Bu söz bütün Müslümanları düşündüren ve cevabını en çok merak ettiği suallerden birisidir. Kıymet verilmek, kıymet görmek birileri tarafından önemsendiğini bilmek her insanda bulunan en tabii bir hisdir. Hal böyle olunca kendini yaratan tarafından kıymetli görülmek ve önemsenmek her insanın merak ettiği ve kalbinde taşıdığı bir duygudur.
Hepimizin başına gelmiştir, bazen kendimizi çok değersiz görürüz. Hiçbir işe yaramadığımızı, hayatta hiçbir şeyi başaramadığımızı, ne kendimiz için ne başkaları için her hangi bir şey yapamadığımızı düşünürüz. Bazen bunları düşünmek için kendimize yeterli sebep de buluruz. Mesela çok fakir bir insan, sürekli hasta veya sakat olan biri veya hayatta hiçbir başarısı-mevkisi olmayan biri bu tür duygulara kapılabilir. Kendisini değersiz gördüğü için başkalarının da kendisini aynı şekilde değersiz gördüğünü, herkese yük olduğunu, hatta kendisinin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür (intihar eden insanların ekserisi bu duyguyu taşır).
İnsanın bu duyguları yenmesinin en kolay yolu yakınları ve çevresindeki insanlar tarafından aranıp sorulmasıdır. Çevrenizdeki insanların veya yakınlarınızın size değer verip/vermediğini veya sevip/sevmediğini sizleri arayıp sormasından anlarsınız. Eğer bir insan sizleri arayıp soruyorsa, sık sık ziyaretinize geliyorsa, sıkıntılı günlerinizde yanınızda oluyorsa onun dostluğundan ve sizi sevdiğinden şüpheye düşmezsiniz. Ama yine de bunlar insanı tatmin etmez.
Zira o, kendini yaratan, yoktan var eden Allah'ın kendisini sevmesini ister. Allah'ın kendisini sevdiğini gösteren deliller bulmaya çalışır, bunlar son derece normal şeyler. Zannediyorum bu duyguyu taşımayan insan yoktur herhalde. İnsanın inancına bile deliller bulması son derece normal bir davranış ve akıllı insanların şiarı iken, Allah'ın kendisini sevip/sevmediğini düşünmesi son derece tabiidir.
Buraya kadar anlattıklarımız .doğru iken bazı insanlar kendisini fakir görüp, bazı insanların' hastalıklı veya sakat olmalarından ötürü; Allah bana kıymet vermiyor, eğer beni sevseydi beni zengin yapardı, sıhhatli yapardı, bana önemli bir mevki-makam verirdi gibi düşünebilir. En azından aklına ve kalbine bu takım fikirler -gelebilir. Bu fikir ve düşüncelerin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü insanlar dünyada imtihandadırlar; bu imtihan da fakirlik, zenginlik, hastalık, sağlık, makam, mevki, şöhret, güzellik vb. unsurlarla olmaktadır.
Yoksa herkes zengin, sıhhatli, meşhur vb. olsa kim kiminle imtihan edilecek. Allah-üTeala fakiri imtihan eder; bu imtihanda onun sabrını, tevekkülünü, Allah'tan gelene razılık gibi ahlaklar geliştirebiliyor mu ona bakılır. Zenginde ise; şükrünü yapıyor mu, sadaka-zekat veriyor mu, para onu azdırıyor mu, harama-günaha gidiyor mu vb. tavırlarına bakar. Yani herkes dünyada yaptıklarıyla ve elinde olan imkanlarıyla imtihandadır. Zenginliğin şükrü Allah yolunda harcamak iken, fakirliğin şükrü sabretmek ve niye bana fakirlik verdin diye Allah'a isyan etmemektir.
