Adım Selahattin ALTUNBAŞAK. 1.5.1956 Sivas Yıldızeli doğumluyum. İkiz eşiyim. Kardeşim sünnetten sonra vefat etti. Annemin son doğumundan 7 yıl sonra adaklarla, kurbanlarla dünyaya gelmişiz. Padişahlık devri misali Kayyum Sülalesinin en son halkasının 500 yıllık Kemenkeş Kara Mustafa Paşa (Allah ondan razı olsun) camiinin kayyumunun oğluyum. Biz ikiz kardeş olarak dünyaya geldiğimizde Rahmetli babam ağlamış, "Neden ağlıyorsun kayyum?" sorusuna; "şeytan bizlerden alamadığı ahını Alaaddin'den değil 15 dk. büyük olan Selahattin'den alacak, yani yoldan çıkarıp askeri yapacak, ben ona ağlarım" demiş. Babam, vefat yılı 1974 yılına kadar önce tabii devamlı müezzinliği ve görevi olan kayyumluğu bana öğretmek için çalıştı. Küçükken hiç unutmam, temizliği bize yaptırmak için caminin kilim ve halılarının altına para kordu ki, devamlı gelsinler ve alışsınlar diye. Allah kimseyi büyüksüz etmesin, önümüzden devriliverdi koca çınar.
Ortaokul 2. sınıftan okulu bırakarak ayrıldım. Sonra askere gittim ve 6 yıl süren İstanbul hayatım başladı. Dayımın evinde 2 makina overloku vardı. Dayımın 2. kansı ise pavyon kansı idi. Onlar diker ben teslim eder ve İstanbul pazarında işportacılık yapardım. Yengem olacak kadın amatör müzisyendi. Benim de sesim iyi olduğu için, o cümbüş veya ud çalarken ben de söylerdim, derken ben de öğrendim, hem çalar hem söylerdim. Zamanla o meret içkiye ve kumara başladım. Aynı zamanda küçük pavyonlarda kuliste amatör sanatçılarla çalmaya başladım. Bu arada kendimden de nefret ediyordum. Çünkü şeytan ağını örmüş avını yakalamıştı.
Ama Allah'a kurban olayım, tanıştığım bir baba dostumun nasihatı sonucu memleketim olan Yıldızeli'ne geldim ve evlendim. Bir oğlan ve bir kızım oldu. Belediyede elektrik-su işlerinde tahsilat memuru olarak göreve başladım. Bu arada belediyeci olduğum için salonda ve gariban arkadaşların düğünlerinde çalgı çalıyor ve geçinip gidiyordum. Ne varki tahsildar olduğum için para çoktu ve fetbazların kurtların yani profesyonel kumarbazların sofrasına düştüm. Üç yıl sürdü ama hayatım kaydı. Cenab-ı Allah'a kurban olayım; ne kadar nasihat ettilerse de kafama bir şey girmezken Allah indinde suçsuz fakat resmi olan tahsilat makbuzumda 42.30 kuruş bir, 3700 bir adiyen zimmetten müfettiş raporuyla savcılığa verilerek tutuklu olarak devam eden mahkemem neticesi 364 gün ceza çektim. Hakimin karan "Bu para 42 milyon olsaydı cezan hafifler çünki belki ömründe bu parayı görmediğin için tahrik olur, alırdın" kanaatiyle beş ay yirmi beş gün ceza şeklindeydi. Cezam tecil edildi ve 62000 liralık para cezasıyla çıktım. Ama içerdeyken İhyau ulumiddin, Kara Davud, Riyazüssalihin ve 40 Kudsi hadis ayrıca 1500 hadisi okuyup ceza evine gelen din görevlisinin nasihatlerinden etkilendin ve tekrar düzeldim. Elhamdülillah deyip adak adadım.
