“Kültür ayrı bir şey ahlak ayrı bir şeydir. Mesela bir insan çok ahlaklı, çok cömert olabilir ama aynı insan ağzını şapırdatarak da yemek yiyebilir ve yemek yerken öyle vahşice sesler çıkarması onu günahkâr etmez, cehenneme de götürmez. Ama buradan şu sonuç çıkar ki; bir insanın diğer insanlarla sağlıklı diyalog içerisinde olması için sadece güzel ahlaklı olması yetmez, aynı zamanda medeni de olması gerekir. Bu anlamda İslam’a uygun geleneklerin, giyim zevkinden tutun da nezaket kurallarına, estetik anlayışına, dil ve şive farklılıklarına kadar bir yaşam biçimi olarak kültürün, insan ilişkilerinde çok önemli bir yeri olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.”
“Kişi kendine benzeyeni sever. Allah da kendine benzeyeni sever. Allah sevgisini elde etmenin yolu Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır.”
“İmtihan ve eğitim aynı anda olur. İmtihanı kaybetsen bile sevabı kaybedersin, fakat olgunluk kalır. Musibet çekenler sabredemezse bile terakki ederler.”
“İman, kökü kalpte, dalları ve yaprakları zihinde olan bir ağaca benzer. Zihinde esen şüphe vesvese fırtınaları, ağacın yaprak ve dallarını sallarsa da kökü kalpte olduğu için asla söküp atamaz. Bu sebeple paniklemeye hiç gerek yoktur.”
“Sevgi ve buğz turnusol kâğıdıdır. Kimi seviyorsan sen o’sun. Günümüzde daha çok lazım olan buğzdur. Allah için en makbul ibadetlerden birisi Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”
“Kadınları önce camiden sonra sosyal hayattan uzaklaştırdılar. Yobazların kadına bakışı iğrençtir. Amerikalı Müslüman bize bakınca ‘İslam’ı yaşayabilirim’ demeli. Kadını hayatın dışına itmişler.”
“Ahlaklar birbirine bağlıdır. Bir kötü ahlakın tesirinden birçok kötü ahlak meydana gelir. Bir hastalığı tedavi eden kişinin de birçok hastalığı düzelir.”
“Büyüklenmek kibir, büyüklenmeden büyüklük ise vakardır.”
“Allah’ın (c.c.) varlığı dogma olarak kabul edilirse, inanmayanların da Allah’a (c.c.) “yok” demeleri dogmadır. Hâlbuki Allah’ın (c.c.) varlığı ispatlanabilir ama yokluğu ispatlanamaz. Dolayısıyla Müslümanlara dogmatik diyenler aslında kendileri dogmatiktirler.”
“Sabah namazını kılmak için yatağından kalkan ve soğuk suyla bile olsa abdestini alan bir insanın yaşadığı güçlük ve bunu aşmak için gösterdiği çaba, İslam’ın o insandaki izafi değerinin ve bu izafi değere bağlı gür imanının göstergesidir.”
“Rabbim’le arama kendim girsem kendimi yok ederim; hiçbir şeyin O’nunla arama girmesine müsaade etmem.”
“Hakkını hukukunu koruyamayacak kadar korkak adamlara kimse saygı duymaz
“Birisi size hakaret ettiği zaman buna sinirlenmek, öfkelenmek; kibirden, riyadan, ucuptan olabileceği gibi, olması gereken varlık duygusundan da olabilir ki bu şekilde öfkelenmek hastalık değil, meziyettir.”
“Müslüman nezihtir, kibardır, temizdir, beyefendidir; bizim dinimiz kabalığı, yobazlığı, pisliği asla kabul etmez. Bu din her boyutta incelik, nezaket, fazilet dinidir.”
“Misyonumuz; Ehl-i Sünnet’ten şaşmadan, evrensel boyutta İslam’ı yaşamak, ilmin ve bilimin ışığında evresel boyutta hizmet etmektir. Değişmeye kodlu yaşayacağız, statükoculuk asla yapımızda yoktur.”
“İmanına inanan, düşünceleri, ahlaki ve genel tüm özellikleriyle kendine de inanan ve güvenen, ayrıca bunda da kesinlikle haklı olan hakiki bir Müslüman, kendinin zıddı tüm düşünce ve kişilere ancak acıyarak ve üzülerek bakar. Ve bu bakış onu ne ön yargılı bir fanatik ne de kendinden başka doğru kabul etmeyen zavallı bir fikir fakiri yapar.”
“Sosyalliğin kaynağı özgüvendir. Hak etmediğin özgüvenin sosyalliği sahtekârlıktır.”
“Yaratıklar içinde, bunalım hali ancak insanlar için geçerlidir. Çünkü bunalım, insan denen mahlûkun mükemmel olmasının, onda akıl denen şerefli bir nurun bulunmasının delilidir. Ama bunalım hiçbir zaman patolojik bir vak’a halini almamalıdır; günlük hayat, hizmet, cihat hiç aksamamalıdır.”
