Gel Ya Resulallah

O'nun hürmetine yaratılmış bir alem.. Ve cennetten ilk çıkış... Hz. Adem sırt üstü, dünyadan üçyüz küsür yıl pişmanlık yaşları akıyor. Gözündeki yaşların kuruduğu an gördüğü ilk nurlu görüntü arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulallah." ve ilk duasını yapıyor. Ya Rabbi arşta nuru yazan hürmetine beni affet. İlahi cevap anında tecelli ediyor. "Ya Adem eğer sen onun hürmetine kıyamete kadar gelecek olan soyunu da affetmemi isteseydin affederdim."
Bu olay ve onu takip eden nice aşklar... Kim onun narına yanmadı ki... Kendini bilen her kul ve Peygamber onun ümmeti olmak istedi. Nihayet kabul olunan Hz. İbrahim ve Hz. İsa'nın (AS.) duaları.
Hz. İsa (AS.) dan sonra alem fıkır fıkır... Dağ, taş, toprak, kuş, hava ve nefes alan bütün basiret sahipleri onu bekliyor. Nihayet bahtiyar dede en güzele en güzel anneyi seçiyor. Hz. Abdullah'ın nuru artık alemlerin en emsalsiz annesi Hz. Amine'ye geçiyor. Alem nura susamış. Hiçbir varlığın hayat sebebine susayamadığı kadar. Nihayet güzeller güzeli, merhamet abidesi, kelimelerin anlatmaya yetmediği ve bütün varlıkların yaratıcısına kavuşma ve benliğini bulmasının tek sebebi, merhamet edip aciz dünyaya teşrif buyuruyorlar. Anında dünya makam atlıyor. Yer yüzüne gelen nazar kıyamete kadar dünyayı nurlandırıyor.
Etrafında dolananlar birer mecnun. Onun harikulade hallerini nur cemaliyle bir arada görüp de akla sahip olmak mümkün mü?
Basiret sahibi olan gözler onun yollarında Bahira misali.. Dağ, taş, bulut ve Sevr Mağarasındaki yılan, örümcek, kuş alemde ne varsa onun hizmetinde, onun aşkında. Ya, hutbeyi ona yaslanarak okuduğu kuru kütüğün, ayrılışıyla ağlaması ve merhamet pınarının ancak yeni mimberin altına almasıyla susan kütük. Velhasıl şeytan ve tuzağına düşenler hariç her varlık, onunla var olmanın tadına varıyor.
Diğer tarafta en müstesna aşıklar. O'nun ayağına diken batmasın diye, bir nazarı kendine ulaşsın diye, O'nun bir duasını alabilsin diye dünya semalarından hayatlarını feda ederek bir bir kayan sahabe yıldızları
Ve bizler... 0 nurun alemden göçünden bindörtyüz sene sonra küfrün ayyuka çıktığı anda dünyadayız. 0 gideli gönüller çorak, adalet öksüz, umutlar kesik, alem daha bir başka yetim.
Ama benim bambaşka bir inancım var. Bedenimdeki ruhun şu anda varlığına, tenime, canıma hatta imanıma inandığım kadar inanıyorum ki o bu alemden, gerektiği her an dönmek üzere göçtü. Belki de sadece bedeni göçtü. Zaten onun ayağını kestiği alemde nasıl kıyamet kopmaz ki... Nitekim bu gün bizim yoluna gönül koyduğumuz ehl-i beyt aşkında o var. Her bülbülün figanında o var. Sofraya her tuzla başlayışta, orucu her su veya hurma ile açışta, her sarıkta, cübbede, günde beş kez her minarede, binlerce hatim, hatme ve salavatlarda, oturuşta kalkışta nihayet zerre miskal sevgiyi tadan her yürekte o var. Ama görene, duyana, hissedebilene. Ne mutlu ona kavuşan gönüllere, ne mutlu!
Heyhat! Ben ufukları gözleyen Bahira olmayı, yollara dökülüp o geliyor çığlıklarıyla Taleal Bedru dizelerini söyleyen ensar olma şansını çoktan kaybetmişim. Çoktan! Çoktan...
Yine de içimde bir buruk sevgi var. Hani bayramlığını hazırlayıp da bir türlü gelmeyen bayramı bekleyen çocukların ki gibi bir sevgi. Babasını hiç görmeyip te ahirette görmenin heyecanıyla bekleyen buruk yetimin kalbi gibi bir şey. Anlatılmaz sadece yaşanır bir aşk.
Hani tutulan bir yazı vardır son günlerde "Allah Resulu misafir gelse ne yaparsın?" diye... Evindeki uygunsuz şeyleri ve üzerini nasıl değiştirirsin diye devam eden bir yazı. İşte, ben buradayım. Etrafım ve davranışlarım ALLAH ve Resulüne ayan hatta günahkar kalbim bile. Ben her şeyimle buradayım, gel, gel YA RESULALLAH
Günahkar nefsimden sıyrıla-bildiğim kadar gafletimle, zulmetimle buradayım. On bir ayın sultanının rahmet taşan son on gününde, merhametlilerin en merhametlisisin merhametine ve hayvanata bile merhamet eden sen Alemlerin Efendisine sığınarak buradayım. Bütün azalarım ve Rabbim şahit. Seni bekliyorum Ya Resulallah, GEL!
Bulunduğum yer ne Ashab-ı Kehf'in mağarası gibi, ne halim Hz. Eyyub gibi, ne Yunus gibi yollara düştüm, ne Mevlana gibi ateşle piştim, ne Meryem gibi Mescid-i Aksa'ya düştüm, ne Hacer gibi çile çektim ne de Rabia gibi Hakka eriştim. Ben fitne devrinin bir acizi olarak Rabbimin kısmetince kafir nefsimin pençesinden kurtulabildiğimce buradayım. Seni bekliyorum. Gel, gel ki: Susuz gönlüm aşk şarabına kansın, kaskatı kalbim yumuşasın merhamete bansın. Gel, gel ki: Varlığım, bedenim, ruhum her şeyim hakiki varlığın tadına varsın. Sen gel ki Ene'yi yokluğun denizinden geçirip ezeli ve ebedi var olana ulaştırasın. Gel, sensiz olmuyor ya RESULALLAH, gel!
Gel ey peygamberler peygamberi, Amine'den doğar gibi gel! Hira-i Nur mağarasından karanlıkları boğar gibi gel! Gel ey Hatice'nin tomurcuğu, Aişe'nin goncası, Abdullah'ın tek meyvası gel! Mirac'tan iner gibi gel, Veda tepesinden gelir gibi gel! Bedir'den, Uhud'dan, Hendek'ten, Hayber'den gelir gibi gel! Yüz yıllarca arşa yükselen mazlumların ahını alır gibi gel! Nerde bir öksüz, dertli ağlasa onun yaşını silmeye geldiğin gibi gel! Kabe'ye, Arafat'a gelir gibi gel! Arştaki melekler, yetimler ağlayınca ağlarmış. ALLAH yetimleri sevindireni severmiş. Ramazanda yapılan hayırları kat kat edermiş. Ey yetimler yetimi alem sen gideli yetim. Boynu bükük ağlıyor. Sensiz asla olmuyor. Mazlumlar feryad-ı figan ediyor. Gönüller sensiz çoraklığa dönüyor. Gel bu yetimleri güldür, gel ya RESULALLAH! Gel ki gönüller gülşen olsun! Gel ki aşık maşukunu bulsun! Gel, gel ki alem ve gönlüm ebedi kurtuluşunu bulsun GEL, GEL, GEL, YA RESULLALLAH, GEL!