İnsan yani "ben"denen meçhulün varlık sahnesinde var olması için hiçbir neden yok iken, verilen bir karar ile var kılınışı ve bu duruma en üst düzeyde farkındalık olan "bilinç" halinin insanoğlunda meydana getirdiği en soylu duygu; muhteşem bir saygı, derin bir minnet, sonsuz bir şükran hissidir. Sonsuzluk yolcuları olarak yokluktan varlık boyutuna geçirilen insanoğlunun bu varoluşta hiçbir dahli söz konusu olmamıştır.
Varoluştan sonsuzluğa ontolojik bir yazı kaleme almak niyetinde değilim. Vurgulamak istediğim husus, "insan" denen muamma varlığın kutlu bir yolcu olduğu gerçeğidir. Saygı, şükran, minnet, enginlik ve derinliğiyle yapılan bu yolculukta insan, yalnız ve başıboş değildir, olmamalıdır da. Yolculuk meşakkatli bir durumdur, çilelidir. Kişi ister ki rahat bir yolculuk için gerekli olan tüm konfora sahip bulunsun, gerekli araçlara, zenginliğe, donanıma malik olsun. Tek başına yapılan yolculuklar her zaman risklidir. Seyahatlerde en büyük hazine, yolu bilen bir kılavuzun varlığıdır. Aksi takdirde ne kadar hazırlık ve donanımımız olursa olsun hiçbir değer ifade etmez. Rehberiniz olmadığı takdirde labirentlerde kaybolursunuz. Yolculuklarda en büyük sermaye kılavuz denen gerçek dostlardır.
Değerlerin altüst olduğu günümüzün rölatif dünyasında pozitivizmin de etkisiyle servet, makam, rütbe, evlat vb. zenginlikler gerçek zenginlik olarak algılanır olmuştur. Oysa insanın en büyük zenginliği gerçek bir dostunun var olmasıdır. Hele bu dost, hayat yolculuğunda rehberlik yapabilecek donanımda biriyse…
İşte ben bu yazımda, naçizane sonsuzluk yolculuğumda en büyük zenginliğim olan gerçek bir dosttan söz etmek istiyorum. Anlatacaklarım riyakâr methiyeler olmayıp kalbimin derinliklerinden kopup gelen samimi duygular, akıl süzgecinden geçirilmiş naçiz analizler, düşünce ve değerlendirmeler olacaktır.
Kendisiyle ilk tanıştığımda çocuk denebilecek yaşlardaydım. Tarif etmekte zorlandığım bir farklılığı vardı. Gördüğümde diğer insanlardan hemen ayırt edilen duruşu söz konusuydu. Kişiliğimin kendilerinden inikas yoluyla şekillenmiş olması en büyük iftihar vesilemdir.
Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. Kitaplar, harf ve kelime kombinasyonlarından ibarettir. Harfleri bilemeyen kitap yazamayacağı gibi, evren kitabının harfleri olan atomları bilmeyen de atom kombinasyonları olan kâinatı yaratamaz. Başka bir ifade ile; zerrelere hâkim olmayan kürrelerin mutasarrıfı olamaz. Yüce Allah'ın, bütünün bilgisini, parçalarının bilinmesine bağlamış olması hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamış olmasının en büyük delillerindendir. Atomları tesadüflere bırakmayan Allah (Celle Celalühu), varlığın yaratılma nedeni olan insanı nasıl tesadüflere muhatap kılabilir. Hayatımız boyunca karşılaştığımız, yaşadığımız herşey kader disketine kodlanmış bilinçli tasarruflardır. Tesadüf denen şey de aslında maksimum bilinç durumudur. Bunları anlatmaktan maksadım, hayatımızda bu kadar iz bırakmış, iz bırakmak ne kelime mühür vurmuş bir insanla muhatap kılınmış olmamızın "külli irade"nin bir tecellisi olduğunu ifade etmek içindir.
Şenel İlhan Beyefendi ile birlikteliğimiz, külli planda öngörülmüş bir ayrıcalıktır. Neden ayrıcalık olduğunu kişiliğini tanıdığımızda anlamak daha kolay olacaktır: Kendilerini bir cümle ile ifade etmemiz istense şöyle bir cümle kurardım: "İslam gibi soyut bir kavram somutlaşsa ve ete-kemiğe bürünse, müşahhas bir şekil alsaydı, Şenel İlhan Beyefendi gibi olurdu." Çünkü O'nun ahlakı Resulullah'ın ahlakıdır, Allah'ın ahlakıdır.
