Mehmet Akif ve İstiklal Marşı

  Milli marşlar, edebi yönünün yanısıra milletlerin kahramanlıklarını anlatan destanlarıdır. Günümüz devletleri arasındaki protokol törenlerinde, her devletin kendi milli marşı okunmaktadır. Milletlerin tarihine ışık tutan ve bağımsızlıklarına vurgu yapan ve ebedi sanat eseri hüviyetinde olan bu marşların protokollerde okunmasına, 18. ve 19. yüzyıllarda ki modern devlet anlayışının ortaya çıkışı ile başlanılmıştır.

Milletimizin de tarih boyunca pek çok marşları olmuştur. Bu marşlar, kahramanlık türküleri, mehter marşları vs. şeklinde milletin vicdanında yerini almıştır. Fakat, bunların hiçbirisi İstiklâl Marşı'nın yerine getirdiği işlev gibi değerlendirilmemektedir.

12 Mart 2007 günü İstiklalimizin en güzel bir şekilde anlatıldığı Milli Marşımızın TBMM'nde Kabulünün 86. yıldönümü olması nedeniyle, İstiklal Marşının yazıldığı ortam ve o sıkıntılı günlere yapacağımız kısa bir yoluculukla konuyu hatırlamak, Mehmet Akif'e olan vefamız açısından da bir borç olsa gerektir !

Milli Mücadele döneminin en karanlık günlerinde ümitlerin kırılmaya başladığı anda Mehmet Akif'in gayretleri hiç küçümsenmeyecek boyuttadır. İstanbul dan Ankara'ya kadar at sırtında yollarda uğradığı her yerde insanları Milli Mücadeleye davet etmiştir. Bunlardan en önemlisini ise Kastamonu da Nasrullah Camiinde yaptığı vaazlarla göstermiştir. Nasrullah Caminde, Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadelenin önemini anlatan coşkulu vaazlar etmiş ve işgalcilerin ülkemize ve milletimize yüklemek istedikleri Sevr Antlaşmasının iç yüzünü, getirdiği yükün ne kadar ağır ve vahim olduğunu herkesin anlayabileceği bir anlatımla halka duyurmuştur. Sevr Antlaşmasını kabul etmenin esaret, zillet ve yenilgiyi kabul etmekten başka bir şey olmadığını bütün açıklığıyla ilan etmiştir. Bu vaazlar Diyarbakır'da basılarak bütün cephelere ve vilayetlere dağıtılmıştır. Böylece tüm Anadolu'ya Kastamonu'dan yankılanan Mehmet Akif'in gür sesi, halkımızı aydınlatarak ülkemizin de istiklaline ışık tutmuştur. O; "asırlardır hür yaşamış bir millet esir olamaz" diyerek sözkonusu vaazlarında hürriyeti ve bağımsızlığı sonuna kadar savunmuş, bu anlattıklarını destekleyen şiirler yazmaya devam etmiştir.

"Vatan sevgisi imandandır" Hadis-i Şerifinin hangi anlama geldiğini ve bizlere ne gibi mükellefiyetler yüklediğini yüreklerimize işlemiş, Milli Mücadelenin heyecanını ateşleyen büyük insan olmuştur. Mehmet Akif Ersoy, Milli Mücadelenin bir cihad olduğunu ve bu savaşa katılmanın dinen farz kılındığını aktarmıştır. Bu vaazlar, İstiklâl mücadelesi tarihimizin arka plânında rol oynayan en önemli unsurlardan birini teşkil etmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 7 Kasım 1920 tarihli "Hakimiyet-i Milliye" gazetesinde yayınlanan bir duyuru ile İstiklal Marşı yarışması " Türk şairlerinin nazar-ı dikkatine" ilanı ile kamuoyuna duyurulmuştur. Birinci gelen esere 500 TL ödül, şiirin bestecisine de 1000 TL ödül verileceği de açıklandıktan sonra düzenlenen yarışmaya 724 şiir katılmış ancak, komisyon bu şiirlerden hiçbirini, içinde bulunduğumuz mücadeleyi bütün ruhuyla yansıtan ve milli marş olabilecek özellikte bulmamıştır.

