Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifler varken içtihada neden gerek duyuldu?
Bilindiği gibi, dünya hadiseleri sonsuz olmakla beraber Kur'anı Kerim'in ve Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hadislerinde kelimeler mahduttur. Her hadisenin açıkça hükmünü beyan etmez. Bunun için ortaya çıkan bir hadisenin hükmünü anlamak için önce Kur'an-ı Kerime, sonra Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hadislerine baş vurulur.
Bunlardan birisinde kesin olarak hüküm beyan edilmiş ise mesele tamamdır. Hadisenin hükmü Kur'an ve hadiste açıkça belirtilmemişse içtihada gidilir. Bu içtihadın örnekleri de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında belirmeye başlamıştır. Mesela; Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ahzab savaşından sonra: "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, Kurayza oğullarının bölgesine varmadıkça ikindi namazını kılmasın." buyurmuştu.
Güneş batmaya yüz tutunca, ashab bu sözün ifade ettiği anlam hakkında farklı görüşler savundu. Bir kısmı: "Resulullah bu sözüyle, çabuk yol almamızı istedi." şeklinde görüş belirtirken, bir kısmı da: "Hayır, Resulullah bu sözüyle, güneş batmış olsa bile, biz ancak Kurayza oğulları bölgesinde ikindi namazını kılabiliriz demek istemiştir." diye görüş belirtmişler ve namazı güneş battıktan sonra kılmışlardı. Her iki gurubun davranışı Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e haber verildiğinde, hiçbir guruba sert tepki göstermemiştir. Bu, Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yapılan içtihadları onayladığı anlamına geliyordu. İşte bu müslümanlar arasındaki ihtilafın ilk sebebiydi. (Buhari, Müslim)
Bazı kelimelerin aynı oranda hem gerçek, hem de mecazi bir anlam ifade etmeleri muhtemeldir. İmamlardan biri kelimenin hakiki anlamını esas alırken, biri mecazi anlamını esas alır. Allah-u Zülcelal'in şu kelamı buna örnektir: "Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler." (Bakara; 228)
İfadenin genel anlamında geçen "Kur'u" kelimesi, farklı şekilde algılanmıştır. Dilde, bu kelimenin aybaşı hali anlamına geldiğine ilişkin kanıtlar olduğu gibi, aybaşı halinden temizlenme anlamına geldiğini gösteren kanıtlarda vardır. İşte müçtehid imamlar, bu ve buna benzer kelimelere ilişkin dilsel açıklamalara bağlı olarak farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bu kelimeye İmam-ı Azam, hayız manasını, İmam-ı Şafii ise, temizlik manasını vermiştir. İşte bu iki mana farklı hüküm verilmesine sebep olmuştur. Her iki mezhebin görüşü de bir delile ve içtihada dayanmaktadır. Bunun için her ikisi de doğrudur.
Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur; "Ey İman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı meshedin ve ayaklarınızı topuklarına kadar yıkayın." (Mâide; 6)
Şafiilere göre abdestte başın çok az bir kısmını meshetmek, Hanefilere göre dörtte birini meshetmek, Malikilere ve Hanbelilere göre ise, başın tamamını mesh etmek gerekir. Bu mezheblerin her birinin görüşü de içtihada dayanır. Ayette meshedilmesi gereken miktar belirtilmediğinden dördünün görüşü de doğrudur.
Buradaki içtihadların hikmeti, Allah-u Zülcelal'in kullarına karşı rahmet ve merhametidir. Ayetlerin farklı farklı anlaşılması, bunun neticesinde hak mezheblerin ortaya çıkması, ümmet için bir rahmet olmuştur. Eğer rabbimiz her şeyi açık olarak Kur'an-ı Kerimde bildirseydi, öyle yapmak artık farz olurdu. Yapmayanlar günaha girer, inkar edenler ise dinden çıkardı. Oysa içtihad neticesinde verilen hükmü kabul etmemek, kişiyi dinden çıkarmaz. Kişi, dört hak mezhebten birinin görüşüyle amel edebilir.