Her insanın baskın bir özelliği vardır. Kimisi merhametli, kimisi cömert, kimisi cesurdur… Şenel İlhan Beyefendi'yi farklı kılan bütün güzel ahlakların kendisinde câmi oluşudur. Yine de ahlakının en dominant karakterini merhamet oluşturur. Sert görünüşünün arkasında engin bir merhamet okyanusu vardır. Merhamet duygusu o kadar şiddetlidir ki kendi ifadeleri ile "…Merhamet hissi bazen öyle dayanılmaz oluyor ki bir adım ilerisi ölüm, daha ötesi yok." dediklerini hiç unutmam.
Sünnet-i seniyyeye uygun hayatı özellikle vurgulanması gereken husustur. Bilhassa Ehl-i Sünnet çizgisinden asla taviz vermemesi, şaz ve sapkın düşünce ve fikir akımlarıyla mücadelesi, bu alanda akademik denecek boyutlarda bizlere dersler vermesi, hatta sınavlar yaparak test etmesi, verdiği ödüllerle motive etmesi her türlü takdirin üzerindedir. Bu arada birinci olduğum böyle bir sınavda ödül olarak bana aldıkları takım elbiseyi tatlı bir hatıra olarak onur ve gururla yaklaşık on yıl kullandığımı ifade etmek isterim.
Kendileriyle yakınlık kurduğunuzda üç özelliğini hemen fark edersiniz: Asalet, şahsiyet, ubudiyet.
Bu özellikleriyle, kemal bulmuş şahsiyeti bir araya geldiğinde ortaya çıkan zatı, ihata etmekte çok zorlanacağınıza eminim. Allah'a olan yakınlığı, Hak karşısındaki duruşu ihsan boyutundadır.
Naçizane benim gördüğüm şudur ki; Şenel İlhan Beyefendi'yi bizzat Allah (Celle Celalühu) terbiye etmektedir. Yetiştiriliş tarzına baktığınızda, benzer başka bir örnek göremezsiniz. Hayatı tam bir matematik hesap üzerine inşa edilmiştir. Her hareketi, yapacağı işler, planlar… Adeta mühendislik hesabı gibidir. İstişare, istihare, tefeul etme, kalbe müracaat, bilemediğimiz başka usuller… Ayrıca derin akli analizler yapma gibi kodlardan yararlanarak alacağı pozitif bir işaret olmaksızın ciddi bir karar aldığına ben tanık olmadım. İster ki her hareketi Hakkın muradına uygun olsun. Yirmi beş yıldır yanında yetişen biri olarak Allah'ın izniyle yanıldığını görmedim. Aldığı kararlardaki serilik ve isabetin sırrı sanıyorum yukarıdaki yöntemlerde gizli.
Kendileri tam bir akıl insanıdır. Olayları kritik etme, analitik yaklaşım, rasyonellik en bariz vasıflarındandır. Aynı zamanda namütenahi bir kalp derinliğine ve enginliğine sahiptir. Dev bir akılla dev bir kalbin beden ülkesinde nasıl bu kadar çatışmasız, mutlu bir yuva kurabildiğine hayret edersiniz.
Şenel İlhan Beyefendi çok okuyan bir insandır. Çocukluğumda kendilerine taşıdığımız kucak dolusu kitapları hatırlarım. O'nun ilgi alanı herşeydir. Atomlardan galaksilere, tüm dinlerden izmlere, felsefi ekollere, cinsel konulardan, psikolojik sorunlara, spora varıncaya kadar herşey, O'nun laboratuarında rafine edilir, rasattan geçirilir. İmbikten süzülmüş hakikat huzmeleri misali, prizmadan geçirilerek tayflarına ayrılmış ışık demetleri gibi alıcılarına sunulur.
Klasik eğitim çarklarının öğüten, tahrip edici yanlarına maruz kalmamış olması büyük bir lütuftur. Günümüzde eğitim sistemi, özellikle akademik düzeyde, insan zihninde paradigma bariyerleri kurmaktadır. Siz, farkında bile olmadan kendinizi size enjekte edilen düşünce kalıplarının, parametrelerinin içinde bulursunuz. Düşünce özgürlüğü adı altında paradoksal olarak prangalandığınızı fark edemezsiniz bile.
O'nun yanındayken kendinizi dünyanın en mutlu insanı hissedersiniz. Beyin çekmecelerindeki yüklerinizden kurtulduğunuzu duyumsar, özgürlüğün tarifsiz huzurunu tadarsınız. Sohbete başladığında, hele Allah'ı anlattığında bambaşka bir hal alırsınız. Kalbinizi tam bir haşyet, muhteşem bir saygı hali istila eder. Öyle bir atmosfer oluşur ki "Allah'ı ben böyle bilmiyordum." dersiniz. Ötelerin kokularını alırsınız. Allah'ı size, sizi de Allah'a sevdirir. "Ben kuluma şah damarından daha yakınım." kutsi beyanındaki murakabe ve ihsan halini yaşarsınız. Tabi herkes kendi çapında…
Her gün, hali müsaade ederse saatlerce sohbet eder. Şaşar kalırsınız, bir insan nasıl bıkıp usanmadan böyle bir performans gösterebilir diye.
