Gerçekten, eğitim üzerine ne kadar yazı yazılsa azdır. O kadar çok delik var ki, her zaman bir boşluk bulmak mümkün. Dikkat edilirse sorunların hepsi en sonunda gelip ahlaka dayanıyor. O halde İslam dininin eğitimdeki yerini belirlemeden, ahlaklı bir nesil yetiştirmeyi beklemek koskoca bir hayaldir.
Kendi evladımdan örnek vererek başlamak istiyorum. Ergenlik çağına girmiş, yani namaz, oruç gibi ibadetlerin üzerine farz olduğu bu gencin, hem iyi bir talebe hem de iyi bir Müslüman olabilmesi, bu ibadetlerinin engellenmediği bir sistem kurulmasıyla, ya da hali hazırdaki sistemin ibadetini engellemeyeceği şekilde düzenlenmiş olması ile mümkündür. Şimdi ben bir baba olarak evladıma temel ahlakî bilgileri vermiş, yıllarca ahlak üzerine bir aile hayatı sergilemiş ve özellikle Cuma namazını öğretip, önemini kavratıp, sevdirmiş biri olarak, Cuma namazı kaçırmayan bir avlat sahibi olmanın mutluluğunu yaşarken okul açılıyor ve evladım bana diyor ki, "Baba, bugün cumaya gidemedim" neden oğlum, "...e, ders saati ile çakışıyo" Buyrun... Siz okullarda verilmesi neredeyse mümkün olmayan ahlakı ve imanı yıllarca hassas bir şekilde uğraşıp evladınıza vereceksiniz ve okul bunu bir çırpıda silip atacak. Eğer liseli bir gencin Cuma namazı ders saati ile çakışıyorsa, bir gencin imanı ve ahlakı, içinde yaşadığı devletin hiç mi hiç umurunda değil demektir. Haftanın yedi gününün sadece bir günü ve üstelik de o günün de sadece bir saatini cumaya gideceği şekilde boş saate ayarlamak nasıl mümkün olmaz ki ? O yaştaki bir gencin belki de Allah ile tek bağı olan Cuma namazına da engel olunursa, bu genci Allah'a nasıl bağlayabilirsiniz. Bunun hesabını Allah'a kim verecektir.? Kendisi mi, öğretmeni mi, müdürü mü, ya da daha üst düzey biri mi. Kim.? Bunu üstlenen biri çıkar mı sizce. Çıkar. Ama bunu üstlenen kişinin imanından şüphe ederim.
Bunun vebali iki kişinin üzerinde olabilir; birincisi, talebenin kendisidir. Her hafta yarım gün okulu asıp devamsızlıktan okuldan atılmayı göze alacak kadar Allah korkusu ve sağlam bir imana sahip olmalıdır (ki, bu çok çok nadir bir insandır), ikincisi ise, bu sistemi (koyandan ziyade) değiştirmeyen kişidir. Artık herkes bundan payına düşeni alır.
Yine, benzeri bir konu da okullarda mecburî eğitim olarak verilen derslerinin evrenselliği ile ilgilidir. Fizik, kimya, matematik evrenseldir. Yani dünyanın her tarafında aynıdır. Peki İngilizce evrensel bir dil midir.? Hayır. Ulusaldır. Ya Kur-an dili.? Elbette Kur-an evrenseldir. Bunu Müslüman olmayan ülkeler kabul etmeyebilir, (it ürür kervan yürür) ama Müslüman bir ülke için evrensel olan Kur-an dili seçmeli bile değildir. Bir hiristiyanın evrensel olmayan dilini mecburî ders olarak koyacaksınız, ama bir müslümanın evrensel olan dilini, seçmeli ders olmasından vaz geçtik, haftanın bir saatinde cumaya gidecek boşluğu bile veremeyecek kadar önemsiz kılacaksınız ve de sonra elinizi çenenize koyup, " Acaba bu gençler niye ahlaksız yetişiyor" diye ahmak ahmak düşüneceksiniz.
Aynı evladımın geçen yıl boş geçen din derslerine de bir felsefe hocası giriyordu. Öğrendiğimde inanamamıştım. Din dersine bir felsefe hocası...?! Elinden kur-an düşürmeyen malum bir kişinin, felsefe eğitimi almaya başladıktan sonraki katliamlarını bütün dünya biliyor. Dinine düşman bir Müslüman eğitim sistemi koyarsa işte böyle koyar. Var mı dünyanın herhangi bir köşesinde bizden daha fazla dinini baltalayan bir millet. Kur-an öğrenmek isteyene hemen imam hatibin kapısı gösteriliyor. Yani ben Kur-an okuyabilen Müslüman bir doktor, Kur-an okuyabilen Müslüman bir mühendis olmamalı mıyım.? İlle de imam mı olmam gerekiyor. Din ve devlet işi nasıl böyle birbirinin içine sokulabilir, birbiri ile çakıştırılabilir. Bu sistemi koyanlar anayasayı açıp okumuşlar mıdır. Yaz saati kış saati diye bütün ulusun çalışma saatlerini ayarlayabiliyoruz da, haftanın sadece bir öğlen saatini ayarlamak neden muamma oluyor.? Tuhaf. Tuhaf ama, böyle insanlar var işte.
Bilinmelidir ki, sadece Müslüman ülkeler için değil, tüm dünya ülkeleri için ayakta kalmanın tek ve en önemli dayanağı ahlaktır. İş ahlakı, talebelik ahlakı, ticaret ahlakı, idarecilik ahlakı, tuvalette temizlik ahlakına kadar her şey bir ahlak üzerinedir ve dinimiz ahlak dinidir. Bu ahlak, Allah (Celle Celalühü)'ın ahlakıdır, Resulullah'ın ahlakıdır. Bu ahlakı gençlere vermediğiniz sürece, üstüne üstlük vermeyi de bir takım dolaylı ve art niyetli yollarla engellediğiniz müddetçe, karşımızda her zaman ahlaksız bir genç ve nihayetinde ahlaksız bir toplum görmemiz kaçınılmazdır. 13-15 yaşındaki okul çocuklarında bulunan silah, uyuşturucu, fuhuş, içki ve daha bir sürü mide bulandırıcı sıfatlar herhalde İslam ahlakından kaynaklanmıyor.
Tarihte nice kavimler vardır ki, sadece ama sadece ahlaksızlıkları sebebi ile yok edilmişlerdir. Allah muhafaza... Çocukların ahlakî gelişimini engelleyen her sebep önemlidir ve acil önlem almayı gerektirir. Bu önlemler elbette ki kural koyucuların elindedir. İslam'a düşman olmayan bir idareci bunun bilincinde olmalıdır. Aksi halde tüm ulusun ve yetişen neslin vebalini üzerine alır.
Aman ha..! Çocuklarınızın ahlakını okul veya sokakların eline bırakmayın. Allah rızası için sahip çıkın onlara. Biliniz ki siz onlara ahlak olarak ne verdiyseniz, işte onun ahlakı da ancak o kadardır. Artık, ne kadar ahlaklı olmanız ve bu ahlakın ne kadarını çocuklarınıza vermeniz gerektiğine siz karar verin. Ne yapalım, sabra ve üzerimize düşen göreve samimiyetle devam. Görüyorsunuz değil mi, evladımızı Allah'tan başka emanet edecek bir yerimiz kalmamış.
Allah'a emanet olun.