Arkadaşlık, dostluk, düşmanlık sözleri dilimizden hiç düşmez ama bunların ne anlama geldiğinden ne yazık ki çoğumuzun haberi yok. Birlikte bu dünya ortamını paylaştığımız insanların hepsinin farklı beklentileri ve farklı amaçları olduğu için, topluma sosyal ilişkiler penceresinden şöyle bir baktığımızda, kiminin dostu düşman edindiğini, kiminin ise düşmanı dost edindiğini görüyoruz. Hele hele de arkadaşlık ve dostluğun aynı anlama geldiğini sandığımız gibi, düşmanın kim olduğundan bile gafiliz. Tüm insanlara karşı hoşgörülü ve tevazu sahibi olmanız, insanları kategorize etmenize engel değildir. Bu sebeple, İnsanları "beşerî ilişkiler " açısından birkaç sınıfta değerlendirmek, insanlarla ilişkilerimizin sağlığı açısından elzemdir.
Şayet bu sosyal sınıflamayı yapmazsanız, birlikte olduğunuz insanların kiminden yapamayacağı kadar fazla şeyler bekler, kiminden ise haksız yere nefret edersiniz. Sonuçta, sizin için çok değerli olan bir malınızı ya da çok özel bir düşüncenizi emanet ettiğiniz kişi, o emanete ihanet eder de kendinizi suçlamak yerine hala onu suçlar durursunuz. Mevlana gibi bir insanı küçümseyen kişi, dost-düşman ayrımını yapabilecek kapasitede olabilir mi hiç.! Ya da bir meyhanede oturup kafa çekerken birbirlerini cehenneme yaklaştıran iki kişi, arkadaş olduklarını nasıl ispat edebilirler bana.! İnsanı, beraber olduğu kişi ile değerlendirirler.
O zaman, beşerî ilişkilerimizde karşımızdaki muhataplarımızı nereye koyacağımıza kısaca bir göz atalım ;
1-) Düşmanlar ; Bunun tarifi kolay. Adı üstünde işte, düşman. Etrafımızdaki insanların kimisi her an ayağımızın kayması için ellerinden geleni yapan, hakkımızda fitne çıkaran, laf getirip götüren, kötü ve çirkin işleri tavsiye eden, çıkar üzerine ilişki kuran, iyi niyetimizi istismar eden, kendisine bir emanet vermeye çekindiğiniz, birlikte Allah rızası için bir amel işleyemediğiniz, yanında güvende olmadığınız, yalan söyleyen, aldatan, hatta uç noktada düşünecek olursak, dünyevî yaşantınızda ülkenize, özgürlüğünüze ve canınıza dahi kast eden, manevî yaşantınızda ise sizi Allah'tan ve ahret bilincinden uzaklaştıran, velhasıl dünya ve ahretinizi kaybetmenize sebep olan kişidir düşman. Böyle tanımladığımız insanlar, sosyal yaşantımız içerisinde bir şekilde yer almış olsa da, devamlı olarak uzak durmamız gereken, zaruret olmadığı müddetçe hiçbir maddi ve manevi ilişkiye girmememiz gereken kişilerdir.
2-) Sıradan insanlar ; Bu şekilde tanımladığımız insanlar, günlük yaşantımızdaki doğal ortamlarda karşılaştığımız ve sıradan ihtiyaçlarımızı gidermemize yarayan kişilerdir. Kimi durumlarda onlara ihtiyacımız olan ama bizim için bir önemi olmayan insanlardır. Örneğin ekmek aldığınız bakkal, hatta çoğu durumlarda ismini bile bilmemize gerek olmayan, yolda kendisine "afedersiniz, saat kaç" diye sorduğunuz kişi, veya ilerideki büfeden sigara aldığınız kişi durumunda olan insanlar, sizin için sıradan insanlardır. Yani onunla olan diyaloğunuz, saatin kaç olduğunu size söylediği anda bitmeli, teşekkür edip yolunuza devam etmelisiniz. Size saati söyledi diye yanaklarından öpüp ona kartınızı telefonunuzu verip ara beni demenize gerek olmadığı gibi, bugün iş yerindeki arkadaşınızla yaptığınız tartışmayı da ona ayaküstü açmanız dengesizlikten başka bir şey değildir. Bu hal, ona olduğundan daha fazla değer vermektir. O kişinin gerçekte çok değerli bir insan olup olmaması, sizin ona olan ihtiyacınız konusunda önemli değildir. Saatin kaç olduğu öğrenilmiştir, iş bitmiştir. Dahası gerekmez. Hatta yıldızlarımız uyuşmasa bile kendisi ile her gün aynı ortamı paylaşmak zorunda kaldığımız iş arkadaşlarımızdan bazıları da yine işimiz düştüğü zaman bir konu sorduğumuz sıradan insanlardır. Tabi nadiren de olsa, bu sınıfta değerlendirdiğimiz insanların, belki gönüllerinin neye meyilli olduğunu tespit ve bu konuda onlara destek olmak amacı ile, şayet müsait bir ortam varsa onlara kısaca Allah'tan bahsetmek uygun olabilir. Kim bilir, o ortam belki de iyi bir arkadaşlığın temelini oluşturabilir.
