Efendimizin Mucizeleri ve Uhud Savaşında Meydana Gelen Mucizeler

Enes bin Malik şöyle söyledi: Biz Hayber'in fethinden dönerken Medine'ye yaklaştığımızda Resu-lullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Uhud'a baktı ve "Uhud bizi sever bizde Uhud'u severiz" dedi ve ardından da şöyle dua etti: "Allah'ım İbrahim Peygamberin Mekke'yi haram kıldığı gibi bende Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki sahayı haram kılıyorum. Ya Rabbim sen Medinelilere müdd ve sa ölçeklerinde bereket ver" dedi. Başka hadislerden gelen rivayetlerde Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu sözleri Tebük dönüşünde de söylediği bildirilmiştir.

Yine Buhari den gelen bir rivayette Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün Uhud'a bakarak "bu dağın altında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır" demiştir. Yine Enes bin Malik (ra) in bir rivayetine göre Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Ebu Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra) ile birlikte Uhud'a çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ sarsılmaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "ey Uhud usludur, bilki üstünde bir Peygamber, bir sıddık ve iki şehit bulunuyor" buyurdu ve dağ o anda sakinleşti. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Uhud'u sevmesiyle ilgili olarak da İbni Asakir'den gelen ve de Ahmet Cemil Akıncı'nın Kısas-ı Enbiya kitabından alınan Uhud'la ilgili bir büyük mucizeyi de zikretmek iyi olacak.
Hicretten yaklaşık 400 ya da 500 yıl önce Yemen krallarından Himyerli Tubba Es'ad ordusu ve maiyetindeki din adamları ile birlikte Medine'nin dışında konaklamışken Uhud dağından bir ses yükselmişti aynen şöyle diyordu: "Hz Allahın insanlara kurtuluş için göndereceğini vaad ettiği son Peygamber Mekke'de doğacak, buraya hicret edecek ve burada Rabbine dönecektir. Gelmesi de yakındır."

Bu sözleri duyan Tubba Es'ad âlimlerine de duydunuz değil mi diye sordu. Her kes duymuştu. Bunun üzerine bir ceylan derisine son peygamberin dinini kabul ettiğini ve kendisinin ümmeti olmak istediğini yazdırdı. Âlimlerin başı olan Samul'a bu emaneti nesiller boyu saklayıp, çıkacak Peygambere teslim edilmesinin sağlanmasını emretti. Medine'de bir süre kaldı. Orada kalmak isteyen diğer âlimlere de ev yaptırdı. Gelecek Peygamber içinde iki katlı bir ev yaptırıp Samul'ü oraya oturttu. O nesiller, yıllarca bu emaneti sakladılar. Ayriyeten çokça levha bastırıp, üzerlerine şöyle yazdırdı: (kadir-i mutlak Allah'ın Resulü olduğuna Ahmed için şahadet ederim) son Peygamberin isminin Ahmed olacağını Samul ve diğer Yahudi âlimleri bilmekte idiler.

İşte Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devesi Kusva'yı Ebu Eyyup el Ensari'nin evinin önüne çöktüren Allah o evin peygamber için yapılmış olması nedeniyle Peygamber Efendimizi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) orada konaklattı. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hicret ettikten sonra Ebu Eyyüp el Ensari hem levhayı, hemde ceylan derisine yazılı ahitnameyi Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) teslim etti. Efendimiz içinde yazanları bizzat Ebu Eyyüb'e okuttu ve herkes bunu duyunca çok şaşırdılar. Efendimiz; bu levhadan başka kimsede yok mu diye sorunca, orada bulunan Ebu Leyla bende de var ya Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dedi ve oda kendisindeki levhayı teslim etti. İşte İstanbul'un manevi büyüğü Ebu Eyyüp el Ensari böyle bir kutsal görevi yapan bir sülalenin ferdi idi. Bu büyük mucize Medine'de çok büyük etki yapmıştı.

