Eskiden çocuklar sokakta, kapı önünde komşu çocukları ile oynarlardı. Akşama kadar oyun ortamı içerisinde gerçek yaşamın kurallarını öğrenirlerdi. Mahalledeki büyükler çocuklarda olumsuz bir davranış gördüklerinde ise müdahale ederlerdi. O dönemlerde hiç kimse "benim çocuğuma karışamazsın", "benim çocuğuma kızamazsın", "kulağını çekemezsin" demezdi.
Çünkü komşular birbirlerine inanırlar ve güvenirlerdi. Haksızlık yapmayacaklarına inançları tamdı. Eğer bir çocuğa bir büyük bir şey söylemişse çocuğun bir kusuru olduğuna inanılırdı ve öyle kabul edilirdi.
Artık insanlarımız içinde yaşadığı topluma güvenmiyor. İçinde yaşadığı topluma inanmıyor. Her gördüğü insanı muhtemel bir tehdit unsuru olarak algılıyor.Zaten kalabalık aileden çekirdek aileye geçilmenin ve bunu sürdürmenin oluşturduğu kendine mahsus güçlü ve zayıf yönleri var. Kalabalık bir aile değilsiniz, akşama kadar çalışmak zorundasınız. Çocuğunuza bakacak güvenilir bir mürebbiye bulmakta zorlanıyorsunuz. Akşam eve gelince çocuğunuzla ilgilenmeye bile doğru dürüst bir vakit bulamıyorsunuz. Öyleki eşler bile birbirlerine nerdeyse merhaba demeye, güleryüz göstermeye vakit bulamıyor.
İşte bu durumda çocuk evde her istediğini elde etmeye başlıyor. Çünkü hem anne hem baba suçluluk psikolojisine girmekte ve çocuğun istek ve arzularını farkına varmadan kabul ederek yerine getirmektedirler.
Basit bir örnek olarak şunu söyleyebiliriz, yemek yediremediğimiz çocuğumuza ne yapıyoruz? Hemen TV de reklamları açıyoruz. Çocuk gözlerini TV de gördüklerine diktikten ve bütün dikkat ve algısını ona yönelttikten sonra kaşıkla yemekleri çocuğun ağzına veriyoruz. Çocuk ise bunları yiyor. Ama kesinlikle çocuk yediğinin farkında değil. O hala yemediğini sanmaktadır. "Olsun çocuk karnını doyurdu ya" deyip kendimizi avutmaktayız.
Çocukla vakit geçireceğim diye onunla zaten yorgun olan vücudumuzu TV karşısına geçirip çocuğumuzun istediği ve benimsediği, ruh sağlığı açısından olumlu olup olmadığına bakmaksızın programları seyretmeye başlıyoruz. Nasıl olsa birazdan da uyur diyerek zoraki bir gülümsemeyle vakit geçiriyoruz.
Hiç düşünmüyoruz. Bu yaptığımız davranış onun gelecek yaşamını nasıl etkiler?
Çocuk gibi düşünmeğe, çocuk gibi hissetmeğe başlıyoruz.
Sonuçta gelecek yok, hayatı planlama yok, günlük yaşıyoruz.
Anı yaşama dedikleri şey.
Ne geçmiş var ne gelecek.
Sadece ben, egom, arzu ve isteklerim.
Hayat bu işte.
Peki olması gereken hayat bu mu?
Allah'ın uygun gördüğü yaşam tarzını nasıl yakalayıp çocuğuma sunabilirim?
Düşünülmesi ve cevap bulunması gereken konu bu.
Ataerkil aile yapısı, anaerkil aile yapısı ve şimdilerde ise çocukerkil aile yapısı.
Artık ne anne var ne baba var özellikle TV ve İnternet odaklı çocukerkil aileler var.
Bunlar bize şunu sunuyor:
Düşünmeğe gerek yok.
Konuşmağa gerek yok.
Başka insanlara gerek yok.
Heva ve hevesler doğrultusunda bağımlılık var.
Uyuşturucu madde bağımlılığı vardı, şimdi internet bağımlılığı var. Mutlaka tedavi gerektirmektedir.
Yetişkinler yani anne ve babalar çocuklara göre hayatlarını düzene (aslında düzensizliğe) sokmaya başladıklarında iyi niyetle ama zararlı bir şekilde hem kendi geleceklerini hem çocuklarının geleceklerini hem içinde yaşanılan toplumun geleceklerini hatta hem de insanlığın geleceğini tehlikeye soktuklarının farkında değiller.
Çocuk okul dönemine gelinceye kadar bu şekilde davranıldığında bu davranışı söküp atmak o kadar kolay olamamaktadır. Daha doğrusu bu olumsuz davranışı kazandığı sürenin daha fazlası bir zaman ve çaba harcanarak o durumdan kurtarılabilir. Çok zaman alıcı ve daha yorucu bir durum değil mi sizce de?
Yaratan bizim için hayatı anlamlı verimli kılan kurallar adı verilen bir çok ölçü koymuş. Herkese nefisle mücadele etme görevi vermiş. Çocukla uğraşmak ve onu istenilen kul olma yönünde eğitmek ile nefsi Allah'ın istediği yönde eğitmek arasında hiçbir fark yok. Çocuğun da nefsinde istekleri bitmiyor. Onu nasıl dizginlemek gerekiyorsa ona göre hareket edilmelidir.
İşte Allah Rasulü Hz Peygamber (SAV) bize örnektir.
O'nun (SAV) çocukları ve torunları ile olan ilişkilerini tekrar gözden geçirelim.
Gözümüzü, hayatımıza anlam katan örnek şahsiyet Hz Peygamber (SAV) in bu konudaki emirlerine ve uygulama örneklerine çevirenlerden olabilmek dileğiyle.