Bizler toplum olarak cihatların ve mücahitlerin destanları ile büyüdük. Ne zaman bir destan dinlesek şecaatimiz, imanımız, yüreğimiz kuvvet ve sıhhat bulmuştur. Fakat günümüzde cihadı ve mücahitliği yapanlar bunu her nasıl becerdilerse, insanların kalbinde cihada ve mücahide de bir soğukluk oluştu. Ben biliyorum bu soğukluğun nasıl oluştuğunu. Cinayeti cihat, teröristi de Mücahit olarak adlandıran kişiler, bizi bu kutsal kelimelerden soğuttular. O halde acil olarak hemen günümüzden bir mesele ile Cihat ve Mücahit hakkında ölçülerimizi bir nebze düzeltelim.
Şayet Allah için değilse, hiçbir zahmetiniz cihat değildir. Ne eve ekmek getirme gayretiniz, ne er meydanındaki yiğitliğiniz, ne de en büyük cihat olan nefs cihadınız. Herhangi bir cihadınızın Allah'a ulaşması, ancak ve ancak Allah için yapılması ile mümkündür. Allah için yapılan her amelin de ölçüsü ve nasıl yapılacağı, şartları, yöntemi, yeri, zamanı ve şekli, velhasıl en ince ayrıntılarına kadar hepsi bellidir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz, savaşta bile bir insanı öldürürken tek bir darbe ile ve en az acı çekeceği şekilde öldürülmesini emretmiştir. Üstelik savaştaki öldürmeye, Allah (Celle Celalühü) ayet ile izin vermiş olduğu halde böyledir. Yine bir açıklamada, şayet yüz kafirin içinde bir tane Müslüman varsa, Allah o bir kişinin yanındadır denilmiştir. Şimdi gel de insanları topluca öldür ve yayıla yayıla de ki, "Kurunun yanında yaş da yanar".
Ne Allah (Celle Celalühü) ayetlerinde, ne Hz. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hadislerinde, ne de her hangi bir şeyh sohbetlerinde böyle bir şey söylememiştir. Gerçek manada Allah ve Resulü'nün gösterdiği yoldan giden bir Müslüman nasıl olur da, hiç bir peygamberin ve hiç bir evliyanın hayatı boyunca yapmadığı ve tavsiye bile etmeyip tam aksine şiddetle men ettiği bir yoldan cihat edebilir. Ama bir insanın kalbi ve aklı tamamen kişisel egolarına yönelik niyetlerle dolu ise, ve ille de İslam cahili ise, bu kişi ne tarafa çekersen o tarafa giden bir maşa olarak yaşamaya mahkumdur.
Örneğin Şeyh Mevlâna, hayatı boyunca ne bir insanı bıçaklamakla karşı karşıya getirilmiş, ne bir yeri bombalamak zorunda bırakılmış, ne de bir kişinin kaçak olarak yaptığı gecekonduyu başına yıkmakla görevlendirilmiştir. Ama Mevlana'yı bıçaklayan, köyünü bombalayan, veya evini başına yıkan biri her zaman karşısına çıkarılabilirdi. Ve çıkarılmıştır da. Tarih, evliyaların başına gelen nice çile ve zulümlerle doludur. Şayet Şeyh Mevlana'nın başına böyle şeyler gelmiş olsaydı, bütün bu çilelerle karşılaşmasına rağmen yine de hiçbir zaman aynı şeyi yapmaz ve hiç kimseye tavsiye de etmezdi. Bir çile ile karşılaştığında Allah'a sitem yağdıran kişiler bu ikisi arasındaki ince hesabı yapamayan kişilerdir. Sûfiyi, yani evliyaların yolundan giden bir insanı her geçen gün Allah'a yaklaştıran sebepler, ince ince yaptığı bu hesaplardır ve her gün bu hesapları yapan bir sûfi farkında olmasa da mutlaka basamak atlamaktadır. Sûfi ne tür eziyetlerle karşılaşırsa karşılaşsın, hiç kimsenin kılına bile zarar vermemenin önemini idrak edendir. Peygamberimizin arkadaşları kayalar altında ezilerek işkence gördükleri zaman bile, Allah'ın razı olmayacağını bildikleri için karşılık vermemişlerdir. Hal böyleyken hiçbir Müslüman, insanlara yaptığı zulmü İslam kılıfına sığdıramaz. Yok böyle bir şey.
