Akıl, kıymetli bir ölçü olmakla beraber,yalnız başına insanları bunalımdan kurtarmaya yeterli değildir. Felsefecilerin halleri bu söze açık bir delildir. Bir sorunun bir doğru cevabı olur. Ama felsefeciler bir soruya, binlerce cevap vermişlerdir.Yalın aklın, insanı ne biçim bir kaosa götüreceği de burdan açıkça görülmektedir.İnsan kamil bir canlıdır.
Çünkü, subjektif yönü, objektif yönünden fazladır. Akıl, objektif olduğu için, nakil olmadan subjektif bilgiler çerçevesinde olan ruh, iman, ahiret...vs. gibi kavramlar hakkında kuşatıcı bilgi veremez. Onun bu durumda bunalıma düşmekten başka yapacağı bir şey yoktur.
Bu yüzden imanda ,aklın tasdiki değil, kalbin tasdiki geçerli sayılmıştır. Bunalımlı insanlarda imanın pekişmesi için, akla gelen soru ve vesveselere cevap vermek, onları ispatlamak yöntemi; makbul ve kalıcı bir yöntem değildir. Bu durumda; "Uyanık olun, kalpler ancak Allah'ın (c.c) zikriyle itminan olur." (Rad-28) ayet-i kerimesinde belirtildiği gibi, zikir çekmek en iyi çaredir...