FEYZ: Mürşid-i Kamil diye bilinen Allah dostlarından velilerden İslamı gerçek manada yaşama noktasındaki müslümanlara faydalarından biraz bahseder misiniz?
S. MUHAMMED NURANİ HZ.: Millet günah deryasına dalıyor.. Bu günah deryasından da kendisini kurtarmak için de maneviyatları çok fazla olan Allah'ın büyük dostlarına gidiyorlar. Onlara gittikleri zaman fayda görüyorlar. Fayda görünce de orada büyük bir maneviyatın olduğunu hissederek oraya gidip gelmelerini arttırıyorlar. Yani bu büyük zatlar insanları cezbediyorlar, kendilerine çekiyor...
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in ruhaniyeti bu maneviyat gücü çok fazla olan zatların ekseri yanında bulunur. Bu büyük zatların manevi yardımıyla beraber, bu zatların Resulullah'a (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cebrail'e (a.s.) kadar uzanan silsiledeki mürşidlerin de himmetleriyle, kapısına gelen insanlara yardımcı olurlar. Allah-u Teala Resulullah Efendimiz'in ve himmet edenlerin hatırına rahmetini mürşidlere gönderiyor, onlar da insanlara veriyor.
Evet, zahirde nasıl meclisler varsa, manevi meclisler de vardır, hazırdır. Pazartesi ve perşembe günü Hira mağarasında devamlı toplanırlar ve dünyanın nizamını konuşurlar. Zahiri meclislerde olduğu gibi onların da başkanı, reisi vardır. Muhiddin-ü Arabi Hz. diyor ki; ''Ben bu meclise gittiğim zaman meclistekiler kalkarak bana doğru geliyor. Bu meclistekilerin bir kısmı yaşayanlardan bir kısmı vefat edenlerden bir kısmı da meleklerdendir. Sağ olanların rengi sürekli değişiyor, vefat edenlerin rengi ise değişmiyor. Sağ olanların rengi her meclise geldiklerinde değişim gösteriyor. Melekler ise ben geldiğimde karşıdan ayakları yere değmeden geliyorlar.
Melekler niye geliyorlar denirse onlar da hayata henüz gelmemiş, doğmamış evliyaların yerine geliyor oturuyorlar. Vakti gelip de onlar gelip oturana kadar devam edecekler.
Bir kitapta okumuştum. Muhiddin Arabi manen bir yere gitmiş. 10 sene kadar meleklerin arasında kalmış ve melekler devamlı cezbe ve zikir halindelermiş. 10 sene dolup eve geri dönünce benim 10 senedir yokluğum hakkında ne diyorsunuz diye ev halkına sorduğunda ''Sen her zaman ki gibi burada ve her zaman ki halindesin, yani devamlı buradaydın'' demişlerdir.
Zatın birisi de oğluyla beraber Gavs-ı Hizani Hz.'nin yanına geliyor. Oturup sohbet ediyorlar. O gelen zat oğluna diyor ki, ''Git benim tabakamı az önce oturduğumuz yerden getir, onu orada unutmuşuz'' diyor. Oğlu dışarı çıkıp 5-10 dakika sonra tabakayı alıp getiriyor..
Bunlar kalkıp gidince Gavs-i Hizani oğlu Bahaeddin'e ''Oğlum, o tabaka nereden geldi biliyor musun?'' diyor. Oğlu: ''Herhalde dışarıda bir yerde unutmuştu da alıp getirdi'' diyor.
Gavs-i Hizani Hz. ''yok'' diyor. O gitti Beytullah'ın bahçesinden aldı getirdi'' diyor. Oğlu nasıl bu uzun mesafeyi kısa zamanda katetti diye hayret edince ''Oğlum bunu çok görme, eğer O, babandan tabakayı isteseydi, baban oturduğu namazlığın altına elini sokup çıkarıp verecekti'' diyor.
FEYZ: Efendim, bir mürşid elinden tutup biat eden insanların bundan sonraki yaşantılarında neler tavsiye edersiniz?
S. MUHAMMED NURANİ HZ.: Mürşidlerin yanına gelen insanlar onların yanında temizleniyorlar. Fakat onların yanından ayrılınca bozulmamak için mümkün mertebe günah işlememek için gayret gösterecekler. Çünkü her şey insanın kendisine bırakılıyor.
Yasak edilenlerden kaçacaklar ki Allah'ın emirlerini yapmaya gayret edecekler, sevap için çalışacaklar mücadele edecekler ki gittikçe ilerlesinler. Yoksa bir nazarda kalbine muhabbet dolar. Sonra kötü bir iş yapar, haram yer, Allah'ın emirlerine isyan eder yavaş yavaş insanın muhabbeti kesilir. Muhabbet kesilince de eski haline döner.
Gavs'ın zamanında çok görmüşüz, muhabbeti çok fazla olan, cezbesi çok olanlardan şimdi hiç bir şey kalmamış.
Bir mezarlığın yanından geçtiğinde, kabirdeki ölünün haline vakıf olmak keşiftir. Keramet ise, Allah (Celle Celalühu) o kişiye herhangi bir şey hakkında kalbine ilham yoluyla bilgi akıtmasıdır. Bu keşif ve kerametin kapanmaması için de günah işlemeyeceksin.
FEYZ:Efendim bazen kitap okumanın karşısında olan sofiler görüyoruz. Onlar sadece mürşidimiz bize yeter diyorlar. Bazen de tam tersine şahid oluyoruz. Kitaplar bize mürşid olarak yeter. Ayrıca mürşide gerek yok diyorlar. Bu iki zümre hakkında ne buyurursunuz?
S. MUHAMMED NURANİ HZ.: Elbetteki okumanın faydası çoktur. Yalnız zikri bırakıp okumak değil, zikirle terketmeden kalan zamanlarında okumalıdır. Müslümanın kendisine gerekli olan şeyleri öğrenmesi farzdır. O öğrenip yapacak ki Allah'a kavuşsun.
Tasavvufa girmeyenler Allah'a kavuşamazlar. Eğer kendi kendilerine İslamı yaşamaya devam etseler, kendilerinde ilerleme olduğunda, keşifleri açıldığında şeytan devreye girerek onları bozar. Yani mürşidsiz olduğunda insan şeytanın hileleriyle başedemez. Yaptıklarını şeytan yıkar. Halbuki mürşid oldu mu, mürşid onu bırakmaz.''