Fakirlik verdin diye şükür edilmez veya bana hastalık verdin şana şükürler olsun ya Rabbi denilmez. Sabredilir ve Allah'tan şifa dilenir. Herkes dünyadaki imkanlarıyla imtihanda iken Allah'ın kendisini sevip-sevmediğini, bu imkanlarını kullanmasına göre değerlendirmelidir. Eğer bir zengin Allah'ın ken disini sevip-sevmediğini anlamak istiyorsa parasını hangi yolda kul landığına baksın. Zekatını ver miyorsa, parasını Allah yolun da harcamıyorsa, parasıyla günah satın lıyorsa şundan emin olsun ki Allah ona parayı ve zenginliği sevdiğ için vermemiştir.
Nice zenginler var ki parasıyla cehennem biletini satın almıştır. Geçmişte Hz. Musa zamanında yaşayan Karun'un gelmiş geçmiş en zengin insanken nasıl imansız bir şekilde dünyadan göç ettiği malumumuzdur. Eğer her zengini Allah'ın sevdiğini düşünürsek, dünyanın en zengini olan Hıristiyan ve Yahudiler Allah'ın çok sevdiğin söylemiş oluruz ki bu aa çok saçma bir fikir olur. Kafamızın bir kenarına şunları yazmamız gerekiyor; Allah'ın katında zengin-fakir, hastasıhhatli, ünlü-ünsüz, güzel-çirkin vb. gibi insanlar arası farkların hiçbir kıymeti yoktur. Her şeyi Yaratan Allah bunları kullarını sınamak için, dünyada imtihan vesilesi olarak vermiştir. Ne zengin hak ettiği için zengin, ne fakir hak ettiği için fakir, ne de. sakat hak ettiği için sakattır.
Zengin, ünlü, güzel bu değerlerini Allah'ın kendisini sevdiği için verdiğini düşünmesin. Bu imkanlarını nasıl kullandığına baksın.
Eğer İslam yolundan sapmışsa, namazı-niyazı bir kenara bırakıp dünyanın zevkine sefasına dalmışsa sahip olduğu .nimetler ancak onun azmasına vesile olmuştur.Gideceği yer de ne kötü bir yerdir (ce- hen -nem). Eğer bir zengin parasını zekat-sadaka gibi mecburi ibadetlerin haricinde Allah'ın dinine hizmet için harcıyorsa, Müslümanların ileri gitmesi ve rahat etmesi için harcıyorsa bilsin ki Allah'ın sevdiği bir kuldur. Allah sevdiği bir kula hayır kapıları açar ve o da bu hayır kapılarından geçerse cennete varır.
Fakir biri de şöyle düşünmeli; ibadetlerimi yapıyorsam, fakirliği bahane ederek rüşvet gibi haram olan yollara sapmıyorsam ve Allah'ın verdiği hale sabredip yaşıyorsam Allah beni seviyordur diye düşünmelidir, en doğru bakış açısı budur. Bir bakıma insan Allah'ın merhametinden ötürü fakir oluyor. Zengin Müslüman da , özürlü Müslüman da Allah'ın merhametinden dolayı böyledir. Eğer Allah o fakire zenginlik verse belki de her melaneti işleyecek ve sonunda cehenneme gidecekti.
Fakirliği onun günah işlemesine mani olmuştur. Bazen çevremizde duyarız, ah bir zengin olsam şöyle şöyle yaparım diye işleyeceği günahları anlatan insanları. azı zenginler de fakir olsa belki Allah'a fakirlikten ötürü isyan edip küfre girecek veya eşkiyalık-rüşvet-gayrimeşru her türlü kazanç içine girecekti. Allah onu zengin yaparak dünyadan imanlı tmesini istemiştir.
Hal böyle iken aklıma Bosnalı bir kişinin anlattıkları eldi. Şöyle diyordu; "Eğer Allah bize bu belayı vermeseydi bizler tamamen İslam'dan kopmuş bir şekilde imansız olarak gidecektik dünyadan. Fakat bu savaşla dini değerlerimiz yeniden uyandı vecanlandı. 300 bin şehit verdik ama geri kalanları kurtardık."
Rabbim hepimize Allah sevgisini kazandıracak hayırlı işler işlemeyi nasip etsin.