İnsanlarla diyaloğu "vermek" üzerine kurulmuştur. Hep "veren el" O'dur. İhtiyaçlarınız hal yoluna girmeden yanından ayrılmazsınız. İnsana müthiş değer verir. Aynı zamanda taktik ve strateji insanıdır. O an için anlam veremediğiniz bazı eylem ve söylemlerinin tedavi ve terbiye amaçlı olduğunu sonradan anlarsınız.
Yukarıda, O'nun Allah'ın ahlakıyla ahlaklı olduğundan bahsetmiştim. Nasıl ki Allah (Celle Celalühu) hem ‘Cemal' hem de ‘Celal' sahibidir. Şenel İlhan Beyefendi'de de bu sıfatların tecellilerini birlikte müşahede edebilirsiniz. İnsanlardan bir kısmının O'nun yanında uzun süre barınamamasının ben bu sırra mebni olduğunu düşünüyorum. Hak karşısında ne kadar adil, merhametli, hilm ve haya sahibi ise haksızlık karşısında da en az o kadar hatta daha fazla gazap, celadet sahibidir. Tüm bu özellikler feraset ve basiretle buluşunca turnusol kağıdı gibi, insanların karakteri hemen ortaya çıkıverir. Kalbinde nifak ve hastalık bulunanlar için hazmı zor bir insandır Şenel İlhan Beyefendi…
Bir yönü de çok duygulu ve ağlayan bir insan oluşudur. O'nu daha çok gözlerinden okursunuz. Etkilendiği bir olay karşısında, bakışlarındaki farklılaşmalar, buğulanma, derinlik; O'nun duygu okyanusundaki çalkalanmanın, med-cezirlerin ayna misali gözlerindeki yansımalarıdır. Ancak tepkileri akıl süzgecinden geçerek reaksiyona dönüşür.
Çok iyi bir baba, çok zarif bir eş, çok hayırhah bir evlattır. Yanında büyümüş biri olarak bu özelliklerinin sayısız örneklerini müşahede ettiğimi ifade etmek isterim. Tüm davranışları, tepki ve tepkisizlikleri, karşısındakilere bir şeyler kazandırmaya endekslidir.
"İnsan inşa etmek" O'nun asli görevidir, misyonudur. İnsan derununa müthiş vakıftır, bilinçaltının karanlık denizlerinde sörf yapar. Analizleri terapidir. Baktığınızda kendinizi gördüğünüz, içinizi ve dışınızı gösteren bir ayna gibidir. O'nun yanında kendinizle tanışır, kendinizle barışırsınız. Psikolog veya pedagog kelimeleri O'nu tam karşılamaz. Tam bir insan sarrafıdır. Teşhisle yetinmez, tedavi eder.
Çile insanıdır. Hayatı ızdıraplarla doludur ama dışarı aksettirmez. Tasavvuf terminolojisindeki "hal yaşama", "feyz alma" gibi varidat halleri, bazen takatini zorlayacak boyutlarda tecelli eder. Hiç sohbet etmese bile letaiflerinizin yanmaya başladığını hissedersiniz. Bir trafo merkezinin, bir santralin enerji dağıtması, bir mıknatısın görünmeyen manyetik etki alanı gibi elektriklenme hissedersiniz. Bazıları için afaki gelebilecek bu hususlar erbabı için, müşahhas yaşanılan hakikatlerdir.
Engin ilmi, bilgisi hikmet ve irfan boyutundadır. Çevresinde çok farklı kişilik özellikleri, manevi, psikolojik hastalıkları olan insanların varlığı O'nun için adeta bir laboratuar ortamı oluşturur. Huzurlarında interaktif bir etkileşim söz konusudur.
Kendilerine hep sorun yumağı olmuşuz, problem taşımışızdır. Ancak hep sabırla, şefkatle, sevgiyle, mukabelede bulunmuştur. Allah (Celle Celalühu) ebediyen kendilerinden razı olsun. (Amin)
Şenel İlhan Beyefendi'nin muarızları, düşmanları da az değildir. Çektiği çilelerin birçoğunu bu nasipsiz nadanların attığı iftiralar oluşturmuştur. Ancak tüm fitneciler kendi fitnelerinde boğulmuşlardır. Resulullah Efendimiz'e gelerek "Ne kadar çirkinsin (hâşâ)" diyen Ebu Cehiller olduğu gibi, "Ne kadar güzelsin Ya Resulullah" diyen Ebu Bekirlerin varlığı da bir hakikattir.
