Düşünme Tuzaklarıyla Başa Çıkma Yolları / Dr. Esat Korkmazalp

Düşünme, insanoğlunun en temel ve ayırt edici özelliklerinden biridir. Doğru ve sağlıklı düşünme, hayatımızın her alanında başarıya ulaşmamızda kilit rol oynar. Ancak, çoğu zaman farkında olmadan, düşüncelerimiz birtakım tuzaklara takılır ve objektif gerçeklikten uzaklaşırız. Bu düşünme tuzakları, zihinsel alışkanlıklarımızdan, duygusal durumlarımızdan veya bilgi eksikliğimizden kaynaklanabilir.
Düşünme tuzakları, mantıksız ve hatalı düşünce kalıplarıdır. Bu tuzaklar, günlük hayatımızda karşılaştığımız olayları ve durumları doğru bir şekilde değerlendirmemizi engeller, karar verme sürecimizi olumsuz etkiler ve stres seviyemizi artırır. Örneğin, bir sınavda başarısız olduğumuzda “Ben asla başarılı olamayacağım.” şeklinde düşünmek, ya hep ya hiç tuzağına düşmektir. Bu tuzakların farkında olmak ve bunlardan kaçınmak, zihinsel sağlığımızı korumamıza ve daha akılcı kararlar almamıza yardımcı olacaktır.
İnsanlar, çeşitli nedenlerle düşünme tuzaklarına düşerler. Geçmiş deneyimlerimiz, inançlarımız, değerlerimiz ve duygusal durumlarımız, düşünce sürecimizi etkileyebilir. Ayrıca, bilgi eksikliği veya yanlış bilgilere maruz kalmak da hatalı düşünme kalıplarına yol açabilir. Düşünme tuzaklarının üstesinden gelmek için, öncelikle bu tuzakların farkında olmak ve kendi düşünce süreçlerimizi sorgulamak önemlidir.
İslam dini, insanları her konuda doğru ve adil düşünmeye teşvik eder. Kur’an’ı Kerim’de pek çok ayet, insanları akletmeye, düşünmeye ve ibret almaya davet eder. Örneğin, “ Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.” (Âli İmrân Suresi, 190. ayet) buyrularak, insanlar düşünmeye ve evrendeki delilleri fark etmeye çağrılır. Hz. Muhammed (s.a.v) de “Bir saat tefekkür, bir yıl nafile ibadetten hayırlıdır” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310) hadisiyle, düşünmenin ve tefekkürün önemini vurgulamıştır. Bu nedenle, Müslümanlar olarak, düşünme tuzaklarından kaçınmak ve doğru, adaletli düşünme alışkanlıkları geliştirmek, dinimizin bir gereğidir.
Yaygın Düşünme Tuzakları:
Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi
Ya hep ya hiç düşüncesi, en yaygın düşünme tuzaklarından biridir. Bu tuzak, insanların bir durumu yalnızca iki zıt kategori olarak görme eğilimini ifade eder. Yani, bir şeyin ya mükemmel olması gerektiğini ya da tamamen başarısız olduğunu düşünmek, aradaki gri alanları göz ardı etmektir. Oysa gerçek hayatta pek çok durum, siyah veya beyaz değil, grinin tonlarındadır.
Örneğin, bir öğrenci sınavdan 85 puan aldığında, “Keşke 100 puan alsaydım, 85 puan yeterli değil.” diye düşünüyorsa, ya hep ya hiç tuzağına düşmüş olur. Bu düşünce tarzı, kişinin başarılarını görmezden gelmesine ve sürekli mükemmeliyetçi bir baskı hissetmesine neden olur. Hâlbuki 85 puan, hala iyi bir başarıdır ve takdir edilmeyi hak eder.
İnsanlar, olayları ve durumları değerlendirirken, dengeyi göz önünde bulundurmalı ve aşırı uçlardan kaçınmalıdır. Her şeyin ya mükemmel ya da tamamen başarısız olması gerekmez; hayatın içindeki küçük başarıları ve gelişim fırsatlarını takdir etmek önemlidir.
Ya hep ya hiç düşüncesinin bir diğer örneği, insanların kendilerini veya başkalarını bir hata yaptıkları için tamamen başarısız veya kötü olarak etiketlemeleridir. “Arkadaşım beni bir kez hayal kırıklığına uğrattı, demek ki o iyi bir dost değilmiş.” gibi düşünceler, bu tuzağın yansımalarıdır. Oysaki her insan hata yapabilir ve bir hata, kişinin tüm özelliklerini tanımlamaz.