Dikkatle incelediğiniz zaman net olarak göreceksiniz ki, tarih boyunca hiçbir gerçek şeyh ve hiçbir sûfi tebliğ veya İslam'ı yayma ya da İslamı koruma adına kimseye zarar vermemiştir. Bunu yapanlar ancak meymenetsiz suratlarının görülmesinden korkacak kadar kişiliksiz olan İslam düşmanlarından başka hiç kimseler değillerdir. Hangi Müslüman gerçek manada Allah rızası için birini öldürürken kendi yüzünü kapatmıştır, böyle tek bir kişi gösterebilir misiniz. Ben hem Allah rızası için birini öldüreceğim, hem de böylesine kutsal bir görevi yaparken mübarek suratımı gizleyeceğim. Neden.? Hz. Hamza'lar, Şeyh Şamil'ler, Genç Osman'lar ve nice Mehmetçik'lerimiz bir kafiri öldürürken yüzlerini kapatmadılarsa, gerçek mücahitler oldukları ve gerçek manada Allah rızası için cihat etmekte olduklarından, hem kendilerinin hem de tüm dünyanın hiçbir şüphesi olmadığını bildikleri içindir. Ama İslam cahili, şeyh cahili, cihat cahili, tebliğ cahili olan kişilik ve maneviyat yoksulu insanların kendileri bile bu yaptıkları saçmalığı kendilerine yakıştıramayıp yüzlerini kar maskeleri ile kapatmak zorunda kalmışlardır. İyi ki de kapatmışlardır, çünkü hiç kimse onların suratlarını bile görmek istemiyor. Şayet, yakalanmamak için yüzleri tanınmasın diye kendi yüzlerini örtüyorlar derseniz, daha büyük bir hata yaparsınız.
Çünkü hiç kimse bu insanları yakalamak için kılını bile kıpırdatmayacaktır. Zira bu cellatlar özel seçilmiş kıt akıllı insanlardır ve hiç kimsenin de umurlarında bile değillerdir. Şayet zeki insanlar olsalardı, kesinlikle onların zekalarından faydalanılmak istenecek ve daha üst düzey bir görev verilecekti. Düşünsenize bir kere, siz bir terörist olsanız bile tetikçi mi olurdunuz, yoksa idari bir görev mi yapmak isterdiniz. Böyle bir insan neden yüzünü gizler.? Yüzleri tamamen açıkta olsa bile tetikçilikten başka hiç bir hizmetleri olamayacak kadar beceriksiz olan bu insanların peşine hiçbir devlet düşmeyecektir ki. Çünkü bu insanlar savaş tekniğini bilmedikleri için çok kısa bir süre içinde ya bir çatışmada vurulacaklar, ya üzerlerine birkaç kilo C4 bağlanıp bir otobüste patlatılacaklar, ya da çok şey biliyorlar bizi ele verebilirler denerek örgüt içinde infaz edileceklerdir. Hiç kimse aklı başında bir insana tetikçilik yaptıramayacağı gibi, hiçbir aklı başında devlet de maşa olarak kullanılan insanları yakalamak için para ve zaman harcamayacak, maşayı tutan eli yakalamak isteyecektir. Yani özetle bu cellatlar hiç kimsenin umurunda bile olmadıkları halde yine de kendi yüzlerini kapatma ihtiyacı hissediyorlarsa, bunun sebebi sadece suratlarını göstermeye utanacakları bir işi yaptıklarından ötürüdür.
Cihat, Mücahitlik, İslam, Tanınmamak, Gizlenmek gibi laflar koskoca birer bahaneden başka bir şey değildir. Tek sebep, insanlık dışı bir infazı yaparken kendinden utanmış olmanın verdiği psikolojik bir örtünme isteğidir. Böyle bir suratı gizlemeleri ile gizlememeleri arasında bizim için hiçbir fark yoktur. Suratlarını gizleyerek kendilerini önemli bir adam gibi göstermeleri, milletin kendi peşlerine düşeceklerini zannetmeleri, bülten çıkarıp bu adamı arayacaklarını düşünmeleri hayalden başka bir şey değildir. Kişilik ve zeka olarak silinmiş olmaları şöyle dursun, suratları bile silinmiş birer hiçtir bu insanlar.
Bizim gariban şoförlerimizin beynine kurşun sıkan kişiler, ellerinde kaleşnikoflarla o şehitlerin arkalarında duran embesiller değil, onlara bu görevi veren çıban başlarıdır. İşte milletler de bu kişilerin peşindedir. Biz o suratı görsek ne poster yapıp duvara asarız ne de o suratın sahibini yakalamaya çalışırız. Biz, suratını örtülü olarak bile göstermekten korkan o gerçek katili bulmaya çalışırız ancak.
Allah için cihat eden bir insan, bulunduğu beldenin, hatta bulunduğu memleketin en saygın ve en sevilen insanıdır. Bu insan şehit olmaya görsün, cenazesi vatandaşıyla, askeriyle, polisiyle, milletçe kaldırılır, gazi olursa milletçe gurur duyulur. Allah tarafından da, insanlar tarafından da övülür ve ödüllendirilir. Yattıkları kabristanın üzerinden nur eksik olmaz. Allah'ın dostu olurlar ve evliyalarla beraber manevi alemde insanlara yardım ederler. Ahrette yetmiş kişiye şefaat ederler. Yani benim güzel kardeşlerim, Mücahit denen kişiler, alınları güneş gibi açık, yüzleri nur gibi aydınlık olan Genç Osman'lar, Şeyh Şamil'ler, Dudayev'lerdir ve cihat da işte bu insanların aldığı her nefestir.