Şenel İlhan Beyefendi gibi şahsiyetler, Peygamber Efendimiz'in varisleri olmaları hasebiyle ayinelik kesbetmişlerdir. Onlara bakan kendilerini görür. Körün güneşi görmemesi, güneşin kabahatı değildir. Yanında bulunanlar birçok harikalara tanıklık etmiş olsalar da O'nun en büyük olağanüstülüğü; Kur'an ve sünnete tam bir uyum içerisinde sırat-ı müstakim üzere sabitkadem oluşudur. Güzel ahlakı, dürüstlüğü, asil duruşu çevresine güven telkin eden temel amillerdir.
İnsan çok muazzez, çok mualla bir varlıktır. Hz. Ali'ye izafe edilen, "Sen kendini küçük bir cirim zannedersin velakin bütün kevn-ü ekvan sende dürülmüştür." şeklinde güzel bir söz vardır. Yine İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin "Heyet-i Vahdani" kavramıyla formüle ettiği, âlemdeki tüm zerrelerin insanda bir bütün halinde bulunduğu biçiminde anlayabileceğimiz ifadesi, aslında Kur'an-ı Kerim'deki "Ahsen-i Takvîm" sırrının değişik bakış açılarıyla izahından başka bir şey değildir.
İnsan bir anlamda varlık âleminin özeti olunca evrenlerde geçerli olan işleyiş kuralları insan için de söz konusu olabiliyor denilebilir. Kainat öylesine sofistike bir yapıya sahip ki hem determinist kuralların geçerli olduğu klasik fizik yasalarını görüyorsunuz, hem de zahirden öze inildikçe hesaba ölçüye vuramadığınız determinist bağların çözüldüğü kuantum özellikler gözlemliyorsunuz. Ben kainat kitabında cari olan, birbirine tezat gibi gözüken bu gizemli karakterin, diğer iki kitap olan İslam ve insan denen kitaplar için de geçerli olduğunu düşünmüşümdür hep. Evrenin, determinizmin geçerli olduğu yasalarını, İslam'ın kurallar boyutunu ifade eden fıkha, kuantum karakterini ise İslam'ın aslı, özü kabul edilen tasavvuf ve hikmete benzetmişimdir. Yine aynı şekilde insanın da klasik fizik ve kuantum özellikler taşıdığını düşünmüşümdür.
Beni bu düşüncelere sevk eden en temel etken, Şenel İlhan Beyefendi'nin üzerimde bırakmış olduğu derin etkilerdir. Hayat hikayesini bir bütün olarak değerlendirdiğinizde, bir taraftan ne kadar kurallı ve kuralcı hayatının olduğunu gözlerken diğer taraftan, başına gelenler, yaşadığı gizemli olaylar, kişiliği, üslubu, yetiştiriliş ve yetiştiriş tarzları ile Musa-Hızır kıssasındaki olaylara benzer biçimde hesaba-kitaba sığmayan, tabir yerinde ise kuantum karakterler taşıdığını gözlemlersiniz. Bu durum beni her zaman hayrette bırakmıştır. Böylesi bir tezahürü, bu kıvamda bir başkasında pek göremezsiniz. Sözün özü; hem İslam, hem insan, hem de kainat kitabının fihristi gibidir Şenel İlhan Beyefendi…
Şenel İlhan Beyefendi'nin özelliklerini kısa bir yazının içerisine sığdırmak mümkün değildir. Yukarıda anlattıklarımı anlamakta güçlük çekenlere tavsiyem; kendileriyle ne yapıp edip tanışma bahtiyarlığına ermeleridir. Buna kavuştuklarında bu yazdıklarımın ne kadar da kifayetsiz kaldığını kendileri bizatihi idrak edeceklerdir.
Şenel İlhan Beyefendi, çağın tüm gerekleriyle donatılmış, Allah'ın özel terbiyesinden geçmiş özel bir kişiliktir. O geleceğin insanıdır. Çağımızın kurak ikliminde bunalmış insanlara, çatlamış toprak gibi kurumuş gönüllere, bahar esintisi getirecek, yaralara merhem olacak müstesna bir şahsiyettir. Ümidimiz odur ki yağmurun toprakla buluşmasına çok az zaman kalmıştır. O günleri hasretle bekliyoruz.
Tüm kazanımlarımı kendilerine borçlu olduğum, yanlarında ve yakınlarında bulunmakla iftihar ettiğim Şenel İlhan Beyefendi'yle, tüm sevdiklerinin yanı sıra bu fakiri de iki cihanda bir ve beraber kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ederim. (Amin)