3-) Arkadaşlar; Mahalle, okul, yurt, iş yeri, sohbet ortamları, gibi genelde aynı ortamlarda bulunduğumuz, kimisi ile bir takım ortak sorunları beraber hallettiğimiz, birlikte bazı sıkıntılara girip üstesinden gelmeye çalıştığımız, yerine göre omuz omuza verip bir kavgaya girdiğimiz, hatta kendisinin bulunmadığı ortamlarda dahi onun hakkında yapılan bir gıybete, sanki o yanımızdaymış gibi müdahale edecek kadar sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişilerin hepsi arkadaşımızdır. Gerek maddi gerekse manevi olarak fayda alışverişinde bulunduğumuz ve bu tür beşerî ilişkiler içerisinde kendisiyle görüşmeyi koparmadığımız, ona bazı dertlerimizi açtığımız insanlar, bizim arkadaşlarımızdır. Bu insanların adres ve telefonlarını, isimlerini, ailevî durumlarını, ne iş yaptıklarını, maddî durumlarını, rahatsızlıklarını, huyunu suyunu, velhasıl onlarla ilgili olan bir çok şeyi biliriz, bilmeliyiz. Onların derdi ile dertlenmek, onlara yardım etmek ve yalnız olmadıklarını onlara hissettirmek için her şeyi ile ilgileniriz. Zaten aynı yakınlığı da onlardan görürüz. Görmüyorsak, suiistimal edildiğimize kanaat getirmeliyiz. Böyle bir durumda onun bu yanlışını düzeltmekle mükellefiz. İnatla düzelmek istemiyor ve devamlı olarak iyi niyetinizi istismar etmeye devam ediyorsa, birinci sırada bahsettiğimiz sıradan insanlar dosyasına atmamız gerekiyor. Bizim onlara olan ihtiyacımız saat sormak kadar az ve önemsiz olmadığı gibi, onların bize olan ihtiyaçları da o kadar fazladır. Arkadaşlarımız, bizim için önceleri sıradan insanların arasında iken, daha sonra bu guruptan çıkar ve arkadaşımız olurlar. Yolda saat sorduğumuz kişi ile farklı ortamlarda defalarca karşılaşıp onu tanıma imkanı elde ettiğimizde, o kişiler sıradan insan olmaktan çıkar ve arkadaş kategorimize girerler. Onlarla arkadaş olmamızın sebebi, fazlaca karşılaşmaktan değil, tanıdıkça ortak özelliklerimizin, özellikle manevî ihtiyaçlarımızın, faziletli ve güzel huylarımızın fazlaca oluşunun farkına varmamızdan kaynaklanır. Ama yine de o insanla olan diyaloğunuz belli bir sınırın üstüne çıkmamalıdır. Arkadaşım diye ona eşinizle aranızda geçen çok özel bir konuyu açmak, ciddî bir gizliliğe haiz olan iş yeri ya da devlet sırrını ifşa etmek veya onun için canınızı vermek gibi bir davranış da küllİ yanlıştır. Neden mi.?