TBMM'de Burdur Milletvekili olarak bulunan Mehmet Âkif Ersoy, bu yarışmaya para ödülü konduğu için katılmamıştır. Hâlbuki böyle bir marşın ancak Âkif tarafından yazılabileceği herkes tarafından bilinmektedir. O sırada Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey, Hasan Basri (Çantay) Beyle görüşerek, onu yarışmaya katılmak için ikna etmesini istemiştir. Ardından bu talebini kendi el yazısı ile Âkif'e bir mektup yazarak bildirmiştir. Ancak, Âkif, "Ödül için İstiklâl Marşı yazılmaz." diyerek para konusunda kendisine verilen teminattan sonra İstiklal Marşını yazmayı kabul etmiştir. Mehmet Akif İstiklal Marşını, bugün hala bir müze olan Ankara'daki Tacettin dergahında; gönlünde biriktirdiği vatan aşkı ve iman nurunun aydınlığında, yüksek bir maneviyat ve heyecan ile kalbinden kalemine dökerek yazmıştır.

21 Şubat 1921 Pazartesi günü de, Mehmet Akif'in kendi el yazısı ile yazıp gönderdiği İstiklâl Marşı, Kastamonu'da çıkan "Açık Söz" gazetesinde ilk sayfadan verildi. Böylece İstiklâl Marşı ilk defa kamuoyu ile de paylaşılmış oluyordu. Hakimiyet-i Milliye gazetesinin ilk sayfalarından da "Kahraman Ordumuza" ithafı ile yayınlandı. Çünkü; Ordumuzca, askerlerin milli heyecanını tetikleyecek bir milli marş yazılmasının talep edilmesi üzerine marşın üst kısmında bu ithafa yer verilmiştir.

TBMM de görüşülen İstiklal Marşının, okunan tüm mısraları, bütün bir milletin gönül birliğini yansıtmaktaydı. Heyecanlarına hâkim olamayan milletvekilleri marşın ilk okunması bitene kadar yer yer alkışlarla okumayı kestiler. Hamdullah Suphi Bey, İstiklâl Marşı'nı o gün tam dört kez okumuştur. Milletvekilleri de marşla bütünleşmişler, alkışlar ve gözyaşları içinde bir daha okunmasını istemişler ve henüz milli marş olarak kabul edilmemiş İstiklâl Marşı'nı dört defa ayakta dinlemişlerdi. Nihayet;
"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak'ka tapan milletimin istiklal!"
ifadeleriyle İstiklal Marşının finali yapılmıştır.

Böylece; 12 Mart 1921 günü TBMM de görüşülerek oy birliği ile "Milli Marş" olarak kabul edilerek Türk tarihine geçmiş oluyordu. Türk İstiklal Savaşı'nın çeşitli kademelerinde aktif görev alan Mehmet Akif Ersoy, bu kutsal savaşı İstiklal Marşı'mız ile hem destanlaştırmıştır hem de abideleştirmiştir. İstiklal Marşı' nı nasıl yazdığını Mehmet Akif kendi ifadeleriyle şöyle anlatmaktadır; " ... Bu ümitle, imanla yazılabilir. O zamanı düşünün!.. imanım olmasaydı yazabilirmiydim? Zaten ben başka türlü düşünüp başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır. Şu var ki, İstiklal Marşının şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihi değeri vardır." dedikten sonra, " ... Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın." ifadeleriyle son noktayı koymaktadır.

Mehmet Akif, paraya önem vermeyen örnek bir insandı. 500 TL altın para ödülünü kabul etmeyen Âkif'in sırtında paltosu yoktu. Arkadaşı ile nöbetleşe giydikleri bir palto ile Meclise gidip geliyorlardı. İstiklâl Marşı Mecliste kabul edildiği gün ise Âkif'in cebinde iki lira vardı ve onu da Zonguldak Milletvekili Hayri Beyden borç olarak aldığı bilinmektedir. İstiklâl Marşı'nı milletine hediye eden Âkif, sağlığında onu Safahat isimli eserine de almamıştır. Bu olaylar tarihe mal olmuş örnek insanlardan bize miras kalan ibretlik tablolardır.

İstiklal Marşı, o günkü tarih itibariyle Türkiye coğrafyasındaki savaş şartlarının toplum hayatında açtığı derin yaralara ait hissiyatını tam anlamıyla taşımaktadır. Halkın iç dünyasına dair o daralmış ve sıkışmış yoğunluğun, Akif'in gönlünden kalemine dökülerek yankılanmasıdır. Bu milli şiirimiz, halkımız ve askerlerimize güç vermiş ve büyük bir moral kaynağı olmuştur.

