Hani bir söz vardır: "Delinin biri kuyuya bir taş atmış, bin akıllı çıkaramamış" diye. İşte zamanımız da aynı böyle. Ooo..! İstemediğiniz kadar deli, isteme¬diğiniz kadar deli saçmalığı var ortada... Aman efendim, darwinistler, materyalistler, tesadüfçüler, uzaycılar, şucular, bucular. Ama aslında canımızı sıkan bu delilerin ve saçmalıklarının olması değil. Çünkü onlar kesinlikle her zaman olacaklar. Bu Kur'an'la hadislerle sabit...
Yalnız canımızı sıkması gereken, bu ahmaklara karşı tutum ve davranışlarımızı ayarlamayı bir türlü başaramayışımız. Şimdi bir bakın, bu koca kainata tesadüf diyen akılla muhatap olmak, akıllılık mı? Hiç bir delile dayanmadan yalan ve sansasyon haberlerle ve yaygaralarla uzayın bilmem taa... neresinden ufoları dünyaya getiren, dünyada medeniyetler kurduran, hatta onlara Tanrılıklar veren, Danikenci mantığa mantık demek, mantıklılık mı? Onların ve onlar gibilerin aklıyla ve mantığıyla muhatap olmak, onları adamdan saymak ve olduklarından fazla kaale almak normal mi?
Peki ne yapalım? O zaman meydanı onlara mı bırakalım? UFO'ları uçursun, tesadüfen dünyalar mı kursunlar derseniz, derimki zaten meydan onlarda, onlar taş atıyor, bizim aklı çoklar topluyor. Hiç kimsenin o taşları toplamakla beraber, delidir deyip aldırmamak ve ümmeti Muhammed'e onların adları Prof. veya Dr. da olsa Allah'ın Kur'an'da bize gösterdiği gibi, onların şahsiyetlerini müslümanlara göstermek aklına gelmiyor. Allah Kur'an da onlara ahmak, nankör, kör, sağır, cahil, hayvandan da aşağı ve daha neler demiyor mu? Biz ne yapıyoruz. Yanlış...! Evet, yanlış! Sırf kendimizi mücahit hissetmek ve hayali manevi makamlara çıkmak için yanlış yapıyoruz.
Doğrusunu öğrenmek mi istiyoruz? Açıkça küfrün ve savunucularının psikolojik yapılarını müslümanlara tanıtacağız. Şeytanın özelliklerini müslümanlara anlattığımızdan çok, onların özelliklerini anlatacağız. Çünkü onlar, şeytan gibi görünmeyen, şeytan gibi bilinmeyen, bizim aydınımızın bildiğini sandığı, kah bilimadamı, kah sanatçı ve kah araştırmacı gibi görünen şeytanın kusursuz askerleridir. İblis onlarsız çok zavallıdır. O zaman lütfen anlayalım artık. Münafıklar, kafirler küçüktür. Minnacıktır. Bunu da anlamayanın aklı bozuk veya yoktur. Üçyüz yıldır her türlü emperyalist güçlerin tahakkümünde fikri, kültürel, ekonomik, siyasi her türlü sömürüye maruz kalan, ölçü ve normları değişmiş, değiştirilmiş, artık sağlıklı bile düşünemeyecek kadar zihni kelimelerle, kavramlarla anlaşamayacak kadar dili bozulmuş, ümmeti Muhammed'in, anlamasını beklemeden yani bu şartlarda onlardan gücünün üstünde olan şeyi anlamalarını beklemeden, biz aydın ve münevver geçinenler, insanımızı uyarmalıyız.
Bizim insanımız bugün Avrupa'yı taklit ediyorsa Avrupalı onun, herhangi bir bilgisayar gibi kafasını, beynini üçyüz yıldır istediği verilerle kodladığı içindir. Müslümanımız, Avrupalı nasıl zevk almamızı istiyorsa öyle zevk alır, nasıl ne yapmamızı istiyorsa öyle yapar hale gelmiştir. Üstelik esefle belirtelim ki bazılarını da her ne kadar adımıza mücahit ismi versek de islam'ı, Avrupalı'nın kafamıza kodladığına uygun biçimde, daha açığı, siyonist nasıl islam'ı anlatmamızı istiyorsa öyle anlatır hale gelmişizdir.
O yüzden, meseleye İslam'ın bazı temel verilerini anlatarak yaklaşmamıza rağmen, önce kafamıza sokulan kafirin ve küfrünün yapısını, fikrini kazıma yolları arayıp, ondan sonra mücahit kesilip ahkam keselim. Tertemiz kafaları bakkal defterine dönen müslümanların önce kafalarından kompleksli, "Avrupalı büyüktür, canım koskoca Profesör George bilemeyecekte sen mi bileceksin" gibi yanlış ölçülerini, Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin terbiye ve tedavi usulü ile silmek için tüm Türkiye, hatta tüm dünya müslümanları çapında, grup terapisi yapmak gerekiyor.
Buna da kendi adıma ne benim, ne de benim gibi münevver geçinenlerin gücü yetmez sanıyorum. Buna ancak değil ben ve normları değiştirip yenilerini katabilen, aynı zamanda, insanın hayvani özelliklerini, nefsinin kibrini, riyasını, bilakis şeytanın Avrupalı dostları gibi kafamıza kodladığı bozuk fikirlerini değiştirebilecek biri, ya da birileri gerek. Onlara islam literatüründe EVLİYA ismi verilmiştir. Evliyaya dudak bükülmeyen zamanlarda kafamızı iğfal eden Avrupalı'ya, çorbacı dendiğini unutmayalım. Bırakalım ukalalığı. Allah için şuculara buculara değil, bu şartlar altında bile müslüman kalabilen, kendi ile savaşla mücahit kahraman olan gariban müslümanlarımıza EVLİYA'yı tavsiye edelim.
Yerinde Allah-ü Teala'nın bir karıncayı bile abes olarak yaratmadığını, yarasalarda, sineklerde, böceklerde, Allah'ın eşsiz sanatını anlatır anlatırız da, bir sineğin boşuna yaratılmadığından heyecanlı heyecanlı bahsederizde, sinekteki sanatla Allah'ı bulup buldururuzda, evliyanın haşa spor olsun diye yaratılmadığını anlamayız, anlatmayız.
Sinekten böcekten çok EVLİYA aynasında Allah'ı görüp göstermeyiz. Biz müslümanları toplayanlar, kendimizi evliya sanıp hiç, olmazsa kendimizi kandırıp, müslümanları tedavi edeceğimizi kendimize inandırıp, müslümanlara liderlik edecek kadar bile onlara değer vermiyoruz. Kendimizin veli olmadığını her gün günahlarımızı görerek biliyoruz, ama kendimize bile saygımız kalmamış. İşin ehli olmadığımız halde işin ehli olduğumuzu kendimize inandırma ihtiyacı bile hissetmediğimize göre ki insan fıtratı gereği kendini temize çıkarmak için rasyonalizasyon denen savunma mekanizmasını kullanır, biz bunu bile kullanmıyoruz.
Ne gerek var savunmaya, zaten batmışız, biliyoruz diyoruz. Bizde diyoruz hadi gelin, günahkâr da olsanız, tövbelerinizi de bozsanız yine gelin. Kendinizi lider de sansanız, Gazalicilik de oynasanız yine gelin, yeter ki tövbe edin, bir veliye koşun.
Yoksa kalbin içindeki çıban bir gün imanını tehlikeye sokabilir.