"Ben bir insanı Allah (c.c) için severim. Allah (c.c) için sevmiyorsam, gerekirse sevmediğimi de söylerim. Siz de bana öyle gelin, Allah (c.c) için niyeti halis olmayan arkadaşım bana bir bardak çayı vermesin, istemiyorum... Bu dünya denen gezegenden iğreniyor, tiksiniyorum ve bir an önce burdan gitmek istiyorum" derdi. Bunu daha çok insanlarla ilişkilerinde, onlardaki vefasızlık, hayasızlık, akılsızlık, edebsizlik gibi bir çok kötü hasletleriyle karşılaştığında söyler; dünyanın bir balçık gibi vıcık vıcık dolduğunu, iyi insanın azdan da az olduğunu ifade ederdi. Ve bu tür duyguların yoğunluğu içerisine girdiği zaman genellikle "Bu dünya denen gezegen" tabirini kullanarak, kendini bu insanların arasında garip, yalnız hissettiğini, insanların kendisine "tam tamlar gibi" garip ve ilkel geldiğini, sık sık böyle iç çekerek, esefle ifade ederlerdi. Bu arada bu tür serzenişlerden biz de çok müteessir olur, O'na maalesef ki yardımcı olamamanın ezikliğini, çaresizliğini içten içe hissederdik.
Evet, özellikle akılsızlık O'nu çok rahatsız ederdi. Akıllı görünümlü, kültürlü, bilgili gibi görünen ve toplumda öyle imajlar sergileyen kişilerden gördüğü sayısız, mantıksız söz ve davranışlarla çileden çıkar; "Ne olacak benim halim, kime ne söyleyeyim?..Yazı yazmaya bile elim gitmiyor. Kime, niçin yazacaksın ? Yazınca ne olacak ? diye kendime sormadan ve yine kendimle uzunca mücadele etmeden yazı yazmaya başlayamıyorum. Daha sonra, "yazmam lazım" diye yazıyor, "konuşmam lazım" diye de, gerektikçe konuşuyorum. Beni şimdiye kadar yazdıran ve konuşturan mesuliyet duygusudur; Allah'tan (c.c) sanki bir emir gelse -ki senin konuşman yazman gereksiz - dese öyle mutlu olacağım ki anlatamam.
Akıllı insan ne kadar ahlaksız olursa olsun, onunla konuşmayı sever ve tercih ederim. Onu ahlaksızlığına rağmen severim; çünkü akıllı kişi ahlaksızlıktan kurtulması geretiği kendisine anlatılınca mücadele eder ve kurtulur. Kurtulamasa bile ahlaksızlığını en azından kontrol eder. Ama ahmakla, akılsızla iyi ahlaklı da olsa konuşmayı sevmem... Akılsızlık kadar beni çaresiz bırakan, sinirlendiren başka bir şey yoktur." derlerdi.