İnsanoğlu yaratılış itibariyle son derece kompleks ve bir o kadar da aciz bir varlıktır. Sorunsuz olarak yaşamını sürdürebilmesi için fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik olarak pek çok şeye ihtiyacı vardır. Nitekim bu ihtiyaçlar üzerine pek çok çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaları yapanlardan birisi de Amerikalı psikolog Abraham Maslow’dur. Maslow insanların ihtiyaçlarına önem sırasına göre bir sıralama getirmiş ve bu sıralama “Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi” diye meşhur olmuştur. Maslow’a göre “insanların ihtiyaçlar hiyerarşisi” önem sırasına göre şöyledir:
1- Fizyolojik ihtiyaçlar: nefes alma, beslenme, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma
2- Güvenlik ihtiyaçları: beden, iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği
3- Ait olma, sevgi, sevecenlik ihtiyaçları (arkadaşlık, aile, cinsel mahremiyet)
4- Saygınlık ihtiyaçları: özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak
5- Kendini gerçekleştirme ihtiyacı: (erdemli, yaratıcı, içten, problem çözücü, önyargısız ve hakikatleri kabul eder olmak)
Bu sıralamadaki en önemli ihtiyaçlar fizyolojik ihtiyaçlardır; zira bunlar, hayatta kalmak ve neslin devamı için lüzumlu ihtiyaçlardır. Bir kişi bu ihtiyaçlarını gidermeden ikinci kategorideki ihtiyaçlarını dikkate alamaz. Bu ihtiyaçlar temin edilince insanlar ikinci sıradaki güvenlik ihtiyacına odaklanabilirler. Güvenlik ihtiyacını karşılayan kişiler için ise artık bir üst sıradaki psikolojik ve sosyal ihtiyaçlar gündeme gelir ki onlar da sevgi ihtiyacı, saygı ihtiyacı ve en tepede ise kendini gerçekleştirmek ihtiyacıdır.
Kendini gerçekleştirmek, yani varlığını ortaya koymak diyebileceğimiz şey, insanın akıl, ilim, ahlak ve şerefine uygun bir şekilde kendini ortaya koymasıdır. Bu mevzu ciddi anlamda hem ilim ister, hem erdemli ve ahlaklı olmayı gerekli kılar. Özellikle objektif olarak ön yargılardan uzak, adil ve ahlaki bir şekilde kendini değerlendirebilmeyi ister. Zira bu ortaya konan şey, insanın bir ömür boyu elde ettiği ruhsal gelişimin müşahhas şeması, ahirette de dikkate alınacak kişilik belgesidir. Bu öyle bir belgedir ki, yalanın, dolanın, sahteciliğin geçerli olmadığı, her eylem ve duygunun ince eleklerden geçirilip, hassas terazilerde tartıldığı bir büyük hesaplaşma gününde, yüzleri ağartacak veya karartacak bir belgedir. Bu nedenle akıllı bir kişi varlığını ortaya koyarken, gelip geçici etiketlerine, akademik kariyerine, şöhretine veya fani bedeninin geçici güzelliğine, kuvvet ve kudretine göre değil, hem bu dünyada hem ahirette muteber olan, ilim, irfan, güzel ahlak, doğruluk dürüstlük gibi kalıcı değerlerine bakarak ortaya koymalıdır.
İnsanlar; doktorluk, mimarlık, mühendislik, akademik ünvanlar gibi dünyevi kimliklerini, veya Türklük, Araplık, Kürtlük, gibi etnik kimliklerini kişilikleri yapmadan, bu değerlerini ahlaki değerlerle besleyerek, insanlığa faydalı ve hayırlı birer şahsiyet olma gibi yüksek amaca hizmet için kullanmalıdırlar. Aksi halde bu insanlar, kendilerini hangi makamda görürlerse görsünler, aslında kimliklerini kişilikleri yapmış, acınacak, hatta kızılacak durumdaki “zavallı insan” profilinde insanlardır.
Gerçek ilim adamlarına düşen de kendinden habersiz böyle insanları, inceden inceye tahlil ederek, onların kendilerini doğru bir şekilde ortaya koymaları için önlerindeki her türlü engellerini kaldırarak onlara yardımcı olmaktır.
Yalnız bu konuda insanlara yardımcı olabilecek kişiler asla etiketini, makamını, güç ve kuvvetini kişiliği yaptığı halde bunun farkında olmayan, yani kendinin cahili olduğu halde ben âlimim, rehberim, kurtarıcıyım diye ortaya çıkmış garip varlıklar değil kendini ve nefsini bilme ve tanıma adına pek çok zorlu sınavları geçerek kendini gerçekleştirmiş, kişiliği oturmuş ve kişilikleri hiçbir şartta değişmeyen gerçek âlimler olabilirler.