İslam, insanları hatalarından ders çıkarmaya ve affedici olmaya teşvik eder. Hz. Muhammed (s.a.v.), “Her insan hata yapar. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 49) hadisiyle, hataların kaçınılmaz olduğunu, ancak önemli olanın hatalardan ders almak ve düzeltmek için çaba göstermek olduğunu vurgulamıştır.
Ya hep ya hiç düşüncesinden kaçınmak için, olayları ve durumları daha dengeli ve gerçekçi bir şekilde değerlendirmek gerekir. Aşırı genellemelerden kaçınmak, küçük başarıları takdir etmek ve hataları bir öğrenme fırsatı olarak görmek, bu tuzağı aşmamıza yardımcı olacaktır. Kendimize ve başkalarına karşı daha anlayışlı ve esnek olmayı öğrenmek, ya hep ya hiç tuzağından kurtulmamızı sağlayacaktır.
Aşırı Genelleme:
Aşırı genelleme, sınırlı sayıda örneğe dayanarak tüm durumlar veya insanlar hakkında kapsamlı sonuçlar çıkarma eğilimidir. Bu düşünme tuzağı, bir veya birkaç olumsuz deneyimin, gelecekteki tüm benzer durumların da olumsuz olacağı anlamına geldiğini düşünmemize neden olur. Aşırı genelleme, gerçekçi olmayan olumsuz beklentilere ve kaygıya yol açarak, kişinin yeni deneyimlere açık olmasını ve fırsatları değerlendirmesini engelleyebilir.
Örneğin, bir kişi iş görüşmesinde başarısız olduktan sonra “Ben asla iyi bir iş bulamayacağım.” diye düşünüyorsa, aşırı genelleme yapıyor demektir. Bu düşünce tarzı, kişinin motivasyonunu düşürerek diğer iş fırsatlarına başvurmasını engelleyebilir. Oysa her iş görüşmesi farklıdır ve başarısızlık, gelecekteki tüm girişimlerin de başarısız olacağı anlamına gelmez.
Kur’an-ı Kerim, “İnsanların çoğu bilmezler.” (Araf Suresi, 187. ayet) diyerek, insanların genellikle sınırlı bilgiye sahip olduklarına dikkat çeker. Genelleme yaparken dikkatli olmak, istisnaları göz önünde bulundurmak ve kanıtlara dayalı değerlendirmeler yapmak önemlidir.
İnsanlar hakkında aşırı genelleme yapmaktan kaçınılmalı, her insanın biricik olduğu göz önünde bulundurularak ve kendi özellikleriyle değerlendirilmelidir.
Aşırı genellemeden kaçınmak için, her durumu kendi bağlamında değerlendirmek ve olumlu ve olumsuz yönleri bir arada düşünmek gerekir. Sınırlı gözlemlerden genel sonuçlar çıkarmak yerine, her durumu kendi özelinde incelemek ve kanıtlara dayalı değerlendirmeler yapmak önemlidir.
Olumsuz deneyimlerin gelecekteki tüm benzer durumları etkilemeyeceğini kabul etmek, aşırı genellemenin olumsuz etkilerinden kurtulmamıza yardımcı olabilir. Her yeni duruma açık ve önyargısız yaklaşmak, daha gerçekçi değerlendirmeler yapmamızı sağlayacaktır. Aynı zamanda, insanları tek bir özelliğine veya davranışına göre yargılamaktan kaçınmak, daha adil ve empatik ilişkiler kurmamıza yardımcı olacaktır.
Zihinsel Filtreleme:
Zihinsel filtreleme, bir durumun yalnızca olumsuz yönlerine odaklanma ve olumlu yönlerini göz ardı etme eğilimidir. Bu düşünme tuzağına düşen kişiler, bir deneyimin tüm detaylarını dikkate almak yerine, sadece olumsuz kısımları seçerek algılarlar. Bu durum, gerçekçi olmayan bir bakış açısına ve olumsuz duygulara yol açabilir.
Örneğin, bir öğrenci, aldığı iyi notları görmezden gelip sadece düşük notlara odaklanıyorsa, zihinsel filtreleme yapıyor demektir. Bu öğrenci, genel akademik performansını değerlendirirken, başarılarını küçümseyip sadece başarısızlıklarına odaklanarak kendini yetersiz hissedebilir. Oysa, doğru bir değerlendirme için hem olumlu hem de olumsuz yönleri birlikte ele almak gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de, “Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar.” (Necm Suresi, 23. ayet) buyrulur. Bu ayet, insanların gerçeği aramak yerine, kendi arzularına ve varsayımlarına uygun düşen şeylere inanma eğiliminde olduklarına dikkat çeker. Zihinsel filtreleme de benzer şekilde, kişinin sadece kendi olumsuz algılarına odaklanmasına ve gerçeği bütünüyle görememesine neden olur.
“Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız.” (İbrahim Suresi, 34. ayet) ayeti, insanları Allah’ın verdiği nimetleri fark etmeye ve şükretmeye teşvik etmiştir. Olumsuz yönlere odaklanmak yerine, hayatımızdaki güzellikleri ve fırsatları görmek, zihinsel filtrelerimizi aşmamıza yardımcı olacaktır.
Zihinsel filtrelemeden kaçınmak için, bir deneyimin veya durumun tüm yönlerini dengeli bir şekilde değerlendirmek önemlidir. Olumsuz düşüncelerin farkında olmak ve bunları daha gerçekçi ve olumlu düşüncelerle dengelemeye çalışmak, bu tuzağı aşmamıza yardımcı olabilir. Aynı zamanda, hayatımızdaki iyi şeylere ve başarılara odaklanmak, şükür duygusunu geliştirmek ve olumsuz filtrelemenin etkilerini azaltmak için etkili bir yöntemdir.
Kendimizi veya başkalarını değerlendirirken, sadece olumsuz yönlere takılmak yerine, bütünsel bir bakış açısı benimsemek daha adil ve gerçekçi olacaktır. Hatasız veya mükemmel olmasa da, her insanın ve durumun olumlu yönlerini takdir etmek, zihinsel filtrelemeden kurtulmamıza ve daha dengeli bir düşünce yapısı geliştirmemize yardımcı olacaktır.
Felaketleştirme:
Felaketleştirme, bir olayın olası olumsuz sonuçlarını abartma ve en kötü senaryoyu bekleme eğilimidir. Bu düşünme tuzağına düşen kişiler, olumsuz bir durumla karşılaştıklarında, bunun felaket boyutunda sonuçlar doğuracağını düşünürler. Felaketleştirme, kaygı ve stres seviyesini artırarak kişinin günlük işlevselliğini ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Örneğin, bir kişi, önemli bir toplantıya geç kaldığında “Her şey mahvoldu, kesin işimden olacağım.” diye düşünüyorsa, felaketleştirme yapıyor demektir. Bu düşünce tarzı, kişinin geç kalmanın olası sonuçlarını abartmasına ve gerçekçi olmayan korkulara kapılmasına neden olur. Oysa, bir kez geç kalmak genellikle işten atılma sebebi olmaz ve durumu açıklayarak telafi etmek mümkündür.
Felaketleştirme eğilimi, kişinin kendi gücünü ve dayanıklılığını hafife almasına neden olabilir. Oysa, insan, Allah’ın yardımıyla zorluklarla baş edebilecek güce sahiptir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), “ Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64) hadisiyle, zorluklar karşısında bile olumlu bir bakış açısı geliştirmenin önemini vurgulamıştır. Felaketleştirme yerine, sıkıntıları bir imtihan ve gelişim fırsatı olarak görmek, daha sağlıklı bir düşünce yapısı geliştirmemize yardımcı olacaktır.
Zorluklar karşısında, Allah’a sığınmak ve O’ndan yardım dilemek, felaketleştirme eğilimini yenmemizde bize güç verecektir. Sabır, tevekkül ve şükür gibi değerleri geliştirmek, olumsuz durumları daha olumlu bir bakış açısıyla ele almamızı sağlayacaktır. Her zorluğun geçici olduğunu ve Allah’ın yardımıyla üstesinden gelinebileceğini hatırlamak, felaketleştirme tuzağından kurtulmamıza yardımcı olacaktır.
Etiketleme:
Etiketleme, kişinin kendisini veya başkalarını tek bir olumsuz özelliğe veya davranışa göre tanımlamasıdır. Bu düşünme tuzağı, bir kişinin tüm kimliğini bir etiketle sınırlandırarak, onun diğer yönlerini ve gelişim potansiyelini göz ardı eder. Etiketleme, kişinin kendisine ve başkalarına karşı olumsuz bir tutum geliştirmesine ve önyargılı davranmasına neden olabilir.
Örneğin, bir öğrenci, matematik sınavından düşük bir not aldığında “Ben aptalın tekiyim.” diye düşünüyorsa, kendini etiketlemiş olur. Bu düşünce tarzı, öğrencinin matematik yeteneğini geliştirme potansiyelini görmesini engeller ve öz güvenini olumsuz etkiler. Oysa, bir sınavdaki başarısızlık, kişinin genel zekasını veya değerini belirlemez.