Uhud'la ilgili bir diğer önemli hususa gelince oda hepimizin malum olduğu Uhud savaşıdır. Hicretin 3. yılı idi. Müşrikler Bedir'deki yenilginin karşılığını almak için Medine üzerine yürümüşlerdi. Müşrik ordularının Medine'ye doğru yaklaştığı haberini alan Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir toplantı yaptı. Düşmanı Medine'nin içinde karşılamak istiyordu. Çünkü rüyasını görmüştü. Ancak Bedir savaşına katılamamış birçok genç sahabe düşmanı açıkta karşılayıp bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı. Onların aşırı ısrarı üzerine Peygamber Efendimiz düşmanı Uhud' da karşılamak üzere harekete geçti ve üzerine çift kat zırh giydi. Uhud'a varıldığında karargâhı hemen Uhud'un dibine kurdurdu. Ayneyn tepesine 50-60 tane okçu yerleştirdi.

Başlarına da Abdullah ibn Cübeyr'i getirdi. Ve onlara şunu tembih etti: "Biz ölsek de etlerimizi kartallar götürse de siz yerinizden ayrılmayın." buyurdu. Müslümanlar yedi yüz kişiydi. Yüz tanesi de zırhlı idi. Müşrikler ise üç bin kişiydiler. Onların üç gurup süvarisi vardı. Ordunun sağında solunda ve arkasında bekliyorlardı. Soldaki gurubun başında Halid bin Velid (ra) vardı. Sağdaki gurubun başında İkrime Bin Ebu Cehil bulunmakta idi. Ortadaki süvarilerin başında da Saffan İbn. Ümeyye vardı.
Savaş başlamadan önce Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir konuşma yaptı. Elinde bir kılıç tutuyordu. Bu kılıcın hakkını kim verecek dedi? Herkes bana ver ya Resulullah diye bağrıştılar, ancak Ebu Ducane (ra) sordu; ya Resulullah bu kılıcın hakkı nedir? Dedi.

Peygamber Efendimiz'de (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); "eğilip bükülünceye kadar savaşmak" buyurdu ve Ebu Ducane'ye kılıcı verdi. Ebu Ducane sarığına kırmızı bağlayarak er meydanına doğru Allah Allah nidalarıyla koşmaya başladı. Ordunun komutası Allah'ın aslanı Hz. Hamza'da idi. Yürekleri iman dolu bir avuç cengâver düşman ordularına doğru öylesine yürekten çarpıştılar ki, düşman çok dayanamadan bozguna uğradı. Ardından da yağma başladı. Bunu gören Ayneyn tepesindeki okçular komutanları Abdullah ibn. Cubeyr'i dinlemeyip hemen orayı terk edip yağmadan istifade etmeye başladılar.

Bunu gören Halit bin Velid ve İkrime bin Ebu Cehil süvarilerini harekete geçirip dağınık haldeki İslam ordularını arkadan gafil avladılar. Ne olduğunu şaşıran savaşçılar sağa sola dağılmaya başladılar. Bu kargaşa sırasında Allah'ın aslanı ve şehitlerin Seyyidi olan Hazreti Hamza vahşinin mızrağı ile şehitlik şerbetini içmişti. Ebu Ducane adeta ekin biçer gibi müşrikleri biçip gidiyordu ve nihayet yaklaşık yetmiş yerinden yara almış olarak şehadete ulaşmıştı. Öbür tarafta Saad ibn Rabia şehit olmak üzere iken yanında duran sahabeye şöyle diyordu: "Allah Resulüne (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) selam götürün Uhud'un arkasından buram buram Cennet kokularının geldiğini duyuyorum". Ayriyeten Enes bin Nadr ve Abdullah ibn. Cahş gibi büyük sahabelerde şehit olanlar arasında idi.