İnsanoğlu benlik, bilinç, akıl, özgür irade, vicdan gibi yaratılıştan üstün yeteneklerle var edilmiştir. Yine bunların yanında zengin duygularla da programlanmıştır. Bütün bu zenginliklerinden dolayı elbette ki yaptıklarından sorumludur. İşte bu sorumluluklarından çok önemli birisi de zenginliklerini akıl ve şereflerine göre ortaya koymak biçimidir.
Mesela maddi anlamda zengin birisi, etik ve estetik değerleri görmezden gelerek zenginliğini sergilemek isterse, toplum nezdinde “ahmak bir sonradan görme” sıfatı ile etiketlenir. Bu gülünç ve acınacak durumunun farkına varmazsa gerçekten ne kadar okumuş olsa da cahil ve ahmaktır. Veya ilmini etik ve ahlaki değerlere uygun olarak ortaya koymayan kişiler de bencil, kaba ve kibirli âlimler olarak anılırlar.
Aynı şekilde bir kişi, yiğitliğini, gücünü ortaya koyarken etik ve ahlaki değerleri göz ardı ederse bunlara da kahraman değil serseri demek layık olur.
Bugün maalesef Z kuşağı diye şikâyet ettiğimiz kız ve erkek gençliğimizin kendini ortaya koyma biçimi çok acınacak haldedir. Genç kızlarımız, ilim, irfan, edep, hayâ gibi erdemlerden yoksun olunca tek zenginlikleri olan güzelliklerini göstermek için açılmaktan, soyunmaktan başka bir yol bilmezler. Genç erkeklerimiz de farklı değildirler. Madde veya müzik bağımlısı olmak, tepeden tırnağa garip bir şekile girmek, dövme yaptırmada sınır tanımamak, hep kendini oraya koyma biçiminin etik ve estetikten ilim ve irfandan uzak biçimleridir.
İşte bu konularda, kendini gerçekletirmiş, ilmi ve irfanı ile ölçü ve rehber olabilecek bir büyüğümüz olan Şenel İlhan Beyefendi’nin toplumun içinde bulunduğu bu travmatik çarpıklığı özetleyen bir sosyal medya paylaşım ile sizleri baş başa bırakarak yazımı noktalıyorum:
“Kendi varlığımızı ortaya koyma ihtiyacı, sosyolojik motiflerimizden biri ve en önemlilerindendir... İnsan varlığını ve kişiliğini bir şekilde ortaya koyarak yaşamak modunda yaratılmıştır... Yüzlerce kimlik değeri, onlarca baskın kimlik ve sıfatsal değerleri ile varlığını ortaya koyar ve “İşte, ben buyum.” demiş olur... O nedenle etiketini kişiliği yapanlar ya zavallı ya da saf ahmaktırlar...
Düşünün şimdi: Etiketini kişiliği yapmış bir doktor, siyasi temsilci, profesör vs. kendinden daha kıdemli, terfisi daha yüksek, daha zengin vs. birinden daha az kişilikli midir? Elbette ki hayır! Çünkü kişilik başka, etiket ve meslek başka, kimlik başka, onları ortaya koyma üslupları, becerileri vs.leri de bambaşkadır... Şimdi, dişiliğini kişiliği yapmış ya da kendi gözünde başka değeri olmadığı için yapmak zorunda kalmış bir zavallı ne kadar güzel ve endamlı vs. olsa da gerçekte tam bir zavallı basit ya da ahmaktır... Aynı şey erkekliğini baskın kişiliği yapmış bir maço için de aynen geçerlidir... Zaten herifliğini kişiliği yapmış hiçbir ahmak maço, dişiliğini baskın kişiliği yapmış hiçbir zavallı dişinin, ahım şahım, erkeklik ve dişilikleri de zaten çoğu zaman yoktur... Varlığını ortaya koyma ihtiyacını fıtraten tatmin etme zorunluluğu, bu zavallı yaratıkları, denize düşen yılana sarılır misali bu duruma itmiş, mecbur etmiştir...
Sözün özü: En şerefli varlık olan insan, kendi gerçek değerlerinin farkına vararak varlığını ortaya koymalı, her kimlik ve kişilik değerine hakkıyla değer vererek onları en uygun pozisyonlarda ve şartlarda ortaya koyarak yaşamalı ve insanî, ilmî, İslamî değerlerden sapmadan yaşamalı veya adam gibi varlığını ortaya koymayı öğrenerek, böyle ahmaklık ve zavallılıklara düşmekten kendini ve neslini ve hatta mümkünse tüm insanlığı kurtarma yolunda çaba içine, hizmet ve gayret içine girmelidir...
Ne diyelim… Allah bizi, hâlâ anlamayan ve bu gaflet ve ahmaklıktan kurtulmayı, kurtuluş bile bilmeyen veya bilmek istemeyen yani daha açığı, etiketini kişiliği yapmış zavallı doktor, amir, memur, bakan, dişi, maço veya kendini öyle sanan eblehlerden korusun, kollasın ve iki dünyada da bizleri onlardan uzak etsin, şerlerinden emin eylesin...”