“İnsanlar duygularının neticesi kendilerinde oluşan aksiyonu, ilim ve akıl süzgecinden geçirmelidir. Duygu ile aksiyonun arasına, ilim ve akıl bombalarını atmalıdır. Bu şekilde ancak ortaya mükemmel bir icraat çıkabilir.”
“Allah’a (c.c.) insanı yaklaştıran ibadetlerin başında, emirleri yapmaktan ziyade yasaklardan kaçınmak gelir. Günahlardan kaçmanın nefse tesiri daha fazladır. Hem ucuba düşme ihtimali de zordur.”
“İnsan, beden ülkesindeki nefs ve ruh kavgası nedeniyle çatışmalı bir canlıdır. Çoğu insan bunu bunalım olarak algılar. Bunalıma girmek aslında bu anlamda iyi bir şeydir. Bunun hastalık olmadığı bilinirse, nedenleri de bilindiği için o insana yardımcı olunabilir. Çünkü beden ülkesinde nefs-ruh kavgası olan insan, akıllı ve kaliteli insandır ve ancak bu insanlar kendini geliştirebilir. Ve ruh-i insani ile nefsi çatışırken, bu mücadelede, ruha ancak mürşidler yardım edebilir. Ama sonradan olma hastalıklar dediğimiz davranış bozuklukları ise ancak bir psikoterapistçe düzeltilebilir.”
“Bir toplumda en zor olan şey, yerleşik ölçüleri değiştirmektir. Bazı insanlar bir toplumu değiştirmeyi başarmışlardır ama genellikle bunu hayatlarıyla ödeyerek… Ve gerçek lider, doğru ölçü vermeyi başarabilen, eski ölçüleri kaldırabilendir.”
“Temyiz gücünü kaybetmiş, doğruyu yanlıştan ayıramayan, değer takdir duyguları gerçeklik algısını tehdit edecek kadar bozuk kişiler, yaptıkları işler ve aldıkları riskler nedeniyle aslında deli gibidirler, bunlar dolaylı delilerdir. Bunlar Allah hakkı, peygamber hakkı, arkadaş hakkı bilmez; kendilerini her şeyden önde görürler.”
“Kişinin belli boyutlarda kendini var gösterme çabası riya değildir; kibir de değil… Mesela ressam birisinin yapabildiği kadar resmini göstermesi riya değil, kendini Leonardo da Vinci gibi göstermesi riyadır ve yalandır.”
“Tevekkül sadece Allah’a (c.c.) güvenmek gerektiğini bilmek değildir. Tevekkül kalbin bir sıfatı, güçlü bir duygu veya bu duyguların hayatın her alanına, Allah’a (c.c.) güvenme anlamında yansımasıdır. Dolayısıyla tevekkül, mal boyutunda cömertlik olarak, cihatta cesaret olarak kişinin ahlakına yansımak zorundadır. Yani tevekküllü biri, başına en büyük sıkıntılar da gelse, telefonlarla evine fitneler de yağsa, üç dakika önce başına gelmiş en elim olaya rağmen, ahmak bir komşusunun havadan sudan bir işini görecek kadar rahat, sabırlı ve telaşsız olmalıdır. Tevekküllü insan bütün olumsuzluklara rağmen yapması gereken şeyleri yapar. Bu eylemleri yaparken de rahattır.”
“Sebeplere sarılırken öyle sarılacaksınız ki sizi görenler, ‘Bu adamda hiç tevekkül yok.’ diyecekler. Sebeplere sarılıp neticeyi beklerken de, sonuçta tamamen Allah’a (c.c.) teslimiyet, tam bir tevekkül içinde olacak, sonuç ne olursa olsun O’ndan razı olmaya kendinizi hazırlayacak; sanki hiçbir sebebe teşebbüs etmemiş gibi bir halet-i ruhiye içinde olacaksınız.”
“Allahu Teâla kendine sonsuz değer verir. Sonsuz âlem için kendine seçeceği dostlarını seçerken de çok ehemmiyet gösterir. Onları yüksek düzeyde hastalık, musibet ve sıkıntılarla sürekli olarak dener. “Tamam, şimdi oldu.” dediğinde de sonsuz razı olur. O halde “Allah (c.c.) olaya ne kadar değer veriyorsa ben de gücüm yettiği kadar değer vermeliyim.” psikolojisini yakalamaya çalışmak gerekir. Başımıza gelen dert, bela, musibet ve sıkıntılar umurumuzda bile olmamalıdır. Allah için çektiğim bu sıkıntılardan eriyip tek hücreli bir amip gibi kalsam bile ‘Allah dostu olmak için tüm bunlara değer’ demelidir.”
“Kulluk kölelik değildir. Bazı kitaplarda kulluğu köleliğe benzetmişler, ben bunlara katılmıyorum. Kölelikte mecburiyet vardır, irade yoktur. Kullukta ise irade vardır ve kişi kendi isteyerek Rabbi’ne itaat eder.”