Çocuğuna Sevgini Göster / Uzm. Psikolog/ İbrahim ŞENEL

Yaşamın temelinde sevme ve sevilme ihtiyacının karşılanması yatar. Bu ihtiyacın karşılanmasında yaşanan aksaklıkların doğuracağı olumsuzluklar saymakla bitirilemez. Onun için sevmek çok önemlidir. "Sevgide güneş gibi, başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol" diyen Hz Mevlana atılacak adımı ne güzel dile getirmiştir.

Sevgiyi çocuk, ilk önce annesinde görür. Bu sevginin alınması, gelecek yaşamının temelini atacak olan güven duygusunun kazanılmasında en önemli ve en üst unsurdur.

Psikososyal ihtiyaçların içinde sıralanan ilk ihtiyaç da bu ihtiyaç, yani sevme ve sevilme ihtiyacıdır. Diğer ihtiyaçların karşılanmasının ya da karşılanmamasının doğuracağı sonuçlar da buna bağlıdır.

Kendisini dokuz ay büyük zorluklarla karnında taşıyan, ölümü göze alarak doğuran annesi tarafından sevilmek ne büyük bir nimettir. Allah bu sevgiyi vermeseydi ya da çocuk doğduktan sonra bu sevgiden mahrum etseydi neler olurdu? Bunu uzun uzun düşünmek gerekir...

Sevilecek ki, çocuk sevmeyi öğrensin. Gerçi sevme, fıtratında var ama bunun geliştirilmesi ancak kendisine gösterilen sevgilerle mümkündür.

Bir çocuğun ileride kendine güvenen, kendini değerli hisseden biri olabilmesi için yaşamının ilk iki yılında bunu öncelikle annesinden alması gerekir. Tabiî ki annenin de bu sevgiyi gösterebilmesi için baba tarafından desteklenmesi gerekir. Babaya çocuğun doğumuna yapmış oldukları katkılarından dolayı teşekkür edilecek değildir. O da baba olmanın sorumluluklarını yerine getirecektir.

Hamilelik dönemi ve doğumu takip eden ilk yıllar, annenin gece ve gündüzünün karıştığı yoğun bir yorgunluk hatta depresyon dönemidir. Bunun farkında olan daha doğrusu farkında olması gereken baba, annenin psikolojik sağlığını korumak adına harekete geçmesi gerekir. Annenin içerisinde bulunduğu ruh hali çocuğu çok fazla etkileyecektir. Annenin hormonal dengesinin devamı için anneye en büyük yardım ve desteği baba verecektir. Hormonal dengesi bozulan bir annenin emzirme döneminde çocuğuna bütün bunları geçirmesi mümkündür. Anne sinirli, agresif ya da çöküntü içerisinde olsa bu aynen çocuğa yansımaktadır. Annenin sürekli ağlama hali içerisinde olması, çocuğun da sürekli ağlama haline girmesine neden olabilecektir. Anne ne kadar rahat ise, ne kadar huzurlu ise, ne kadar mutlu ise; inanın çocuğunuz da o kadar rahat, huzurlu ve mutlu yani güleryüzlü olacaktır.

Benim ilk çocuğum askerlik görevimi yerine getirirken doğmuştu. Anne sürekli huzursuzdu. Çünkü görev yaptığım yer terörün yoğun olduğu bir bölge idi. Her an çatışma çıkar ve birileri vurulurdu. Eşimin her akşam televizyondan haber dinlerken yaşadığı heyecan, korku ve üzüntü daha anne karnındaki çocuğumuzu da etkilemişti. Doğduğundan itibaren sürekli ağlamaklı idi. Doğduktan 6 ay kadar sonra ancak, çocuğumun yanına terhisimle dönebilmiştim. Dönüşümle birlikte anneden ölüm korkusu kalkmış, kendini rahat ve güvende hissetmeye başlamıştı. Ben de evimle çocuğumla ilgilenmeye başladım. Çok uzun süre geçmeden o ağlaz ve sürekli huzursuzluk çıkaran çocuk pozitif anlamda değişmeye başladı.

Bu benim için büyük bir tecrübe idi. Bunu bilmenin ötesinde yaşamıştım. Şimdi rahat bir şekilde söyleyebiliyorum. "Babalar lütfen eşlerinizi rahat ettirin ve yardım edin ki, çocuklarınız da ruh sağlığı yerinde birer güzel insan olsunlar."

Evet, annenin çocuğuyla akşama kadar ilgilenmesi onu elbette yoracaktır. Biraz olsun kolları rahat etmek isteyecektir. Biraz olsun çocuğun peşinden koşmadan durmak isteyecektir. İşte bu durumda baba devreye girmelidir. Sevgi ve ilgi göstermelidir.

Sevilen ve sevildiği kendisine gösterilen bir insanın, bir çocuğun, kendini huzurlu hissetmesi doğaldır. Kendini değerli hissetmesi doğaldır. Sosyalleşmesi ve duygusal gelişimini tamamlaması kolaylaşır.

Aksi bir durumda ise kendini değersiz hisseder, içe kapanabilir, anti sosyal davranışlar geliştirebilir. Depresyona girebilir. "Çocuklar ne bilir depresyonu" sakın demeyin. Ona yardım daha da zorlaşır. Sevgisiz bir ortam, gelişme geriliklerine de yol açabilmektedir.

Öncelikle ve özellikle anne, sonra baba, çocuklarına sevdiklerini kelimelerle belirtmelidirler. Davranışlarıyla bunu ortaya koymalıdırlar. Hele dokunmak yok mu? Dokunmak ayrı bir meziyettir. Duygusal, sosyal, dil ve zihin gelişimine çok büyük katkı sağladığını anlatmak zordur. Yapılan bir deney var. İki maymun yavrusunu almışlar. Birine tel üzerine konmuş bir biberonla süt vermişler. Diğerine ise yumuşak bir yer hazırlamışlar ve orada biberonla süt vermişler. Yumuşak zeminde beslenen maymun yavrusu diğerinden daha iyi gelişim göstermiştir.

Alın kucağınıza çocuğunuzu, sarılın, sıcaklığını hissedin ve ona da hissettirin. Bunu yaparken gözlerinin içine bakarak konuşun, bir yetişkinle konuşur gibi, sevgi dolu sözcükleri söyleyin.

Sevgi aradaki muhabbeti artırır. Sevgiyi dile getirmek yakınlaşmayı sağlar. Dokunmaya götürür. Sarılırsın sevgi sözcüklerini dile getirirken. Hem sen hem karşındaki huzur duyar, mutlu olur...

Neden esirgeyesin sevgini ve sevgi sözcüklerini?

Bizzat Yaratan, kullarına sevgiyi, rahmet ve merhameti esirgemezken; neden bu ihtiyacı karşılamakta acziyet gösterelim.

Yoksa sevgiyi dile getirmek ve göstermek büyükleri küçültür mü?

Yoksa sevgiyi dile getirmek ve göstermek büyüklere saygısızlığı mı getirir?

Allah (Celle Celalühü) sevmiş, Hz Muhammed (SAV) sevmiş… Hz Peygamber buyuruyor ki: "Bir kimseyi severseniz kendisine sevdiğinizi söyleyin."

İşte ölçü bu.

Kendi eşine ve çocuğuna dost musun düşman mı? Bu ölçüyle kendini değerlendir.

Seven, sevdiğini dile getiren ve her şeyiyle gösterenlerden olabilenlere ne mutlu…