Tefekkürsüz Susmakta İsraftır

Bu toprakların mana ruhuna dair…Aralık sayımızda yaşadığımız günlerin bir muhasebesi gerekli hep birlikte. Heyecanlıyız. Sükûnet içinde bir heyecan. Görülen manzaranın ötesindeki güzellikler ruhumuzda heyecan dalgaları oluşturuyor. Belki yağmurlu bir günde İstanbul Boğazı'nı seyretmenin verdiği bir neşedir bu. Ama bu kadar basit olmadığını düşünüyoruz.

Haberleri dinlerken şehit cenazeleri ve annelerin yürek parçalayan çığlıkları da bizleri etkiliyor, hem de çok. Millet olarak bir şeylere bedel ödediğimizi düşünüyoruz. Belki de bu, gelecek nesillere ait güzelliklerin çekilecek çilesidir diye düşünüyoruz. Millet olma vasfımızın, bu topraklarda bir arada yaşama ülkümüzün küfrün iştahını bu denli kabartmasının bir anlamı olduğunu düşünüyoruz.

Modern kalıplara dökülmüş zulümlerin, tekrarlayan haçlı saldırıları halinde, bir silindir gibi bu milletin üzerinden geçmek istediğini ama günahıyla sevabıyla kurulan bir rabıtanın bu ülkenin insanları şahsında buna izin ve geçit vermediğini düşünüyoruz.

Rabıta saflaşmaktır, rabıta arınmaktır, rabıta ihlastır çünkü. Gönlü bir yere vermektir. Dirilişin tefekkür boyutu çok sancılıdır, millet olarak ilahi bir eğitimden geçtiğimizi düşünüyoruz. Önce birbirini anlamak ve sevmek, bir diğerinde fâni olmak öğretiliyor bize.

Bir herc-ü merc yaşıyoruz, ama zaten böyle bir ortamda doğru mesajı almak her babayiğidin harcı değil. Herkes sadece kendi durduğu yeri biliyor ama doğru oyun kurmak için nerede durması gerektiğini, hangi taktikle ne yapılması gerektiğini bilmiyor. Oysa birbirimizin gücünü bilmeden oyun kurmak mümkün olmadığı gibi, hepimizin gücünü bilip koro halinde bir uyumla bizleri sonuca ulaştıracak akil mi akil bir gözlemci, güçlü bir koordinatör, doğruluğuna inandığımız ve güvendiğimiz, bizi bizden iyi tanıyan üstün bir akıl ve güce ihtiyacımız var.

Toplu vurdukça yürekler, aynı acıyla yandıkça, aynı sevinçle ağladıkça sindirilen bir güzellik bu. Burada ümitsizliğe yer yok, ama kaygılarımız henüz zirveleri vurmadı, korku ve telaş henüz sineleri sarmadı. Bir şeylerin derdine düşmeyi öğrenemedik hala. Yani kıvamında değiliz. Belli ki, önce ruhumuzu korku ve telaşla arındırıyorlar, paspallıktan kurtarıp harekete geçiriyorlar.

Nitekim bu silkiniş, henüz kendi mecrasını bulmadı ve nereye akacağını tam da kestirmiş değil. Çünkü ezberlerden kurtulup mananın işaretleriyle şenlenmedi kalbimiz ve zihinlerimiz… Oysa bu topraklara gelirken ödenen bedeller, bugün de ödenmeye devam ediyor. Fetih ruhuyla gelinen bu toprakların, ancak fetih ruhuyla korunacak ve kalınacak ve durulabilecek bir serencamı olduğunu artık herkes bilmeli.

Bilmeli ki kendi kültürüne, ilmine, irfanına, estetiğine sahip çıksın, vakıf olsun ve önce orada derinleşsin. Biz biliyoruz ki, farklı çarpan yürekleri saracak ve onları birleştirecek bir tek ülkü var. O da her yönüyle öğrenmek ve onunla amel etmek zorunda olduğumuz kadim kültürümüz.

Hz. Ali Efendimiz (kv) ne güzel söylemiş; "Tefekkürsüz susmakta israftır." Düşünerek atılan her adımın bizi dirilteceğine inanıyoruz. Bir muhasebe, her an muhasebe, halvet der encümen, halvet ve celvet, halvet içinde celvet…

Bir ikindi, kırk ikindi ve yaz…

Karla kaplı yollar bahara gider.