4-) Dostlar; İşte onlar, mükemmel insanlardır. Dost, sizi hiçbir kötülüğe bulaştırmaz. Sizi kötü olan her şeyden men eder. Hayırlı olan her şeyi size hatırlatır. O hep doğrudan ve haklıdan yanadır. Helali ve haramı bilir. Her zaman iyiyi, güzeli, hayrı ve sabrı tavsiye eder. Tüm dertleriniz onun da derdi olur. Asla sizi yalnız bırakmaz. Özler ve arar. Kalbinizi kırmamaya son derece özen gösterir. Bir dargınlığınız olsa, hanginizin haklı olduğuna bakmazsızın gelip gönlünüzü alır. Belki de eşinizle olan çok özelleriniz haricinde tüm sırlarınızı onunla paylaşırsınız. Hiçbir maddi ve manevi imkanını sizden esirgemez. Bir dilim ekmeği sizinle bölüşür. Evinin ve kalbinin kapılarını size açar. Onun için can verilir. Evet, canınızı bile verirsiniz. İşte o dosttur. Şeyh Mevlâna dosttur. Şeyh Hacı Bayram Velî Hazretleri dosttur. Ve daha nice Allah dostları sizin dostunuzdur. Şimdi, özel bir derdinizi arkadaşınıza da açacaksınız, Mevlâna'ya da. Ya da, arkadaşınız için de can vereceksiniz, Mevlana için de... Bu belki mümkündür ama doğru değildir. Şeyh Mevlana ile arkadaşınız arasında bir fark elbette vardır ve olmalıdır. Siz bu farkı göremezseniz arkadaşınızı olduğundan daha üst bir makama çıkarmış, ya da Şeyh Mevlâna'yı arkadaşınızın makamına indirmiş olmaz mısınız. Hatta öyle olur ki, siz Mevlâna'yı kendinize dost edinirsiniz de, Mevlâna sizi kendine dost edinmeyebilir. Böyle bir insan sizi kendine dost kabul etmese bile yine de onun için can vermelisiniz. Zira sizin Mevlâna'yı kendinize dost edinme sebebiniz, kendisinde gördüğünüz sayısız güzellikler ve mükemmel ahlakı sebebi ile Allah'a olan yakınlığındandır. Dolayısı ile, Mevlâna'nın da sizi kendine dost edinmesi için en az onun kadar Allah'a yakın biri olmalısınız. Allah (Celle Celalühü) bile onun dostluğunu kabul etmişken siz etmiyorsanız, bu size has yanlış bir görüş olmaktan öteye geçmez.
Bu sınıflamayı yapmak için tabii ki düzgün bir ölçü ile ölçülenmek gerekir. Davranış bilimi ile ilgilenmeden kendi zanlarınız ile bunu başarabilmemiz söz konusu değildir. İş yerinizdeki müdürünüze, çaycınıza gösterdiğiniz kadar ilgi göstermek nasıl ki hatalı bir davranış ise, çaycınıza da müdürünüz gibi davranmak aynı derecede anlamsızdır. Arkadaşlarımız bir gün dostumuz olmaya adaydır. Arkadaşlarımız içinden bazıları ile olan beraberliğimiz, paylaşım ve din kardeşliğimiz öylesine çoğalır ki, onlardan çok azı, bir gün dostumuz olabilirler. Arkadaşlarımızı her ortamda gözetmeli, hastalık ve sağlıkta hatırları sorulmalı, onlarla sohbet ve istişareye devam edilmelidir. Bu sebeple arkadaşlık bağlarımızın güçlendirilmesi için sadece dünyaya endekslenmeyip, dünya ve ahret kardeşliği boyutuna çıkarılması için gayret göstermeliyiz. Her insan, tüm arkadaşları ile olan iletişimini güçlendirmeli, güçlü arkadaşlıklar ise daha da güçlendirilerek, içlerinden biri veya birkaçı dostluk boyutuna taşınmalıdır. Çünkü dostlukların temelinde almak değil vermek vardır, bencillik değil sencillik vardır. Zira apaçık görüldüğü gibi, dost adeta yedek can gibidir.
Dünya denen meşakkatler ülkesinde adeta canımızın teminatıdır dost. Ve böyle bir dost elbette ki bizi ahrete taşıyan en önemli araçlardan da biridir. Böyle bir nimeti elde etmek için insanın tüm gayret ve fedakarlığını göstermesi gerekmez mi sizce. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim. Eşimiz… Dostumuzla bile paylaşmaktan çekindiğimiz çok özellerimizi paylaştığımız eşimiz… Eşimiz ile mutlaka dost olmalıyız. Bir yastığa baş koyduğumuz insanla değil sıradan insan gibi olmak, arkadaş olmak bile ömür boyu beraberlik için yeterli değildir. Eşinizle dost olmayı başaramazsanız, dünyada kavgadan ahrette ise pişmanlıktan başka bir şey elde edemezsiniz.
Allah'a emanet olun.