İstiklal Marşı bizim millet olarak ulusal kimliğimizin, kişiliğimizin, birliğimizin ve özgürlüğümüzün de bir sembolüdür. Asırlarca bağımsız olarak yaşamış milletimizin karakterini, tarihi ve sosyal değerlerini, ulusal ve kutsal değerlere olan bağlılığını ve toplumsal mutabakatımız ile kahramanlığının da bir yansıması ve büyük bir destanıdır. Aynı zamanda, milletimizin inancının bir göstergesi ve yaşatıcısıdır. Milli gururumuz ve şerefimizdir. Bayrağımız ve onun hürriyetini ölümsüzleştiren İstiklâl Marşımız, milletimizin heyecanını ruhunu, vatana bağlılığını ve ideallerini yansıtan kaybolmaz değerlerimizin açık bir ifadesidir.

İstiklâl Marşını anlayabilmek için, Mehmet Âkif'i iyi bilmek, onun bütün yönleriyle şahsında topladığı ve Türk milletinin bütünüyle benimsediği "Millî Mücadele ruhu"nu yakından tanımak, ve bu ruhu hakkıyla hissedebilmekle mümkündür. Mehmet Akif, bütün hayatı boyunca hürriyete, istiklale, bağımsız yaşamaya aşık bir insandır. İstiklal Marşı ile hürriyet aşkının doruklarına ulaşmış; "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım" ifadeleri ile hürriyetin destanını yazmıştır.

İstiklal marşının her yerde, her ortamda, her açılışta yemekli toplantılarda vs.. okunuyor olması elbette güzel bir durumdur. Fakat, şunu da gözden kaçırmamak gerekir ki, bu şekilde her ortamda törensel olarak tekrarlanıyor olması marşımızın kanıksanması ve sıradanlaşmasına sebep olabilmektedir. O'nu okurken milli mücadele döneminin sıkıntılarını yüreğimizde hissederek okumak, o milli ruhun gerektirdiği özen içinde hareket etmek bir zorunluluktur. Büyük organizasyonlarda, uluslararası etkinliklerde, milli günlerimizde ve özel zamanlarda istiklal ruhunun yansıtıldığı bir derinlik ve yoğunluk içinde ve milli hassasiyetleri güçlendirici bir şekilde okunması, İstiklâlin amacına daha uygun olacaktır.

İşte bu anlatılan nedenlerle; tarihimizin önemli şahsiyetleri arasında yerini alan ve İstiklal mücadelesiyle anılan değerlerimizden olan Mehmet Akif Ersoy'un daha iyi anlaşılması ve anlatılması lazımdır. En önemli eseri olan Safahat'ını yeni yetişen neslimize okutmamız, onun mana ruhuna uygun hareket etmek ve geçmişle bağlarımızı güçlü tutabilmek açısından büyük önem arzetmektedir. Özellikle demokrasiye, hürriyete ve insan haklarına inanan, dine, diyanete, vatana, bayrağa, namusa ve tüm kutsallarımıza saygılı olan herkesin, bilhassa da eğitimcilerimizin yeni neslimize Mehmet Akif'i, Safahatını, sanatını, şiirlerini, eserlerini hakkı ile öğretmesi ve anlatması bir borçtur. Yoksa yüzbinlerce şehit vererek yaptığımız İstiklal Savaşını ve Çanakkale Destanını anlamak ve kavramaktan uzak kalmamız kaçınılmaz olacaktır. Asımın nesli ile nasıl bir gençlik ideali içinde olduğunun gençlerimiz açısından bilinmesi, yaşanılan savaşları ve istiklal mücadelesinin öneminin kavranması ve O milli ve manevi ruhun yaşatılması açısından oldukça önem teşkil etmektedir.

Merhum Akif'in münevver kişiliğinin günümüz aydınlarına da bir ışık vesilesi olmasını temenni ediyorum. Kendini aydın sayanlar başta olmak üzere; O'nun asil, nezih, mütevazi ve manevi hatıralarına sahip çıkarak onu anlamak ve anlatmak, her Türk insanın boynunda asılı duran bir vefa borcudur. Bu vesileyle bir kez daha hayırla yâd ederken mekanın cennet, ruhun şâd olsun.

Son söz yine kendisine aittir; "Allah bu millete tekrar İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin"...

Hüseyin USTAOĞLU / email: huseyin_ustaoglu37@hotmail.com