Kur’an-ı Kerim, “Ey iman edenler! Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın..” (Hucurât Suresi, 11. ayet) diyerek, insanları birbirlerini olumsuz sıfatlarla etiketlememeye çağırır. Her insan, Allah’ın yarattığı eşsiz bir varlıktır ve saygıyı hak eder. Kimseyi basitçe bir etikete indirgemek, İslam’ın öğrettiği adalet ve merhamet anlayışına ters düşer.
Hz. Muhammed (s.a.v), “Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir 43) hadisiyle, insanların hatalarına rağmen değişebileceklerini ve affedilebileceklerini vurgulamıştır. Etiketleme, kişinin gelişim ve ilerleme şansını elinden alır. Oysa, her insan hata yapabilir ve her hata, bir öğrenme ve ilerleme fırsatıdır.
Etiketlemeden kaçınmak için, insanları tek bir özelliğe veya davranışa göre yargılamamak önemlidir. Bunun yerine, her bireyin benzersiz bir bileşim olduğunu ve farklı yönleri olduğunu kabul etmek gerekir. Kendimizi veya başkalarını değerlendirirken, bütünsel bir bakış açısı benimsemek ve olumsuz etiketlerden kaçınmak daha adil ve yapıcı olacaktır.
Allah’ın her insana değer verdiğini ve herkese tövbe ve gelişim fırsatı sunduğunu hatırlamak, etiketlemenin olumsuz etkilerini aşmamıza yardımcı olabilir. Kendimize ve başkalarına karşı merhametli ve anlayışlı olmak, ön yargıları aşmamızı ve insanları oldukları gibi kabul etmemizi sağlayacaktır. Her bireyin eşsiz potansiyelini ve değerini takdir etmek, etiketleme tuzağından kurtulmamıza ve daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olacaktır.
Düşünme Tuzaklarından Kaçınmak:
Düşünme tuzakları, kişinin gerçekçi ve sağlıklı düşünmesini engelleyen bilişsel çarpıtmalardır. Bu tuzaklara düşmek, olumsuz duygulara, yanlış değerlendirmelere ve uygun olmayan davranışlara yol açabilir. Düşünme tuzaklarından kaçınmak için, farkındalık geliştirmek ve bilinçli bir çaba göstermek önemlidir.
İlk adım, düşünme tuzaklarını tanımak ve fark etmektir. Kişi, kendi düşünce kalıplarını gözlemleyerek ve olumsuz otomatik düşüncelerini yakalayarak, hangi tuzaklara daha yatkın olduğunu belirleyebilir. Bu farkındalık, tuzakların etkisini azaltmak için atılan önemli bir adımdır.
Kur’an’ı Kerim, “Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar.” (Necm Suresi, 23. ayet) diyerek, insanları gerçeği aramaya ve düşüncelerini sorgulamaya teşvik eder. Düşünme tuzaklarından kaçınmak için, varsayımlarımızı ve inançlarımızı Kur’an ve Sünnet ışığında gözden geçirmek ve delillere dayalı düşünmek önemlidir.
Düşünme tuzaklarından kaçınmak için, otomatik düşünceleri fark etmek ve bunları daha gerçekçi ve dengeli düşüncelerle değiştirmeye çalışmak etkili bir yöntemdir. Aşırı genellemeler, ya hep ya hiç düşüncesi, felaketleştirme gibi tuzakları yakaladığımızda, bunların alternatiflerini düşünmek ve kanıtlara dayalı değerlendirmeler yapmak önemlidir.
Aynı zamanda, Allah’a güvenmek ve O’na dayanmak, düşünme tuzaklarının olumsuz etkilerini azaltmamıza yardımcı olabilir. Dua etmek, şükretmek ve sabretmek, zihnimizi olumlu ve gerçekçi düşüncelerle meşgul etmemizi sağlayacaktır.
Düşünme tuzaklarından tamamen kaçınmak mümkün olmasa da, farkındalık geliştirerek ve bilinçli bir çaba göstererek, bu tuzakların hayatımız üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirebiliriz. Kendimize ve düşüncelerimize karşı şefkatli ve anlayışlı olmak, düşünme sürecimizi daha sağlıklı ve dengeli hale getirmemize yardımcı olacaktır. Allah’ın yardımına sığınarak, düşünme tuzaklarından uzaklaşabilir ve daha iyi bir ruh sağlığına kavuşabiliriz.