonraya gün alınır.
İşte çileli bekleyişin bir gecesinde rüyasında yanına hayatta olmayan mürşidi gelir. Onu bir güzel ameliyat eder. Hasta kan revan içinde uyanar,sanki ameliyatın yorgunluğu hala üzerindedir Ameliyat günü doktoruna gider. Röntgenler çekilir. Muayeneler yapılır. Doktor adama sende hiç utama yok mu hem ameliyat olmuşsun hem de bana kot role geliyorsun, git nerede ameliyat oldunsa oraya muayene ol der. Hasta itiraz eder efendim sandığınız gibi değil ben ameliyat olmadım dediyse de .Doktor efendi efendi bak ameliyat izin bile var diyerek hastanın bile fark edemediği ameliyat izini gösterir.Hastaya da ameliyat olmuştur, raporu verir.
Zorda kalan hasta durumu doktora anlatmak zorunda kalır. Bütün ısrarlarımıza rağmen raporu vermekten ve isminin açıklanmasına müsaade etmemiştir. İşte bu yol böyle güzelliklerle doludur. Mürşit mürşitliğini yapar velev ki ölmüş olsun mürit de hayasından ve yolunun düsturu gereği şöhretten kaçar. Kim demiş himmet mimmet yok diye. Bu olay bile başlı başına himmetin göstergesi değildir de ya nedir.
Rasulullah (A.S.) Efendimiz : "Asıl veren Allah'tır, ben ise verileni taksim edip yerine ulaştırmakla görevliyim." (Buhari, Müslim) diye buyurmuşlardır.
Allah himmetinizi daim etsin inşallah.