Evliyalar Allah (Celle Celalühü)'ın seçilmiş kullarıdır. Onlar diğer insanlardan her bakımdan farklıdır. Onlarda Allah'ın sıfatlarının tecellileri vardır. Allah onlara verdiği özellikleri diğer insanların hiç birine vermemiştir. Onlara verilenler, ilim adamlarına ve din adamlarına verilenlerle kıyaslanamayacak kadar farklı ve fazladır. Yağmur, buğday, güneş nasıl ki Allah'ın bir rahmeti, bir lûtfu ise, onlar da işte aynı öyle Allah'ın bir rahmetidirler. Onlar kalabalık içindeyken de, yalnızken de Allah'tan korkarlar. Allah'ın bütün emir ve yasaklarına boyun eğerler. Resulullah ne yapmışsa onu yaparlar, ne yapmamışsa onu yapmazlar. Onlar, Allah'ın kendilerine şah damarından daha yakın olduğunu bir an bile akıllarından çıkaramazlar. Bunu isteseler de yapamazlar çünkü her an Allah ile beraberdirler. Siz karşıdan karşıya geçerken çocuğunuzun elini bir an bile olsa bırakabilir misiniz. İşte onların dünya yaşantıları yolu karşıdan karşıya geçmek gibidir ve o sırada Allah da onlarla beraberdir.
Zaten "seçmek" denilen eylem, aynı cinsten olan birçok şey arasından en iyisini bulup almak, onu diğerlerinden ayrı tutmaktır. Allah da bir kulunu seçtiği zaman onu diğerlerinden ayrı tutar ve ona özen gösterir, ona sırlarını verir –ki buna marifet nuru denir- o insan da bu nur ile bakar. Allah'ın nuru ile bakan kişi de bir an bile gafil kalmaz ve bu bakışla ötelerin ötesini görür. Çünkü bu bakış, Allah'ın bakışının kuldaki tecellisidir. Bu haldeki bir kul her türlü kötülük ve günahtan korunur. Onun koruyucusu artık Allah'tır. İşte bu velayet sahibi insanlara, kendileri gibi velayet sahibi insanlar tarafından verilen icazete dil uzatan ilim adamları ve diğer evliya cahilleri bilmelidirler ki, icazet veren kişi sadece bir vesiledir. İcazeti veren Allah'tır.
Tıpkı bütün evliyalarda olduğu gibi. Şayet islamî ilimlerle ilgilenen bir ilim adamı, bir mürşidi ziyaret etmek istemiyorsa, bilinmelidir ki o insan evliyalara inanmıyordur. İlim adamlarının durumu ise daha vahimdir. Nasıl ki avam ilim adamlarının haline vâkıf değilse, ilim adamları da âlimlerin haline vâkıf değildir. Şöyle ki, avam, yani sıradan Müslümanlar veya dininin cahili olan Müslümanlar, ilim adamlarının yeterli ilme sahip oldukları ve bu yüzden daha fazla ilme ihtiyaç duymadıkları için evliyalara gitmediğini zannederler. Oysa İslam ilmi ile ilgilenen evliya münkirlerinin evliyalara gitmemelerinin nedeni, evliyaların keşif sahibi olduklarını bildikleri içindir. Evliyalar, bir insana baktıklarında onun salih bir kul veya asi bir kul olup olmadığını anlayabilecek özelliklere sahiptirler. Marifet ilmi sayesinde insanların yüreğini sezerler.
Daha evliyalara yaklaştıkları anda kendilerindeki fasıklığın, kalplerindeki muhalefetin ve evliya düşmanlığı ile dolu olan fikirlerinin net olarak mürşit tarafından kalp gözü ve keşif ile görülebileceğini bildikleri içindir. Onlar Allah'ın dostu, Allah'ın aslanı, Allah'ın kılıcıdır, onlardan çekinmek elbette ki akıllı insanların işidir ama ne acıdır ki dünyanın tadı, islamı yaşamanın zevki, Allah'a kul olmanın mutluluğu da ancak onların dizinin dibinden geçer. İşte bu sebepledir ki evliyalara burun kıvıran insanlar bu dünyanın gerçek tadını almadan ebedi aleme göçüp giderler. Dolayısı ile ister ilim adamı olsun, ister sıradan Müslüman olsun, samimi olarak Allah'a kulluk etmek ve Allah'ın rızasını almak isteyen insanlar Hz. Muhammed'e uyan ve O'nun gibi yaşayan insanları bulmak zorundadır. Zira Allah'ın rızasını kazanmanın yolu, Hz. Peygambere uymakla mümkündür.
Peygambere uymayan bir ilim adamı hayal aleminde yaşar. Zira evliyalık makamı padişahlık gibi babadan oğula geçmez, Hz. Peygambere uymaktan geçer. Hz. Peygambere uymayanların bu dünyadaki hali ise, şovmenlikten başka bir şey değildir. Allah'ın, halk içinde Şeyh olarak bilinen evliyaları yaratmasındaki asıl muradı, sadece Allah'ı bilsinler, O'nu övsün ve kulluk etsinler diyedir. Dolayısı ile bu kişileri de yaratılmış olan her şeye üstün kılmıştır. Bu gerçek bir seçme özgürlüğüdür. Elbette ki özel olarak seçtiği birini de özel cihazlarla donatacak ve diğer bütün insanlara üstün kılacaktır. Bize düşen, bu seçiminden ötürü Allah'a hamd etmek ve seçilen insanı da bir nimet olarak kabul edip Allah'a bu nimeti için şükretmektir. Doğal olarak bu insanların sayıları da fazla değildir.
Asıl amaç, İslamı bir diğerinden daha iyi anlatmak veya tanınmak değildir. Asıl amaç Allah'ın rızasını kazanmaktır. Kadınlar gibi birbirini çekiştiren ilim adamları, ancak birbirlerinin sırtına basarak reklamlarını yapmaktan öteye geçemezler. Oysa tarihe bir baktığımızda binlerce evliyanın bir tanesinin bile diğerini kötülediği, ayıbını ortaya çıkardığı ya da tartıştığı görülmemiştir. Çünkü evliyalarda marifet ilmi vardır. Bu ilim Allah'ın özel bir ilmidir ve hiçbir kitapta tarifi yoktur. Ancak ve ancak bir evliyanın yanında öğrenilir. Dolayısı ile içinde marifet ilminden bir eser bulunmayan ilimlerin hiç biri tam değildir. Eksik ve yetersizdir. Alim'i ilim adamından ayıran özellik budur. Hal böyle olunca, bir insan hayatı boyunca okuyup en yüksek akademik unvanı elde etse bile, evliyalardan gafil olduğu ve onları inkar ettiği müddetçe Allah'ın sorgusu ile karşılaşacaktır. Zira Allah, cahilliği mazeret olarak kabul etmez. Böyle olduğu halde çoğu profesörler dahi, marifet ilmi ile ilahiyat ilimleri arasındaki farkın, ölü ile diri arasındaki fark kadar büyük olduğunu bilmez. İyi şeyler yaptığını zannederek ömrünü çürütür gider. Peygamber efendimizin ahlakını ve marifet nurunu taşıyan evliyalara uymadan yaşayan kişi, aklından geçen hiçbir şeyi elde edemeyeceğini bilmelidir.
Mürşitlere asi olan kişiler mürşitlerin büyüklüğünü göremedikleri ve kıymetini bilmedikleri için asi olurlar. Allah'tan gafil olmak istemeyen, mürşitlerden gafil olmamalıdır.
Çünkü Allah'ın rızası, mürşitlerin kapısındadır.