Cezaevinden çıktıktan sonra 6 ay süreyle kahveye ve çarşıya çıkmadan evden camiye, camiden eve mekik dokudum. Fakat şeytan ve nefsim beni yine rahatsız etti ve askerlerini üzerime saldı hem de en azılılarını... Ve tekrar eski hayatıma döndüm o teganni aleti ve beyhude geçen ömrüm, İlahi ve Kur'an okumaya layık sesim ve sedam ile tekrar sarhoşlara meze oldum. Neden mi? Çok basit; çünki benim tabiri caizse çobanım yoktu yani bir yere bağlı değildim. Huzursuz oldum. Züğürt bir hayatı monotonca yaşamaya başladım. Artık canıma tak dedi ve kendimden nefret eder hale geldim.
Galatasaray-Monako maçına tam tezahüratçı olarak, tüm giysilerim ve gene cümbüşümle katılmak için Avusturyaya geçtim. 2.5 ay sonra Almanya üzerinden Hollanda'ya geçtim. İki yılda burada anlatılması mümkün olmayan kişiler ve olaylarla karşılaştım. Vakayı anlatıp siz değerli okuyucuları üzmek istemem. Geleceğim gün yani yakalandığım gece bir Türk "Caffee House"unda alem yaparken sese gelen memurlar tarafından yakalandım. Uçakta yer olmadığı için 7 gün süreyle Türkiye seferini bekledim. Memleketime döndüğüm için çok sevinçliydim. Aradan geçen 30 gün içinde tekrar kendi kendime söz vererek, tövbe ederek kendime bir yön vermeye koyuldum. Ama hala korkuyordum. Çünkü çok zayıftım. Önceleri 60-70 telefon numarasını aklımda tutabilen ben, şimdi hafıza olarak da zayıflamıştım. Buna rağmen Allah'a (Celle Celalühu) şükrediyor, gücüm yettiğince kulluk görevimi ifa etmeye çalışıyordum. Bu arada eski çevremden kopmak, geçmişe sünger çekmek için herkesten kaçıyor ve cami karşısındaki kitapçı arkadaşımla vakit geçiriyordum. Vaktimi değerlendiriyor, bilmediklerimi öğreniyordum. Tanıştığım bir sofi arkadaşımın ağzından bal akan kurbanı olduğum 30 dk.lık sohbetinden çok etkilenmiştim. Ve 3 arkadaş beraberce o sofinin bağlı bulunduğu "Allah dostu" birzatı ziyarete gitmeye karar verdik. İlk otobüs yolculuğumuzda yeni tanıştığım Tokatlı iki sofi kardeşimin çok güzel sohbetleriyle aydınlandım. Onları dinledikçe günahlarım birbir gözümün önünden geçti. Hatalarım sinema şeridi gibi gözönüne geldikçe geçen ömrüme ve nefesime, gençliğime üzülüyordum.
"Sultanım"ın elinden "tövbe" aldıktan sonra, neden benim durumumda olan gafil arkadaşlarımı da oraya götürmeyeyim düşüncesiyle düzenlediğimiz kafileye Tokat'tan o iki kardeşimizi de çağırarak, her ay bir kafile düzenlemeye başladık. Çok da faydasını gördük. Ve inşallah tüm müminlerin duasıyla sayımızı arttırarak toptan ıslah olmaya kararlıyız. Cenab-ı Allah daim etsin. Siz saygı değer okuyucuların duasına muhtacız. Şunu da müjdelemeden geçemeyeceğim; Allah'a şükürler olsun Danıştayın kararı ile tekrar işime girdim. Çoluk çocuğumun nafakasını helal yoldan kazanmaya, görevim olan Belediye Yazı İşleri kadrosunda devam ederek çalışıyorum. Allah'a kulluğa, memleketime ve milletime faydalı bir insan olmaya adayım. Allah'ın (Celle Celalühu) izniyle olacağım da... Şeytani olan herşeye elveda.
Dileğim; henüz kendinden habersiz, gafil, nefsine ve şeytanına geçici asker olan arkadaşlarıma sesleniyorum: Yaradılışımız ne ise onu yapmaya ve yaşamaya bakalım. Kulluk görevimizi iyi bilelim, bilmiyorsak öğrenip öğretelim.
Allah'ın (Celle Celalühu) rahmeti, selamı, bereketi üzerinize olsun.