Bu kısa süreli bozgun sırasında müşrikler Resulullah'ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanına kadar yaklaşmışlardı. Peygamber Efendimizin yanında 12 kişi kalmıştı. Sa'd ibn Ebi Vakkas (ra); ben Uhud harbinde Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) solunda ve sağında iki adam gördüm ki, üzerlerinde beyaz elbiseler var idi. Bu iki kimseyi Uhud harbinden öncede sonrada görmedim demişti. Bu iki kişinin Hz. Cebrail ve Hz. Mikail olduğu bildirilmişti. Müşriklerden Utbe bin Ebi Vakkas, Efendimizin Rebaiye dişinin kırılmasına yol açmıştı. Abdullah bin Şihab alnından yaralamıştı ve nihayet Abdullah bin Kamie de Efendimizin miğferinin yanağına saplanıp kanamasına sebep olmuştu.

Bu baskın hücumu Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ufak tefek yaralarla atlatmasında Allah' ın meleklerinin önemli rolü olsa gerek. Yine bu Abdullah ibn Kamie, Peygamberimiz gibi aynı giyinen ve önünde korumalığını yapan Musab bin Umeyri (ra) şehit etti ve Peygamberi öldürdüm diye bağırarak aşağı doğru koştu. Bunu duyan herkes çok şaşırmıştı. Müşrikler seviniyor, Müslümanlarda her şey bitti artık diyordu ki tam o sırada Kaab bin Malik'in gür sesi duyuldu: "Peygamber yaşıyor etrafında toplanın ey müminler" diye sesleniyordu. Bunu duyan herkes o tarafa doğru koşuşmaya başladı. Efendimizin etrafında adeta etten bir duvar örmüşlerdi. Bir taraftan Hz. Fatıma Efendimizin yarasını sarıyordu. Bir tarafta Ümmü Ümare lakaplı Hz. Nesibe eline kılıcını almış oda düşmana karşı kılıç sallıyordu. Bu cengaver hanım bir ara baktı ki oğlu yaralanmış hemen ona koştu. Yarasını sardıktan sonra koş yavrum koş Allahın Resulü zorda onun önünde savaş dedi. İkisi de düşmana kılıç sallarken Resulullah'da Ümmü Ümare için duada bulunup: "Allahım bu kadını cennette benimle beraber kıl" diyordu.

Müslümanların yeniden toparlandığını gören Ebu Süfyan kumandanı Saffan bin Ümeyye ile görüştüğünde Saffan; Muhammed'e onların hepsini öldürmeden ulaşamayız geri dönelim dedi. Ebu Süfyan' da orduya emir verip geri dönüşe geçtiler, Peygamber Efendimize doğru seslenerek "Bedir'in karşılığını aldık" deyip Mekke' ye doğru yöneldi.
Bu savaş sırasında Cabir (ra)'nın babası Abdullah (ra) şehit olmuştu. Cabir'in kız kardeşleri de yetim kalmıştı. Ayriyeten Abdullah (ra) çok fazla borç bırakmıştı ama bir hurma bahçesi vardı.

Cabir (ra) Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelip durumu anlattı ve eğer borçların tümünü ödersem bize bir tek hurma bile kalmaz dedi. Resulullah Cabir'e gidip hurmaları yığın yapmasını ve bütün alacaklıları da bahçeye çağırmasını söyledi. Peygamberimiz hurma yığınlarının etrafında üç defa dolaştı ve bereket duası okudu. Şimdi alacaklılara hurmalarını verin buyurdu. Herkez hurmalarını aldığı halde hurma yığınları aynen duruyordu. Bu olayda da yine efendimizin bir bereket mucizesi gerçekleşmiş oldu ve yetimler aç kalmaktan kurtuldu.

Kaynaklar
1-Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
3-Sahihi Buharı, Sahihi Müslim
4-Nebhani, Hayat-üs Sahabe
5-Kütüb-i Sitte
6-Ahmet Cemil Akıncı (Kısas-ı Embiya)